BBP merhum Genel Başkanı Muhsin Yazıcoğlu’nun helikopter kazasının üzerindeki sır perdesi 3 yıldır aralanamadı. Aksu TV’de yayınlanan Moderatör programına konuk olan Yazıcıoğlu’nun bacanağı Opr. Dr. Rafet Arslanoğlu olayın normal kaza değil suikast olduğuna inandıklarını ve bu olayın arkasında kimlerin olduğunu bildiklerini öne sürdü.
Normal kaza gibi görünen fakat daha sonra Devlet Denetleme Kurulu’nun raporları ve ortaya çıkan belgelerle ayrı bir boyut kazanan helikopter kazasının üzerinden 3 yıl geçti. Helikopter’in uçuş bilgilerinin yer aldığı cihazı söken subaylarla birlikte 8 kişinin cezaevinde yattığı olayın 3’üncü yılında Yazıcıoğlu’nun Bacanağı Arslanoğlu ve Parti Avukatı Kemal Yavuz’un açıklamaları gündeme bomba gibi düştü.
Arslanoğlu; “Her yerde ahtapotun kolları olan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bu olayın arkasında kim olduğunu tahminden öte biz biliyoruz. Bu suikastın arkasında şahıs olarak değil ama hangi yapının olduğu belli” dedi.
Merhum Yazıcıoğlu’nun yol arkadaşı ve parti Avukatı Av. Kemal Yavuz ise dosyanın üzerinde gizlilik kararı olduğu için detaylı açıklama yapmayarak, arama-kurtarma çalışmalarında ihmali olan görevlileri yargıya taşıyacaklarını söyledi. Yavuz; “İlk 2–3 saat içerisinde enkaz alanına köylüler ulaşmış olsaydı Başkan kurtulacaktı. Fakat başkanın bulunduğuna dair açıklama yapılması nedeniyle bu engellendi. Bunu kim yaptırdı? Bütün parçalar birleştiği zaman bunlar hiçbir şekilde tesadüf sayılamaz. Bu bir örgüt tarafından gerçekleştirilen bir eylem olarak görülemez mi? Görülür. Bunların hepsi bir şüphe. Bütün şüpheleri delil haline getirerek olayı aydınlatmaya çalışıyoruz” dedi.
Aksu TV’de her Pazartesi günü izleyicisiyle buluşan Manşet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mesut Tuğrul’un hazırlayıp sunduğu Moderatör Programının konuğu Yazıcıoğlu’nun bacanağı Opr. Dr. Rafet Arslanoğlu ve Parti Avukatı Kemal Yavuz’du. Kazanın 3’üncü yıl dönümünde programa konuk olan Arsaloğlu ve Yavuz süreci nereye doğru uzandığını anlatarak olayın üzerindeki sır perdesinin bir türlü aralanamadığından yakındı.
Kaza sonrası Adana Adli Tıp Kurumunun verdiği tahlil sonuçlarının hayret verici nitelikte olduğunu belirten Arslanoğlu daha sonra istenen raporlarda ise 6 kişinin kanlarında rastlanan karbonmonaksit kazının sırrı bir türlü açığa çıkmadı. Hekim olduğu için bu tür konuları iyi bildiğini ve Gazeteci İsmail Güneş’in çene kırığı olmasına rağmen nasıl düzgün bir konuşma yaptığını da anlamadığını söyledi.
