Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş: El Bab'daki modeli Rakka'da da kullanalım
ANKARA (AA) - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken, gazetecilere açıklamalarda bulundu.
65. Hükümetin 33'üncü Bakanlar Kurulu toplantısını yaptıklarını belirten Kurtulmuş, öncelikli konunun iç ve dış güvenlik tehditleri olduğu toplantıda, güvenlik sunumları yapıldığını ifade etti.
Kurtulmuş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Genelkurmay Başkanlığı ve MİT Müsteşarlığının güvenlik konularında sunumlar yaptığını, iç ve dış güvenlik tehditlerinin çok ayrıntılı bir şekilde üç ana başlık altında ele alındığını, bunların, örgütlere karşı yürütülen mücadele, tek tek her örgüt bazında yapılan mücadelenin etkinliği, bölgesel, iller ve özellikle de sınır bölgeleri bazında mücadelenin nasıl yürütüldüğüne dair sunumlar olduğunu kaydetti.
"PKK ve DEAŞ’ın tek tek etki alanları ve etki haritaları gözden geçirildi"
Konunun tüm ayrıntılarıyla Bakanlar Kurulu gündeminde tartışıldığını vurgulayan Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:
"PKK ve DEAŞ’ın tek tek etki alanları ve etki haritaları gözden geçirildi, buradaki mücadelenin etkinliğiyle ilgili hususlar ifade edildi. FETÖ'ye karşı yürütülen mücadelenin, FETÖ mensuplarının devletten arındırılması, hem de FETÖ mensuplarının yurt içi ve yurt dışında yapmış oldukları birtakım algı operasyonlarına karşı atılacak adımlar konusunda çok titiz, dikkatli bir çalışma sürecine girileceği ifade edildi. Güvenlik meseleleriyle ilgili ikinci temel konu, halk oylaması sürecine ilişkin tedbirlerin gözden geçirilmesidir. Bu süreçte terör örgütlerinin olası bir şekilde gerçekleştirecekleri terör saldırıları vasıtasıyla bu süreci zehirlemeye yönelik birtakım planlar içinde olabileceği değerlendirilmiştir. Buna mukabil istihbarat çalışmaları titiz bir şekilde gözden geçirilmek üzere, halk oylaması sürecinin inşallah kazasız belasız atlatılması için ilgili bütün güvenlik birimlerimizin, ilgili bütün muhtemel irili ufaklı terör örgütlerine karşı çalışmalarını yoğunlaştırıldığı bir perspektifle bu süreçte neler yapılacağı değerlendirilmiştir."
Numan Kurtulmuş, bu süreçteki önemli hususlardan birinin de 16 Nisan'daki sandık güvenliği olduğuna dikkati çekerek, "Hem sandıktan önceki referandum sürecinde mitinglerin, gösterilerin, bütün 'evet', 'hayır' diyen herkesin, her çevrenin güvenliğinin garanti altına alınması, aynı şekilde sandık günü, sandık güvenliğinin garanti altına alınması ve sandıktaki sonuçların şeffaf ve güvenlikli bir şekilde sayılmasını temin etmek için neler yapılacağı titizlikle gözden geçirildi." ifadelerini kullandı.
"Fırat Kalkanı Operasyonu özelinde ve genel olarak gözden geçirildi"
İç ve dış güvenlik değerlendirmelerinin yapıldığı bölümde, Suriye'deki sahadaki gelişmelerin Fırat Kalkanı Operasyonu özelinde ve genel olarak gözden geçirildiğini anlatan Kurtulmuş, bundan sonraki muhtemel adımların ve Türkiye'nin karşılaşacağı muhtemel sorun alanlarının ele alındığını aktardı.
İkinci sunumun Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından yapıldığını vurgulayan Kurtulmuş, Çavuşoğlu'nun bölgesel gelişmeleri, özellikle de Suriye ve Irak ekseninde ortaya çıkan gelişmeleri hem şehir hem bölgeler bazında hem de genel olarak siyasi perspektif açısından değerlendirdiğini belirtti.
Kurtulmuş, özellikle ABD, Rusya, AB ülkeleri ve diğer komşu ülkelerin temsilcileriyle yapılan görüşmelerin masaya yatırıldığını, son görüşmelerde Türkiye dış politikasının olası etkileri üzerine durulduğunu aktardı.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın da dershanelerin dönüşüm süreci, öğrenci etüt merkezleri, sosyal etkinlik merkezleri, destekleme ve yetiştirme kursları gibi alanlarda Bakanlığın yapmakta olduğu son düzenlemelerle ilgili sunum gerçekleştirdiğini kaydetti.
