Mesane Tümörü Riski, Sigara İçenlerde 6 Kat Daha Fazla
Sigara içenlerde mesane tümörü görülme riski, içmeyenlere göre 2-6 kat yüksektir olduğunu ifade eden Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, sigara içme süresi ve günlük içilen sigara miktarı arttıkça mesane tümörü gelişme riskinin de arttığını söyledi.
Mesane tümörleri, ürolojik kanserler arasında, görülme sıklığı açısından prostat kanserinden sonra ikinci sırada olduğunu ifade eden Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, genel anlamda ise tüm kanserlerin yüzde 7’sini oluşturduğunu söyledi. Erkeklerde, sigara içme alışkanlığının daha yaygın olması ve çevresel kanserojenlere daha fazla maruz kalmaları nedenleri ile, kadınlara göre 3 kat daha sık görüldüğünü belirten Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, bunun sonucunda ise mesane tümörlerinin erkeklerde 4. kadınlarda, 8. sırada yer aldığını ifade etti. Son yıllarda mesane tümörü görülme sıklığının erkeklerde, kadınlara göre, daha belirgin azaldığını vurgulayan Büyükalpelli, tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelere paralel olarak mesane tümörüne bağlı ölüm oranının da giderek azalmakta olduğunu söyledi. Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, mesane tümörü tanısının konulduğu ortalama yaşın 70 olarak bildirildiğini belirtti.
"ÇAY VE KAHVE TİRYAKİLERİNDE MESANE TÜMÖRÜ DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR"
Mesane tümörü hakkında açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, “Mesane tümörü gelişmesinde genetik bozukluklar ile kanserojen maddelere maruz kalmak, beslenme alışkanlığı, sıvı alımı, alkol tüketimi, üriner enfeksiyon, kemoterapi ve radyoterapi gibi eksternal risk faktörleri suçlanmaktadır. Genetik bozukluklar mesane tümörü için bilinen risk faktörlerine duyarlılığı artırarak etkili olmaktadırlar. Sigara içmek alışkanlığı mesane tümörünün bilinen ana nedenidir ve mesane tümörlerinin yaklaşık yüzde 50 sinden sorumlu tutulmaktadır. Sigara içenlerde mesane tümörü görülme riski, içmeyenlere göre 2-6 kat yüksektir; sigara içme süresi ve günlük içilen sigara miktarı arttıkça mesane tümörü gelişme riski de artmaktadır. Risk sigara bırakıldıktan ancak 15 yıl sonra içmeyenlerin seviyesine inmektedir. Mesane tümörü gelişiminde ikinci önemli risk faktörü özellikle boya, metal ve petrol ürünleri endüstrisinde çalışanların kanserojen maddeler ile temaslarıdır ve mesane tümörlerinin yüzde 10’unda suçlanmaktadır. Sebze ve meyvenin sıkça tüketildiği Akdeniz beslenme tarzında mesane tümörüne daha az rastlandığı bildirilmektedir. Çay ve kahve tiryakilerinde mesane tümörü daha fazla görülmekle birlikte bunun çay ve kahve ile birlikte sigaranın daha fazla içilmesine bağlı olabileceği düşünülmektedir. Sınırlı sıvı alımı ile günlük idrar volümünün azalması ve buna bağlı olarak idrar içerisindeki kanserojen maddelerin yoğunluğunun artmasının mesane tümörü gelişme riskini artırabileceği sanılmaktadır. Bunların yanısıra erkeklerde prostat kanserinin, kadınlarda serviks kanserinin tedavisinde uygulanan radyoterapi esnasında saçılan radyasyon dozları mesanede tümör gelişimine yol açabilmektedir. Benzer şekilde kanser tedavisinde kullanılan cyclophosphamide isimli ilaç ta mesane tümörü nedenleri arasında suçlanmaktadır” dedi.
