Deprem Kurbanı Oğlunun Mezarını 4 Yıl Sonra Buldu
Emine Cebeci, Gölcük ilçesinde 1999 yılındaki depremde enkaz altından kurtarılan ancak hastanede hayatını kaybeden oğlunun cansız bedenini dört yıl sonra buldu. Emine Cebeci, oğlunun mezarını bulmak adına verdiği mücadeleyi anlattı.
1999’da yaşanan 7,5 büyüklüğündeki Gölcük merkezli depremde yıkılan binaların altında kalan binlerce hayatın, sakat kalan yüzlerce insanın ve hala mezarı olmayan yüzlerce insanın hikayeleri depremin üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen devam ediyor. Marmara depreminde oğlunu kaybeden ve kendisinin de bir ayağı sakat kalan Emine Cebeci, deprem anında yaşadıklarını ve depremden dört yıl sonra kimsesizler mezarlığında DNA testiyle bulduğu 18 yaşındaki oğlu Serkan Yapıcı’yı ararken yaşadığı zorlukları şöyle anlattı: "Hâla oğlumun öldüğünü kabullenemiyorum, sokakta oğluma benzeyen insanları döndürüp bakıyorum.”
“17 AĞUSTOS GECESİ ÇOK MUTLUYDUK”
Deprem günü oğlu ile birlikte çok mutlu olduklarını dile getirerek deprem anını anlatmaya başlayan Emine Cebeci, şöyle konuştu: “Çok kötü felaketlerden birini yaşadım. Sadece ben değil Gölcük bunu yaşadı ama her insanın kendine göre acısı farklıdır. Hele bir de evlat ise hepsini unutabiliyorsun ama evladı unutma gibi bir şansın yok. Ya da yüreğinden atma gibi bir şansın yok. O gece çocuğumla birlikte çok mutluyduk. Tabi yatana kadar. Sonra bir anda olan sallanma, yıkılma. Hani 5 saniye diyorlar ya, biz 10 saniyede yıkılan binalardan birindeydik. Çünkü ben oturuyordum daha yatmamıştım. Sallanırken koştum oğlumun odasına gideyim diye ara holde devrilip kaldım, yıkıldı binamız.”
“ANNE HAKKINI HELAL ET”
Deprem anında oğlunun sesini duyduğunu anlatan Cebeci, sözlerini şöyle sürdürdü: “İşte en kötüsü oğlunun sesini duyuyorsun, acizsin, bir şey yapamıyorsun, sırtında tonlarca ağırlık var eziliyorsun. Bunların tümü sorumsuzca yapılan binaların yüzünden. Başımıza büyük binaları yıkanların yüzünden. Enkaz altında hep Allah’a dua ediyordum, ‘Allah’ım ne olur oğlumu kurtar, ben kurtulmasam da olur’. 19 yaşındaydı oğlum depremde, astsubaylığı kazanmıştı. Çünkü evladına dayanamıyorsun. Devamlı iletişim kuruyorduk. Hiç beynimden silemediğim tek şey vardır. ‘Anne hakkını helal et’. Ben konduramıyordum ama o helalleşiyordu. ‘Hayır’ dedim ‘kurtulacaksın’. Yani hep beynimdedir. Her şeyi konuşmamıza rağmen ‘hakkını helal et’ sözü beynimde dönen sözüdür. Daha sonra komşularımın, eşimin, dostumun yardımlarıyla çıkarıldık. Oğlumu benden önce çıkardılar enkazdan. ‘Şükür Allah’a kurtuldu oğlum’ dedim. Ben kurtulsam da olur kurtulmasam da. Daha sonra da ben çıkarıldım tabi. Çıkarıldıktan sonra oğlumun yanına gitmek istedim. Askeri hastaneye götürmüş arkadaşım onu serumunu takmışlar gelmiş.”
