Marmara Depreminin 14.Yıldönümü
Kahramanmaraş Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Yusuf Temizkan ve jeoloji mühendisleri Marmara depreminin yıldönümünde ortak basın toplantısı düzenledi
Temizkan yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki depremin ardından 14 yıl geçti. Depreminin 14. yılına da yerleşim birimlerini tehdit etmeye devam eden afet riskleri ile giriyoruz. Geçen 14 yılda da afet yönetim sistemimiz hala çözümün değil sorunun bir parçası olmaya devam etmektedir. Kahramanmaraş Doğu Anadolu fayının yaklaşık 400 yıldan beri kırılmayan Gölbaş –Türkoğlu segmentine kuş uçuşu 10 km. mesafededir. Bu fay üzerinde bilimsel olarak tespit edilmiş büyüklüğü 7 nin üzerinde olması beklenen depremde Kahramanmaraş, Marmara depreminden daha fazla zarar görecektir. Yurdumuzun % 92 si aktif deprem kuşağında yer almakta, nüfusumuzun %95 bu bölgelerde yaşamaktadır. Sanayi merkezlerimizin %98’i deprem riski yüksek olan alanlarda kurulmuştur.
Başta deprem olmak üzere, heyelan, çığ/kaya düşmesi, su baskını gibi doğa olayları, bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, mühendislik hizmeti görmemiş düşük standartlardaki yapı üretimi ve denetimi süreci ile uygulanan rant politikaları sonucu insani, sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmekte; yaşanmış onca acı tecrübeye, emek verilmiş çözüm üreten bir dizi çalışmaya rağmen ülke hala bir afet ülkesi olmaktan kurtulamamaktadır. Hala bekliyoruz deprem olursa ne olacak kaç kişi ölecek, kaç bina yıkılacak ne kadar maddi zarar olacak diye hesaplar yapıyoruz. Yarın deprem olacağını bilsek hangi binaların yıkılacağını kaç kişinin öleceğini kaç kişinin yaralanacağını bilmiyoruz. Hala dere yataklarına bina yapıp selin gelmesini ve yıkılmalarını bekliyoruz. Barajları, yeraltısularını göz göre göre kirletiyoruz sonrada bu kirlenmelerden doğan hastalıklara milyarlarca lira bütçe ayırıp insanlarımızı tedavi ediyoruz. Bir hazineden farkı olmayan yeraltısuyunu hor kullanarak tüketmeye devam ediyoruz. Yaklaşık 50 ila 100 bin senede meydana gelen yeraltısuyunu 5-10 yılda bitirip sonucunun ne olacağını düşünmüyoruz. Kanunları, yönetmelikleri, genelgeleri gücümüzün yettiğine uyguluyoruz.
Üniversitelerimiz kamu kurumlarımız, sivil toplum kuruluşlarında, TMMOB’ a bağlı odalarımızda üretilen bilgi ve deneyimlerin işimize gelenlerini doğru buluyoruz. Bilim insanlarının beyinlerinde üretilen bilime değil de, siyasi beyinlerin bilim diye ürettiği bilgileri yanlış da olsa kabul ederek uyguluyoruz. İlim Müslümanın kaybolmuş malıdır bulduğu yerde almalıdır, ilmi Çin de dahi olsa öğrenin diyen bir dünya görüşüne sahip bir toplum olmamız gerekirken sadece işimize geleni kabul ediyoruz. Afet Yönetiminin bu sistemsizliği en son olarak da Van'da, Samsun'da trajik sonuçlara yol açmıştır. Hiçbir kimse her şeyi en iyi ben bilirim, ben karar veririm, ben yaparım dememelidir.
Depremlerden ve diğer bütün afetlerden korunmayı, siyasi iradenin ‘ Yaşama Hakkı’ olarak ele alıp, sorumluluklarını “doğaya ve kadere havale” etmeden gerekli önlemleri alması beklenirken, son çıkarılan bir dizi yasal düzenleme ile sorun çözme yerine yeni sorunlar yaratılmaktadır. Kanunlar, yönetmelikler, genelgeler çıkarmakla çözüm bulduk zannediyoruz. Her şey kağıt üzerinde kalmaktadır. En son yapılan kanun değişikliği ile tüm mühendislik disiplinlerinde kargaşa yaratılmıştır. Zaten Üniversitelerde yeterli eğitim almadan mezun olan mühendisler, bağlı oldukları odalar tarafından da denetlenmediği ve disipline edilmedikleri ve doğru yönlendirilmedikleri takdirde, yapacakları mühendislik hizmetleri ne kadar bilimsel olacaktır. Mühendis odalarını beğenmeseniz de bu kurumların yarım asra yakın deneyim ve bilgi birikimleri vardır. Odaları etkisizleştireceğimize bu bilgi ve birikimleri ülkemiz lehine kullanmak daha doğru olmazmı?
Türkiye nin önemli bir bölümünün afet riski altında olduğu ve başta deprem, heyelan, sel su taşkını olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmesini engelleyecek, zarar azaltıcı önlem ve düzenlemelerin yapılmasının gerekliliği, mevcut yerleşim yerlerinin sağlıklı ve güvenli yaşam alanları haline getirilmesinin acil bir ihtiyaç olduğu bilinmekte ve sürekli dile getirilmektedir. Diğer taraftan, yapı üretim sürecinde meslek odalarının yapmış olduğu kamusal denetim ve gördüğü işlev devre dışı bırakılmış, bu düzenleme ile yapım sürecinde olduğu gibi yapım sonrası süreçte de telafisi mümkün olmayan tehlikelerle karşılaşılmasının zemini yaratılmıştır.
Bu durumda, TÜRK MÜHENDİS VE MİMAR ODALARI BİRLİĞİ (TMMOB) 17 Ağustosun 14. yılında düşüncelerimizi kamuoyuyla ve karar vericilerle bir kez daha paylaşmayı bir görev biliyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur” dedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.