Nöroloji Uzmanı Dr. Levent Kor: "Ms Bir Hastalık Değil, Hastalıklar Grubudur"
Çerkezköy Özel Optimed Hastanesi’nden Nöroloji Uzmanı Dr. Levent Kor, MS hastalığı olarak bilinen Multipl Skleroz’un aslında bir hastalık değil, hastalıklar grubu olduğunu söyledi.
Nöroloji Uzmanı Dr. Levent Kor, merkezi sinir sistemini oluşturan beyin, beyincik ve omurilik gibi yapıları etkileyen ve genç erişkinlerde görülen Multipl Skleroz (MS) hakkında bilgi verdi. Nörolojik birçok hastalıkta görülebilen belirtilerle kendini gösteren Multipl Skleroz’un ancak belirtilerin sıklaşmasıyla nörologların yapacağı muayeneler sonunda ortaya çıktığını belirten Uzm. Dr. Kor, "Multipl Skleroz (MS) aslında bir hastalık değil, hastalıklar grubudur. MS’in, gelişim süreci içerisinde çok farklı seyreden ya da hastadan hastaya büyük farkların görülebileceği değişik tipleri bulunmaktadır" dedi.
MS’in, hastaların bir bölümünde kısmi de olsa özüre neden olduğu için özellikle gençler arasında kazalar dışında nörolojik özüre en fazla sebep olan sinir sistemi hastalığı olarak kabul edildiğini dile getiren Kor,
"Öldürücü bir hastalık olmayan MS, bulaşıcı da değildir. MS için kalıtsal bir hastalık demek doğru değildir. MS’in nedeni veya seyrini etkileyen faktörler kesin olarak belli olmayıp bugüne kadar virüsler, bakteriler ve toksik gibi bazı etkenler öne sürülmüş, ancak bu etkenlerin hiçbiri kanıtlanmamıştır. Nörolojik belirtiler ile gelişen ve daha sonra duraklayıp düzelme sürecine giren hastalık dönemlerine atak denilmektedir. MS’li hastaların çoğunda hastalık bu ataklar ile başlamaktadır. Hastaların yüzde 10-15 kadarında ise MS, başlangıçtan itibaren, uzun yıllar boyunca ilerleyerek seyretmektedir. MS’in ataklar ile seyrettiği durumlarda da hastalık aynı şekilde ilerleyici hale dönüşebilmektedir" ifadelerini kaydetti.
"KUTUPLARA YAKLAŞTIKÇA HASTALIK ORANI GİDEREK ARTIYOR"
Sıcak bölgelerde çok daha az rastlanılan MS’in, ekvator kuşağında neredeyse hiç görülmediğini buna karşılık hem kuzey, hem de güney yarım kürede kutuplara yaklaştıkça hastalık oranının giderek arttığını sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Kor, "Örneğin Akdeniz Bölgesi’nde İtalya’da ve İspanya’da 100 bin kişi içerisinde 50 ila 60 kişide MS görünürken; bu oran Almanya’da 100 binde 80’e, İngiltere ya da İskandinav ülkelerinde ise 100 binde 100-120 gibi rakamlara yükselmektedir. ABD’nin kuzey kesimleri ile Kanada’nın bazı yerlerinde MS hastalığının görülme sıklığı 100 binde 200’e kadar ulaşabilmektedir. Coğrafi yerleşimden bağımsız olarak, bazı ırklarda özellikle sarı ırktan olanlarda, daha az MS’li vaka görülmektedir" açıklamasında bulundu.
MS’in kadınlarda, 20-40 yaşları arasındaki genç erişkinlerde, beyaz ırktan olanlarda, ılıman ve soğuk iklim kuşağında yaşayanlarda, ailesinde MS olanlarda, sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyi yüksek olanlarda daha sık görüldüğüne dikkat çeken Uzm. Dr. Kor, genç yaşlarda MS ile tanışmanın psikolojik desteği gerekli kılabileceğini söyledi.