ONU ÇOK ÖZLÜYORUZ
Vefatının 3’üncü yılında aile bireyleri olarak Yazıcıoğlu’nu çok özlediklerine de vurgu yapan Arslanoğlu şöyle konuştu; “Yazıcıoğlu Davası ile ilgili 3 yıldan bu yana çok bir şey değişmedi. Davaya başlanıldığı günden bu yana çok bir mesafe katedilemedi. Ailesi olarak Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu çok özlüyoruz. Kendisi farklı bir insandı. Tam bir Alperen’di diyebiliriz. Yazıcıoğlu’nun en iyi kendi yazdığı ‘üşüyorum’ adlı şiiri anlatıyor. Gönül insanıydı. Her şeyden önce tam inançlı bir insandı. Siyaseti iktidara gelmek için değil milletine hizmet etmek için kullanan bir insandı. Siyasette iktidara gelemedi ama esas hedeflediği milletinin gönlünde taht kurdu ve o tahtada oturdu. Milletimiz bunu en iyi şekilde gördü. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu kaybettiğimizi ilk öğrendiğimizde sanki yarım kalmış bir beste, yarım kalmış bir hedef gibi his beliriyordu. Fakat şimdi baktığımızda hiçte öyle olmadığını gördüm. Çünkü vefatının 3. yıldönümünde kendisi ile ilgili ülkemizin dört bir yanında anma törenleri düzenleniyor. Bütün bunların yanında şahadet süreci boyunca Cuma Namazlarında hutbeler verildi.
MİLLETİMİZ ONU BAĞRINA BASTI
Yazıcıoğlu, milletinin gönlünde hedeflediği tahtı kurdu. Birkaç yüzyıldır Türk Milletinin elinden alınan iktidar gücünün tekrar milletin kendi gerçek demokrasisi manasında eline geçirmesi için bir mücadele verdi. Bugünkü insanların O’nu hayırla yad etmesi gösteriyor ki insanlara o kıvılcımı kazandırmış. Milletimiz entrikalarla değil kendi hür iradesi ile yolunu çizecek. Yazıcıoğlu bunun kıvılcımını başlattı.
YAZICIOĞLU’NU ŞAHADET YERİNDE ANDIK
Keş dağına 3 yıldan bu yana sürekli çıkıyoruz. O alana yürümek dışında başka bir araçla çıkmamız mümkün değil. 1 metrelik kara rağmen 4 saatlik yol yürüyerek Türk milletinin yetiştirdiği ve en önemli Alperenlerden birisi olan Yazcıoğlu’nun sonsuz şahadete ulaştığı yere giden O’nu dualarla andık. Orada gerçekten farklı duygular yaşadık. Üşüyorum adlı şiirde tarif ettiği alan sanki orası gibi. Şiirini yazarken nasıl bir duygu içerisindeydi ki tarif ettiği yerde şahadete ulaştı.
YALAN HABER ARAMA ÇALIŞMALARINI ENGELLEDİ
Muhsin Yazıcıoğlu’nu en son uğurlayanlardan biriyim. Bende miting alanındaydım. Kazayı duyar duymaz olay yerine intikal etmek için yola çıktık. Yolun yarısında bulunduğuna dair bir açıklama yapıldığını duyunca biz bile yolun yarısında geri dönüyorduk. Fakat buna rağmen yola devam ettik. Birkaç saat geçtikten sonra bulunduğu haberinin aslı olmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine Kızılöz Köyüne yöneldik. Oraya gidene kadar vatandaşların kalabalığı karşısında başka bir engelle karşılaşmadık. Kızılöz Köyüne geldiğimizde güvenlik kuvvetlerinin barikatı ile karşılaştık. Bizi içeri almak istemediler ama kendimizi tanıtarak zorlada olsa barikatı aşarak içeri girdik. Köyün içerisinde hem askerler hem de köy koruyucuları bir şey yapmadan bekliyorlardı. Hatta birkaç köy koruyucusu beni tanıyordu. Yanıma gelerek ‘hocam bırakmıyorlar ki bizde gidip arayalım. Komutanlar ile görüşseniz bizi bıraksınlar’ diyerek serzenişte bulundular. Sadece helikopterin yaylasına düştüğü köyün girişinde barikat vardı. Bunun dışında hiçbir yerde böyle barikat yoktu. Ne koruyucuları aramaları için nede evlerine gitmeleri için bıraktılar.
