Pınar Sabancı, Mag Dergi’ye Konuştu

Pınar Sabancı, Mag Dergi’ye Konuştu
İşadamı İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı hayatıyla ilgili merak edilen ne varsa Mag Dergisi’ne anlattı.İş adamı İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı hayatıyla ilgili merak edilen ne varsa Mag Dergis...

İşadamı İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı hayatıyla ilgili merak edilen ne varsa Mag Dergisi’ne anlattı.

İş adamı İlhan Sabancı’nın eşi Pınar Sabancı hayatıyla ilgili merak edilen ne varsa Mag Dergisi’ne anlattı. Sabancı, hayatta en değerli varlığının ailesi olduğunu söyledi.

İstanbul doğumlu, Kafkas göçmeni, Çerkez bir ailenin kızı olduğunu belirten Sabancı, “Ailem, Los Angeles, Nurnberg, Dortmund, Bakü, Ankara ve İstanbul olmak üzere dünyanın dört bir yanında yaşıyor. Birbirine çok bağlı, kenetlenmiş bir aileyiz. Kuzenlerim kardeşlerim gibidir. Teyzelerim, annem sayılır. Hepimiz, dünyanın farklı uçlarında olsak da, bir whatsapp grubumuz var; sabah, akşam oradan konuşuruz, sürekli resim paylaşırız, dünyanın neresinde olduğumuzu, neler yaptığımızı anlatırız. Sabah her dilden “günaydın” mesajları gelir. Birbirimizin her şeyinden haberimiz olur” dedi.

“Ailem, hayattaki en değerli varlığım” diye konuşan Sabancı, “Annem, babam, her zaman çok çalışkan, eğitime, başarıya önem veren insanlar oldular. Benim için de en büyük istekleri okumam, kendimi geliştirmem ve iyi bir iş sahibi olmamdı” ifadelerini kullandı.

Eğitim hayatı hakkında detaylar paylaşan Sabancı, “Liseyi Robert Koleji’nde okuduktan sonra üniversiteyi Boston’da Babson College’da bitirdim. Bir süre New York’ta yaşadım. Son durak olarak İstanbul’a döndüm ve eşim ve oğlum ile kendi çekirdek ailemi burada kurdum. Şimdi, eşimin ailesi, Neslihan annem, Yalçın babam, Aysen, Emirhan da benim ailem oldular. Onlar hayatıma girdiği için çok şanslıyım” diye konuştu.

Çocukluğuna ait söyleyebileceği bir fotoğraf karesi sorusuna Sabancı, “Üzerinden asırlar geçse de hiç unutamadığım, mutlu kareler kazınmış kafama çocukluğumdan… Bodrum’da akşam yemeğine çıkınca her zamanki gibi uyuyakalmışım, babam beni kucaklamış, uyanmışım ama belli etmemişim. Yazlığın bitmek bilmeyen merdivenlerinden yukarı doğru kucağında taşıdığını hatırlıyorum mesela. O anı düşününce, sanki şu an bile yaşayabiliyorum. Sonrasında, ben küçükken rahatsızlandı, ne beraber merdiven çıkabildik ne de kucağına alabildi bir daha. Öyle bir daha yaşayamadığım kareler var çocukluğumdan, hep aklımda” dedi.

ÖRNEK ALDIĞI ROL MODEL HAKKINDA

Hayatında örnek aldığı bir rol modelin olup olmadığıyla ilgili soruya ise Sabancı, “Hiç düşünmeden annem diyebilirim. Bir kere hayatta tanıdığım en iyi kalpli, en melek insan. Bunca yıl, aklından ne kötü bir düşünce ne de bir fesatlık geçtiğini gördüm; ne sitem ettiğini ne de söylendiğini duydum. Herkesin yükünü omuzlarına alır, her işe koşar, dur durak bilmeden çalışır. Çalışkanlığı, zekası ve temiz kalbiyle her zaman rol modelim. Varlığını yanımda hissetmek, her gün şükretmemi sağlıyor. İyi bir eğitim alıp bugün başarılı bir iş kurmuş olmamdaki en büyük etken kesinlikle annemdir” ifadelerini kullandı.

EŞİYLE NASIL TANIŞTI?

