Konuşmasına hakaret içeren karikatürle başlayan Mahir Ünal, “Hem seçimlerde ırkçı partilerin aldığı oy oranlarına baktığımızda hem Avrupa'da siyasetin değişen diline ve kaçınılmaz olarak siyasetin dili değişirken. Liderlerin dilinin de değiştiğini görüyoruz. Bunu sadece AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan'la anlamaya çalışmak Büyük fotoğrafı görmemizi engeller. Ve tabii Avrupa'nın yüzleşmediği bir şey var Avrupa'nın İki dünya Savaşı yaşadıktan sonra kendi içlerinde yükselen o faşist damarı O ırkçı damarı Kendine benzemeyeni öteki ne karşı ve tahammülsüz halini aşmak için oluşturulmuş koca bir literatür var. Yani siyaset biliminden edebiyata, değerler açısından insan haklarından ifade özgürlüğüne, kadar ortaya konan bütün bu literatür uygulamalar ve değerler sistemi aslında Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı bu sorunu aşma çabasıydı. Ama şimdi bugün geldiğimiz noktada tekrar görüyoruz ki özellikle Fransa'da ırkçılık İslam karşıtlığı Erdoğan fobiya dönüşmüş durumda. Bunu ifade özgürlüğü adı altında yapmaları aslında bir perdelemeden ibaret. Burada şöyle bakmak gerekir. Bu açıdan baktığınızda DEAŞ’la, Charlie Hebdo arasında bir fark göremezsiniz. Sadece kullandıkları yöntemler ve araçlar açısından bir fark görebilirsiniz. İkisi de çünkü şiddet uyguluyor insana dair insanın inancına dair insanın özeline dair. DEAŞ insanları tehdit edip öldürürken, Charlie Hebdo ifade özgürlüğü adı altında insanların inançlarına, insanların değerlerine doğrudan itibar suikastı yapıyor. Ve daha acı olanı DEAŞ bunu çok kaba bir şekilde yaparken Charlie Hebdo bunu daha sofistike bir şekilde daha birtakım özgürlüklerin arkasına saklanarak yapıyor. İmran Han'ın Birleşmiş Milletlerde yaptığı bir konuşma vardı. Orada kullandığı güzel bir cümle var. ‘Sizin bu yaklaşımınız inançlı insanların kalbini incitiyor, vicdanını kanatıyor’ demişti. Hazreti Peygamber efendimizin ismi geçtiğinde ona olan muhabbeti ile bilinen insanlarız Müslümanları kast ediyorum. Hatta denir ki, muhabbetten Muhammed oldu hasıl, Muhammed’siz muhabbette ne hasıl.’ Yani biz sevgiyi, merhameti, iyiliği, bütün Müslümanlar Hazreti Peygamber'in şahsında özdeşleştirmiş insanlarız. O yüzden tamda oraya saldırıyor. Bugün Cumhurbaşkanımız çok güzel bir şey söyledi konuşmasında. Kendisine yapılan hakaret sorulduğunda hatırlatıldığında bir şey söyledi grup konuşmasında da benzerini söyledi. Dedi ki, ‘Benim peygamberime hakaret edilmiş, ben neyim ki. Ben burada peygamberimize yapılan hakarete karşı durmayı şeref olarak görürüm.’
İşte burada insanların inançlarını, insanların düşüncelerini, insanların yaklaşımlarını hiçe sayan yok sayan adeta bir suikast girişimi ile karşı karşıyayız. Tabi Charlie Hebdo tavrını Macro’nun tavrından ayrı düşünmemek gerekiyor. Yani Macron’un tavrının altında hem de siyasal sahipler varken demin konuştuğumuz gibi bir taraftan da Avrupa’daki bütün liderlerde o yükselen ırkçılığın kendi dillerinde yansıma biçimlerini görüyoruz ki bu Avrupa için çok ciddi anlamda bir tehdit, tehlike çünkü bugün Avrupa üzerinde yükseldiğini iddia ettiği bütün değerleri inkar noktasına gelmiş durumda” dedi.
Sunucu, “İki ülke ilişkilerine baktığımız zaman önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir boykot çağrısı vardı. Hem bu anlamda bu çağrının karşılık bulması anlamında neler söylersiniz, bir taraftan da büyükelçilerini geri çağırdılar biliyorsunuz istişareler için. Bugün Dışişleri Bakanı, ‘Şu anda bizim için böyle bir durum söz konusu değil’ dedi ama iki ülke ilişkilerinin geleceğine yani o diplomatik ve uluslararası ilişkiler açısından nasıl görüyorsunuz?”