KAZA TAMAMEN SUİKASTTI
Dağcı olan arkadaşlarımız aramaya gittiklerinde askeri üsler tarafından tehdit edilerek engellendiklerini söylediler. Bunların hepsini biz savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Geç saatlerde İçişleri Bakanı Beşir Atalay’da geldi. Kaymakamlık makamında oturdu. Ne yaptığını bilmiyoruz. Ertesi gün aynı manzara devam etti. Askerler arabalarda bekletildi. Kamuoyunda 5 bin askerin ve helikopterlerin arama yaptığı söyleniyordu. Fakat sadece akşam saatlerinde bir 10 dakika kadar Göksun üzerinde helikopterler uçtu. Bunun dışında herhangi bir girişim olmadı. Bunlar ilk gün yaşandı. İkinci gün yine aynı manzara yaşandı. Sinyaller nasıl alınamıyordu? Bunlara yeterli cevaplar yok. Hatta Başkanımızın Blackberry telefonu vardı. O telefonların kapalı bile olsa uydudan açılarak yerin tespit edilme imkanı var. Böyle bir telefonu olmasına rağmen tespit edilemedi. Buna ilişkin 2 baz istasyonu olduğu tespit edilmesi için 3. bir baz istasyonunun olması gerektiği söylendi. Bunun olmama imkanı yoktu ama yapmadılar. 3. istasyon iki gün sonra kendi partimizin gayretleri ile getirildi. İstasyonun getirilmesi ile daha dar bir alan tespit edildi. Kazanın suikast olduğu ile ilgili en ufak bir şüphem yok. Tamamen suikasta bağlı bir kaza.
İSMAİL GÜNEŞ 112’Yİ ARADIĞINDA ÇENESİNİN KIRIK OLDUĞU İLE İLGİLİ BİR KONU GEÇMİYOR
Gazeteci İsmail Güneş’in çenesinin kırık olması kamuoyunda uzun süre yer aldı. Dişi çekilen bir insan bile rahat konuşamaz değil ki çenesi kırılan birisi rahat rahat konuşacak. Otopside ki raporlarda alt çenenin ayrık şekilde kırık ve iç kısımda yırtıklı kanama olduğu belirtildi. İsmail Güneş’in ağzının içinde kanama var. İsmail Güneş çenesini oynatırken acı duyan bir insan. İsmail Güneş 112 ile konuşurken doktor neresinde kırık olduğunu soruyor. İsmail Güneş ayağında kırık olduğunu, üşüdüğünü söylüyor. Çenesinin kırık olduğundan bahsetmiyor. Ayrıca otopside 4 kaburgasının da kırık olduğu ortaya çıkıyor. Merhum Güneş’in eşi ‘benim eşim hastalıklara karşı çok hassas bir insan. Çenesi kırık olsaydı kesinlikle söylerdi’ diyor. İşin tıbbi yönüne bakarsak çenesi kırık olan bir insan çok rahat ve berrak bir sesle konuşamaz. 112 ile en son görüşmesini 17.30 sıralarında yapıyor. Konuşmasında ‘artık donmak üzereyim. Yerimizi hala tespit edemediniz mi?’ diyor. Ayrıca olay yerinden daha uzakta bulundu. Ayağında tek kırığı olsa üzerine basabilir. İkisinin birden kırık olması dâhilinde ancak kayarak 600 metre ilerleyebilir. İsmail Güneş’in indiği yere biz sağlam halimizle inemedik.