Ayrıca Fatih Projesi, yükseköğrenim ve yurt dışı eğitim meselesiyle ilgili çalışmalar ile proje okullarının durumunun görüşüldüğünü ifade eden Kurtulmuş, yarısına yakını eğitim sistemi dışında olan Suriyeli çocukların hepsinin eğitim alanına alınmasıyla ilgili çalışmanın da gözden geçirildiğini bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, toplantıda tekli eğitime geçiş konusunun da ele alındığını, okul öncesi zorunlu eğitimin bütün çocukları kapsayacak şekilde yeniden görüşülmesi ile ağırlıklı İngilizce eğitiminin verileceği 5. sınıfın müfredatıyla ilgili bilgi verildiğini de sözlerine ekledi.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi konusu
Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Kurtulmuş, ABD'li yetkililerin Türkiye'yi ziyaretinde FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi konusunun gündeme gelip gelmediğine ilişkin bir soru üzerine, "Öncelikle, Amerika Birleşik Devletlerinden çok üst düzey yetkililerle görüşmeler her şeyden evvel hayra alamettir. ABD ile özellikle Suriye'de bazı görüş ayrılıklarımızın giderilmeye başladığının, FETÖ konusunda olumlu adımlar atılmasına imkan sağlayacak birtakım görüş yakınlaşmalarının başladığının da işaretidir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye ile ABD'nin çok uzun yıllara dayanan NATO çerçevesinde bir müttefiklik ilişkisi olduğunu ifade eden Kurtulmuş, bölgede teröre karşı mücadelede de iki ülke arasında yakın bir işbirliği olduğunu söyledi.
Kurtulmuş, ABD'nin yeni yönetimi ile birlikte iki alanda ilişkilerin iyileşmesine ilişkin sinyaller beklediklerini dile getirerek, bunlardan birisinin, sahada PYD'ye verilen desteğin sonlandırılması olduğunu belirtti. Kurtulmuş, yapılacak operasyonlarda, Türkiye'nin rahatsız olacağı PYD unsurları ile değil Türkiye'nin ve Amerika Birleşik Devletlerinin de destekleyebileceği ılımlı unsurlarla operasyonları yapmayı arzu ettiklerini ifade etti.
"80 milyonluk istikrarlı bir Türkiye mi, birkaç bin militana sahip olan PYD mi?" diye soran Kurtulmuş, ABD'nin bu çerçevede, PYD'ye verdiği destekleri gözden geçireceğini ümit ettiklerini ifade etti.
Amerika'dan ikinci beklentilerinin de FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in iadesi olduğunu belirten Kurtulmuş, "Hem Sayın Cumhurbaşkanımızın hem Başbakanımızın John McCain ile görüşmelerinde ve diğer bütün görüşmelerde, FETÖ'nün iadesi gündeme gelmiştir. Dışişleri Bakanları ile yapılan diğer görüşmelerde de sürekli gündeme geliyor. Sadece Gülen'in değil aynı zamanda bu örgütle iltisaklı olan ve Amerika'ya kaçmış olan suç işlemiş olan kişilerin de Türkiye'ye iadesi üzerinde durulmaktadır. Bu, Türkiye'nin bir ulusal güvenlik meselesidir. Türkiye'nin dostu ve müttefiki olan bir ülkeden de hem bu dostluk ve müttefikliğimizin bir gereği olarak hem de aramızda var olan karşılıklı suçluların iadesi anlaşmasının bir gereği olarak, FETÖ'yü ve onun irtibatlı militanlarını, onun suç makinası olan adamlarını Türkiye'ye iade etmesini istiyoruz. Her vesileyle bunları dile getiriyoruz." diye konuştu.
Kurtulmuş, CIA Direktörü, Amerikan Genelkurmay Başkanı ve Amerikan Senatosunun etkin isimlerinden biri olan McCain'in Türkiye ziyaretlerinin de olumlu işaretler ve adımlar olduğunu söyledi.
