Gazeteci ve Köşe Yazarı Bekir Doğan bu haftaki yazısında darbe konusunu ele aldı. Doğan’ın yazısı şöyle;
İngilizler planlıyor, ABD ve CİA yönetiyor ve İslam aleminde kan ve göz yaşı sürekli akmakta, Halifeliğin kalkması ile bugüne kadar içi boş bir İslam dinini İslam alemine yaşatıyorlar.. şuursuz bir Müslümanlık !.. içi boş bir Müslümanlık, Müslümanlar uyanmasın diye darbe aynı yıl içinde oluyor..
Biz okumuyoruz, yakın tarihimizi bilmiyoruz, bizim beynimizi, Spor, Seks, Siyasetle uyuşturuyorlar.. bu üç S çok tehlikeli !..
Bertiz deki en son köyün en son evindeki çocuklara gidip sorun: Hangi takım da hangi futbolcu var , ne zaman kime gol attı onu bilir, ama yakın tarihimizi sorun bir tek kelime bilemez.. Atatürk’ü bilmez, Menderesi bilmez, Özal’ı bilmez.. yakın tarihimizi bilmez..
Babası, dedesi, büyükleri ise Siyaset konuşur , sanırsın ABD başkanı her şeyi biliyor, bilmediği hiçbir şey yok.. boş laflarla gününü laklakla geçirir..
Gençlerimiz ise : internet, televizyon kanalları ile seks ile oyalanmakta beyinleri bir süre sonra başka bir şey düşünemez hale gelmektedir.. Spor-Seks, Siyasetin kölesi olmuştur..
Eğitim sistemiz ise bir felaket: İnsan ömründe bir defa bile kullanılmayan bilgilerle okuyan çocuklarımızın beyinlerini çürütüyoruz.. ama yakın tarihimizi bileni yoktur..
Konumuz bu değil: 1750 yıllardan sonra İngiltere Sürekli Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak için planlar yaptı.. Osmanlıya casuslar gönderdi, hem de hoca kılığında..
1850 yıllardan sonra ise : Osmanlı Devleti için hasta adam dediler..
1915 den sonra ise İslam Coğrafyasında Batının işgalleri başladı.
Kurtuluş savaşı sonrasında ise Küçük küçük İslam devletleri kuruldu ve tamamı batının sömürgesi olarak.. Türkiye de de çok farklı değildi.. Kayseri de gömülen uçaklar bunun en iyi göstergesidir..
1960 yıllarına geldiğimizde uyanan İslam ülkelerinde Darbelerin ihtilallerin yapıldığına şahit oluyoruz.. Türkiye Irak, İran, Suriye, başta olmak üzere tüm İslam ülkelerinde darbe yapılarak hükümet yıkılıyor yerine batı yandaşı hükümet kuruluyor..
Sudi Arabistan başta olmak üzere Birleşik Arap Emirliklerinde ABD yandaşlarını iktidara getirerek 50 yıllığına petrollerine el koyması bunun en iyi göstergesidir..
Bağdat Paktı, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere’nin, Batılı devletler adına Orta Doğu’daki güvenliğini sağlamak için gerekli bir güvenlik aracı olarak görülmüş ve ince ayar için Türkiye den Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın 1954 seçimleri öncesinde yaptığı uzun ABD gezisinden hemen gündeme getirilmişti.
Bizden bir lider ABD ‘ye gidiyorsa altında bir çapanoğlu vardır.. Nitekim daha Bayar’ın bu gezisinin devam ettiği günlerde, Chicago Daily News Gazetesinde çıkan bir yazıda; ABD’nin, Türkiye’den beklentilerinden söz edildikten sonra, şu ilginç fakat anlamlı cümleler yer almıştı;
“Amerika’nın siyaseti, büyük ölçüde Reisicumhur Celâl Bayar’ın memleketine dayanmaktadır. Zira Türkiye, komünist tecavüzüne karşı Orta Doğudaki kalenin temel direğidir!…” denilmiş, Rusya ile kötü – ABD ve batıya dayanan bir Türkiye olmuştur.