ADLİ TIP RAPORU YANLIŞLIKLARLA DOLU
Helikopterde bulunan 6 kişinin de kanlarında en düşüğü yüzde 8, en yükseği de yüzde 27 olacak şekilde karbonmonoksit gazına rastlandı. Bu karbonmonoksit gazı nereden geldi? Orada yanma olduğunu söylediler. Yangın olduğunda açık havada karbonmonoksit gazının o derece etkilemesi tıbben mümkün değil. Karbonmonoksit gazı kapalı ve hava olmayan alanlarda zehirler. Bunun yanında yaşayan insanlarda karbonmonoksit gazı kana karışır. Enkaz alanında Başkan, İsmail Güneş ve Erhan Üstündağ yaşıyordu. Başkan helikopterin dışında bulunan tek kişi. İsmail Güneş dâhil herkes helikopterin içindeydi. Pilotun kaza anından çok kısa bir süre sonra hayatını kaybettiği belirlendi. Çünkü çok ağır bir travma geçirmiş. Ayrıca helikopter kazasında yangınla ilgili en ufak bir bulgu yok. Karbonmonoksit gazı bunların kanına nereden geldi. İlk otopsi raporunda, ‘kanlarında hiçbir zehirleyici ve uyuşturucu maddeye rastlanılmamıştır’ şeklinde rapor geldi. Biz hangi testlerin yapıldığını sorguladığımızda bize ‘makinemiz 4 bin maddeye ayarlı bir makine ve hiçbir maddeye rastlanılmadı’ şeklinde afakî bir cevap geldi. Adana’nın aynı cevabı vermesi üzerine kan örnekleri İstanbul’a gönderildi. Burada yapılan çok titiz bir çalışma sonrasında karbonmonoksit gazına rastlandı. Bunun üzerine Ankara Adli Tıp Kurumu işi ele aldı. Onlar da karbonmonoksit gazının olduğunu kabul ediyor ama ‘numunelerin üzerinden bir yıl geçtiği için oluşmuş olabilir’ diyor. Adana Adli Tıp ise karbonmonoksit gazına bakmayı unuttuklarını söylüyor. Bütün bilgiler birbiriyle çelişkili.
OLAYIN ARKASINDAKİLERİ BİLİYORUZ
Her yerde ahtapotun kolları olan bir yapı ile karşı karşıyayız. Bu olayın arkasında kim olduğunu tahminden öte biz biliyoruz. Bu suikastın arkasında şahıs olarak değil ama hangi yapının olduğu belli. Ankara Adli Tıp Kurumu ise karbonmonoksit gazına bakılmadığı için kanda bu oran sonradan yükselmiş olabileceğini söyledi. Tıp ikinci sınıfta okutulurken bu bilgilerin hepsi verilir. Kanların hepsi aynı ortamda saklandı. Neden hepsinde farklı oranlar ortaya çıktı. Oranlar helikopterde bulunan oturma düzeni ve nefes alışlarına göre değişen oranlara bağlı. Karbonmonoksit gazının helikopter havalandıktan sonra içine verildiğine dairde ihbarlarda var. Bununla ilgili savcılığa delillerimizi de sunduk.
BAŞKANDA KALP DAMAR TIKANIKLIĞI BULUNUMUYORDU
Biz bütün söylediklerimizi tıbbi ve hukuki delillere dayanarak söylüyoruz. Başkan cheak-up yaptırdığında bir şey çıkmaması onda damar tıkanıklığı olmadığını göstermez. Fakat kaza da hayatını kaybedenler 35 ile 57 yaş arasında kişiler ve hepsi aynı yerde yaşayan insanlar değil. 35 ile 57 yaşa arasındaki insanların tamamında yüzde 90’lara varan kroner kalp damar tıkanıklığı olmaz. Bunlar resmi Adli Tıp raporlarına göre olan sonuçlar. Birkaç kişide tam tıkanıklık var diye yazılmış. Buna itiraz ederek Savcılık kanalı ile yazışmalarımızı sürdürdük. Toplumun hiçbir yerinde böyle bir şeyin imkanı yok. Bize tekrar inceleme yaptıklarını ve yüzde 60’larda oran olduğunu söylediler. Oysaki aynı kurum yüzde 90 oranını belirtmiş.”
