Erdoğan: " Döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar"

Erdoğan: " Döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elinde silahı, bombası olan teröristle elinde doları, avrosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiçbir fark yoktur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elinde silahı, bombası olan teröristle elinde doları, avrosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiçbir fark yoktur. Amaç, Türkiye'ye diz çöktürmek, Türkiye'yi teslim almak. Bunun için döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 34. Muhtarlar Toplantısı'nda Afyonkarahisar, Aksaray, Amasya, Antalya, Aydın, Denizli, Kocaeli, Kütahya, Muğla, Nevşehir, Rize, Sakarya, Sinop ve Tokat'tan gelen muhtarlarla bir araya geldi.

Erdoğan, ana muhalefet partisini eleştirerek, tartışmaların hep kendi ismi üzerinden götürülmesine dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Esasen normal şartlarda iktidarı elinde bulunduranlar mevcudu muhafaza etmeye, muhalefet de değiştirmeye çalışır. Bizde çok uzun süredir işler tersine dönmüş durumdadır. İktidarda olanlar değişim için, reform yapmak için mücadele ederken, muhalefet konumunda bulunanların bir kısmı statükoya gardiyanlık yapıyor" dedi.

Döviz artışına da dikkat çeken Erdoğan, 15 Temmuz sonrasında yaşanan döviz artışına karşı gösterilen tavrın bugün de gösterilmesini istedi. Erdoğan iş adamlarını da uyararak, "Eğer bugün bu riski almazsanız yarın riske atacak hiçbir şeyiniz kalmayabilir" diye konuştu.

"DEAŞ BİZE İSLAM'I ANLATMASIN, BU MİLLET İSLAM İLE YOĞRULARAK AYAĞA KALKMIŞTIR"

Gezi olaylarında ve çukur eylemlerinde milletin birliğine, beraberliğine ve kardeşliğine saldırıldığını belirten ve tek vatan, tek bayrak, tek millet ve tek devlet vurgusu yapan Erdoğan, "Türkiye'de bu oyunu oynayanlar dün Amerika'da, Sayın Trump'un basın toplantısında, orada yine bir yanlışlık yapıldı ve Sayın Trump'da o grubun muhabiri ya da köşe yazarı her neyse, onu benzetti. Demek ki böyle değil. Kusura bakmasınlar. Bölücü terör örgütü milli birliğimiz ile birlikte bayrağımızı, vatanımızı ve devletimizi de hedef aldı. FETÖ'nun 17-25 Aralık darbe girişimindeki öncelikli hedefi devletimizi elegeçirmekti. 15 Temmuz'da ise çıtayı yükseltip tıpkı PKK gibi bu dört sütunun hepsine birden saldırdılar. DEAŞ derseniz, istismar ettiği kavramlar kimseyi aldatmasın. En başından beri bu toprakların, bu milletin, İslam'ın ruhuna, özüne, varlığına düşmanlık üzerine kurulu bir örgüttür. DEAŞ bize İslam'ı anlatmasın, bu millet İslam ile yoğrularak ayağa kalkmıştır. DEAŞ'tan İslam'ı öğrenmek gibi bir derdimiz yok. Bizim inancımızda, bizim dinimizde DEAŞ gibi bir örgütün yeri de yoktur. Bu örgütü projelendirenler, Irak ve Suriye'deki dini, etnik, kültürel fay hatlarında zaten yaşanmakta olan kırılmaları çok iyi değerlendirerek bölgeyi ateşe vermeyi başardılar. Dikkat ederseniz, bu terör örgütlerinin kullandıkları araçlar yerli de olsa kendileri doğal değildir. Hepsi de sentetiktir, fabrikasyondur, kurgudur. Türkiye bölgedeki diğer ülkelerden farklı olarak güçlü bir siyasi, kurumsal alt yapıya sahip olduğu için bu zehirlere karşı dayanaklıdır. Eğer bugün Türkiye'de terör örgütleri taban bulamıyor, yapılan kanlı eylemlerle arzu edilen fitne çıkartılamıyorsa bunun sebebi hep birlikte tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ilkelerine sımsıkı sarılmış olmamızdır. Terör örgütlerinin arkasındaki güçler bu durumu gördükleri için senaryolarına daha bir ince ayar verme gereği duydular. Artık eylemler sadece kan dökmeye ve toplumu yıldırmaya yetmiyor. Tıpkı İstanbul Ortaköy, yılbaşı gecesi yapılan o cani eylemin ardından olduğu gibi terör örgütlerinin destek kıtaları mahiyetindeki araçlar hayata geçirilerek hayat tarzı, meşrep, mezhep bu tür tartışmaları topluma taktim ederek, toplumsal hassasiyet noktalarımıza hücum ettiler. Maalesef ülkesinin, milletinin, devletinin yanında saf tutması gereken bir takım siyasilerde bilerek veya bilmeyerek terör örgütlerinin değirmenlerine hala su taşıyorlar" şeklinde konuştu.

