Prof. Dr. Recep Dikici

Prof. Dr. Recep Dikici

Kur’ân-ı Kerîm’in aslı esastır

Necip Fazıl Kısakürek’in akrabası olan ve İstanbul-Kadıköy Kız Lisesi Müdürlüğü yapan hemşehrim Alaeddin Kısakürek, istikbâlin cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın kurduğu ANAP’ın otuz kurucusundan biri idi. Tebrîk etmek için Kadıköydeki evine gittim. Genel müdürlük yapan bir zat, İngiltere’deki Abdülkerim adlı bir hocanın Kur’ân-ı kerimin tercümesini okumanın da yeterli olacağını söylediğini aktardı. Ben de fazla uzatmamak için, aslını okumakta yarar vardır dedim. Bu zat, Fransızca biliyor musunuz? sorunca, Fransa’da okudum dedim. Kur’ân’ın Fransızca tercümesini okudunuz mu? diye sordu. Okudum ama bir âyetin karşılığında üç cümle kullanıldığı halde, âyet-i kerîmedeki kasdedilen manayı karşılamaya yeterli olmadığını söyledim. Alaeddin Kısakürek Bey de, Fransızca birkaç kelime, Arapça ise binlerce kelimedir diyerek, beni mağlup ederek göze girmeye çalışan bu hadsiz kişiye haddini bildirdi.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh) şöyle buyurmaktadır: İstanbul’da, Bâyezîd umûmî kütübhânesi, şeyhülislâm Veliyyüddîn efendi kısmında, binyediyüzaltı numaralı kitâbın 224.cü sahîfesinde diyor ki, “Kur’ân tercemesi, Kur’ân değildir. Çünki Kur’ân, ma’lûm mûciz olan nazmdır. Terceme edilince, îcâzı zâil olmakdadır. Bir şi’r terceme edilince, şi’r olmakdan çıkar”. Bu kitâp, İmâm-ı Nevevî’nin “Ezkâr” adlı kitâbının şerhidir. Müellifi, Ebû Abdüllah Muhammed Şemsüddîn Ukaylî Behnesî şâfi’î nakşî 1001 [m. 1592] de vefât etmişdir. Behnes, Mısr-ı vüstâda bir kasabadır.

Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, “Benim kitâbım arabîdir” diyor. “Muhammed aleyhisselâma, bu Kur’ânı arabî dil ile indirdim” buyuruyor. O hâlde, Allahü teâlânın melek ile indirdiği kelimelerin, harflerin ve manâların toplamı, Kur’ândır. Böyle olmayan kitâplara, Kur’ân-ı kerîm denemez. Başka dile, hattâ Arapça’ya çevrilirse, Kur’ân açıklaması denir. Manâsı bozulmadan da, bir harfi bile değişince, Kur’ân olmaz. Hattâ hiçbir harfi değişmeden, okunmasında ufak değişiklik yapılırsa, Kur’ân denmez.

Bunun yanısıra Muhammed Rebhâmî'nin “Rıyâdü'n-nâsıhîn” adlı eserinde şöyle denmektedir: Arapça gramer şartlarına uyan ve manâyı değişdirmiyen, fakat bazı kelimeleri Osmân radıyallahü anhın topladığına benzemiyen Kur’ân-ı kerîme (Kırâet-i şâzze) denir. Bunu namazdan, başka yerde de okumak câiz değildir, günâhdır. Kırâet-i şâzzeyi, Eshâb-ı kirâmdan (radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în) birkaçı okumuş, fekat sözbirliği olmamışdır. Eshâb-ı kirâmdan birinin okuduğu bildirilmiyen bir okumağa (Kırâet-i şâzze) denmez. Din âlimlerinden hiçbirinin okumadığı şekilde okumak, manâyı ve kelimeleri bozmasa bile, caiz değildir.

Kur’ân-ı kerîmin başka dillere yapılan çevirmelerine, Kur’ân denmez. Bunlara, Kur’ân-ı kerîmin meâli, ya’nî açıklaması denir. Bunlar, mütehassıs olan ve iyi niyyetli, hâlis müslimânlar tarafından hâzırlanmış ise, Kur’ân-ı kerîmin manâsını anlamak için okunabilir. Buna birşey denmez. Bunlar, Kur’ân diye okunamaz. Bunları, Kur’ân diye okumak, sevâp olmaz. Günâh olur. Müslimânlar, Kur’ân-ı kerîmi, Allahü teâlânın indirdiği gibi okumalıdır. Manâsını bilmeden okumak da sevâbdır. Manâsını anlıyarak okumak, elbette daha çok sevaptır.

Allahü teâlâ bidat ehli ve itikâdı bozuk din adamlarının sapık görüşlerinden korusun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Recep Dikici Arşivi