11 Eylül Saldırılarının Sağlık Üzerindeki Etkileri
ANTALYA (İHA) – Türk Toraks Derneği (TTD) tarafından 11 Eylül’ün sağlıktaki etkilerine ilişkin yapılan açıklamada, “Göğüs hastalıkları uzmanlık kuruluşu olarak, 11 Eylül gibi kitlesel ölümlere yol açan ve ardından gelen solunumsal hastalıklarla öne çıkan faciaları yorumlamayı önemli bulmaktadır” denildi.
11 Eylül saldırılarının yıl dönümü nedeniyle Türk Toraks Derneği (TTD) 11 Eylülün sağlıktaki etkilerine dikkat çekmek amacıyla yazılı bir açıklama yaptı. TDD’den yapılan yazılı açıklamada, “Göğüs hastalıkları uzmanlık kuruluşu olarak, 11 Eylül gibi kitlesel ölümlere yol açan ve ardından gelen solunumsal hastalıklarla öne çıkan faciaları yorumlamayı önemli bulmaktadır” denildi.
Yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Crane ve arkadaşları tarafından hazırlanan ve 2014 yılında basılan öğretici bir derlemede, Dünya Ticaret Merkezi (DTM) saldırısının hemen ardından ve sonrasında uzun dönemde gelişen sağlık sorunları analitik bakış açısıyla izlenmiştir. Dünya Ticaret Kulelerindeki yangınlar 3 aydan fazla süren, aralıklı olarak yanan çok büyük moloz yığınına yol açtı. Uçağın çarpmasıyla oluşan ilk yangında ısı 1000 C derecenin üstüne çıktı. DTM’nin ve çevresindeki binaların yıkılmasıyla çevreye 1.2 milyon ton toz bulutu saçıldı. Bu toz bulutunda, beton, kayaç katmanları, alçı taşı, fiberglas, plastik, asbest, metaller, cam ve tüm bu materyelin toksik yanma ürünleri vardı ve bunlar kilometrelerce alana yayıldılar.
TERÖR SALDIRISI SONRASI ALINAN ÖNLEMLER YETERSİZDİ
Saldırının olduğu alanda çalışan ve yaşayanların karşılaştığı riskler incelendiğinde, arama-kurtarma ekibi ve polis dışındaki meslek grubundakilerin maske kullanımı ve yıkım alanında karşılaşacakları tehlikeler açısından eğitimli olmadıkları gözlendi. Bölgede çalışan yapı işçilerinin 11 Eylül saldırısı sırasında işçi sağlığı ve güvenliği açısından ne durumda bulundukları Ulusal Çevre Sağlığı Enstitüsü’nün yayınlarında şu şekilde açıklandı; “Solunum koruyucuları kullanımı azdı, toz bulutu içindeki çalışanların baş koruyucu, gözlük veya respiratör kullanmadığı gözlendi. Çalışanların alanı terk ederken baş-yüz yıkama ünitelerini kullanmadıkları, dekontamine olmadıkları gözlendi. Bölgede herhangi bir iş sağlığı ve güvenliği kuralına uyulmadığı anlaşıldı.”
YAKLAŞIK 5000 KİŞİ İNCELENDİ, SONUÇLAR ÇARPICI
Debchoudhury ve arkadaşları, 4974 kişiyi içeren çalışmalarında saldırı anında bölgede bulunan ve gönüllü olarak arama-kurtarmaya yardım eden, ancak arama-kurtarma eğitimi olmayan bireyleri incelediler. Herhangi bir kuruluşa üye olan ve olmayan gönüllüler karşılaştırıldığında, üye olmayanların daha fazla toz bulutuna maruz kaldıkları, kulelerden atlayan kişilerin oluşturduğu travma yaratan görüntülere daha fazla tanık oldukları anlaşıldı. Bu bireylerin saldırı sonrasındaki erken dönemlerde daha fazla ruh sağlığı bozuklukları, astım veya İrritanla İndüklenen Astım(ani başlangıçlı astım), kronik veya geç başlangıçlı Post Travmatik Stres Bozukluğu, yeni veya kötüleşen alt solunum yolu belirtileri geçirdikleri anlaşıldı. Bu çalışma felaket alanlarında deneyimsiz gönüllülerin çalıştırılmasının hassas bir topluluğun oluşmasına yol açtığını düşündürdü. Eğitimsiz topluluğun felaket alanından uzaklaştırılması, alanın güvenliğinin sağlanması ve alandaki görevlilerin listesinin tutulmasının önemli olduğu vurgulandı.
