Elbistan ve Anadolu’nun güneyinde ermeni isyanlarının sebebi

Her şeyden evvel kendinizin dikkat ve itina ile seçeceğiniz vesikalara dayanınız. Bu vesikalar üzerinde yapacağınız tetkiklerde her şeyden ve herkesten evvel kendi insiyatifinizi ve milli süzgecinizi kullanınız.

“Bence, katiyen meydana çıkmış hakikatlerdendir ki, İskenderun Körfezi'nin başlangıcı olan Re'sulhınzır'dan başlayarak Dörtyol, Musababa, Halep, Antep, Urfa ve Zeytun taraflarında yapılacak bir Ermeni ihtilalinin, Suriye'yi Anadolu'dan ayırtabilecek bir teşebbüs olacağının pek güzel takdir etmiş olun Fransız ve İngiliz Doğu Akdeniz Orduları Kumandanları, Çanakkale muharebelerinin en müthiş anlarında Ermenilere verdikleri emirle bu ihtilali yaptırmışlardır. Zaten buralarda çoktan beri hazır bulunduklarından işe başlamaları için bir emir almaları kâfi idi. Acaba, kanaatimin doğru olmadığını ilgili devletlerinin alakalı memurları iddia edebilirmi? Nitekim Amerikan Milli Ermeni Savunma Komitesi Başkanı Miran Seraslan ve mahiyeti İngiliz Dışişleri Bakanlığına bir mektup göndererek Kilikya (Adana)’ya gönüllü sevketmek için hazırlık yaptıklarını, oradaki Ermenilerin Sis, Haçin, Zeytun, Fırnıs, Maraş ve Fındıcak'ta isyan bayrağı açarak Toroslar’dan Akdeniz'e kadar bir savaş sahası oluşturulacağını, böylece Osmanlı ordularının Mısır'a doğru ilerlemelerine engel olunabileceğini bildirmişti. (Cemal Paşa, Hatıralar 1959)

Ermenilerin isyan etmelerinde Amerikan misyonerlerinin, Amerika kolejlerin de payı vardır. Maraş'a ilk defa 1868 yılında konsolos tayinle Amerikalılar bu tür faaliyetlerine başlamışlardır.Sultan II. Abdülhamit döneminde Türkiye'de 400'ü aşkın Amerika Eğitim Müessesi bulunuyordu. Devletin, bunlardan ruhsatsız olanları kapatılmasını istemesi üzerine, Amerikan elçisi 400 müessesenin hiç olmazsa 10 tanesinin tescilini istedi. Aksi halde diplomatik ilişkileri kesme tehdidinde bulundu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, 10 müessesenin devamına izin verdi. Bunlar arasında Maraş'taki Amerikan Kız Koleji, İlahiyat okulu ve misyoner ikamethaneleri de bulunuyordu. Bu devirde Amerikan misyonerleri özellikle Maraş'ta toplanmaya başladılar 1893 yılında Türkiye'de 223'ü Amerikalı olan 1317 misyoner görev yapıyordu. Amerikan misyonerleri bu faaliyetleri için yılda 285000 dolar harcama yapıyorlardı. Amerikan okullarından biride Maraş'ta bulunuyordu. Maraş'taki Amerikan misyonerlerinden bazıları misyonerlik faaliyetlerin yanı sıra eski eser kaçakçılığı yapıyorlardı. Nitekim okullarda eski eserlere bolca rastlanmıştır (Erol Kırşehiroğlu, Türkiyede Misyoner Faaliyetleri 1960)

Araştırmacı yazar Latif Dinçaslan’ın yazmış olduğu “ Zeytun ve Çevresinde ki Ermeni İsyanları (1895-1921)” adlı eserinde göçlerle ilgili dokümanı sunmaktadır. Maraş ve çevresinden güvenlik nedeniyle göç ettirilen Ermeni nüfus Genelkurmay ATASE Arşivi’de yere alan bir belgeye göre Maraş’tan toplam 27.100 Ermeni Halep yoluyla Zor, Suriye tarafına sevk edilmiştir. Buna göre tehcir edilen Ermeni nüfus ile ilgili tablo şöyledir.

KAZA ADI

SEVK OLUNAN NÜFUS

Maraş Merkez

12.743

Süleymanlı

9.930

Elbistan

1.168

Göksun

3.229

Pazarcık

30

Toplam

27.100

Elbistan'daki ilişkilere gelince son dönemlere ait en güzel kaynağı Osman Necati Erginöz'ün anı notlarında rastlıyoruz.