YAVUZ: DELİLDEN SUÇLUYA GİDİYORUZ
BBP Kahramanmaraş İl eski Başkanı Merhum Yazıcıoğlu’nun yol arkadaşı Av. Kemal Yavuz ise kazanın üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen hala nedenler, niçinler ve nasıllar ile uğraştıklarını söyledi.
Arama-Kurtarma çalışmaları esnasındaki çarpıklıktan Parti Avukatı Avukat Kemal Yavuz’da yakındı. Yavuz şöyle konuştu; “Türkiye’de ki adalet sistemini, yargı sistemini beraberinde soruşturma selametini, devlete inanan güvenen bir vatandaş olarak bakıldığında adalet ve güven duygusunu zedeleyen bir yapı oluyor. Türkiye’nin orta yerinde bir helikopter düşüyor ve buna 48 saat sonra ulaşılıyor. 48 saat içerisinde köylülerin enkaza ulaşmasına rağmen aradan bir gün daha geçiyor yetkili birimler ondan sonra enkaza ulaşıyor. Soruşturma yüzlerce sorunun sadece bir kaçı sağlıklı bir cevap buldu. Bunun dışında hiçbir soruya yeterli bir cevap alamıyoruz. Ben merhum Yazıcıoğlu’nu hiçbir zaman gerçek kardeşlerimden ayırmadım. Onu her zaman ağabeyim, yol göstericim olarak gördüm. Bu sadece benim için değil birçok kişi için geçerli. Yazıcıoğlu siyaset ve dava adamı olmasının yanında güzel ahlaklı bir insandı. Yazıcıoğlu gönüllere taht kurmuş aldığı oya oranla daha fazla sevilen ve sayılan bir kişiydi.
KEŞ DAĞI ARANMAK İSTENDİĞİNDE TEHDİT EDİLEREK MANİ OLUNDU
Helikopterin düştüğü alanın belirlenemediği ve belirlenemediği için hemen bulunamadığına yönelik bir savunma var. Jandarma Alay Komutanlığı Genel Kurmayın yanlış koordinat verdiğini bu nedenle yanlış yerde arandığını söyledi. Koordinatlı harita gelmiş olmasına ve enkaz yerinin belirlenmiş olmasına rağmen kurtarma ekipleri batıya kaydırıldı. Bu çok kötü bir manzara oluşturmuştu. Bunları yapanlar ihmalle izah edilemeyecek derecede bir durumla karşı karşıya kaldılar. Kazanın olduğu gün partililer Keş Dağında arama yapmak istemesine rağmen Kolluk Kuvvetleri tarafından bu engellendi. Diğer bölgelerdeki aramalara hiçbir şekilde ses çıkartılmadı. En muhtemel yer olan Keş Dağı aranmak istendiğinde tehdit edilerek mani olundu. Bu durumda arama-kurtarma ekibi aramamaya ve kurtarmamaya yönelik bir ekip oldu. Bütün bunlar milletin gözünün önünde yaşandı. Bu olaylar dosyaya ve kamuoyuna aynı şekilde yansıdı.
BÜTÜN BİLİMSEL VERİLERE RAĞMEN ENKAZ ALANINA ULAŞILAMADI
Öncelikle Transportu olan bir helikopter kesinlikle kaybolmaz. ELT cihazı olan bir helikopterin kaza anında kaza yerini bildirme özelliği olan bir cihazın olmasına rağmen ulaşılamadı. GPRS cihazları uygudan sinyal vermesine rağmen sinyal alınamadığı söylendi. Bunların hepsi teknik veriler. Telefon sinyallerinden alınan bilgiler ve diğer teknik bilgiler doğrultusunda 4 kilometre araya sıkıştırılmış net bir harita vardı. Bütün bu bilimsel verilere rağmen enkaz alanına ulaşılamadı. Olayla ilgili olarak olaydan birkaç saat sonra iki ayrı helikopterin enkaz alanının 300 metre yukarısında bir süre kaldıktan sonra döndüğü anlaşılıyor. O helikopterin orada ne yaptığı sorulmaz mı? Bu da inkar edilirse biz kime güceneceğiz. Oraya kim geldi, ne yaptı, oradan kimi aldı kimi bıraktı? Bunların aydınlatılması lazım.