Ünal, “Şimdi tabii ülkelerarası ilişkiler yani Fransa başka bir şeydir, Fransa devleti başka bir şeydir. Yani Fransızları, yani Fransa devletine, Fransa hükümetini Charlie Hebdo’yu, yükselen ırkçılığı bunların hepsini bir arada değerlendirmek doğru olmaz. Şimdi eğer devletlerarası ilişki açısından ülkeler birbirleri ile uluslararası ilişkiler çerçevesinde zaman zaman gerilimler yaşarlar bu başka bir şey.
Macro’nun Cumhurbaşkanı olarak aldığı siyasi pozisyon çok açık ve net çok çirkin bir dil. Doğrudan peygamber efendimize hakaret içeren karikatürlerin kamu binalarına yansıtılması çok açık bir provokasyon ki bu kabul edilebilir bir şey değil.
Bu Macro’nun tercihidir buna karşı çıkan bunu doğru bulmayan bunu kınayan birçok Fransız politikacı birçok Fransız siyasetçi de var. Yani burada biz toptancı bir yaklaşımla bütün Fransa’yı değil, burada uygulamalar üzerinden konuşmak daha doğru. Mesela geçmişe dönüp baktığımızda Sartre'nin eleştirilerine baktığımızda bugün ne kadar haklı olduğunu görüyorsunuz. Garuda'yı tekrar hatırladığınızda ne kadar haklı olduğunu ve oradaki o ötekileştiren kendini üstün tutan o sömürgeci aklın faşist. Yani faşist derken şunu kastediyorum, faşizm kendine benzemeyen hiçbir şeyi kabul etmemektir. Kendine benzemeyen her şeyi ötekileştirmek ve onunla ilgili nasıl ki antisemitizm ve ikinci dünya savaşında Yahudilerin Almanya'da yaşadığı o faşist dalganın o ırkçı yaklaşımın ortaya çıkardığı o büyük sıkıntıların bugün bakıyorsunuz bu benzerlerini bir şekilde Müslümanlara dönük aynı dilin aynı yaklaşımın sergilendiğini ve aynı dil aynı söylem ve aynı damardan bunun beslendiğini görüyorsunuz.
Şimdi ismini tam olarak hatırlayamadığım bir dergi vardı ve bu dergi antisemitik bir dergiydi ve Yahudileri hedef alıyordu. bugün bak bakıyorsunuz charlie hebdo baktığınızda paylaşımlarına baktığınızda yine aynı şeyi görüyorsunuz.”
Sunucu, “Bu boykotu çağrısıyla ilgili çağrısının ardından başlayan muhalefetten CHP'den gelen açıklamalarla başlayan tartışmaya da Cumhurbaşkanın açıklamalarıyla gündemde tutulduğunu görüyoruz. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Fransız mallarına yönelik boykot da Emine Erdoğan'ı adres gösterdi açıklamasında ve bu noktada yeni bir tartışma başlamış oldu, hem partimizden hem de cumhurbaşkanından sert açıklamalar var. CHP sözcülerinden de grup Başkanvekili Engin Altay'da Kılıçdaroğlu bu açıklamasında kastın ne Emine Erdoğan'a bir hakaret ya da itham olmadığını eğer bir boykot başlatılacaksa bunun bu çağrıyı yapan Cumhurbaşkanı'ndan başlaması gerektiğini kastettiğinin bu olduğunu söyledi. Şimdi bu tartışmanın geldiği boyutla ilgili ne söyleyeceksiniz bu arada derginin ismini bulabildiniz mi?”