Söz konusu ziyaretlerin Türkiye'nin beklentilerine karşılık geleceğini ümit ettiklerini dile getiren Kurtulmuş, "Amerika Birleşik Devletleri hem Türkiye ile ilişkilerin daha iyiye gitmesinde bu iki adımı atacak. Hem de böylece Amerika'nın milli menfaatleri bakımından da doğru istikamette iki adımı atmış olacaktır diye ümit ediyoruz." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, Rakka operasyonunda Türkiye'nin hangi şartlarda yer alacağı ya da almayacağına ilişkin bir soruya ise Kurtulmuş, güvenlikle ilgili en iyi senaryodan en kötü senaryoya kadar her şey gözden geçirilirken şartların birkaç saat sonra bile değişebileceğini vurguladı.
Türkiye'nin, operasyonla ilgili temel prensiplerini, genel çerçevesini ortaya koyduğunu söyleyen Kurtulmuş şöyle devam etti:
"Bu şehirlerin Rakkası da, Musul'u da, Cerablus'u da, El Babı da hepsi dahil olmak üzere söylüyorum, Halep'i de , Humus'u da dahil olmak üzere söylüyorum. Bu şehirlerin kurtarılması operasyonlarında ana hedef mutlaka bu şehrin ahalisi ile birlikte yapmak ve bu şehirde yaşayan insanların geri dönüşlerini sağlamak olmalıdır. Bunun için de bir terör örgütünü herhangi bir şehirden çıkartırken diyelim ki Rakka'dan çıkartırken yerine başka bir terör örgütünü ikame etmenin son derece yanlış ve sakıncalı olacağını ifade ediyoruz. Başından beri tutumumuz budur. Türkiye hem DEAŞ'tan olağanüstü rahatsızdır, hem de DEAŞ'ın zararlarını yaşamaktadır. Türkiye'ye verdiği zararlar bütün dünyanın gözü önünde. Aynı şekilde PYD, YPG güçlerinin PKK ile kol kola, el ele Türkiye'ye karşı yapmış olduğu saldırıları da takip etmekte, PYD'yi de en az DEAŞ kadar zararlı görmektedir. Bizim için her iki örgüt arasında birisini tercih etme gibi bir şık yoktur. Bunu bütün dostlarımız, müttefiklerimiz biliyor, zaman zaman yürüttüğümüz operasyonlarda, desteklerini artırıyorlar."
Son zamanlarda özellikle El Bab'ta koalisyon güçlerinin desteklerinin güçlerini artırdığını gördüklerini aktaran Kurtulmuş, Türkiye'nin terör örgütlerine karşı eşit mesafede durma pozisyonunun hiç değişmeyeceğini, DEAŞ ve PYD'nin terör örgütü olarak kabul edileceğini vurguladı.
"El Bab operasyonunda sona gelinmek üzere"
Türkiye'nin, Fırat Kalkanı operasyonu sırasında çok önemli bir örneği de uluslararası camiaya açık şekilde sunduğunu ifade eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Cerablus örneği... Biz o şehirleri kurtarırken o şehirlerin ılımlı muhalif unsurlarını destekleyelim, onlara lojistik destekler verelim, onlara gerekli askeri destekleri verelim, operasyonun ana gücü bunlar olsun, kendi şehirlerini kurtarsınlar DEAŞ'tan...Orayı temizledikten sonra oraya o şehrin halkı gelsin yerleşsin, uluslararası camia olarak biz bunlara gerekli desteği verelim.
Cerablus'ta 45 bine yakın insan döndü, El Bab'daki operasyonda da sona gelinmek üzere. Aşağı yukarı TSK'nın desteklediği Özgür Suriye Ordusu güçleri şehrin bütününe hakim olmuştur. Ama dikkat ve titizlikle devam ediyoruz. Çünkü DEAŞ'ın olası birtakım intihar saldırılarının ortaya çıkması muhtemeldir. Bunlara karşı da TSK da ÖSO unsurları da son derece titiz şekilde operasyonun temizleme faslını sürdürüyor. En kısa zamanda bütünüyle El Bab temizlendikten sonra oraya da insanlar gelecektir. Şimdi diyoruz ki aynı modeli Rakka'da kullanalım. Rakka'da da bu çerçevede o şehrin ahalisinden oluşan mutedil yerel unsurlar desteklensin. Uluslararası camia Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer unsurlar buraya lojistik destek versin, orası DEAŞ'tan temizlensin, temizlendikten sonra da bir başka terör örgütünün eline teslim edilmesin. Pozisyonumuz çok açık, nettir. Bu pozisyonumuzla gerekli görüşmeler yapılıyor. Görüşmeler çerçevesinde belli bir sonuç alınırsa Türkiye bu anlamda, bu sonuca göre hareket eder. Şu noktada görüşmelerin devam ettiğini söylemekle yetinmek durumundayız."