"BUNLAR AVARA KASNAK GİBİ DÖNÜP DURDULAR"

Türkiye'de rejim tartışması açanların derdinin rejim değil başka bir şey olduğunu kaydeden Erdoğan, ana muhalefet partisini eleştirdi. Erdoğan, "Türkiye'de böyle bir mesele olmadığını herkes gibi onlar da gayet iyi biliyor. Sadece toplumun bir kesiminde bu konuda var olan hassasiyeti istismar ederek, asli görevlerindeki ihmallerinin, yani siyasi muhalefet eksikliğinin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Dünya, bölgemiz ve Türkiye değişirken "biz hiçbir şeye dokundurtmayız, her şey olduğu gibi kalsın" demek bağnazlığın dik alasıdır. Ana muhalefetin başındakiler de öyle diyorlar. İstanbul'a belediye başkanı oldum, daha belediye başkanlığı koltuğuna yeni oturdum, hemen siyaset, medya "bunlar şimdi otobüslerde kadın erkek ayrımına gidecekler, kadınlar bir tarafta, erkekler bir tarafta oturtulacak, trenleri aynı şekilde ayrıştıracaklar." Sene 1994, sene 2016 Böyle bir şey yaşandı mı? Ama hem tezgah bu. Bunlar avara kasnak gibi dönüp durdular. Esasen normal şartlarda iktidarı elinde bulunduranlar mevcudu muhafaza etmeye, muhalefet de değiştirmeye çalışır. Bizde çok uzun süredir işler tersine dönmüş durumdadır. İktidarda olanlar değişim için, reform yapmak için mücadele ederken, muhalefet konumunda bulunanların bir kısmı statükoya gardiyanlık yapıyor. Hadi bir tavrı bir yönü ile tembellik olarak niteleyip bir kenara bıraktık, çünkü Türkiye demokrasi ile yönetildiğine, milli irade belirleyici olduğuna göre bu hesaplaşmanın yeri sandıktır. Peki terör örgütlerinin ülkeyi ve milleti köken ve meşrep farklılıkları üzerinden ayrıştırma çabalarına destek verme neyin nesidir. Ülkemizde kalleş bir terör eylemi üzerinden hayat tarzı tartışması açmak terör örgütünün orada döktüğü kanla dahi sağlayamadığı bir başarıyı kendi ellerinizle ona sunmak demektir. Bu ülkede yaşayan, gözlerini gerçeklere kapatmayan, sırtını hakikatlere dönmeyen, insan ve vicdan sahibi herkes kimsenin hayat tarzı ile ilgili bir sorun olmadığını çok iyi bilir. Eğer bu konuda ileri gidecek olursanız, bu konuda en rahatsız olan biziz. Niye? Benim yavrularım bu ülkede başları örtülü olduğu için bu ülkenin üniversitesinde okuyamadılar. Ben kızlarımı yurtdışına göndermek zorunda oldum. Bana o zaman o ülkelerin devlet başkanları, başbakanları "sizin ülke halkı Müslüman olan bir ülke değil mi? Niye orada okumuyorlar da buraya getiriyorsun?" dediler. Dedim ki "benim ülkemde inancına göre okuma özgürlüğü yok da onun için buraya getiriyoruz." Biz 14 yıldır bunun mücadelesini verdik. Hamdolsun şimdi artık kızlarımız üniversitelerine, okullarına rahatlıkla istedikleri gibi özgür bir şekilde gidebilir hale geldiler. Artık devlet dairelerinde inandığı gibi çalışabilir hale geldi. Peki ne oldu? Başı açık, başı örtülü okula gidiyor da ne kaybettik? Bu daha önce olsaydı daha iyi olmaz mıydı? Devletin dairelerinde başı açık olan kardeşlerime özgürlük hakkı vereceksin, başı örtülü olanlara vermeyeceksin, bunların hepsi bu ülkenin evladı değil mi? Onun ekmek sahibi olma hakkı yok mu? Niye kapıları açmadınız, neden kapıları onlara kapattınız? Bunun sorumlularının kim olduğunu bu millet bilmiyor mu zannediyorsunuz? Bu millet bildiği için onlara bu ülkede iktidar yolunu açmıyor. Onlar hala yaşam tarzı diyor, nereye bir yasak getirildi söyler misiniz? 14 yıl oldu, 2,5 yıldır Cumhurbaşkanıyım, ondan önce başbakandım, biz nerede kime ne yasak getirdik? Bu devletin anayasasına, yasalarına ters düşen bir şey olmadıktan sonra bu ülkede herkes inandığını inandığı gibi yaşamıştır, düşündüğünü düşündüğü gibi yazmıştır, çizmiştir ve konuşmuştur, her türlü özgürlük Batı'da olmadığı kadarıyla burada vardır. Kimse kusura bakmasın bizleri enayi yerine koymasın. Biz kimin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz" diye konuştu.