CHP’NİN BOYKOT ELEŞTİRİSİ
Ünal, “Burada hangi birini düzeltelim, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi son on yılda hangi meselede Milli bir duruş sergiledi? Şimdi Fransa’da olup bitenler, işte Macro'nun açıklamaları, İslam karşıtlığı, ırkçılık peygamber efendimize yapılan hakaretler, bütün bunlara ilişkin Kemal Kılıçdaroğlu grup konuşmasında tek bir kelime etmiyor. Bakın grup konuşmasında tek bir kelime etmiyor. İslam karşıtlığına, düşmanlığına karşı tek bir kelime etmiyor. Irkçılığa karşı, Macron'un açıklamalarına karşı peygamber efendimize karşı yapılan hakaretlere ilişkin tek bir tepki koymuyor. Alaycı bir tavırla böyle üstten bir üslupla aileyi siyasete katarak sürekli söylediğimiz bir şey var diyoruz ki, siyasete aileyi katmayın, insanların mahremine özel hayatında siyasi malzeme olarak kullanmayın. Şimdi kalkıyor meseleyi çantaya indirgiyor. Ve sonradan bu çantayı diyor niye yakmıyorsunuz. Şimdi boykot kararına destek vermesi gereken bu hakaretlere tepki koyması gereken bir genel başkan meseleyi çantaya indirgeyerek böyle bir tavır sergiliyor. Şimdi burada şunu söylemek gerekir. Şimdi boykot dediğimiz şey bütün bir tarihi türde de baktığınızda sizin satın aldığınız ürünle ilgili değildir. Boykot yeni tüketimle ilgili bir durumdur. Yani şimdi siz Amerikan mallarını boykot edeceksiniz diye bedelini ödediniz bir ürünü boykot etmezsiniz, çünkü artık bu ürünü satın almış parasını ödemişsiniz. Boykot yeni ürün tüketimi ile ilgili bir durum ama tamamen manipülasyon ve demagojiye dayalı bir üslup kullandığı için maalesef konuyu ciddiyetten uzaklaştıran, konuyu merkezinden uzaklaştıran bir dil ve yaklaşımı hep görüyoruz. Biz burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun zaten bu meselede tepki koymasını beklemiyoruz bunu dünde söyledim. Yani Suriye’de Esed'i, Suriye'nin kuzeyinde YPG'yi, PYD'yi destekleyen, Libya'da Hafter'i destekleyen, Mısır'da Sisi’yi destekleyen Doğu Akdeniz'de Yunan tezlerini savunan, bir aklın böyle bir meselede zaten tepki koymasını beklemiyoruz. Ama kendisinin sürekli kullandığı bir kavram var yurtsever diyor. Ben de diyorum ki, bir kere yurtsever gibi davran ve bir meselede bu milletin diline hassasiyetine bu milletin kalbine gönlüne inancına de kulak ver ve bir kere olsun bir kere kalbin dilin söylemin bu milletle beraber hareket etsin ama maalesef böyle bir şey mümkün gözükmüyor. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu asla bir yurtsever olamaz. Çünkü yurtseverlik sizin sözlerinizle ilgili değildir davranışlarınızla ve yaptıklarınızla ilgilidir. Geriye dönüp baktığımızda hiçbir milli meselede Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin ali çıkarlarının yanında olmamıştır.
Sunucu, “İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in de gündeminde bugün bu konu vardı ve Türkiye'nin Fransa'ya yönelik Fransa'nın Macron'un İslam ve Türk karşıtlığını hatta düşmanlığını bir iç politika malzemesi olarak sıkıştığı noktalarda kullandığını söyledi sonra Türkiye'de buna aynı perdeden yanıt vererek aslında bu politikasına hizmet ediyor ve fayda sağlıyor çıkar sağlıyor bundan dedi. Fransa'ya cevap verilmemesi ve bunun hiç ciddiye alınmaması gibi bir formül hiç masaya geldi mi. Yoksa karşılıksız kalınmayacak hakaretleri Türkiye tabi ki sessiz kalmayacak mı diyorsunuz?”
Ünal, “Doğu Akdeniz de bakıyorsunuz karşınızda Macron, Libya’da yada bakıyorsunuz karşınızda Macron. Avrupa Birliğinde sizin güya devam eden bir müzakere sürecimiz var bakıyorsunuz karşınızda Macron. Şimdi nihayetinde sizin uluslararası ilişkiler açısından sonuçta bu Türkiye Cumhuriyeti bir devletin bünyesinde bir siyasi partinin genel başkanı olsa dersiniz ki, siyasi açıdan bunu ademe mahkum edelim görmezden gelelim diyebilirsiniz ama karşınızda Fransa Cumhurbaşkanı yaptırımlardan bahsediyor, tehditlerden bahsediyor. Zaten bir ergen tavrıyla sürekli konuşan bir kişiyle karşı karşıyayız. Şimdi burada muhalefet liderleri özellikle bu millet ittifakının paydaşları bir kere olsun ulusal bir meselede AK Parti'yi suçlamaktan Türkiye'yi suçlamaktan vazgeçsinler de bir kere olsun Türkiye karşıtlarına şöyle bir cevap versinler. Bir kere olsun ‘hadi oradan’ desinler. Bir