“Diğer yerlerde olduğu gibi Elbistan'daki Ermeniler de en çok İlçe merkezinde otururlardı. Köyü tercih edenler azdı. İlçe merkezinde oturanlarda Türk mahallerinde karışık olarak değil, ayrı bölümlerde ikamet ederlerdi. Ermenilerin en yoğun oldukları yer Ceyhan Mahallesinin kuzeydoğusu ile güneydoğusundaki şimdiki Pınarbaşı (Gavurköyü-Türkköyü) olan mahalleydi. Her iki yerleşim yeride çok temiz ve bakımlıydı. İlk yerleşim yerleri Küçük Ceyhan üzerindeydi.(şimdi böyle bir Ceyhan yok, çünkü kanalizasyonların içinde kayıp oldu.) Buranın temiz kalması için, Kaçak Ceyhan(Küçük Ceyhan) esas Ceyhan'dan ayrıldığı yerden başlayarak, yılda iki defa Ermeniler tarafından temizlenirdi. Üzerinde genel ve özel olarak tuvalet yoktu. Suyun iki tarafı ağaçlarla donatılmıştı. Ermeni kadın ve kızları boş zamanlarında evlerinin önlerindeki su kenarlarında, halı ve kilimler üzerinde oturarak örgü örer, sohbet ederlerdi. Ayrıca şimdiki Pınarbaşı (Türkköyü)'nın içindeki Ermeni mahallesinde oturan iki Türk ailesi vardı. Bunlardan birisi Hacı Tahir Efendi zade Hacı Efendi, diğeri ise çiftçisi Tevfik Ağa idi. Hacı Efendi o semtte geniş arazi sahibiydi. Sağmal ve çift hayvanları ayrı bir sürü halinde otlarlardı. Ermenilerin çiftçilikle bir ilgileri yoktu. Şehir merkezlerinde zanaatlarını yaparlardı. Hacı Efendi, buradaki Ermeniler için aynı zamanda koruyucu durumundaydı. Ermeniler onu çok sayar ve severlerdi. Bu mahalledeki en görkemli ev Hacı Efendinin eviydi. Büyükçe ve çift kanatlı bir kapıdan girilirdi. Geniş bir avlunun iki tarafında yazlık ve kışlık iki katlı ve oniki kişilik ailesini rahatlıkla barındırabilen ahşap bir evi vardı. Hacı Efendi'nin. Ermeni evleri ise çoğunlukla tek katlıydı ve bütün Ermeni topluluğu 20- 30 haneyi geçmezdi. Ailece sarmaş dolaş yaşarlardı.

Ermeni Tehciri (zorunlu göç) sırasında bu aile ile Ermeni ailelerinin ayrılışı çok hazin ve ağlamaklı olmuştur. Birçoklarının satamadıkları eşyalarını evlerine kilitleyip, anahtarını Hacı Efendi'ye verdikleri görülmüştür.

Elbistan'da zanaatçıların yüzde doksanını Ermeni vatandaşlar oluşturuyordu. Kuyumculuk, Terzilik, Marangozluk, Mobilyacılık, Duvarcılık, Berberlik, Değirmencilik gibi zanaat dalları Ermenilerin tekelin de denilebilir. Bunların yanı sıra Tiyatroculuk, Meyhanecilik, Sazendelik, Hanendelik, Hancılık, Bağcılık, Modern yazlıkları kurma işi, Semercilik, Nalbantlık, Sırmalı Eğer takımları da çoğunlukla Ermeniler tarafından yapılırdı.

Ayrıca özel bir eğitim gerektiren Doktorluk, Eczacılık, Veterinerlik, meslekleri de Ermeniler tarafından icra edilirdi.

Elbistan'da Ohannis ve Vartan adında iki Ermeni doktor vardı. Bunlar bir altın karşılığına hasta muayenesi yaparlardı. Her ikisi de Paris Tıp Fakültesi mezunları idiler. Elbistan'ın en güzel yerlerinde bağları bahçeleri vardı. Doktor Vartan'ınHaçik Yarığı(pınarları)denilen yerde bahçe içinde villası dillere destandı.