FARKLI MESLEKLERDE VE ÇOCUKLARDA EN SIK ASTIM GÖRÜLDÜ
DTM saldırısında çalışan farklı meslek gruplarında gözlenen farklı hastalıklar, irritanla indüklenen astım, kronik nonspesifik bronşit, kronik bronşiyolit/küçük havayolu hastalığı, varolan KOAH’ın alevlenmesi, eozinofilik pnömoni, granülomatöz pnömonitis, ve sarkoid-benzeri hastalıktır. Astım için risk faktörleri ise şunlar:
“Arama-kurtarma görevlisi olmak, Moloz yığını üstünde çalışmış olmak, Yoğun tozla kaplı ev ve işyerlerine dönmüş olmak, DTM saldırı alanına ilk 48 saatte ulaşmış olmak, Eski veya şimdiki sigara tüketimi, Solunumsal korumanın olmaması veya geç kullanılmasıdır. DTM tozuna maruz kalmış çocuklarda da yeni başlayan astım görüldü(özellikle 5 yaş altı).”
EN ÇOK ASTIM VE POSTTRAVMATİK STRES SEMPTOMLAR
DTM saldırısından sonra en sık gözlenen 2 hastalık astım ve posttravmatik stres semptomlarıdır. Bu iki hastalığı da taşıyan olgularda hem akut ve yoğun toz maruziyeti hem de uzamış maruziyet bir aradaydı. Çoğu olgularda akıl sağlığı, solunumsal ve gastroentestinal bozukluk üçlüsü bir arada gözlendi.
SALDIRIYA TANIK OLAN ANNELERDE DEPRESYON
Bir çalışmada, DTM saldırısına tanık olan annelerin depresyon ve PTSD tanılarıyla birlikte bulunması okul öncesi çocuklarda artmış duygusal reaktivite ve saldırgan davranış bozukluklarıyla birlikteydi(özellikle erkek çocuklarda ve saldırıdan 3 yıl sonra).
UZUN DÖNEMLİ FELAKETİN ETKİSİNİ YÖNETECEK FEDERAL PROGRAMIN GELİŞTİRİLMESİ
2010 yılında Kongre bir sağlık ve tazminat programı yasasını geçirdi. Programın adı saldırıdan 5 yıl sonra ölen bir polis memuru olan James Zadroga’nın adını almıştı. James Zadroga 1971 doğumlu, sağlıklı ve sigara kullanmayan bir polisti. Saldırı alanında arama, kurtarma amacıyla 450 saat geçirdi. Olaydan haftalar sonra ısrarlı öksürük gelişti ve aylar içinde tablo ağırlaştı. Nefes azalması ve 100 metreden fazla yürüyememe tablosu yerleşti. Öldüğünde 36 yaşındaydı ve otopsi sonucunda akciğerinde tanımlanamayan yabancı materyel bulunmuştu (talk, selüloz, Ca fosfat, metakrilat plastik). Ancak bu maddeler DTM tozu ile uyumlu bulunmadı (kendine ilaç enjeksiyonu uygulamasının sorumlu olabileceği söylendi).
Ancak bu tartışmalı da olsa talihsiz ölüm, DTM sonrası hastalıkların tazmini sorununu da gündeme getirdi. Bu yasa belirli bir grup hastalığın tedavi masraflarını karşılamayı öngörüyordu; interstisyel akciğer hastalıkları, astım, Gastroözafageal reflü, 50 farklı kanser ve prostat kanserini içeriyordu.
TOZA MARUZ KALANLARDA KANSER RİSKİ ARTTI
DTM tozu çeşitli kanserojenleri içermekteydi; asbest, silika, benzen, poliklorinat bifeniller, polisiklik hidrokarbonlar, VOC ve çeşitli metaller. 2011 yılındaki kanser çalışmasında DTM tozuna maruz kalmış erkeklerde diğer erkek popülasyona kıyasla tüm kanserlerin ortaya çıkma sıklığında yüzde 10 artış vardı. Gene DTM tozuna maruz kalmış itfaiyecilerde kalmamış olanlara göre kanser ortaya çıkma sıklığı yüzde 32 artmıştır. Çalışmada non Hodgkin lenfoma, tiroid ve prostat kanserlerinde artış vardı. Sonuçta; ABD gibi gelişmiş ülkelerde dahi bu tür beklenmedik terörist saldırılarda görülen sağlık yıkımına yönelik akılcı, sürdürülebilir, koruyucu bir arama-kurtarma programının uygulanamadığı görüldü. Halk sağlığı ve çevre sağlığının düzeltilmesi ancak uzun dönem sonra akıllara geldi. Bölgede oturanların sanitasyonu sağlanmadan evlerine geri dönmelerine izin verilmesi ek hastalıklara yol açtı. Yıllar sonra da olsa ABD’de kitlesel travmalarda hastalıkların izlenmesi ve tazmin edilmesi programı gerçekleştirilebildi.”
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.