ENKAZ ALANININ BELLİ OLMASINA RAĞMEN ORADA ARAMA YAPILMAMASI KUŞKULARI DOĞRULUYOR
İHA Muhabiri İsmail Güneş 112 ekibi ile konuşurken Erhan Üstündağ’a sesleniyor. Ona seslendikten sonra ‘bu kim ya’ şeklinde bir cümle söylüyor. Onu söylemesi orada acaba başka birisi mi vardı? Kaza yerinde ne işi vardı gibi soruları şüpheleri beraberinde getiriyor. Sadece bu değil birçok şüphe yer alıyor. Helikopterin düşmesi ile ilgili birçok kuşkularımız var. Bu kuşkularımızı biz olaydan sonra ki belgelerle söylüyoruz. O verilerden yola çıkarak iz sürerek bunların tamamının ortaya çıkmasını istiyoruz. O noktanın belli olmasına rağmen orada arama yapılmaması kuşkuları doğruluyor. Kayseri Valisi bir açıklama yaptı. Bu açıklama bilgi kirliliğine kadar gitti. Bizim arkadaşlarımız o saatte olay yerine ulaştılar. Arkadaşlarımız Kızılöze gittiğinde köylüler Kayseri Valisinin açıklama yaptığını söylüyor. Valinin açıklamasına göre Muhsin Başkan bulunmuş ambulansta ve yaşıyormuş deniliyor. Köylüler Keş Dağına doğru yola çıktığında Başkanın bulunduğu söylenerek engelleniyorlar.
YAPILAN YALAN AÇIKLAMA ARAMA ÇALIŞMALARINI DURDURDU
İlk 2-3 saat içerisinde enkaz alanına köylüler ulaşmış olsaydı Başkan kurtulacaktı. Fakat başkanın bulunduğuna dair açıklama yapılması nedeniyle bu engellendi. Bunu kim yaptırdı? Bütün parçalar birleştiği zaman bunlar hiçbir şekilde tesadüf sayılamaz. Bu bir örgüt tarafından gerçekleştirilen bir eylem olarak görülemez mi? Görülür. Bunların hepsi bir şüphe. Bütün şüpheleri delil haline getirerek olayı aydınlatmaya çalışıyoruz. Kaza yeri belirlenmesine rağmen arama burada yapılmamış ve başka alana kaydırılmış. Başka bir koordinatta ise ‘siz şahsı takip edin eks oluncaya kadar bekleyin’ deniliyor. Bütün bu açık ve net veriler karşısında ne düşünürsünüz? Nasıl uyuyabilirsiniz?
HELİKOPTERİ JETLER Mİ DÜŞÜRDÜ?
Helikopterin olağan uçuş programına göre savaş uçaklarının olay yerinden bir saat önce geçmesi gerekiyordu. Dolayısıyla bütün bunlar belirli. Başkan’ın olağan uçuş geçişi sırasında 6 tane F16 uçakları orada uçuş yapıyor. Normal görev için uçuş yapıyor olabilirler. Sonrasında hava hareketliliğine bakıldığı takdirde bölgede olağanüstü bir hava hareketliliğinin olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Önceki günlere göre o gün daha hareketli bir gün var. Kayıtları dikkatli şekilde inceliğimiz zaman hava hareketi aracının Afşin ile Gürün arasında transpordurunu kapatarak iz kaybettiriyor. Daha sonra Türkoğlu ve İslâhiye arasında tekrar çıkıyor. Bu hava aracının helikopter oradan geçtiği sırada alçak irtifadan ve ses hızından yüksek uçuyor. Hava araçları böyle uçtuğu zaman gürültü yerine patlama sesi bırakıyor. Bu patlama sesi tam olay saatinde oluyor ve o alandaki köylülerden 50’ye yakın şikâyet geliyor. Bu patlama sesi ses hızından meydana geliyor. Bu hava araçları 500 metre ilerideki helikopterlerin kaldırma kuvvetini olumsuz etkileyerek düşmesine neden oluyor. Türkiye’de bu sebeple düşen birçok helikopter var. Bu hava hareketliliğinin düşmede çok büyük bir etkeni var. Bunun tespit edilmesini istedik. Radar kayıtlarını hiçbir şekilde vermediler. Sürekli çelişkili cevaplar geldi. Tam kaza esnasında radarların arızalandığını söylediler. Buna kim inanır. Radarların dışında hava araçlarının kendi radarları var. O zaman bu radarları ele geçirmemiz lazım. Fakat biz buna da ulaşamıyoruz. Elimizi nereye atsak kör bir kuyu ile karşı karşıya kalıyoruz. Şeffaf bir hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi?