ABD Türkiye’nin NATO üyeliği öncesinde, Orta Doğuda bir “Orta Doğu Paktı” ya da bir “Akdeniz Paktı” kurulması yolundaki girişimlere Türkiye sıcak bakmamış, NATO’ya üye olmakta ısrar etmiş ve sonunda da amacına ulaşmıştı
Türkiye’nin bu örgüte üyeliğinin kabulünden sonra, Pakistan Dışişleri Bakanı Zafirullah Han, 1952’de, bütün Orta Doğu bölgesini içine alacak bir “İslâm Birliği”(İslâm Paktı) kurulması düşüncesini “ öne sürmüşse de, bu düşünceye, gerek bu konudaki ilişkileri ABD adına yöneten George McGhee, gerekse Türkiye Dışişleri Bakanı Prof. M. Fuat Köprülü sıcak bakmamışlardı.
Zira Köprülü’ye göre; bölgede oluşturulması planlanan “Pan-İslâm Birliği sağlam bir temel olamazdı”
1958 Irak Darbesi ya da 14 Temmuz Devrimi, 14 Temmuz 1958'de Irak'ta gerçekleşen askerî darbe. Faysal bin Hüseyin'in 1921'de kurduğu, Britanya himayesindeki Hâşimî monarşisini sona erdiren darbe sırasında, Kral II. Faysal, kralın amcası Prens Abdülillah, Nuri Said Paşa ve kraliyet ailesinin neredeyse tamamı öldürüldü.
1958 yılından başlayarak İslam ülkelerinin içleri karıştırılmaya başlamış, darbenin ayak sesleri gelmeye başlamıştı..
Mısır lideri Cemal Abdülnasır ve ateşli bir Nasır taraftarı olan Abdüsselam Arif'in yaptığı propagandanın etkisiyle 1959'da Arap birliğinden yana olan muhalifler Musul'da bir ayaklanma başlattı.
Musul halkı Türkiye’nin bir vilayeti olarak hayatına devam etmek istiyordu.. Menderes ise Lozan da hak verilen petrolü alamadığı için buna sıcak bakmıştı..
Musul de : Ancak büyük çoğunluğu Kasım yanlısı olan silahlı kuvvetler ve Kürtlerin desteğiyle ayaklanma kısa sürede bastırıldı. Kasım kuşkulandığı 200 subayı görevden aldı. Sivil kanatta ise komünistlerin desteğini almaya çalıştı, Kasım'ın başlattığı hareket ile Irak Komünist Partisi doğmuştu. Bununla birlikte onların aşırı isteklerine karşı koydu ardından polis teşkilatı ve silahlı kuvvetler içindeki komünist unsurları temizledi.
1960'a gelindiğinde kendi iktidarı için tehlike olabilecek bütün siyasi etkinliklere son verip, asker ve sivil kanattaki sağ ve sol unsurlar üzerinde baskı uygulamaya başladı.
Yavaş yavaş Kürtler ile arası açıldı. Kültürel açıdan kendilerini Araplardan farklı gören Kürtler Kasım'ın özerklik sözünü tutmaması üzerine 1961'de ayaklandılar.
Ordunun büyük bölümü Kürt isyanını bastırmaya yöneltildi. Askerler de sonuçsuz ve yararsız olarak gördükleri harekat nedeniyle Kasım'dan desteklerini çekmeye başladılar. Ordu içindeki tasfiyelerin artması sonucu hoşnutsuzluk doruğa çıktı ve bazı subaylar Kasım'a karşı açıkça direnişe geçti.
Komünistlerin ve Kürtlerin desteğini kaybederek giderek güçsüzleşen Abdülkerim Kasım sonunda 8 Şubat 1963'te Baas Partisi'nin Irak kolu tarafından gerçekleştirilen darbeyle devrildi. CIA tarafından desteklenen darbeden sonra yargılandı ve öldürüldü. Darbeden sonra, 8-10 Kasım tarihleri arasında yaşanan çatışmalarda binlerce kişi öldürüldü.., başlatılan komünist avında birçok doktor, öğretmen, avukat ve diğer serbest meslek sahibi olanlar sistematik olarak öldürüldü.
27 Mayıs 1960 da Adnan Menderes hükümetine darbe yapılması ile sahipsiz kalan Türkiye Musul – Kerkük- Süleymaniye – Halep ve bölgedeki gücünü kaybetti.
1942 yılına kadar Türkiye toprakları olmak için bekleyen Suriye ‘ye sahip çıkamadığımız için kurulan devlet kime yar olacağını bilemiyordu..
