Türkiye’de Hıv Tehlikesi
- Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Çelen, dünya genelinde AİDS vakalarının azaldığını belirterek, Türkiye’de ciddi artışların yaşandığına dikkat çekti. Önümüzdeki yıllarda AİDS hastalığının Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olacağına işaret eden Çelen, bilinçlendirme çalışmalarının arttırılması gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de AİDS hastası sayısı her geçen gün artıyor. Resmi kayıtlara göre AİDS hastalığına neden olan HIV virüsü taşıyanların sayısı 8 bine ulaştı. Buna ise en çok kontrolsüz ve paralı cinsel ilişkinin neden olduğu bildirilirken, HIV virüsü tespit edilenlerin çoğunun yurt dışı hikayesinin bulunduğuna dikkat çekildi. Konuya ilişkin İHA muhabirine açıklamalarda bulunan DÜ Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Kemal Çelen, AİDS ya da buna yol açan HIV virüsünün son 30 yıldır dünyanın genelini etkisi altına alan önemli bir enfeksiyon hastalıkları etkeni olduğunu söyledi. Ancak bunun Türkiye’de son 10 yılda önemini arttırdığına dikkat çeken Çelen, dünya genelinde AİDS vakalarının azaldığına ancak Türkiye’de artışların yeni yeni başladığına işaret etti.
"TÜRKİYE’DE HIZLA ARTIYOR"
Toplumda yeterli bilincin olmamasının bunun en önemli sebeplerinden biri olduğunu kaydeden Çelen, "Dünya genelinde 40 milyon civarında HIV vakası var. Türkiye’de de bu hızla artıyor. İki yıl önce Türkiye’de kayıtlı HIV virüsü taşıyanların sayısı 4 bin 500-5 bin civarındaydı. Ancak sayı 8 binlere kadar çıktı. Yani son iki-üç yıl içerisinde yüzde 50’ye varan bir artış yaşandı. HIV bulaşmasında en önemli risk bu virüsü taşıyan partnerle yapılan kontrolsüz ilişkidir. Burada seks çalışanları önemli bir risk oluşturmaktadır. Yine damar içi madde bağımlılığı da önemli risklerdendir. Ayrıca HIV pozitif bir anneden, bebeğe geçme olasılığı da yüksektir" dedi.
"HASTALIK KENDİNİ DEŞİFRE ETMİYOR"
AİDS’in diğer enfeksiyon hastalıklarından farklı olduğunu çünkü HIV pozitif virüsü taşıyan hastaların kendilerini deşifre etmek istemediklerini anlatan Çelen, "Hastalığın ortaya çıkmasına kadar uzun bir sessiz hastalık evresi ile karşı karşıya kalınıyor. Kişi hastalığı kaptığı halde herhangi bir belirti vermeden başkalarına, eşine ve partnerine bulaştırabilir. Bu anlamda da ciddi bir risk vardır" diye konuştu.
"KAYIT DIŞI HASTA 10 KAT DAHA FAZLA"
Toplumda HIV virüsü taşıyan AİDS hastalarının sayısının kayıtlı olanlardan en az 10 katı fazla olduğu yönünde ortak bir görüşün olduğunu aktaran Prof. Dr. Çelen, "Ülkemizde Sağlık Bakanlığı’na kayıtlı 8 bin civarında HIV virüsü taşıyan hasta var. Ancak kayıtdışı olan çok sayıda hastanın olduğu konunun uzmanları tarafından kabul ediliyor. HIV maalesef her geçen gün önemini daha da arttıran bir hastalık haline gelmektedir. Ancak güzel bir haber de verebiliriz. Sonuçta HIV vakaları artık tedavi edilebilir. Bundan 15-20 yıl önce HIV hastalarındaki ortalama yaşam ömrü çok kısayken, bugün zamanında saptanmış HIV hastalarına verdiğimiz tedavilerle yaşam kalitesini ve ömrünün neredeyse bu virüsü kapmamış gibi uzatabiliyoruz. Bu da tedavinin son derece etkili olduğunu göstermektedir. Bu anlamda tabi tedavi sürecinde hasta uyumu, hastanın hekim kontrolleri büyük önem arz etmektedir ve ilaçlarını düzenli kullanması gerekmektedir. Fakat bizim aşısı olmayan bir enfeksiyon hastalığında zinciri kırmamız gerekiyor. Bunun için de toplumun bilinçlenmesi gerekiyor. Güvenli cinsel yaşam buradaki en önemli noktadır" şeklinde konuştu.
"GÖÇLER AİDS RİSKİNİ ARTTIRIYOR"
Güneydoğu’daki AİDS vakalarına ve Irak ile Suriye’deki çatışmalar yüzünden gelen bazı mültecilerin bu konuda oluşturdukları risklere ilişkin de açıklamalarda bulunan Çelen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Güneydoğu’daki artış olayı da Türkiye ile paralel bir şekilde devam etmektedir. Biz merkez olarak 2006’da bir vakamızı izlemeye başladık. 9 yıl olmuş. Bugün 60’a yakın hastamız var. Her geçen gün bu sayı artmaktadır. Önümüzdeki süreçte HIV ve AİDS ülkemizin ve bölgemizin önemli bir sorunu olacaktır. Fakat bu konuda tedavilerimizin olması yine de yüz güldürücüdür. Ayrıca son gelen vakalarımızın büyük bir kısmının yurt dışı seyahat hikayesi olduğu aşikardır. Suriye ve Irak’a savaştan önce gidip gelen insanlarda görülmesi komşularımızda da yeterli bir bilincin oluşturulmamış olması ve güvenli olmayan cinsel ilişki özellikle paralı seks konusunda bir düzenlemenin olmaması önemli bir risktir. Bu tür eğilimleri olan kişilerin mutlaka bariyer yöntemi ile korunması gerekir. Korunma AİDS bulaşımı ciddi anlamda azalmaktadır. Bu arada komşularımızda HIV oranının yüksek olduğu şeklinde bir algı oluşmasın. Kast ettiğim güvenli olmayan cinsel ilişkidir. Tabi ki savaş bölgesinde olduğumuz için göçlerle beraber güvenli olmayan cinsel ilişki riskleri artmaktadır. Ve olası bir HIV pozitif vakadan da partnerine buluşmaktadır. Burada kilit nokta tek eşliliktir. Bunu yapamayacaksak bariyer yöntemi hayata geçirilmelidir. Bunlar bulaşmada önemli bir koruma sağlayacaktır."
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.