"ONLARI HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATMAYA DEVAM EDECEĞİM"

Türkiye'de son dönemde anayasa değişikliği ile ilgili pek çok çalışma yapıldığına dikkat çeken Erdoğan, hiç birisinde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olduğu vurgusuna dokunulmadığını belirtti. Erdoğan, "Çıkıyor Mecliste birisi konuşma yapıyor, "o 4 başlık değiştirilecek" diyor. Çıkıyorsun kürsüde konuşma yapacaksın bir dersini çalış. Böyle bir şey gerçekte var mı yok mu? Böyle bir şey olmadığı halde konuşuyor. İktidar da "böyle bir şey yok diyor." Bu ülkede en başta şahsım olmak üzere ve tartışmalar hep bu kardeşiniz üzerinden götürülüyor. Benim şahsımla bu işin alakası yok ki, Türkiye'de bir anayasa değişikliği yapılıyor, olay bu. Yapılacak ilerideki bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde kim seçime girer, kim kazanır, kim öle, kim kala. Burada bir defa ölüm haktır. Biz kaza ve kadere inanmış insanlarız. Kimin nerede, ne zaman öleceğine dair elimizde yazılı bir belge var mı? Rabbim ne takdir ediyorsa o olsun. Bizim tek derdimiz bu vatana, bu millete Rabbimin verdiği ömrü süresince hizmet edebilmektir. Fakat bütün bu müzakereleri, tartışmaları bu kardeşinizin üzerinden yapmaları manidar. Kardeşim millete kendini sevdir ve milleti sev millet belki sizin göstereceğiniz bir adayı seçebilir, belli olmaz. Ama bunlar millete inanmıyorlar, milleti de sevmiyorlar, millete saygıları yok, millete hizmetleri yok. Millet de bu sefer onlara karşı farklı bir tavır almak durumunda kalıyor. Bunların demokrasi ile laiklik ile hukuk devleti ile bana göre hiçbir ilgi alakası yok. Ana muhalefet partisinin geçmişinde ne vardır, CHP'nin il başkanları aynı zamanda valiydi, aynı zamanda belediye başkanıydı. Bu ülke bunları yaşadı. Eğer tek adamcılıksa işte budur. Bunların evveli ortada. Bize neyi anlatıyorsunuz siz? Bizim sorunumuz, demokrasi kavramının arkasına sığınıp, milletin iradesini hiçe sayanlarladır. Sorunumuz "laiklik" diyerek milletin din ve inanç özgürlüğünü sınırlamaya hatta yok etmeye kalkanlarladır. Biz her zaman "laiklik devletin tüm inanç grupları ile eşit mesafede olması ve tüm inanç gruplarını güvence altına almasıdır" dedik. Biz yola çıkarken 2001'de böyle çıktık. Bu laiklik anlayışını biz koruyoruz, korumaya devam edeceğiz. Sorunumuz, hukuku millet adına kullanmak yerine şu veya bu güç odağının emrine vermeye çalışanlarladır. Şayet Cumhurbaşkanı oldum diye bu mücadeleden vazgeçmemi bekleyenler varsa hiç kusura bakmasınlar. Onları hayal kırıklığına uğratmaya devam edeceğim. Dün olduğu gibi bugün de yarın da Türkiye'nin, Türk milletinin istiklal ve istikbal mücadelesinde en önde olmayı sürdüreceğim. Ne diyor şair "şu yeryüzü er meydanı. Gönül sevmez her meydanı. Yüreksize yorgan döşek, koç yiğide ver meydanı." Biz bu güne kadar hiçbir mücadeleden kaçmadık. Meydanı hiç terk etmedik, bundan sonra da terk etmeyeceğiz. Rabbim ömür, milletim destek verdikçe büyük Türkiye, güçlü Türkiye, yeni Türkiye yolunda çalışmaya, ter dökmeye, eser üretmeye, gerekirse bedel ödemeye devam edeceğim" şeklinde konuştu.

