Gazeteci, yazar Cihan Aktaş, Türkiye'ye sığınan mülteci ve sığınmacıların unutulmaması ve gündemde tutulması gerektiğine işaret ederek, "Mülteciler büyük rakamlarla ifade edilirken dramları olağanlaştırılıyor. Bu nedenle de sanat ve edebiyatın sorumluluğu büyük. Hatırlamak unutmamakla kalmamalı. Hatırlarını gözetecek şekilde anlatmalı ve gündemde tutmalıyız." dedi.
"Mülteciler aslında her zaman hayatımızın bir gerçeğiydi"
Orta Doğu ülkelerindeki iç savaştan kaçarak Türkiye'ye gelen birçok sığınmacının zorlu yaşam mücadelesine tanıklık ettiğinin de altını çizen Aktaş, şunları aktardı:
"Konteynerler içinde balık istifi vaziyette sınırları aşarak, çalınmış ekmeğini arayan yoksullar, dikta rejimlerin zulmünden kaçarken kör noktalarda yıllarını yitiren her yaşta insan, kanlı sınırlar yeniden düzenlenirken kalabalıklar halinde sürüklenen halkların çaresizliği, hiç bilmediği topraklarda su satarak ailesini geçindirmeye çalışan okul çağındaki çocuklar. Avrupa'da kayıp binlerce çocuk, bir istatistik verisi olmakla kalamaz. Mülteciler büyük rakamlarla ifade edilirken dramları olağanlaştırılıyor. Bu nedenle de sanat ve edebiyatın sorumluluğu büyük. Hatırlamak unutmamakla kalmamalı. Hatırlarını gözetecek şekilde anlatmalı ve gündemde tutmalıyız."
"Mültecilerin hikayelerinde ibret alınacak o kadar ders var ki"
Cihan Aktaş, "Fotoğrafta Ayrı Duran" adlı yeni öykü kitabında da yine mültecileri ele aldığını dile getirerek, "Mülteciler aslında her zaman hayatımızın bir gerçeğiydi. Sadece unuttuklarımız vardı. Mültecilerin bize öğrettiği her şey için yazdım bu öyküleri. Onların yaşadığı, maruz kaldığı felaketlerden münezzeh değiliz hiçbirimiz. Başlarına gelen, bizlerin de sınavı. Bu gerçeği öykülerle açmaya çalıştım." diye konuştu.
Kitabında, mültecilerin topluma katkılarına değindiğini kaydeden Aktaş, şu bilgileri verdi:
"Mülteci hayatlar, kurulu düzenin dengelerini karıştırırken, bir topluma kendisini yeniden görmesini sağlayan bakış açısı fırsatı sunuyor. Mültecilerin maruz kaldığı zorluklar, kalıcı ve değişmez olanlar üzerine düşündürüyor. Yani sahip olduğumuzu sandığımız her şeyi yeni bir gözle görebiliriz eğer istersek. Toplumsal eklemlerimizi atıl hale getiren kireçlenmelerden kurtulabiliriz. Bize ait olanın ne kadarı mutlak, kazandığımızı sandığımız her şey ne ölçüde kıymetli ve vazgeçilmez? Haysiyetli bir hayat sürdürmek ve her şeye rağmen iyimserliğini koruyabilmek için de mültecilerin hikayelerinde ibret alınacak o kadar ders var ki."
"Göç sesleri taşıyor dilimiz"
Öykülerinde mültecilerin yaşadığı zorluklara değinen Aktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mülteciler günah keçisi kılınmamalı. Öykülerimde bunu da hatırlatmaya çalıştım. Bizlerin davranışlarında anlayışla karşılanan, onlar için daha da mazur görülmeli. Çünkü dünya kaybı içindeler ve yerleşme güçlükleri yaşıyorlar. Konya'da tanıdığım, sınıfındaki çocuklar tarafından savaştan kaçmakla suçlandığı için okula gitmeye direnen çocuk için yazdım, kitaptaki 'Sürekli Ara Kaynağı' öyküsünü. Bir çocuğun zihnine bunca ağır bir suçlama yüklenilmemeli. Hepimizin varlığı bir şekilde göçle ilgili. Göç sesleri taşıyor dilimiz. Konukseverliğimizi oluşturan muaşeretin, göçe mecbur kılan hikayelerden bağımsız düşünülemeyeceği açık."
"Fiziki olmaktan öte zihinsel bir konfor bozumu yaşıyoruz"
Aktaş, kültür sanat alanında da daha fazla mülteci temasının işlenmesi gerektiğine vurgu yaparak, "Önümüz kış. Mültecilerin en zor mevsimi. Medya ve sosyal medyanın öne çıkardığı şımarık örnekler üzerinden tanımlanamaz, mültecilerin ihtiyaçları. Kendimizi daha doğru görebileceğimiz aynalarla geziniyor mülteciler aramızda. O aynaların gösterdiği her şey üzerinden söyleşiler gerçekleştirmeli, ziyaretlerde bulunmalı. Metinlerle, sergilerle, dayanışma platformlarıyla iyilik örgüleri dokumalıyız. Mülteciler toplum olarak bünyemizde bir dalgalanma meydana getirdiler. Fiziki olmaktan öte zihinsel bir konfor bozumu yaşıyoruz." dedi.