MESANE TÜMÖRÜNÜN BELİRTİLERİ
Mesane tümörleri, diğer ürolojik kanserler ile karşılaştırıldığında, erken dönemde belirti verdiğini hatırlatan Büyükalpelli, “Mesane tümörlerinin en tipik belirtisi ağrı olmaksızın, içerisinde pıhtı olacak şekilde idrarın kanlı olmasıdır ve bu belirti hastaların yüzde 85’inde görülmektedir. Geri kalanlarda ise idrar normal görülse bile idrar kanama tespit edilmektedir. İdrardaki gözle görülebilen kanamanın aralıklı seyredebileceği unutulmamalıdır. İdrarda kanama, mesane tümörü dışında diğer ürolojik kanserler, üriner sistem taş hastalığı, üriner enfeksiyon ve üriner sistem travmalarında görülebileceği gibi kan sulandırıcı ilaç kullanımı gibi başka nedenlerle veya nedensiz ortaya çıkabilmektedir. İdrarında kan tespit edilenlerin yaklaşık yarısında altta yatan bir neden tespit edilmektedir; bunların yüzde 20’sinde ürolojik bir kanser, yüzde 12’sinde ise mesane tümörü tanısı konulmaktadır. Kanlı idrar yapmak dışında hastaların yüzde 20-25’inde sık idrara çıkmak ve ani sıkışma hissi gibi idrar yapmakla ilgili belirtiler tabloya eklenmektedir” diye konuştu.
MESANE TÜMÖRÜ TANISI NASIL KONULMAKTADIR?
Mesane tümörleri sıklıkla erken dönemde belirti verdiklerinden fizik incelemede genellikle anormal bir bulguya rastlanmadığını söyleyen Prof. Dr. Recep Büyükalpelli, “Kanlı idrar yapmak yakınması ile başvuranlarda üst ve alt karın bölgeleri için bilgisayarlı tomografi (yapılamadığında MR görüntüleme), idrar içerisinde tümör hücrelerinin varlığı açısından idrar sitolojisi ve mesane endoskopisinin (sistoskopi) yapılması gerekmektedir. Sadece idrar tetkikinde kanama görülenlerde bu testler normal bulunduğunda, düşük risk grubunda tekrar araştırma gerekli değildir. Bununla birlikte gözle görülür kanama, 40 yaş üzeri, sigara içilmesi, üriner enfeksiyon ve kemoterapi öyküsü gibi risk faktörlerine sahip olanlarda her 6 ayda bir bu testler tekrarlanmalıdır. Mesane tümörlerinde, prostat kanseri tanısında ve takibinde oldukça değerli PSA testi gibi, hastalığın ilk tanısında ve takibinde yararlanılabilecek kullanışlı bir test, yoğun araştırmalar devam etmesine rağmen, henüz bulunmamaktadır. Sistoskopi poliklinik koşullarında idrar yoluna sıkılan anestezik jel yardımı ile bükülebilen alet ile hastaya rahatsızlık vermeden yapılabilmektedir. Bu işlem esnasında mesanenin her bölgesi dikkatlice gözden geçirilerek görülen lezyonların bulunduğu yer, büyüklüğü, sayısı ve görünümü kaydedilmelidir. Mesane tümörünün kesin tanısı endoskopik incelemede görülen lezyonların endoskopik ameliyat (transüretral rezeksiyon veya kısaca TUR) ile temizlenerek alınan parçaların incelenmesi sonucu konulmaktadır. Bu işlem esnasında tümörün mesane duvarındaki derinliğini belirleyebilmek için tümör tabanındaki kas dokusundan da ayrı bir örnek alınması önemlidir. Sistoskopide herhangibir lezyon görülmeyen, ancak idrar sitolojisi pozitif olanlarda mesanenin her bölgesinden biyopsi alınmalıdır, gerekirse mesanenin üst tarafındaki idrar yolları (renal pelvis ve üreter) tümör açısından araştırılmalıdır. Bazı durumlarda ameliyatı 2-6 hafta sonra tekrarlamak gerekebilir. İlk ameliyatta kitlelerin tamamı rezeke edilememişse, kas dokusu örneği alınamadığı anlaşılmışsa (düşük dereceli çok erken evre Ta tümörler hariç), tüm yüksek dereceli ve biraz daha ileri evre T1 tümörlerde ikinci girişim ile tedavinin başarısının yükseldiği çok iyi bilinmektedir” şeklinde konuştu.
