"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" vecizesi boşuna söylenmemiştir. Devlet ve iktidarlar millet için vardır. Devlet, her ferdi'nin bütün ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. İktidarlar insanların düşünce ve fikirleri ile uğraşmaz, bilakis onlara saygı duyar.
Eğer insanların kılık ve kıyafeti devletin yasalarıyla çalışıyorsa, burada değişmesi gereken insanın kıyafeti değil, ona uymayan yasalardır. Çünkü yasalar da insan için vardır.
İnsanların temel yaşamsal ve sosyal ihtiyaçları vardır. Mesela açlık, susuzluk ve buna benzer temel ihtiyaçlar; barınma, yaşam konforu gibi haklar temel ihtiyaçlardır.
Aidiyet, sevgi, kabul görme, saygı duyma gibi hasletler ise sosyal ihtiyaçlardır.
Bu durum; çaresiz, işsiz bıraktığımız gençlerden minnettarlık devşirmecedir.
Devlet, temasının dinine, inancına ve fikrine bakmaksızın ;yönettiği insanların ihtiyaçlarını azami ölçüde karşılamakla mükelleftir. İyi bir yönetim şekli, bunu zorunlu kılar. Zaten kötü yönetim de bunun mevhumu muhalifidir. Sosyolojik olarak meselenin arka planını deruni bir şekilde düşünmezsek, bir siyasetçinin her sabah pilav ikram etmesini ve cuma günleri buna bir de etli pilav eklemesini çok güzel bir hizmet olarak görebiliriz. Lakin çorbaya muhtaç ettiğimiz gençlerin halet-i ruhiyesini, ezilmişliklerini anlamaya çalıştığımızda, ikram diye bedava verdiğiniz çorbanın, aslında bu ülkenin ekonomik olarak geldiği noktanın itirafı olarak da kabul edebiliriz.
Uyguladığımız adaletsiz sistem ve kapitalist düzenden dolayı mutsuz ettiğimiz, çaresiz bıraktığımız insanlara birtakım çerezler sunarak ve bunlardan dolayı kendimize minnettarlık duyulmasını beklememiz, etik midir?
Gençleri nasıl bir çaresizlikle baş başa bıraktık ki onların gönlünü çorba ve etli pilavla almaya kalkışıyoruz?
Üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamayan, çareyi kendi ülkesini terk edip dışarda arayan gençleri çorbaya muhtaç hale getiren bir düzen, bir öz eleştiriye tabi tutulmalıdır. Acaba bu gençleri yeniden nasıl ülkeye kazandırabiliriz? Onlara iş istihdamını nasıl sağlayabiliriz?
Aslında bu mesele sadece AK Parti iktidarının meselesi de değildir. Bu durum eskiden de böyleydi, bugün de böyle. Önemli olan çorba dağıtmak veya fakir- yoksul kesime kömür, makarna, pirinç vermek değildir.
Asıl mesele, ülkeden yoksulluğu kaldırmaktır. Dolayısıyla bu işin normali o gençlerin ceplerinde kahvaltı yapabilecek ya da isterlerse çorba içecek kadar paralarının olmasıdır. Ceplerinde para olursa, kendilerini sizin çorbanıza muhtaç hissetmezler. Kişilik ve onurlarını da rencide etmemiş olursunuz.
.......
Muhalefette zerre kadar akıl yoktur. Türkiye'nin en önemli meselesi, iktidara yön verebilecek yanlışlarını tavsiye edecek bir muhalefetin yokluğudur. Muhalif kanat diyor ki, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta ne işi var? Aynı kesim, bir zamanlar da Türkiye'nin Suriye'de ne işi var diyor? Diyordu.
Eğer sizin sınırlarınızda terör tehdidi varsa, harekat yatmanız ve askerinizi o bölgelerde konuşlandırmanız elzemdir. Ne işimiz var orada? diyeceginize, hiçbir eğitimi olmayan, daha 23 yaşındaki sözleşmeli tecrübesiz erlerin Kuzey Irak'ta ne işi var? Diye sorun.
Özel harekat ve Çevik Kuvvet ayarında eğitim almış, donanımlı, askerlik sanatının tüm şartlarına haiz askerler dururken, cepheye sözleşmeli, tecrübesiz askeri sürmenin bir faydası olmaz.