Dünyada hangi lider var ki köylüsünden çiftçisine, öğretmeninden doktoruna, gencinden yaşlısına, kadınından çocuğuna herkese dokunsun, herkesle aynı karede yer alsın.
Dünyada hangi lider var ki çocukları bile bir yetişkin gibi görsün, onlara bayram armağan etsin, onlarla arkadaş/yoldaş olsun.
Atatürk, yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun “çocuk” diye seslenirdi.
Onun sözlüğünde çocuk sevgi demekti.
Daha 12 yaşında iken babasını kaybetmiş; hayatının ondan sonraki bölümünü “yetim” olarak sürdürmüştü.
O’nun çocuğu yoktu ama içinde bitip tükenmeyen bir çocuk sevgisi vardı.
Çocukları çok seviyor, özellikle kimsesiz çocuklara sahip çıkıyor, onların eğitimine büyük önem veriyordu.
Bütün Türk çocukları onun öz yavruları gibiydi.
Atatürk, çocukların riyakârlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırdı.
Son yıllarını da çok sevdiği bir çocukla geçirdi. Ülkü, Atatürk’ün çocuk sevgisinin bir simgesi oldu.
O’nun açık mavi gözleri her yerde çocukları arardı. Çağdaş ve mutlu Türkiye’yi çocuklarda görür ve çocuklarda bulurdu.
Tüm yurt gezilerinde çocuklara sevgi ile yaklaşır, onlarla uzun uzun konuşurdu.
Türk çocuklarının sevgisi Atamızı çok duygulandırır çevresindekilere övünçle:
“İşte benim çocuklarım.” derdi.
17 Ekim 1922 yılında Bursa’da kendini karşılayan çocuklara şöyle seslenmiştir:
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
İyi ki varsın büyük Atatürk.
İyi ki topraklarda nefes aldın.
Nasıl bir Ataya sahip olduklarını her Türk çocuğuna hissettirmek eğitimciler olarak nefes aldığımız her saniye sana borcumuz.
Adımların adımlarımız…