"MESANE TÜMÖRLERİNDE ENDOSKOPİK AMELİYAT SONRASI EK TEDAVİ GEREKİR Mİ?”
Mesane tümörlerinde TUR sonrası tedavi yaklaşımı kasa invaze olmayanlar (evre Ta ve T1) ve olanlar (evre T2 ve ilerisi) olmak üzere iki ana grupta planlanmakta olduğunu ifade eden Büyükalpelli, “Kasa invaze olmayan tümörlerde hastalığın tekrarlama (rekürens) riski oldukça yüksektir; düşük oranda da ilerleme (progresyon) riski bulunmaktadır. Hastalığın tekrarlama riskinin TUR esnasında saçılan tümör hücrelerinin mesanenin başka bölgelerine ekilmesine veya tümör oluşumuna neden olan faktörlerin ortadan kalkmamasına bağlanmaktadır. Tümör hücrelerinin ekilmesine bağlı tekrarlama riskini azaltmak için TUR sonrası erken dönemde mesane içerisine tek doz kemoterapi uygulanmasının oldukça yararlı olduğu bilinmektedir. Bu uygulamada kemoterapötik ilaçlar (mitomycin-C, epirubicin gibi) sulandırılarak mesane içerisine verilmekte ve 1 saat kadar mesanede bekletilmektedir. TUR esnasında mesanede delindiğinde (perforasyon) ve yıkama gerektiren kanama görüldüğünde bu tedavi zararlı olacağından yapılmamalıdır. Kas dokusuna ilerlememiş mesane tümörlerinde TUR ile kitle tamamen temizlenmiş olsa bile, tekrarlama ve ilerleme riskleri bulunduğundan ek tedavi gerekmektedir. Kasa invaze olmayan mesane tümörleri özelliklerine göre düşük, orta ve yüksek risk gruplarına ayrılarak ek tedaviye karar verilmektedir. Düşük riskli kasa invaze olmayan mesane tümörlülerde TUR sonrası erken tek doz ilaç tedavisi yeterli olmaktadır ve başka ek tedavi gerekmemektedir. Ancak orta veya yüksek riskli gruplarda hastalığın tekrarlama ve/veya ilerleme riskleri çok daha yüksek olduğundan yeterli değildir. Orta riskli grupta ise başlangıçta mesane içerisine en az 6 kez haftalık ilaç uygulanmalı ve tedaviye daha uzun aralıklarla 1 yıl devam edilmelidir. Bu grupta sıklıkla kemoterapötik ilaçlar tercih edilmektedir; bazen bağışıklık sistemini uyararak etki gösteren (BCG ve interferon gibi) ilaçlar da uygulanmaktadır. Bağışıklık sistemini uyaranlar ilaçlar diğerlerine göre daha etkili olmakla birlikte daha fazla yan etkiler göstermektedir. Yüksek riskli grupta ise bağışıklık sistemini uyaran ilaçlar uygulanmalıdır. Bazı tedavi protokollerinde ilk 6 haftalık yükleme tedavisi sonrası belirli aralıklarla 1-3 yıl idame tedavisine devam edilmektedir. BCG tedavisine yanıt vermeyenlerde veya ilerleme riski çok yüksek kasa invaze olmayan mesane tümörlerinde beklemeden ameliyatla mesane tamamen çıkarılması (radikal sistektomi) düşünülmelidir. Mesane içerisine ilaç uygulamasının başarısını artırmak için ilacın mesanede beklediği süre içerisinde oluşan idrar ile yoğunluğunun ve dolayısı ile etkisinin azalmaması için hastanın bir gece önce saat 12 den sonra su ve sulu gıdalar tüketmemeleri yararlıdır. Aşağıdaki durumlarda mesane içerisine BCG uygulanmamalıdır: (1) TUR sonrası ilk 2 hafta, (2) idrarda gözle görülür kanama olması, (3) ilaç vermek için takılan sondanın idrar yolunda travmaya neden olması ve (4) belirti gösteren idrar yolu enfeksiyonları bulunmasıdır" dedi.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.