“Politika”; diğer söylenişiyle “siyaset” kavramına yaklaşımda iki ana yöntem vardır. Sistem içi yöntemler; politikayı aldatmacayla, demagojiyle(lafebeliği) ve tüccarlıkla içeriksizleştirir. Uzun süren ama hiçbir şey söylemeyen konuşmalar, beylik alıntılara dayanan çıkışlar ve ajitedir orta yolculuklar bu tarzın çoğaltılabilir yansımalarıdır. Aziz Nesin’in yazdığı, Kemal Sunal’ın meşhur canlandırmasıyla hafızamızdan silinmeyen “Zübük” romanı, sistem politikacılığının çarpıklığını çıplaklığıyla sunan tasvirlerdendir. Böyleleri için ezberlenen cümleler bittiği anda vücutta soğuk terler dökülmeye başlar. Sıkışma durumlarında saçmalama ve sallama; fikir münakaşalarında altta kalma hallerinde hakaret ve tehdit bilindik metotlarıdır. Belli kalıpları yutarak yaşamlarını ikame ederler.
YILLIK OLAĞAN DERSİM OLAYLARI GÜNDEMİ GELDİ
Derebeyinden “rol model” yaratmaya kalkışan ve onu Atatürk’le aynı kefeye koymaya çalışan, bir de üstüne dinci bir şahsiyetin savunusunu birkaç tumturaklı lafla solculuğun olmazsa olmazı gibi sunan anlayışların kaynağı tam olarak burasıdır. Kelime paketleri, “isyan”, “direniş”, “özgürlükçülük”, “eşitlik”, “faşizme karşı mücadele” gibi ifadelerin soyutlanmış telaffuzlarından oluşur. Çoğunluğu temsil etmeyen ve azınlıkta olan, fakat çok bağırmayı iyi bilen bu kimseler etnik kimlikçilik ve mezhepçilik yaparak “ilerici” olduklarını zannederler. Feodal ve gerici vahşeti nostaljik(özlemli) ve edebi usullerle güzellediklerinde takdir topladıklarına inanacak kadar akılsızlaşmışlardır.
Politikaya sistem dışı bakış ise meseleleri tarihsel, sınıfsal ve bilimsel bağlamda ele alır. Duygusallık, tepkisellik gibi insan aklını yanıltacak metotlar tercih dışıdır. İnsanlığın dünyadaki bütün ilerlemelerine ve devrimlerine önderlik eden kadrolar böyle yapmışlardır. Bütün simge ve değerlerini, işlevine ve temsil ettiği sınıflara bakarak diyalektik bir süzgeçten geçirip ilan etmişlerdir.
DERSİM’DE SOSYO-EKONOMİK VAZİYET
Osmanlı İmparatorluğu’nda, Meşrutiyetlerle birlikte modern devletin giderek merkezileşmesi, kontrol dışı bölgelerin de kontrol altına alınmasını zorunlu kılıyordu. Devlet bölgeye hiç bir açıdan hâkim değildi. Modern devletin merkezileşmesi; kaydetme, vergilendirme, eğitme, örgütleme, askere alma ve güvenliği tek elden sağlama gibi fonksiyonları dayatıyordu. Dersim’in merkezi yapıya eklemlenmeme vaziyeti; yöreye gönderilen bürokratların oradaki ağalar, aşiret reisleri ve seyitlerle maddi olarak anlaşarak bölgenin sosyo-ekonomik yapısına tabi olmaları nedeniyle Cumhuriyet’e kadar sürdürülmüştü.
DERSİM’DE DEREBEYLİK VARDI.
