“Barış Pınarı Harekatı jeopolitik ve stratejik bir zorunluluk”
İSTANBUL (AA) - İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdurrahman Babacan, Barış Pınarı Harekâtının yapılmasının Türkiye için jeopolitik ve stratejik bir zorunluluk olduğunu belirti.
Babacan, konuya ilişkin olarak yaptığı yazılı açıklamada harekatın yapılmasının, Türkiye için jeopolitik ve stratejik zorunluluk olduğunu aktardı. Türkiye’nin ‘uçuşa yasak bölge, barış koridoru ve güvenli bölge’ talepleriyle ile ilgili 2014 yılından beri ABD ile yürüttüğü diplomatik temaslarda oyalandığını kaydeden Babacan, "Türkiye uluslararası kamuoyu tarafından iddia edildiği gibi bir işgal harekâtı gerçekleştirmiyor. TSK, Suriye Milli Ordusu ile birlikte Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG ve DEAŞ terör örgütlerine karşı Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattı. Türkiye bu operasyonla birlikte güney sınırımızda oluşturulmaya çalışılan terör koridorunu yok etmek isterken bölgeye de barış ve huzuru getirmeyi hedefliyor." ifadelerini kullandı.
ABD Başkanı Donald Trump’ın ikircikli tutumunu da değerlendiren Babacan, şunları kaydetti:
"Karamsar olmayalım ama Barış Pınarı Harekâtının riskli bir operasyon olduğunu da bilelim. Uluslararası kamuoyu baskısının yönü DEAŞ üzerinden yürüyecek. Batılı devletler ve özellikle de ABD, DEAŞ’ı fonksiyonel bir aparat olarak kullanacaktır. Türkiye’nin pek çok risk faktörüne rağmen bu operasyonu yapmasındaki temel motivasyonu, ABD’nin Obama sonrası içine girdiği türbülans oldu. Türkiye, Trump’ın ve ABD’nin tutumu karşısında NATO müttefiklerinden de bir kararlılık görmeyince, kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kaldı.
Trump’ın dış politikada kendi kamuoyunu nasıl ikna ettiğini hatırlayalım. Argümanlarını Suriye’deki askerleri çekmek üzerine kurgulamıştı. Geçtiğimiz aralık ayında da Suriye’deki askerlerin çekilmesi hususunda net bir açıklama yapmıştı fakat başarılı olamadı. Çünkü ABD, Suriye’deki durum konusunda Pentagon, Centcom ve Beyaz Saray arasında bölünmüş durumda. Beyaz Saray durumu farklı bir noktaya yönlendirmeye çalışırken Pentagon ve özellikle de tam bir şahin olan Centcom direniş hattı oluşturuyor. Bu ikircikli politikalar bir yanıyla Trump’ın çılgınlığına yorulabilir ama daha önemlisi kendi iç siyaset dengelerini gözetmek ve Suriye meselesinden ötürü ABD’de meydana gelen bölünmüşlüğü dengede tutmak olarak görülmeli."
Babacan, 13 Kasım’da gerçekleşmesi beklenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmeyi de yorumladı.
13 Kasım’daki görüşmeye kadar Türkiye’nin askeri ve politik stratejisini mümkün olduğu kadar az zayiat ve maksimum verimle alan tahkimatını güçlendirmek üzerine kurguladığını dile getiren Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Diplomasi masasında Trump’un karşısına ne kadar kuvvetli çıkarsak Tel Abyad ve Rasulayn’ın ötesinde hem doğu tarafında hem de batı tarafında daha ne kadar ilerlenebileceğinin pazarlığını yapabiliriz. Münbiç ve Fırat’ın doğusu meselesi bize bir referans noktası verebilir. ABD çok kararlı durduğu halde Münbiç’ten ve Fırat’ın doğusundan aşama aşama vazgeçer bir pozisyona çekildi. Özellikle Rusya faktörünü dikkate almak gerekir. Türkiye'nin Rusya’yı yanına çekmesi ve yanında tutması, ABD ile oturduğu masada elini güçlendiren başka bir nokta."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.