"Türkiye’nin pozisyonu da çok net"
Rakka'nın temizlenmesi için Amerika'nın, PYD ve YPG'ye verdiği destekten vazgeçip, Türkiye’nin tezleriyle mi hareket edeceğine yönelik soru üzerine Kurtulmuş, "Söylediklerim çok net. Türkiye’nin pozisyonu da çok net. Türkiye, bu çerçevede gerekli görüşlerini bütün ilgili muhataplarıyla paylaşmıştır. Biz, bir terör örgütünün başka bir terör örgütü vasıtasıyla yer değiştirmesine, onun eliyle başka bir örgüte karşı operasyon yapılmasını doğru bulmayız. Suriye'nin geleceği için doğru bulmayız, Türkiye'nin milli menfaatleri için doğru bulmayız, uluslararası camianın Suriye'deki hedefleri bakımından da doğru bulmayız." karşılığını verdi.
Suriye ve Irak'ın, çok sayıda terör örgütünün cirit attığı bir "Terör örgütleri cenneti" haline dönüştüğünü ifade eden Kurtulmuş, buradaki operasyonların meşru, yerel güçlerle yapılması gerektiği şeklindeki sözlerini yineledi.
"Türkiye'nin ulusal güvenliğini garanti altına alabilmek için atılan adımlardır"
Hükümet Sözcüsü Kurtulmuş, bir gazetecinin, El Bab'dan sonraki hedefin Münbiç olduğuna yönelik açıklamaların olduğunu aktarmasının ardından, bu konuda bir takvimin belirlenip belirlenmediği yönünde sorusu üzerine, şunları söyledi:
"Bu operasyonların her birisi, Türkiye'nin kendi sınırlarını korumasına yönelik ulusal güvenlikle ilgili operasyondur. Yani şurayı bitirelim ondan sonra oraya yönelelim şeklinde değil; Türkiye’nin ulusal güvenliğini garanti altına alabilmek için atılan adımlardır. Türkiye'nin herhangi bir şehrini korumakla, Mehmetçiğimizin orada, giderek böylesine cansiperane bir mücadelenin içerisinde girmesi arasında Türkiye'nin güvenliği bakımından bir fark yoktur. Bunlara ilişkin oturup, önünüze bir takvim olarak tabii ki planlamasını yapacaksınız, stratejisini oluşturacaksınız. Ama şu gün şurada şu, bugün burada... Bu dediğiniz şeyler, sahada birebir olmayabilir. Buna göre sahanın gerektirdiği şekilde, bizim hiç kayıp vermemiz; mümkünse, en az şekilde kayıp vermemizi sağlayacak planlamalar yapılıyor, bundan emin olun. Böylece yolumuza devam ediyoruz. İnşallah sonuç alacağız, Türkiye bu bölgedeki bütün terör örgütlerinin, bu bölgeden ayıklanmasını sağlayacaktır, uluslararası camia ile birlikte."
Öğretmen atamaları
"Bakanlar Kurulu toplantısında öğretmen ataması konusu gündeme geldi mi? 20 bin öğretmenin şubat ayı içerisinde atanacağı açıklanmıştı. Net bir tarih belirlendi mi?" sorusuna Kurtulmuş, Milli Eğitim Bakanlığının, bu çalışmayı yürüttüğünü bildirdi.
20 bin sözleşmeli öğretmen alınacağına ilişkin açıklama yapıldığını anımsatan Kurtulmuş, Milli Eğitim Bakanlığının en kısa sürede takvimi açıklayacağını kaydetti.
"Ortak bir bakış açısına kavuşmak Türkiye'nin Rakka ile ilgili önceliğidir"
Rakka'ya olası bir operasyonda İncirlik Üssü'nün kullanılıp kullanılmayacağı yönündeki bir soru üzerine Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
"Bunların hepsi, meselenin teferruatıdır. Önce ortaya Türkiye ve Amerika tarafının, uluslararası koalisyonun Rakka ile ilgili bir ortak eylem planı çıkmalıdır. Bunun için de ortak bir bakış açısı oluşmalıdır. Ortak bakış açısı, ortak bir eylem planını ortaya koyar ve onun sonucu olarak bu planının gerçekleşmesi için nereden, nasıl hareket edeceğiniz ise meselenin sonraki kısmıdır. Şu anda o noktada değil Türkiye. Şu anda ortak bir bakış açısına kavuşmak ve Rakka operasyonunun doğru unsurlarla, doğru bir zamanlamayla ve doğru bir strateji ile yapılmasını sağlamak, Türkiye’nin Rakka ile ilgili önceliğidir."