"BENİM ÖYLE BİR ŞANSIM DA NİYETİM DE YOK"

"Doğrudan milletin oyu ile göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı olma şerefine nail oldum, Rabbime hamdolsun. Eğer bu kadar zamandır demokrasi ile laiklik ile hayat biçimleri ile bir sorunumuz olmamışsa bundan sonra niye olsun? Üstelik bu makamda oturan eski cumhurbaşkanları gibi sırtında yumurta küfesi taşımayan birisi de değilim, hep yumurta küfesi ile yürüdüm ki bir tane yumurtayı kırmayayım. Çok dikkat ettim. Doğrudan milletin oyları ile seçildiğim için attığım her adımın, söylediğim her sözün, yaptığım her eylemin hesabını kamuoyuna vermek mecburiyetindeyim" açıklamasında bulunan Erdoğan, geçmişte yol açılan tartışmalarla Türkiye'yi cumhuriyet tarihinin en ağır krizlerine sokan cumhurbaşkanlarının kimseye hesap vermeden görev sürelerini tamamlayıp köşelerine çekildiklerini hatırlatarak "Benim böyle bir şansım da niyetim de yok" dedi. Erdoğan "Türkiye'nin herhalde milleti ile iç içe olan, en fazla konuşan, en fazla dertleşen Cumhurbaşkanıyımdır. Bugüne kadar Ankara ve İstanbul'da özellikle yaptığım ziyaretler ortada. Fakat Cumhurbaşkanlığı görevine başladığım günden beri Ankara ve İstanbul'daki programlarımın dışında 82 defa il ziyareti yaptım. Kimi illerimize bir defa, kimilerine 2-3-4 defa gittim. Bu da demektir ki her ay 3 ile ziyaret ettim. Görev sürem tamamlanmadan kalan 25 ilimize de mutlaka gideceğim. Bunlar yurtdışı ziyaretlere, yurt dışından gelen misafirlerimizi ağırlamaya, uluslararası zirvelere, toplantıya, diğer devlet işlerine rağmen yürüttüğüm programlardır. Önümüzdeki hafta 4 Afrika ülkesine gideceğim. Çünkü biz bu göreve gelirken milletimize farklı bir Cumhurbaşkanlığı yapma, çalışma, koşturma, terleme sözü verdik. Alışılmış bir Cumhurbaşkanı olmayacağız dedik. Bu bizim için bir namus borcudur dedik. Milletimizin bize gösterdiği teveccüh, hele 15 Temmuz darbe girişiminde ortaya koyduğu sağlam duruş karşısında bu yaptıklarımızın az bile olduğunu biliyoruz. Daha fazlasını yapmak için tüm gücümüzle çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.