KAZA PROFESYONEL KİŞİLER TARAFINDAN DAHA ÖNCE PLANLANMIŞ
Biz araştırmaya başladığımızda ilk haftadan beri şu konu üzerinde yoğunlaştık; Bu helikopterde Gprs cihazı var. Gprs cihazı ile bir hava hareketliliği var ise eğer veya da helikopterin neden düştüğüne ilişkin bilgileri bulunduran bir kara kutu var. Bunlar bize uçuşla ilgili düşme nedeni ile ilgili çok net bilgiler verir. Biz bunların netleşmesini istedik. Kara kutuyu istedik. Ama hiçbir şekilde bulamadılar. Önce yok denildi. Sonra olduğu söylendi. Fakat ortaya çıkarılmadı. Kaza kırım ekibi işbirliği ile delilleri karartmak üzere birileri geliyor enkazı temizleyip geliyor. Bunlar iz kaybettirmek için profesyonelce yapılan bir şey. O kişiler orada da görevli değiller. Dosya Kahramanmaraş Savcılığı’nda iken kaza kırım ekibini listesini istedi. Fakat bulunamadı. Daha sonra Cumhurbaşkanı’na gönderilen video ve görüntülerle cihazı söken subayın o bölgede görevli subay listesinden olmadığı ortaya çıktı. Arkasında son derece profesyonelce olan bir yapı var. Her konu önceden planlanmış. O kişiler gidip oradan cihazları alma talimatını kim verdi? Önemli olan bu. Bu dosyada araştırılması gereken üzerine gidilmesi gereken o kadar çok nokta var ki. Biz şahıslara ve kurumlara indirgeyerek net bir şey olmadan kimseyi suçlama gibi bir niyetimiz yok. Olayın üzerinden 3 yıl geçmiş olmasına rağmen bir arpa boyu yol alamamamız bizi üzüyor.
DAVA ASLA KAPATILMAYACAK BU KONUDA YARGIYA GÜVENİMİZ TAM
Bu dava Türkiye’de derin yapılanmaların nereye kadar uzandığını hangi kurumlarla kimlerin ne şekilde iş gördüklerini daha da önemlisi bunların uluslar arası bağlantıları ile birlikte ortaya çıkaracak çok ciddi bir dava olduğunu, bir siyasi cinayetten ibaret olmayan böylesine etkili bir dava olduğunu, bu davanın aydınlanması ile devletin şeffaflaşmasının gerçekleşeceğini, kurumlarda küçülmüşlüğün ortadan kaldırılacağını, bu dava ile demokratik Türkiye’ye hizmet edileceğini ülkenin daha da demokratikleşeceğini görülmesi anlamında çok daha etkili bir yöntem izlenecek. Bu dava hem siyasi bakımdan hem de çok özel bir dava. Saymadığımız yüzlerce somut veriler var. Afakî kimseyi suçlamıyoruz. Bu verilerle hiçbir şekilde bu dosyanın kapatılamayacağını, bunun yargıda üzerini kapatmak isterse ki böyle bir durum asla yok. Yargıya güvenimiz tamdır.