MS NASIL ORTAYA ÇIKAR?
Bağışıklık sisteminin bir şaşkınlığı sonucu oluşan ve merkezi sinir sistemini etkileyen MS hastalığında; beyin, beyincik ve omurilikte seyreden sinir liflerinin ve onların etrafındaki kılıfların etkilendiğini vurgulayan Uzm. Dr. Kor, "Vücut kendinden olan dokuyu yabancı gibi algılayıp, ona karşı bir reaksiyon oluşturmakta ve söz konusu dokuda hasar ortaya çıkarmaktadır. Bu dokular sinir lifleri ve kılıfları oluşturduğu için kola, göze, bacağa giden iletilerde aksama meydana gelmektedir. Bu aksama sonucunda ise görme kaybı veya bulanıklık, kol, el ve bazen hem kol hem de bacakta güçsüzlük, yürüyüşte bozulmalar ve dengesizlik ile konuşmada ağırlaşma ve peltekleşme ortaya çıkabilmektedir. Bağışıklık sistemindeki şaşkınlık sonucu vücut kendi dokusuna bir zarar verdiği için MS’e ait belirtiler genellikle geçicidir. Çünkü vücut bir süre sonra bu yanlışlığı fark ederek, kendini düzeltmeye çalışmakta ve sonuçta iyileşme sürecine girilmektedir" ifadelerini kaydetti.
Hastalığın ilk belirtilerinin gözde görme kaybı veya bulanıklığı, çift görme, konuşmada zorluk, kol veya bacakta güçsüzlük ve uyuşukluk, ellerde titreme, yürüme güçlüğü veya dengesizlik, ince hareketlerde beceri kaybı şeklinde olabildiğini kaydeden Kor, "Ancak bu belirtilerin, tek başlarına MS hastalığına özgü olmayıp nörolojik kökenli veya diğer birçok hastalıkta da görülebileceği unutulmamalıdır. Sözü edilen belirtilerin hiçbiri aslında MS hastalığına özgü değildir. Bu belirtiler sık görülebilen ve farklı nedenlerle ortaya çıkabilen belirtilerdir. Görme bozukluğunun ortaya çıkması göze ait bir neden yüzünden de, başka nörolojik bir neden yüzünden de olabilir. Aynı şekilde kol ve bacakta güçsüzlük, yürümede dengesizlik gibi belirtilerin hepsi çok çeşitli nörolojik hastalıklarda görülebilmektedir. Bu nedenle özellikle kişinin günlük yaşamını etkileyecek boyutta nörolojik belirtiler ile karşılaşıldığı zaman, bu durum bir nörolog tarafından değerlendirilmelidir. Bir nörolog MS’ten şüphelendiğinde genellikle ilk başvurduğu inceleme yöntemi Magnetik Rezonans Görüntüleme’dir (MRG). MRG incelemesi sonucunda beyin veya omurilikteki değişikliklerin yüzde 95-100 oranında hastalıkla uyumlu olması durumunda, MS tanısı konulabilmektedir. Tanıyı doğrulamak, güçlendirmek ve hastalık ile ilgili bazı ayrıntılı bilgileri almak söz konusu olduğunda belden su alma yoluna da gidilebilmektedir. ‘Uyarılmış potansiyeller’ denen elektrofizyolojik yöntemler ise hastalığın, sinir sistemindeki bazı yapıları ne denli etkilediğini göstermektedir" dedi.
"MS’İN TEDAVİSİ BİR EKİP İŞİ OLARAK ALGILANMALIDIR"
MS’in tedavisi hakkında da bilgi veren Uzm. Dr. Kor, MS’in tedavisinin bir ekip işi olarak algılanması gerektiğini söyledi. MS’in tedavisinde farklı yöntemlerin olduğunu belirten Kor, bunların başında atak tedavisi, semptomatik tedavi yöntemleri ve koruyucu tedaviler geldiğini kaydetti.