Eşiyle nasıl tanıştığı ve annelik rolüyle ilgili olarak Sabancı şunları söyledi:

“Ben New York’ta yaşarken ortak arkadaşlarımız sayesinde tanıştık. Evlilik teklifi özel bir şey olduğu için o kadarı bize kalsın. Hayatımda hiç yaşamadığım, bilmediğim, tarif bile edemediğim bir sevgi. Her sabah Yalçın’ı göreceğim coşkusuyla uyanıyorum. İlk iş ona koşup öpüp kokluyorum. Her gün yeni bir harekete, bir sözcüğe, bir bakışa heyecanlanmak, içimde her gün artan sevgisiyle yaşamak, anneliğin en sevdiğim yönü”

“TATİLLERE GİTTİĞİMDE GÜZEL KARELER YAKALAMAYA ÇALIŞIYORUM”

Sabancı, sosyal medyadaki paylaşımlarıyla herkesin gönlünü kazandığı yorumları hakkında, “Son zamanlarda fark ediyorum ki; sosyal medyada maalesef çok fazla gösteriş peşine düşen insan var. Bu yapaylık bir noktadan sonra itici olmaya başlıyor. Ben hiçbir şeyi süslemeden, olduğu gibi göstermeyi seviyorum. Özel hayatıma girmeden, daha çok günlük hayattan güzel kareler, bilgiler, duygu ve düşünceler hakkında paylaşım yapmak hoşuma gidiyor. Sanırım bu samimiyet ve sadelik de takipçilerime yansıyor. Nedeni budur diye düşünüyorum. Sosyal medya bu kadar moda olmadan önce de yazı yazmayı ve fotoğraf çekmeyi çok severdim. Şimdi işten fırsat bulduğum anlarda yeni yerler geziyorum, mahalleler, kafeler, yeni keşifler hakkında paylaşımlar yapıyorum. Tatillere gittiğimde güzel kareler yakalamaya çalışıyorum” dedi.

Sosyal medya, internet ve akıllı telefon üçlemesi arasında bazen çeşitli endişeler yaşadığını itiraf eden Sabancı, “Açıkçası anne olduktan sonra benim de böyle endişelerim başladı. Artık küçük çocuklar, güvenli evlerinden, uçsuz, bucaksız bir dünyaya rahatlıkla erişebiliyorlar. Dışarıda, her geçen gün yozlaşan, korkutucu bir dünya olduğunu düşününce çocuğumun geleceği hakkında endişelendiğim oluyor. O yaşa geldiğinde ensesinde dedektif gibi olmak istemem ama onu her şartta koruyup kollamak için elimden gelen her şeyi yaparım” diye konuştu.

Çocukluğundan beri hayvanlara çok büyük bir düşkünlüğü olduğunu kaydeden Sabancı, Türkiye’nin hayvan sevmeyen bir ülke olduğunu ve Amerika kültüründe mutlu aile yapısının temel öğelerinden birinin de ailenin evcil hayvanının bulunması olduğunu ifade etti. Sabancı ayrıca ‘Satın alma, sahiplen’ düşüncesini sonuna kadar savunduğunu da dile getirdi.

“KADIN OLMAYI ÇOK SEVİYORUM”

Kadın olmak zor mu? sorusuna Sabancı, “Kadın olmayı çok seviyorum ve iyi ki bu dünyaya böyle gelmişim diyorum. Ama ülkemizde her geçen gün artan kadına yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsiyetler arası ayrımcılık, iki yüzlülük, bu topraklarda kadın olmayı zorlaştırıyor. Başlık parası için çocuk yaşta evlendirilen, eğitim fırsatı verilmeyen kızlar, baba dayağı, koca dayağıyla ömür geçiren kadınlar olduğunu düşündükçe içim sıkılıyor. ‘Erkektir yapar’, ‘Koca evinden ancak cesedin çıkar’, ‘Kocandır, idare ediver’ gibi kavramların değişebilmesi için, hepimizin öncelikle kızlarımıza kendilerini sevmeyi, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, sevgi, saygı görmediği yerde durmayıp, kendini sürekli geliştirebilmeyi öğretmemiz gerekiyor” yanıtını verdi.