"DİTİB'in hiçbir mensubu ajan değildir"
Almanya'da DİTİB imamlarının evinde yapılan aramaların hatırlatılmasının ardından, Türkiye'nin bu konuda atacağı adımların neler olacağının sorulması üzerine Numan Kurtulmuş, bu konunun, Başbakan Binali Yıldırım ile Almanya Başbakanı Angele Merkel arasındaki görüşmede de gündeme geldiğini bildirdi.
"Ümit ediyoruz ki bu görüşmeden sonra Alman makamları, bu yanlış uygulamaları sonlandırır." diyen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önce şunu tespit etmemiz lazım, Türkiye’nin yurt dışındaki hiçbir din görevlisi, DİTİB'in hiçbir mensubu ajan değildir. Avrupa'da yükselen İslam düşmanlığına, yabancı düşmanlığına ve göçmen düşmanlığına Alman siyasetçilerin de Avrupa siyasetçilerinin de bu düşmanlıklara karşı uyanık olması lazım. Evet, Avrupa'daki birçok ülkede seçim olan bir yıldayız. Seçimin olması, hem yabancı düşmanlığını hem İslamofobyayı hem yabancı düşmanlığı içerisinde, Türk düşmanlığını hem de genel olarak göçmen düşmanlığını artırıyor. Buna karşı Avrupa'nın çok uyanık olması lazım. Avrupa için en büyük tehlike, Avrupa'da artık ayak seslerini duyduğumuz yeni faşizmin yükseliş sesleridir. Buna karşı herkesin uyanık olması lazım.”
"Avrupa’daki, Almanya'daki Türk vatandaşlarının varlığı önemli bir garantidir"
Kurtulmuş, faşizm, ırkçı dalgasının Avrupa'yı kuşatmaması, yutmaması için Avrupa'nın yabancılarla barış içerisinde yaşayabilmeyi sürdürebilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bunun için de yurt dışındaki milyonlarca Türk vatandaşının varlığı, Avrupa için bir garantidir. Özellikle Avrupa'daki, Almanya'daki Türk vatandaşlarının varlığı önemli bir garantidir. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olanlar ya da çifte vatandaş olarak Avrupa’da bulunanlar, onların din hizmetlerini de Diyanet İşleri Başkanlığımız ve farklı yerlerde vakıflar şeklinde örgütlenen DİTİB örgütümüz sürdürmektedir." diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, aşırı akımlara karşı, yabancılarla, gayrimüslimlerle yan yana yaşamak istemeyen, yanlış İslam algılarına karşı en önemli garanti ve en önemli cevabı Türkiye'nin DİTİB ve Diyanet vasıtasıyla verdiği din hizmetleri olduğunu ifade etti.
Diyanet İşleri Başkanlığı da DİTİB'in, sahih bir İslam anlayışının, Avrupa'daki Türk vatandaşları özelde ve Avrupa'daki Müslümanlar nezdinde yayılması için garanti olan kuruluşlar olduğunu aktaran Kurtulmuş, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
"Biz, ne aşırıcı birtakım teolojilerin dışında, Fergana Vadisi'nden itibaren gelen ılımlı bir Müslümanlık uygulamasını, bin küsür senedir sürdürmüş olan bir milletiz. Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Hacı Bayram-ı Veli'nin, Şah-ı Nakşibendilerin Anadolu topraklarında, Rumeli topraklarında Avrupa’nın içlerine kadar sürdürmüş olduğu asırlardır devam eden bu İslam anlayışı, irfan mektebinin İslam geleneği, bugün Türkiye tarafından Avrupa'da yaşatılmaya çalışılıyor. DİTİB’in yaptığı budur. Diyanet İşleri Teşkilatı'nın yapmaya çalıştığı şey budur. Almanlar, birtakım artan ırkçı, milliyetçi siyasetin tesirinde kalmaktan kurtulmalıdırlar. Almanlar, böylesine önemli barış yanlısı bir dini anlayışa ve teolojiye sahip olan DİTİB ve Diyanet İşeri Başkanlığı mensuplarıyla iş birliği yapmalılar, onların hem Türk toplumu nezdinde hem oradaki Müslüman toplulukları nezdindeki faaliyetlerinin daha etkin hale gelmesi için onların önlerini açmalılar. Akıl, mantık, Avrupa için de Almanya için de bunu söyler. İnşallah bundan sonraki süreçte bu yaklaşım içerisinde olacaklardır, orada milyonlarca Türk vatandaşlarımızın dini hizmetlerini sunan, hem de sahih bir İslam inancı çerçevesinde sunan bu kuruluşlarımızın baskı altında tutulmasından vazgeçeceklerdir.”