Ermeniler zanaatı ve ticareti ellerinde bulunduruyorlardı. Askere gitmedikleri için bedel ödemezler, iş gücü kayıp etmezlerdi. Diğer tarafta toprakla uğraşan Türkler, modern tarım aleti olmadığından tarlaların sürülmesi, ekilmesi ve sulanması işlerini zamanın gerektiği yapamıyor, özelliklede kurak mevsimlerde toprak sahibinin ve köylünün elinde kalıyordu. Ermenilere gün geçtikçe daha da borçlanıyorlardı. Borçlarını ödeye bilmek için en kıymetli arazilerini satmak zorunda kalıyorlardı.

Yurdun diğer yerlerindeki azınlıklar (Rumlar- Ermeniler- Yahudiler) zenginleşirlerken Türkler gerilemeye devam etmişlerdir. Ticaret ve sanayi ne demek bilmemişiz bu yüzden de azınlıkların ekonomiye hâkim olmalarına izin vermişiz. Hatta zaman içerisinde de devlet yönetimini ellerine vermişiz. Bunun sonucu olarak dış güçlerin kışkırtması ile huzur içinde yaşadıkları topraklarda savaş rüzgârlarına kapıldılar ve faturasını ağır ödediler.

Talat Paşa'nın başında bulunduğu hükümet, Ermeni azınlıkları bulundukları yerlerden istedikleri yerlere göndermeye karar verdi. Bu toplanma ve gönderme sırasında bazı yerlerde direnmeler olur, ancak bu Tehcir sırasında Elbistan'da bir direnme olmamıştır. Ermenilerin ileri gelen erkekleri toplanmış, jandarma gözcülüğünde Suriye'ye, Mısır'a, Irak'a, Lübnan'a, Avrupa devletlerine ve Amerika'ya yollanmışlar, aileleri de arkalarından bulunabilen vasıtalarla gönderilmişlerdir.”

Osman Necati Erginöz, Elbistan'daki tehciri şöyle anlatmaktadır.”Ermenileri tabur halinde götürülmekte olduklarını gördüm. Götürülenler arasında Doktor Ohannis ve oğlu Dikran (Fransızca öğretmenim), Doktor Vartan vardı. Şehir dışına çıkarılan Ermeniler, buradan vasıtalarla Maraş'a oradan da 4.ncü Ordu Komutanlığın emri ile belirlenen yerlere gönderilmişlerdir.”

Hemen hemen bütün Türkiye'de sanat ve ticareti ellerinde bulunduran Ermeniler sürülünce, memlekette bir boşluk hasıl oldu. Bu boşluktan Elbistan'da nasibini aldı. Ticari hayat durmuştu, çarşılardan ve iş yerlerinde ses gelmez olmuştu. Berber dükkânları kapanmış, değirmenler durmuş, fırınlarlar yetersiz kalmış, karcı yok, sucu yok, doktor yok, eczacı yok, seyyar satıcılar piyasada gözükmez olmuş kısaca ticari hayat durmuştu. Ancak kısa süre sonra bu işlerin mecburiyetten yapılması öğrenildi. Pınarbaşı değirmenlerinin işletmesini Ali Çavuş, şehir değirmenlerini Kızılcaobalı Hacı Ağa, işletmeye başlarken, Nalbantlık da Asaf ve Cinali Ustalar, Marangozluk da Hacı Mekserler, terzilikte de Bekir Usta ve Yusuf Usta, Doktorlukta Hacı Veli, fırıncılıkta Eldelekli Cemal bu görevleri aldılar. Not:(O.N.Erginöz’den Notlar)

Şemseddin Sami, Kamus ül- Âlam'da 1890'lardaki Elbistan’ı anlatıyor:

“Halep Vilayeti'ne bağlı Maraş Sancağı'nda kaza merkezi bir kasabadır. Kent nüfusu 5.828 kişiden oluşur. Bu nüfusun 2/3!ü Müslüman 1/3 'ü de Hıristiyan'dır. Kazanın nahiyesi Efsus'tur ve 135 köyü vardır.

Ali Cevad'da aynı dönemde, Memalik-i Osmaniye'nin Tarih ve Coğrafya Lügati’nde, Elbistan’a ilişkin şunları belirtmektedir:

“Halep Vilayeti’nin Maraş Sancağı’na bağlı kaza merkezi bir kasabadır. Kazada 13 medrese, 1 rüştiye,3 Hıristiyan okulu vardır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri