‘’Anadolu’nun beşeri bütünlüğünü, dinamik yapısını bozmak; milli direncini kırmak, demografik yapısını değiştirmek için güneyden, doğudan, kuzeyden göç seli oluşturuldu.’’ demek bir kurgu değil; bir sosyolojik gerçekliktir.
Bu sel, sadece ‘’su’’ dan oluşmuyor. İçinde, çıplak gözle görülmeyen her tür ‘’pislik’’ de barındırıyor: Komitacılar, Taşnak artıkları, ajanlar, suçlular… Bu, ‘’açık kapı’’ politikasının bir sonucudur.
Sykes Picot Suriye, Irak sınır anlaşması da yüz yıl sonra Türkiye’ ye problem oluşturacak şekilde yapılmıştır. Sınırlar ona göre çizilmiştir.
Hatta, ‘’Güney sınırlarımızdaki mayınlar, göç geçişini kolaylaştırmak için temizlendi.’’ diyesim geliyor.
Özellikle Suriye ve Afganistan’ dan gelenlerin hepsi ‘’düz adam’’ değil. Bunların içinde Amerikan tembihli, İngiliz referanslı yetiştirilmiş ajanların, Ermeni komitacılarının olabileceğini değil; olduğunu devletim biliyordur herhalde.
Göç, çağın masum İstilâ silahıdır.
Göç, plânlı bir işgal projesinin parçası, emperyalizmin beşinci kol faaliyeti ve ülkemin güvenlik meselesidir.
‘’Suriye iç savaşı, acaba Türkiye’yi göçle işgal etmek için mi çıkarıldı?’’ Bu soru üzerinde kafa yormak gerekiyor. Hem de çok.
Çünkü, dünyadaki siyasi, askeri, ekonomik olayların çoğu seyr-i tabii(doğal) ile gerçekleşmiyor. Çoğu coğrafyada, olayların dip arkasında, uluslararası gizli diplomasiyi, küresel çeteyi, siyonizmi görüyoruz.
Gaza gelip hemen ‘’Ensar, Muhacir’’ kavramlarına sığınmamak gerekir. ‘’Ensar, Muhacir’’ yaklaşımı başımla gözüm üzerine de bunların hepsi Ensar, Muhacir mi?
Kutsallarımla çok aldatıldım, aldatılıyorum. Konuyu strateji uzmanlarının iyi analiz etmesi gerekir. Çünkü ‘’Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu.’’
Uluslararası yabancı vakıf, dernek ve STK’ları fonlayan karanlık kuruluşların Suriyelilere kalıcı gözle bakıp onları ülkeme entegre etmeye çalışması bir hainliktir.
Verilere göre dünyadaki göç hareketliliğinin yüzde yirmisi Anadolu’da. Bu bir faciadır. Sadece Suriye’den gelen kayıtlı-kayıtsız mülteci sekiz milyonu bulmuşsa, elbette bu durum, ülkemin geleceği için bir facia, varlık ve bekâ meselesidir.
Bugünkü dikiş tutmayan enflasyonun, bütçe açığının en önemli nedenlerinden biri göç meselesidir.
Suriyeli hastalar Türk hastalara göre kamu hastanelerini sekiz kat daha fazla kullanıyor. Sekiz-on milyonluk göçmenin sadece sağlık giderlerini bir düşünün. Hemen, göçün ekonomiye katkısı var, demeyin. Onların varlığı, düz adam yetiştiren okullarımdan dolayı, eğitimli işsizlerimin sayısını artırdı ve gençlerimizi, çalışanlarımızı tembelleştirdi. Onlar üreten, biz tüketen olduk. Yirmi-otuz sene sonra üretim alanındaki tabloyu göreceğiz. Bu defa da onlar patron, biz işçi olacağız.
Göçmen psikolojisinin, sosyolojisinin gerçeği budur. Dünyanın her tarafında göçmen bir olur ve güç üretir.
Bazı güney sınır illerimiz adeta işgal altında. Meselâ Kilis ilimizde Suriyeli nüfusu daha fazla. Bu halin savunulacak tarafı yok. Bir karmaşa, kaos çıktığında ne olacağını bir düşünün.
Devlet yetkilileri doğum oranımızın azlığını feryatla ifade ediyor. Bu doğum durağanlığının yanında özellikle Suriye göçmenlerinin doğurganlığı tehlike boyutunun ötesinde. Nerede ise bizim üç katımız. Böyle giderse yirmi yıl sonra Suriyeli nüfusu neredeyse ülkemin yarısı olacak. Peki, bu bir istilâ değil de nedir?
Değerli okurlar, göç konusu Türkiye için ‘’ masum’’ olmaktan çıkmış bir işgale, istilâya dönüşmüştür.
Emperyalist Çete, herhalde Anadolu’yu göçle teslim almak istiyor. Anadolu’yu Türksüzleştirme projesi olan Şark Meselesi, Batı’nın gündeminden hiç düşmemiştir. Suriyeli ve göç istilâsı Anadolu’yu Türksüzleştirme projesi olmasın. Uyuyan biz, uyanık olan Anadolu düşmanları.
Devlette etkin olan Sabetaylar, masonlar, dönmeler.. bizi döndürmesin?
Siyasi otorite, ’’ milliyetçi, maneviyatçı’’ tarafımla beni frenlemesin?
Tarihte, hep ‘’benden’’ olan yöneticilerle ve merhametimle aldatıldım. Aziz milletim, işte o gün, bu gün.
İslâm ülkerinde, özellikle Suriye’de, iç çatışma çıkaran, ülkeleri bölmeye çalışan; küresel siyasi, ekonomik, siyonist çetedir.
Nerede bir kargaşa, savaş var; bunlar orada. Bunu görmek için ‘’okumuş’’ olmaya, istihbarata gerek yoktur.
Ben, mültecinin Avrupa göçüne baraj olacak, Avrupa’nın güvenliğini sağlayacak bir ülke değilim. Bu bir aymazlıktır, göçmen bombasını kucağımızda tutmaktır.
Hülâsa, göç sessiz bir sivil işgaldir.