İstihdam seferberliği
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, hafta sonu, istihdam konusunda sözünü tutmayan iş adamlarını açıklayacağı yönündeki sözlerinin hatırlatılmasının ardından, istihdam konusunda somutlaşan bir rakamın olup olmadığı sorusuna Kurtulmuş, kendisinin de bulunduğunu o toplantıda hiç kimseden baskıyla istihdam sözünün alınmadığı karşılığını verdi.
Herkesin kalkıp, kendisinin ticaret odasının, sanayi odasının, hatta bazı kişilerin de kendi şirketlerinin istihdama ne kadar katkı sunabileceğini açıkladığını anlatan Kurtulmuş, bunların her birisi bir deftere not edildiğini belirtti.
Bunun milli bir istihdam seferberliği olduğuna vurgu yapan Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Bütün iş adamı arkadaşlarımızın en az bizim kadar, en az Sayın Cumhurbaşkanımız kadar bu konuya hassasiyetle, ciddiyetle, dikkatle eğileceklerini düşünüyorum. Sadece işsiz olan vatandaşlarımıza iş verme meselesi değil, Türkiye'nin ekonomik olarak çok daha güçlenmesini sağlayacak olan bir adımdır. Tabii ki bu adımla ilgili verilen sözler de defterlere yazıldı. Bunlar takip edilecek. Teşvik etmek bakımından bu iş adamları, ilgili birimler tarafından, başta TOBB, valilerimiz, organize sanayi bölgeleri yöneticileri, ticaret ve sanayi odalarımızın başkanları olmak üzere ilgili kişiler tarafından bunlar takip edilecek, teşvik edilecek ve inşallah sonuç alacağız. Sayın Cumhurbaşkanımız şunu söylüyor, bu odaların daha hızlı bir şekilde yarışa katılmaları için onları teşvik ediyor. Eğer söylediğimiz sözleri yerine getirmezseniz, sizi deşifre ederim sözünü, bir de tersinden okuyun. Sözlerini yerine getirenleri de olumlu bir şekilde kamuoyu ile paylaşırız. Bunların da inşallah Türkiye ekonomisine olumlu katkılarını milletimiz görmüş olur.”
Türkiye-İran ilişkileri
Bir basın mensubunun Türkiye'nin, İran hakkında yaptığı açıklamalar nedeniyle Türk Büyükelçisinin İran Dışişleri Bakanlığına çağrılmasının Bakanlar Kurulu'nda gündeme gelip gelmediğini sorması üzerine Kurtulmuş, konunun Bakanlar Kurulunda görüşülmediğini bildirdi.
Zaman zaman böyle şeylerin olabileceğini, bunların iki ülke arasındaki ilişkilerin kötüleştiği anlamına da gelmediğini vurgulayan Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Onlar bizim büyükelçimizi çağırır, biz onların büyükelçilerini çağırırız. Sadece İran için değil, bütün komşu ve ilgili ülkeler için söylüyorum. Nihayetinde İran ve Türkiye, bütün bu bölge ülkeleri, aynı coğrafyanın dost ve kardeş ülkeleridir. Zaman zaman aramızda siyaset farklılıkları olur. Nihayetinde siyasetçiyiz. Siyasetçiler de siyasi görüşleri çerçevesinde birtakım görüşleri dile getirir. Bundan rahatsızlık duyulabilir. Bu rahatsızlıkların boyutları bazen şöyle olur, böyle olur ama bu sözler dolayısıyla ülkeler birbirlerine karşı düşmanlık ilişkisi geliştirmezler. Türkiye ve İran, dost ve kardeş iki ülkedir. Sınır komşusudur. Bunların üzerinden başka bir ilişki ortaya çıkmaz, bunları çok büyütmemek lazım."
Muhabir: Mümin Altaş, Duygu Yener, Ali Kemal Akan
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.