Tedavi yöntemlerinden biri olan atakların tedavisinde yüksek doz kortizon kullanıldığına dikkat çeken Uzm. Dr. Kor, "Ancak uygulama süresi ve doz miktarı sağlık merkezine göre 3-10 gün arasında değişiklik gösterebilmektedir. Serum tedavisinden sonra ağızdan kortizon uygulaması şart değildir. Serum ile verilen yüksek doz kortizon, sanılanın aksine genellikle ciddi bir yan etkiye yol açmaz. Ancak tedavi sırasında hastanın tuzsuz yemesine ve tatlı yememesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunun yanında bazen ‘ACTH’ içeren ve gene vücudun kortizon salgılamasını düzenleyen bir diğer tedavi seçeneği de uygulanabilmektedir. Atak tedavisinde tüm MS ataklarının tedavi edilmesine gerek duyulmayabilir. Hafif geçirilen ataklar ya da başka bir deyişle kişinin günlük yaşam aktivitelerini engellemeyen, çok rahatsızlık vermeyen atakların tedavi edilmesi her zaman gerekmeyebilir. Bazı ataklar tedavi edilmeden kendiliğinden düzelme gösterebilir. Bununla birlikte kortizon tedavisi, atakların daha çabuk sürede düzelmesini sağlamaktadır. Çok ağır ve başka hiçbir tedaviye yanıt vermeyen nadir ataklarda ise plazmaferez denilen özel bir tedavi şekli uygulanabilmektedir" ifadelerini kullandı.
Hastalığa bağlı olarak gelişen bazı belirtilere yönelik atak tedavisi dışında semptomatik tedavi denilen yöntemlerin kullanıldığını söyleyen Uzm. Dr. Kor, "Örneğin, zaman zaman bacaklarda görülen kasılmalar ve sertlikler, ilaçlar ve özellikle fizyoterapi tedavi yöntemleri ile tedavi edilebilmektedir. ‘Fatigue’ olarak adlandırılan ve kolay yorulabilme veya halsizlik halleri belirtisi veren MS’li hastalarının bir kısmında yine birtakım ilaçlar kullanılabilmektedir. Rehabilitasyon uygulamaları MS ile ilgili bazı hareket kısıtlılıklarında çok yararlı sonuçlar verebilmektedir. Mesane fonksiyon bozuklukları ile diğer belirtilere yönelik başka ilaçlar ve yaklaşımlar da bulunmaktadır. Koruyucu ilaçların kullanımı, MS tedavisindeki en önemli gelişmelerden biridir. Günümüzde MS’in ilerlemesini yavaşlatmak ya da atakların sıklığını ve şiddetini azaltmak için dört ilaç kullanılmaktadır. Bu ilaçların üçü ‘interferon beta’ grubu ilaçlar olup, bunlar ilacın özelliğine göre gün aşırı cilt-altı veya haftada bir kas-içi uygulama yapılmaktadır. Glatiremar asetat adını verilen diğer bir grup ilaç ise her gün cilt-altı uygulanmaktadır. Bu ilaçların her MS’lide aynı etkiyi göstereceği ya da her MS’liye verilmesi gerektiği söylenememekle birlikte; MS’li kişilerin bir kısmında hastalığı bu tedavilerle kontrol altına almak mümkün olmaktadır. Bu ilaçların yanında hastalığın yavaşlatılmasına veya durdurulmasına yönelik yeni ilaçlarla ilgili çalışmalar da sürdürülmektedir. Koruyucu ilaçların son derece pahalı oldukları ve kullanımına başlama kararı verildikten sonra kullanımın yıllarca sürdürülmesi gerekeceği unutulmamalıdır. Hastalığın sık ataklı ve ilerleyici şekillerinde ‘immunsupressif’ denilen bağışıklık sistemini baskılayarak etki gösteren ilaçlar kullanılabilmektedir. Bu grup ilaçların bağışıklık sistemini düzenleyici etkileri de olduğu varsayılmaktadır" dedi.
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.