Sevir- Lozan, Mondros , Ankara anlaşmaları ile Halep, Musul- Kerkük , Süleymaniye ye kadar olan bölge ve sınır Türk Toprakları Türkiye’nin sınırı.. bu sebeple 1960 yılında Türkiye de ihtilal yaptıran CİA ve batı aynı oyunu Suriye de Şamda da yaptı..
1960, Şam, Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu eski başkanı ve Suriyeli eski bir din adamı. Eski Emevi Camii İmamı ve Sünni Müslüman Araptır.
Suriye muhalefeti'nin Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleştirdiği "Suriye İçin" adlı toplantıda kurulan, Suriye Devrimi Muhalefet Güçleri Koalisyonu başkanı seçildi.
Şam'daki ünlü bir Sünni Müslüman aileden gelmektedir. Babası Şeyh Muhammed Ebu el-Ferec el-Hatîb, önemli bir İslam alimi olarak Emevi Camisi'nde vaiz olarak görev yaptı.
Jeofizik okudu. Suriye'nin ana petrol üreticisi El-Furat Petrol Şirketi'nde 6 yıl çalıştı. Ayrıca Suriye Jeoloji Kurumu ve Suriye Psikoloji Bilim Derneği üyesidir. İslam Kentleşme Derneği başkanı oldu. Eski imam olması nedeniyle Suriye'nin Sünni dini kuruluşunda önemli bir figür oldu.
İslam Medeniyeti Derneği'ni kurdu ve Şam Hollanda Enstitüsü'nde Şeyh Bedreddin el-Din el-Hüsnü ile birlikte İslam Hukuku dersleri verdi.
Baas Partisi, 1963’te iktidarı ele geçirdikten sonra ülkede Arap Nasyonalizmine dayalı dikta rejimi kurmuştu. Ülke demir yumrukla yönetilmeye başlanmıştı.
Aynı tarihte ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Kendisi bir asker olan (Hava Kuv. Komutanı) Hafız Esad’ın gerçekleştirdiği darbe sonrasında Baas rejimi bambaşka bir boyut kazandı. Darbenin akabinde gerçekleştirilen halk oylamasında Esad’ın başkanlığı %99 oy oranıyla kabul edildi. (12 Eylül sonrası Kenan Evren Anayasası gibi )
Bu referandumla Esad’ın başkanlığı “meşruiyet” kazanmış ve “Tek Adam” olmuştu. İşte ülke bu tarihten itibaren gerçek anlamda bir diktatörle tanışıyordu.
Esad, ülkede hiçbir muhalif çalışmaya izin vermiyor, en küçük kıpırdanmalara anına müdahale ediyordu. Gazete ve radyolar tamamen devlet tekelindeydi. Rejimin aleyhine hiçbir yayın yapılamıyordu. Yargı adeta rejimin kökleşmesi için çalışıyordu. Pek çok mahkeme göstermelik olarak yapılıyor, 1970-80 arasında büyük katliyamlar yapan zalim bir esattı..
2 Şubat 1982’de Müslüman avı başladı. Başta Hama olmak üzere Suriye’nin kuzeyindeki bütün şehirleri Müslüman Kardeşlerden tamamıyla temizlemesi istenen Rıfat Esad’a 12.000 asker verildi ve özellikle muhalif unsurlarla bağlantısı bulunan 100 ailenin bütün fertlerini içine alan 5.000 kişiyi öldürme yetkisi verildi. Rıfat Esad ve askerleri evlerden işe başlamıştır. Baskı giderek artırılarak bütün evler içindekilerle birlikte yakılıp yıkıldı, hatta çocuklar anne ve babalarının gözleri önünde öldürüldü.
Bugün olduğu gibi: 5 yıldan beri Suriye de olan bitenleri görüyorsunuz..
20 yıldan beri Irak da olan bitenleri görüyorsunuz..
İslam ülkelerini yok etmek için uygulanan proje ve Kürt-Türk-Arap –Sünni, Şii- Alevi diyerek şehir devletleri kurma sonra da onları yutma oyunu..
Konu uzun: İngiltere Senaryoyu yazıyor, AB ve ABD – CİA oyunu sahneliyor, dün ile bugün arasındaki tek fark ise : Mezhep çatışması, Terör örgütü eli ile yapılmasıdır..
Musul- Kerkük çok önemli, Su ve Petrol burada
Bölge de güçlü Türkiye istemiyorlar 15 Temmuz Darbe girişimi de bunlardan biri olup, CİA tarihinde ilk defa başarısız bir darbe yapılmıştır..
İyi günler..