“OĞLUMUN CENAZESİNİ ARADIM”
Hastaneden çıktıktan sonra oğlunun yanına gittiğini belirten Cebeci,
sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama oğlum hastanede yoktu. Dediler, ‘GATA’ya sevk edildi’. Oraya gittiğimde de oğlumu bulamadım. Yani işin kötü yanı bir de neydi biliyor musunuz? Ben dört sene çocuğumu aradım. Sağ yolladım sağ bulacağım diye, ne emniyeti kaldı ne morgları ne akıl hastaneleri. Türkiye’yi dolaştım. Kimsesiz mezarlıklarını açtırdım. Kaybımız da çok o dönem. Ben o dört sene kayıpların da mücadelesini verdim. Prefabriklerde yaşadım ama kapımı hiç kapamadım. Her gün bir haber gelecek diye. Telefonum kulağımın altındaydı bir yerden bir haber gelecek diye. Yani o dönem öyle bir haldesin ki kim ne derse oraya gidiyorsun. Çünkü çocuğunu bulacaksın. Dört sene sonra buldum oğlumu. Kolay mı buldum sanıyorsunuz ya da kolay mı kabullendim. Çok zor. Herkes aynı acıyı yaşadı ama herkes aynı anda o acıyı bağrına bastı. Ben dört sene yollarda çocuğumu bulacağım umuduyla gezdim. Yine bakıyorum yolda yürüyenlere, ona benzeyen var mı diye. Bir anda ona benziyor diye döndürdüğüm insanlar oluyor.”
“GÖLCÜK’E VEDA ETMEYİ DÜŞÜNÜYORUM”
Cebeci, psikolojik olarak yorulduğunu belirterek şöyle konuştu: “Bu seneye gelene kadar benim psikolojim tamamen bitti. Yani ‘Gölcük’ü hiç terk etmem’ dediğimde bu sene artık terk etmeyi düşünüyorum. Çünkü gittikçe daha fazla zoruma gidiyor. Hep derler ya ‘zaman ilacı’. Hayır, zaman ilacı değil. Zaman özlemi çoğaltıyor. Zaman daha çok aratıyor. Ben hep şey derdim. ‘Benim çocuğumun kolunda zinciri vardı, üzerinde şortu vardı’. Zaten ben bunlardan bir tahminim vardı. Ama bu kadar insanın kolunda bir künyesi bile yok bulabilmemiz için onları. Hastaneden çıktığımda yürüyemiyordum. Dört sene sonra işte oğlumun mezarını bulup, artık biraz öbür kayıpları ararken bir taraftan da etrafıma baktığımda bir sürü engelli insanımız vardı. Herkes kendi derdine düşmüştü. Engelliyi hatırlayan çok insan yoktu. Prefabriklerde yaşayan, kapının önünde sandalyelerde durmaya çalışan engelliler vardı. Bunlar için bir şey yapılmalıydı. Bir dernek kurulup, tek çatı altında toplanılıp, sorunlarını paylaşmak gerekiyordu. 2004 yılında Gölcük’te ilk engelliler derneğini kurdum. Tek çatı altında toplanıp sosyal hayata katılmaya çalıştık.”
Arkadaşlarıyla kurduğu dernek aracılığıyla engelliler ile birlikte yaşama tutunan Cebeci, açtıkları kurslarla eğitimler veriyor ve Marmara depreminde yaşadığı acıları engellilere ve muhtaçlara yardım ederek unutmaya çalışıyor.
"KİMSEYE SÖYLEYEMEDİKLERİMİ KAĞIDA DÖKTÜM"
Depremden sonra hissettiklerini ama kimseye söyleyemediklerini yazıya döktüğünü söyleyen Cebeci, oğluna yazdığı şiirlerden bir tanesini okuyarak sözlerini sonlandırdı. Gözyaşları eşliğinde okuduğu şiirinde şu ifadelere yer verdi:
"Herkes çocuğuna bayramlık alırken,
Senin bayramlık alacağın bir çocuğunun olmaması ne kadar acıdır, bilir misin?
Herkese anne denirken
Sana denmemesi ne kadar acıdır bilir misin? Tabii ki bilemezsin.
Ben her gece gizli gizli ağlamadan uyuyamam,
Bak doluverdi ağlamam diyen gözlerim..."
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.