"EĞER BUGÜN BU RİSKİ ALMAZSANIZ YARIN RİSKE ATACAK HİÇBİR ŞEYİNİZ KALMAYABİLİR"

Türkiye'nin maruz kaldığı saldırıların bir de ekonomik boyutu olduğunu herkesin gördüğünü kaydeden Erdoğan, elinde silahı, bombası olan terörist ile elinde doları, eurosu, faizi olan terörist arasında amaç bakımından hiçbir fark olmadığını söyledi. Erdoğan, "Amaç Türkiye'ye diz çöktürmek, Türkiye'yi teslim almak, Türkiye'yi hedeflerinden uzaklaştırmaktır. Bunun için döviz kurunu bir silah gibi kullanıyorlar. Elbette bizim de bir takım sıkıntılarımız, sorunlarımız vardır. Ama bunların hiç birisi ülkemizde döviz kurunun bugünkü seviyelerine gelmesinin açıklaması değildir, olamaz. Silahlı ve bombalı terör eylemleri ile ekonomik araçları senkronize bir şekilde kullananlar aslında Türkiye'ye zarar vermek isterken kendi varlıklarının üzerine bina ettikleri zemini tahrip ediyorlar. Çünkü diğer ülkeler şu gerçeğin farkında, bugün Türkiye'ye yapılan yarın kendilerine de yapılabilir, bunu bilmeleri lazım. Bunun için silahlı ve ekonomik terör saldırılarına karşı her ülke şimdiden tedbirini almanın yollarını arıyor. Dünya ekonomisinin yapısal bir dönüşüm sürecinden geçtiği bir dönemde yaşanan bu hadiseler yeni kurallar ve yeni kurumlar üretilmesine vesile olacaktır. Türkiye'nin bu fırsatları en iyi şekilde değerlendirmesi için çalışıyoruz. Tabi bu arada biz yaşadığımız sıkıntılara, sorunlara karşı çözüm yollarını öncelikle kendimizin bulması gerektiğine de inanıyoruz. İhracatımızdaki daralmayı yeni pazarlar arayarak, turizmdeki gerilemeyi yeni destinasyonlar, yeni pazarlama yöntemleri geliştirerek, üretimdeki daralmayı kendi kaynaklarımızı, kendi teknolojimizi öne çıkartarak aşmanın yollarını aramalıyız. Döviz üzerinden yapılan spekülasyonların derinliğinin olmadığı, çok küçük rakamlarla ve daha ziyade kağıt üzerinde yürütülen işlemlerle kurların yükseltildiği ortadadır. Milletimiz döviz almak yerine satarak 15 Temmuz'un ertesi günü başlatılan ilk saldırının önünü kesmişti. Bunun devamını ben milletimden rica ediyorum. Bugün aynı tutumu sürdürmeliyiz. Merkez Bankamız ve tüm bankalarımız da bu oyunu bozmaya yönelik bir pozisyon almalıdır. Merkez Bankası bu konuda gerekli tedbirleri alacak imkan ve kabiliyetlere sahiptir. Eğer bu sebepten dolayı bir fedakarlık yapılacaksa işte bugünler tam zamanıdır. Tüm ülkenin ve milletin karının hatta bekasının söz konusu olduğu bir durumda bankalar farklı hesapların içine giremez, girmemelidir. Aynı şekilde iş dünyamıza yaptığım çağrıyı tekrarlamak istiyorum, gün yatırım yapma, üretim yapma, istihdamı artırma, duran çarkları çalıştırma, çalışanları hızlandırma günüdür. Eğer bugün bu riski almazsanız yarın riske atacak hiçbir şeyiniz kalmayabilir. Türkiye olarak 80 milyon vatandaşımız ve tüm kurumlarımızda terör örgütlerinin silahlı ve bombalı eylemlerine karşı milletimizi ayrıştırma çabalarına karşı olduğu kadar ekonomiyi çökertme gayretleri konusunda da milli bir seferberlik ruhu içinde hareket etmeliyiz. Onun için milli seferberlik dedim, onun için milli bir seferberlik içinde olmalıyız diyorum. Şehitlerimize, gazilerimize, bize bu toprakları vatan yapmak için her türlü fedakarlığı göze alan tüm ecdadımıza bunu borçluyuz. Bizden sonra gelecek nesillere, çocuklarımıza, torunlarımıza da bunu borçluyuz" dedi.

(Abdullah Sarıca - Derya Yetim / İHA)

Kaynak:

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.