YAPMAYI DÜŞÜNDÜĞÜ SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

İleride yapmayı düşündüğü sosyal sorumluluk projelerinden bahseden Sabancı, “Şu an işimi çok yeni kurdum. Açıkçası oğlum ve işim arasında çoğu zaman kafamı kaşıyacak kadar bile vaktim olmadığı oluyor. Ama ilerde hayata geçirmek istediğim, kalbime yakın bulduğum konular ve projeler var. Bunların başında çoğunlukla çok küçük yaşta ortaya çıktığı için çocuk diyabeti olarak da bilinen, tip 1 diyabet hakkında toplumu bilinçlendirme, küçük çocuklara beslenme ve ilaç konusunda danışmanlık hizmetleri sağlayabilme, ülkemizde yanlış öğretilen bilgileri düzeltme olanakları sağlamak gibi projeler var.Bunun dışında hayvanlara yönelik, büyük çapta kısırlaştırma ve barınak sağlama gibi olanakların yaratılması için de projeler gerçekleştirmek isterim” dedi.

NEDEN GİRİŞİMCİLİK EĞİTİMİ ALDI?

Sabancı, Babson Kolej’de Girişimcilik eğitimi alması hakkında, “Hayalimde her zaman için kendi işimi kurmak vardı. Birçok çocuk doktor, mühendis, astronot olma hayalleri kurarken, ben hep kendim birşey yaratmak, insanlara bir servis sunmak isteği içindeydim. Bu sebeple de girişimcilik okumayı seçtim” açıklamasında bulundu.

Sabancı, kendisine sorulan soruları cevaplamaya şöyle devam etti:

“Aslında çocukken evimizde hep Akdeniz usulü beslenirdik. Annem sayesinde bol bol sebze yemeği, balık, kuru yemiş gibi sağlıklı gıdalar tüketirdik. Yoğurdu, dondurmayı bile bize evde annem yapardı. 18 yaşında Amerika’ya okumaya gittim. Tek başıma kalınca, evimde hiç yemek pişmedi, hep dışarıdan hazır yemek söylemeye alıştık. O yıllarda, Misa gibi sağlıklı kutu yemek servisi yapan bir firmaya üye oldum. Misa’nın ilk tohumları o zamanlardan atılmaya başladı. Yurt dışındaki son senemde beslenme üzerine dersler almam sonucunda bu işin bilimini, insan vücuduna etkilerini araştırmayı, öğrenmeyi çok sevdiğime karar verdim. Zaman içinde de değişik tarifler keşfetmek, sevdiklerime yedirmek en büyük hobilerimden biri oldu. Aklımda uzun yıllar böyle bir iş kurma fikri vardı. Oğlumun doğumundan sonra istediğim işi kurmak için artık doğru zaman olduğuna karar verdim ve kolları sıvadım. Bir yıla yakın uzun ve kapsamlı araştırmalar sonucu Misa doğdu.”

MİSA MUTFAK PROJESİ

Misa Mutfak projesi hakkında Sabancı, şu detayları paylaştı:

“Misa’da çok keyifle çalışan, uyum içinde bir ekibimiz var. Uzman diyetisyenimizin uygun gördüğü listeleri, kendi tariflerimizle birleştirerek hazırladığımız temiz, sağlıklı ve lezzetli yemeklerimizi, beş öğün olarak müşterilerimizin evlerine teslim ediyoruz. Bu menüler, kişinin yaş, boy, kilo, cinsiyet ve hareket oranı göz önüne alınarak hazırlanıyor. Bunun yanında, arınmak isteyen müşterilerimiz için soğuk sıkım detoks içecek servisimiz de bulunuyor. Şimdilik Ekim ayı itibariyle soğuk sıkım detoks içecek hizmetimizin kapasitesini arttırmayı hedefliyoruz. İlerisi için aklımızda çeşitli projeler var, ama kutu yemek servisi olarak butik kalıp, markamızı başka alanlarda büyütmeyi hedefliyoruz. Butik hizmet vermenin getirdiği kalite ve sıcaklığa inanıyorum. Müşterilerimizle birebir iletişim halinde olabilmek, özel isteklerini yerine getirebilmek, kalitemiz ve yemeklerimizin lezzeti hakkında aldığımız övgüler beni çok mutlu ediyor.”