Dinsel sömürü ve güvenliksizlik nedeniyle halkın ağa, reis ya da seyit ailesine mensup olmayan büyük çoğunluğu yoksuldu.Coğrafi koşulların yeterince tarıma el vermemesi, kısıtlı ticaretin hâkim ailelerin tekelinde olması ve yokluk nedeniyle eşkıyalık ve çapul yaygınlaşmıştı. Çevre bölgelere (Çemizgezek, Pertek, Mazgirt, Kiğı, Kemah, Kangal) saldırılar düzenleniyordu.Hâkim aşiretler ve aileler, denetimi altındakilere karşı otoriteyi kendi fertlerinden oluşan silahlı birliklerle sağlıyorlardı.Aşiretler ve aileler arasındaki çatışmalar şiddetli biçimlerde silahlı olarak yaşanıyordu.Halkın büyük çoğunluğu özgür değildi, marabaydı.Aşiretler vergi ve asker verme, kayıt altına girme, silah bırakma gibi talepleri reddediyorlardı.
SEYİT RIZA VE SİN BASKINI
Bölgeyi dolaşan ve 18 Kasım 1931 tarihli bir rapor sunan Şükrü Kaya şöyle aktarıyordu: “Dersim’e yakın çevrelerin kazanç ve hayatları Dersimlilerin ayakları altında her gün çiğnenmektedir. Toplu büyük çetelerin köy basması, sürüleri götürmesi, direnenleri öldürmesi, yol kesmesi son aylarda adi vakalar sırasına geçmiştir.”
Erzincan Valisi Ali Kemali, sivrilen aşiret reislerinin hepsinin tahakkümlerini devam ettirebilmek ve geliştirebilmek için uydurma dinsel köklere yaslandıklarını ifade ediyordu. Bölgeye atanan ve raporlar sunan Naşit Hakkı Uluğ ise bu dinsel kökleri kastederek “Dersim’in baş belası seyittir. Seyit Dersim’in her şeyini sömürür” diyordu.
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yine 1931 tarihli raporunda tedbirler alınmaması halinde Seyit Rıza’nın “Dersim için hazırlanmış bir şef” olacağını yazmıştı. Nitekim 1933 yılının yazında Seyit Rıza’nın oğlu BABA İBRAHİMharaç toplarken, Kırganlı ailesi tarafından öldürülmüş. Seyit Rıza, Kırganlıların köyü olan Sin’i basar ve reisi başta olmak üzere ailenin eli silah tutan bütün erkeklerini öldürmüş. Ardından köye el koymuştu. Seyit Rıza, Dersim’de 230 köye hükmetmekteydi.
ANKARA-DERSİM ÇATIŞMASI SINIFLAR SAVAŞIDIR
Cumhuriyetin merkezileştirme girişimlerini de reddeden ve silahla savurmayı deneyen Dersim’e önce barışçıl yollarla, ardından devletin yaptırım gücünü kullanarak müdahale edildi. Bu süreçte çıkarılan iskân kanunları, Tunceli Kanunları ve toprak kanunları barışçıl girişimleri ifade eder. Bizzat Atatürk’ün talimatıyla, yerel dilde (Kırmanci) yazılan bildirilerin uçaklardan atılması da şiddetsiz çözüm niyetinin ve halkı ayrı tutma fikrinin varlığını ortaya koyar. Bildiride Kırmanci yazılmış olarak halka şöyle seslenilmişti:“…İçinizdeki bazıları şahsi menfaatleri için sizi kurban vermek istiyor.“Cumhuriyet Hükümeti, sizi şefkat ve merhamet kucağına almak, sizi mesut etmek istiyor.“Sizi ayaklandırmaya çalışan zavallıları Cumhuriyet Hükümetine teslim ediniz.“Teslim olanlar adil muamele görecekler.
“Yoksa hiç istemediğimiz halde sizi mahfedecek olan kuvvetler harekete geçecektir.”
Ankara ile Dersim arasındaki çatışma basit bir alan hâkimiyeti kavgası değildi. Dersim olayları, en yalın ifadeyle Atatürk önderliğindeki Cumhuriyet devrimciliğinin Ortaçağ sınıflarına karşı mücadelesiydi. Sınıf savaşıydı. Emperyalizme karşı savaşla ve devrimle, ümmeti millet yapan Cumhuriyet ile ortaçağ kalıntısı ve karakteri nedeniyle emperyalizmle işbirliğine meyilli derebeylik arasında yaşanmıştı.Bir tarafta çağdaş millet, özgür yurttaş ve laik cumhuriyet vardır; diğer tarafta ağalık, marabalık, eşkıyalık ve dinsel sömürü…
Emperyalizmin Dersim hoşnutluğu birçok kaynakta geçmektedir. Yılmaz Özdil 2011 yılındaki bir yazısında bu bağlantının somut hali, Seyit Rıza’nın İngilizlere mektubunun açık adresini vermişti. Ayrıca, Seyit Rıza’ya akıl hocalığı yapan Baytar Nuri (Dersimi) de yazıtlarında bu ilişkiyi açık ediyordu.