kere olsun Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ali çıkarları söz konusu olduğunda bu meselenin siyasi bir mesele olmadığını, meselenin milli bir mesele olduğunu, mesele memleket meselesi olduğunda siyaseti bir kenara bırakmamız gerektiğini konuşalım. Şimdi Türkiye'nin mavi vatanda hakları var Türkiye'nin Suriye'de toprak bütünlüğü ve sınır güvenliğiyle ilgili yapılması gerekenler var. Türkiye'nin Libya'da aldığı bir pozisyon var. Ama bizim karşımızda sürekli Suriye'de ne işimiz var, diyen Libya'da ne işimiz var diyen mavi vatanla ilgili Yunan ağzıyla konuşan uluslararası alanda Türkiye'yi şikayet eden konuşmalarında Türkiye'de ‘can ve mal güvenliği yoktur’ diyecek kadar ileri giden, işte CHP sözcüsünün Türkiye'ye yatırım yapmayı düşünen yatırımcılara dönük Türkiye'ye gelmeyin çağrısı yapan maalesef bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Yani burada daha ileri şeyler söylemek istemiyorum. Fakat burada mesele sadece AK Parti’nin yada mesele sadece Milliyetçi Hareket Partisi’nin meselesi değil. Bu mesele bizim top yekûn sahiplenmemiz gereken bir mesele. Efendim işi bu hale siz getirdiniz. Ne yapsaydık mavi vatanda haklarımızdan vaz mı gitseydik, biz Suriye'nin kuzeyinde kurulmak istenen terör devletine müsaade mi etseydik, toprak bütünlüğümüze göz dikenler de sessiz mi kalsaydık, sınır güvenliğimizi korumasa mıydık, Türkiye'ye dönük yaptırımlara teslimci bir yaklaşımla mı karşı koysaydık. Biz tabii ki tam bağımsız Türkiye'nin mücadelesini veriyoruz. Bu mücadeleyi verirken de birileriyle karşı karşıya geliyoruz. Yani bu Makro'nun Türkiye'den duyduğu rahatsızlık. Efendim işte, ‘Ben Erdoğan’dan rahatsızım, benim meselem Türk halkıyla değil’ Recep Tayyip Erdoğan'ı kıymetli yapan nedir Recep Tayyip Erdoğan'ı kıymetli yapan bu millet tarafından her iki kişinin birinin oyunu alarak seçilmiş olmasıdır. Yani bu milletin teveccühüdür Recep Tayyip Erdoğan'ı kıymetli yapan. Muhalefet partilerinin sözcülerinin de zaten HDP'yi hiç saymıyorum yani bugün işte düşünün bu terör örgütüyle arasına mesafe koymayan bugün can Azarbeycan dediğimiz Azarbeycan'ın karşısında kim savaşıyor? Kim savaşıyor. Orada iki bin tane PKK’lı terör örgütü Ermenistan'ın yanında kime karşı savaşıyor. Peki PKK'nın safı neresi? PKK Türkiye'ye düşman olan PKK aynı zamanda Azerbaycan'a da düşman. Peki HDP neden ısrarla terör örgütüyle arasına mesafe koymayı reddediyor. Hadi PKK ile HDP arasına mesafe koymayı reddediyor. Peki İYİ Parti ve CHP, HDP'yle aynı ittifakın parçası olmayı nasıl kabul ediyor? Bize diyorlar ki, ‘Geçmişte siz de HDP ile görüştünüz.’ Biz geçmişte HDP'yle terör örgütünün silah bırakması, HDP'nin terörle arasına mesafe koyması ve demokratik siyasette silah şiddet olmazı hayata geçirmek için geçmişte görüştük. Bizim bir seçim ittifakımız, ya da seçim işbirliğimiz olmadı ama güneydoğuda biz bu İşleri yaparken HDP ile de siyasi olarak o dönemde en iyi mücadele eden siyasi partiydik. Ama bugün eğer HDP'nin eş başkanı çıkıp, ‘Siz İstanbul ve Ankara'yı bizim sayemizde kazandınız, dolayısıyla siz bize borçlusunuz’ diyebiliyorsa o şimdi neyi konuşuyoruz Allah aşkına.”
Sunucu, “Türkiye ile Fransa arasındaki bu gerginliği hatta Türkiye ve Erdoğan düşmanlığında vücut bulmuş İslam karşıtı söyleme bile diyebiliriz tribünden izliyor mu Avrupa, Fransa'nın yanında mı yer alıyor?”
Ünal, “Hayır burada bir kere öncelikle Fransa’nın ve dolayısıyla Fransa cumhurbaşkanı Macro’nun pozisyonu farklı, Almanya'nın pozisyonunun farklı, İngiltere'nin pozisyonu farklı. Burada dediğim gibi konuşmamın başında burada asıl mesele Avrupa'nın yüzleşmesi gereken son on beş yılda Avrupa'da yükselen ırkçılık, yeniden o faşizm dalgasının mesela Almanya'da Neonaziler ciddi anlamda güçlenmeye başladılar bizim hafızamızda maalesef bu konuda zayıf yani Solingen’i gene unuttuk, yakılan Türk vatandaşlarını, saldırıya uğrayan evleri unuttuk.
Aynı şekilde Fransa'da yaşananları unuttuk. Burada asıl mesele Hollanda'da Belçika'da Fransa'da Almanya'da özellikle yükselen ırkçılık ve bunun siyasetin ve liderlerin tercihlerine yansıyor olmasıdır asıl tehlike. Burada oturup bunu düşünmesi bununla yüzleşmesi gereken Avrupa'nın bizatihi kendisidir”