Paylaşımlarını yaptığı blogu hakkında ise Sabancı şunları söyledi:

“Şu an görünürde kitap yazmak ya da mutfak okulu kurmak gibi bir planım yok ama önümüzdeki yıllarda tariflerimi, yazılarımla birleştirdiğim bir kitap çıkarmak fikri de çok uzak gelmiyor. Bunu zaman gösterir. Şimdilik blog yazılarım bana yetiyor.  Arada workshoplar düzenleyip çeşitli tariflerimizi paylaşmayı düşünüyoruz. Eylül ayında Kanyon’da bir workshop atölyem olacak.”

Evde yemekle arasının nasıl olduğunu sorusunu Sabancı, “Açıkçası işten arta kalan tüm zamanımı oğlumla geçirmeye çalışıyorum. Bizim sosyal hayatımız, o uyuduktan sonra başlıyor. Misa’yı kurduğumdan beri evde mutfağa pek girmiyorum desem doğru olur. Zaten günün büyük bir bölümünü tarifler, menüler ve denemeler yaparak Misa Mutfak’ın başında geçirdiğim için akşam kendime kalan zamanımı, çocuğuma ve sosyal yaşantıma ayırıyorum. Bu sabah içimden geldi, kahvaltıda omletleri kendim hazırladım mesela. Ama bu durumlar artık istisna oluyor. Eşim en çok köfte ve pilav yemeği sever” şeklinde yanıtladı.

SABANCI’DAN MAG OKURLARINA ÖZEL SOMON KÖFTESİ TARİFİ

Sabancı, Misa’ya özgü çok sevdiği Somon Köftesi tarifini MAG dergisi okuyucularıyla paylaştı:

Müşterilerimizin de bizim de ailecek favorilerimiz arasında gelen somon köfte tarifini paylaşabilirim. Hem çok sağlıklı hem de çok lezzetli. Somon sevmeyen müşterilerimiz bile beğenerek yediklerini söylüyorlar. Somon köftesi, 4 kişilik. Malzemeler, 400 gram somon, 100 gram kapya biber, 60 gram havuç, 200 gram kuru soğan, 60 gram maydanoz, 60 gram tam buğday unlu ekmek içi, 1 dolu çay kaşığı pul biber, 1 dolu çay kaşığı kara biber, 10 gram himalaya tuzu.

Sabancı köftenin yapılışını şöyle anlattı:

“Robotta somon, kapya biber, soğan ve havucu tek tek çekin. Ufak parçalar haline gelince hepsini birbirine karıştırıp ince doğranmış maydanoz, ekmek içi, pul biber, kara biber ve tuzu katıp yoğurun. Köfte şekline getirerek önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 20 dakika pişirin.”

MODAYA OLAN İLGİSİ NE DERECE?

Sabancı, modayla ilgisini, “Modaya pek bir düşkünlüğüm yok. Bir şeyi beğenip giymem için moda veya marka olmasına gerek yok. Kendimi iyi hissettiğim, hoşuma giden her şeyi giyerim. Günlük hayatta stilim oldukça sade ve spor. Yazın kot şortlar, ince askılı bluzlar, uçuş uçuş renkli ve desenli elbiseler en çok giydiğim şeyler. Kışın ise bunların yerini oversize kazak ve sweatshirtler, tayt, skinny pantolonlar, çizmeler alıyor. Şık bir yere gideceksem rengarenk elbiseler, ince topuklu ayakkabılar giymeyi seviyorum. Küçük siyah elbiseler de her daim kurtarıcım ve en çok giydiğim kıyafetlerimin arasında başı çekenlerden” şeklinde anlattı.

EN ÇOK AYAKKABILARINI SEVİYOR

Gardırobunun en sevdiği parçasının ayakkabıları olduğunu aktaran Sabancı, Türkiye’den Yasemin Özilhan, Edvina Sponza, Derin Mermerci ve Tuğçe Yüzbaşıoğlu ile dünyadan Olivia Palermo, Kate Bosworth, Lena Perminova ve Alexa Chung’ın sitillerini beğendiğini söyledi.

“Dünyanın hiç bilmediğim şehirlerinde, görmediğim mahallelerinde, ara sokaklarda yürüyerek zamanı unutmak, kendimi kaybetmek çocukluğumdan beri en sevdiğim şeylerin başında geliyor” diyen Sabancı, İstanbul’da en sevdiğin yerlerin de Karaköy, Bebek, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya ve Sarıyer olduğunu paylaştı.

Kaynak:

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.