SOVYETLER BİRLİĞİ RAPORLARINDAKİ TESPİT
Sovyetler Birliği gözlemcileri de Dersim Olaylarına dair yazdıkları raporlara, “İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır.” diye geçerek meseleyi bir sınıf savaşı olarak ele almışlardır.
Dersim Harekâtında tartışmasız bazı aşırılıklar ve disiplinsizlikler oldu. Acılar yaşandı. Ancak böylesi tarihsel olaylarda yöntemsel hatalar ve olumsuz anılar esası belirlememiştir.
Cumhuriyet Devrimcileri feodalizm ve derebeylik sorunlarının çözüm yollarını ve çözümsüzlük durumlarını da tarif etmişlerdi. Şükrü Kaya, CHP’nin 1935’teki 4. Büyük Kurultayında “Toprağa hükmedemeyen bir ulusu toprak yer” diyerek tarihi bir vurgu yapıyordu.Ortaçağ kurum ve ilişkilerinin toptan tasfiye edilememesi, iktidarların hadiseyi Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlıklarına alet etmesi, CHP’nin haklı kararını savunamaması ve emperyalistlerin istikrarlı kaşımaları nedenleriyle Dersim Olayları gündem olmaya devam ediyor. Fakat hiçbir neden gerçeği bükemiyor. Dersim Harekâtı, Türkiye ve Tunceli halkının özgürleşmesi yolunda atılan önemli bir adımdı.
Sistemiçileşme, CHP’ye kendi haklı kararlarının dahi arkasında duramayacak teslimci bir karakter veriyor. Oysa Atatürk, “Devrimin kanunları bütün kanunların üstündedir” prensibiyle ve korkusuz bir radikallikle devrimleri hayata geçirmişti.
CHP merkezi, Dersim Olayları konusundaki hatalı tutumunu değiştirmelidir. CHP Tunceli İl Başkanlığı Seyit Rıza’yı değil; Diyap Ağa’yı bayraklaştırmalıdır. Kamer Genç’i hatırlamalıdır. Çünkü SEYİT RIZA GERİCİDİR;Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Dersim’i temsilen, her koşulda birliğin harcı olarak katılan DİYAP AĞA İLERİCİDİR!
Faydalanılan Kaynaklar
1- Doğu Perinçek, Toprak Ağalığı ve Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 2010 (sf. 79)
2- Ali Kemali, Erzincan, Kaynak Yayınları, 1992 (sf.191)
3- Ali Kemali, Erzincan, Kaynak Yayınları, 1992 (sf.173)
4- Naşit Hakkı Uluğ, Tunceli Medeniyete Açılıyor, Kaynak Yayınları, 2007 (sf. 91)
5- Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi, Kitap Yayınevi, 2007 (sf. 54)
6- Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi, Kitap Yayınevi, 2007 (sf.54)
7- Firüzan Hüsrev Tökin, Türkiye Köy İktisadiyatı, İletişim Yayınları, 1990 (sf. 179)
8- Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları Cilt 2, Kaynak Yayınları, 1992 (sf. 187)
9-Hürriyet- Yılmaz Özdil (Dersim'e ne desin?)
10- Mehmet Nuri Dersimi, Hatıratım, Doz Yayınları, 1997, 1. Baskı
11- Komintern Belgelerinde Türkiye Dizisi 3: Kürt Sorunu, Kaynak Yayınları, 1994 (sf. 66)
12- CHP 4. Büyük Kurultay Tutanakları, Ankara Ulus Basımevi, 1935 (sf. 158)