İŞİN ARKASINDAKİ YAPIYI BİLİYORUZ
Karşımızda organize bir yapının olduğu verilerden anlaşılıyor. Bir taraftan sahada kendini JİTEM olarak tanıtan bir kişi ‘Başkanımız bulundu. Şuan mağaradalar. Komutanımız yanlarında. Askeri birliklerimiz ulaşmak üzereler’ şeklinde beyanda bulunarak enkazı aramak isteyen kalabalığa engel oldular. Diğer taraftan Kayseri Valisi’nin bulundu şeklinde açıklama yapmasını kimlerin söylediği belirsiz. Ayrıca o bilginin Kahramanmaraş’tan gitmediği ortaya çıktı. O yapıya bakıldığı zaman aratmayı engelleyen ve ‘sahaya in eks oluncaya kadar bekle’ diyen, gprs cihazını kaza kırım ekibi göndererek oradan aldıran, radar kayıtlarını vermeyen bir yapı. Bütün çalışmaları kontrol eden ve yönlendiren bir organizma ile karşı karşıyayız. Ergenekon veya benzeri bir yapıyla karşı karşıya olmamız muhtemel. Bu yapının uluslar arası bağlantıları da olabilir. Bizim elimizde somut delil olmadan birini suçlamak durumunda değiliz. Davayla ilgili şuan tutuklu kişilerin yarıdan fazlası asker olan kişiler. Bu çok kötü bir manzara. Burada Başkanı koruması gereken kolluk kuvvetlerinin bu işin içinde olması düşünülemez bir durum. Biz delilden suçluya gidiyoruz. Biz her zaman söylediklerimizi delillere bağlı olarak söylüyoruz. Bu deliller bizi olaya götürecek deliller. Kaza sesini duyan tanıklar 156 aradıklarında tersleyici bir tavırla karşılaşıyorlar. Kimin azarladığı 156’nın kayıtlarında mevcut. Bu kadar veriye ve ihbara rağmen susturuldular. Arama engellendi.
GEREKTİĞİ ŞEKİLDE ARAMA YAPILMADIĞI KARARI YARGI TARAFINDAN VERİLDİ
Yıllar sonra şikâyet ettiğimiz kişiler hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma açılmasını istedik ama İçişleri Bakanlığı bizim şikayet ettiğimiz kişileri araştırmadı. Ayrıca soruşturmanın yapılmasına izin vermedi. Bizde bunu Danıştay’a götürdük. Danıştay dairesi 1. mahkemesi bir karar verdi. Bu kararda çok net olarak arama kurtarmada “arama kurtarmanın yürütülmesinde delillerin değerlendirilmesinde, bölgenin bir harita üzerinde saptanarak telefon sinyallerinden alınan verilerle değerlendirilerek bir program dâhilinde organize şekilde aramanın yapılmadığı mahkeme kararı ile hüküm altına alınmış durumda” şeklinde bir karar verildi. Şüpheli kişilerin hakkında tekrar soruşturma açılarak mahkemeye çıkartılacaklar.
DAVAMIZI SON NOKTASINA KADAR TAKİP EDECEĞİZ
Muhsin Yazıcıoğlu’nun sevenleri, onun yol arkadaşları, onun davasına gönül verenler, onunla aynı dünya görüşünü paylaşanlar ve ülkemizde ki tüm insanlar şunu bilmeliler; bu dava son noktasına kadar ısrarla takip edilecek. Kimse delilsiz suçlamaya yöneltilmeden ama büyük bir titizlikle bu davanın üzerinde oluşan 70 klasörle ayrıntılı bir şekilde çalışarak bu dava yürütülecek. Sorumluları eksik yada fazla ortaya çıkarılacak. Milletimizin karşısına somut delillerle çıkacağız.”