Çıplak anlamıyla deprem, fiziksel bir olay. Dünyanın yaratılışında fayların olması, zaman zaman fayların kırılmasının hikmeti Yarada’nın takdiri.Bize düşen bu fiziki olayın tedbiri. Tedbirin sosyal, ahlaki dayanakları. Toplumun, devletin bu konudakibilgi, teknoloji ve ahlaki hazır bulunuşluğu.
Ülkemin sosyologlarının depremin sebep ve sonuçları üzerinde sosyolojik analizler yapmasını, toplumun mevcut değerlerininfotoğrafını çekmesini çok önemli buluyorum. Böyle bir analizin yapıldığını şu ana kadar ben okumadım.
Fiziki depremin sebep ve sonuçlarının sosyal, ahlaki boyutlarının detayıyla irdelenmesi şarttır. Aklın, vicdanın gereği budur.
Bir sosyolog derki: ‘’ Toplumların değerlerinin çöküşü binaların çöküşü gibi ses çıkarmaz.’’
İşte farkına varamadığımız konu bu. Deprem ses verdi; ama sosyal ve ahlaki deprem ses vermedi. Şuan sosyologların bu konuda feryat etmesi gerekmezmi? Çünkü suç istatistikleri ortada.
Neden değerlerimiz, dürüstlüğümüz, helal-haram algımız bu kadar aşındı, yaralandı?
‘’Muhammedül Emin ‘’ olan bir peygamberin ümmeti;dürüstlüğü, ehliyeti, emaneti, emniyeti bu kadar hırpaladı?
Neden birbirimize, alışverişimize, üretimimize, yapılan işlere güven duymuyoruz? Bunlardan emin olamıyoruz?Güven , hayatın sigortasıdır. Güvensizlik bir toplumun depremidir, kıyametidir.
Zelzelenin bu cephesinin özellikle sorgulanması, analizinin yapılması gerek. Sosyologlar konuşmalı, gazeteciler değil. Millet , televizyonlardaki laf vericilerden, ekran kekliklerinden bıktı artık.
Deprem kuşağı bilindikten sonra,ülkemin bu şehirleri neden bu kadar yerleşime açıldı, büyütüldü ve şehirlerdedepreme uygun yapılaşma olmadı?
Bu soruların muhatabı sadece bu iktidar değildir. Cumhuriyet döneminin öncesi ve sonrası bu sorularamuhataptır.
Ülkemde siyasetin, yönetimin, ümeranın yetkisi var, sorumluluğu yok.Çok sığ, kolay, sorumsuz, hesap vermeyen bir yönetim anlayışı var . Oy kaygısı; siyaset ve yönetime doğruları, meşruiyeti çiğnetiyor.
Dünden bu güne meydana gelen depremlerde hangi kamu görevlilerinin, yönetimin suçu vardı, Mahşerde kimler insan veya bina, toprak katili olarak yargılacak?
Allah bizi, farkına varamadığımız ihmallerden , gafletten, günahlardan korusun.
On yıla bir deprem, imar, inşaat yasası değişiyor. Kafamıza taş düşüyor ondan sonra tedbirleri düşünüyoruz. Uzmanları depremden önce değil, depremden sonra dinliyoruz. Veya sonra da dinlemiyoruz. Yetkililer deprem uzmanı oluyor ve konuşuyor. Devlet aklı düşünerek konuşur ve konuştuğu kanun olur. Devlet ulu orta her şeyi konuşmaz.
Depreme hazırlıklı olsaydık bugün yapılanlar Mart ayında yapılırdı. Hala göçümüzü yolda düzmekle meşgulüz.Ama bu gecikme ve yanlış hasar tespitleri, karasızlık, basiretsiz yöneticiler yüzünden yüz binlerce vatandaş üzüldü, ezildi.
Önce, şehirleri yeni yerlere taşımak, yıkılan yerleri yeşil alan yapmak, orta hasarlıyı bile yıkmak istedik. Yerinde dönüşüme karşı çıktık. Sonra, yerinde dönüşüme, binalara kat belirlemeye, vatandaşa kredi desteği vermeye başladık. Binalar yıkıldıktan ve vatandaş mağdur olduktan sonra binaları güçlendirmeye belediyeler öncülük etmek istedi.Sonra…
Deprem bölgelerindeihmallerden , yanlış hasar tespitinden binlerce bina katledildi.
Bir ünüversitemizin profesörleri, deprem uzmanları deprem bölgelerinde bina katliamı var,hasar tespitleri yanlış , dedi. Amayetkililer dinlemedi. Bu uzmanları vali ve belediye başkanı, yapılan açıklamaların muhatabı değilmiş gibi dinledi.
Deprem sonrası uygun olmayan alan, orta hasar ve hasar tespitleri konusunda çok ciddi bir körlük yaşandı ve hala yaşanıyor. ‘’Deprem önce alan uygun, depremden sonrası uygun değil.’’
Peki sorumlu kim? ELBET DE DEPREM (!?)
Ne kolay cevap. Suçlu ölü; çünkü deprem olduve öldü.
Depremin sebep ve sonuçlarında kamu kurumlarının, kamu yöneticilerinin suçu yokmu? Bölgeyi imara açan, kat sayısını veren kamu tertemiz;suçlu vatandaş.
Aynı sitedeki üç binadan biri az, biri orta ,biri ağır hasarlı. İkisi yıkılıyor birinde oturuyorlar. Çünkü hasar tespit komisyonları farklı. Bırak mühendisi, dağdaki çobanı getirsen çoban bile değneğiyle böyle bir tespit yapmaz.’’Göz ölçer’’ lerle yapılan bu hasar tespitlerinde rüşvetin dekonuşulması bu toplumun ve değerlerinin intiharıdır.
Depremlerde yıkılan yere dört kat verilirken, bakıyorsun dört katın yanı başında sağlam on iki katlı bina var. O halde sıkıntı nedir? Bina kalitesi, malzeme kalitesi, ahlak kalitesi.
Bu şehirler göçmen çadırı kurulur gibi ovalara, dere yataklarına neden kuruldu? Niye kontrolsüz büyütüldü?
Bir bakın,Maraş’ın ‘’ düpdüz ‘’ kaç caddesi, kaç sokağı var? Sonra ‘’ elif ‘’ gibiyiz öylemi?
Hülasa yönetimde belagatın, hitabetin ihanetini yaşıyoruz. Belagat ve hitabet hipnoza dönüştü. Siyasetimizde ve yönetimde hesap sorulabilirlik yok. Ben yaptım, oldu.
Kazanç hırsı basiretimizi öyle bağlamışki demirden, çimentodan, kumdan, işçilikten, dürüstlükten, ehliyetten çaldık. On yıl geçmeden binalar döküldü.
Zemin uygun alan değildi de vatandaş devlete rağmen buralara zorla binamı yaptı? Şehirlerde zemin etüdü yapmak için deprem mi beklendi?
‘’Keşke deprem geleceğini söyseydi de tedbir alsaydık .‘’(!?)
Bağdat harap olduktan sonra geriye dönüp konuşmak,malayani- boş laf olsa gerek.