Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Regayip Zehir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, aortun kalpten çıkan ana damar olduğunu ve tüm vücudu besleyen damar ağını sağladığı gibi, kalbin kendini besleyen koroner damarların da bu ana damardan köken aldığını aktardı.
Kalbi çepeçevre saran bu koroner damarların solda ve sağda olmak üzeri iki tane olduğunu, bu damarlarda zamanla çeşitli risk faktörlerinin ve yaşlanmanın etkisiyle "ateroskleroz" denilen damar sertleşmesinin geliştiğini ifade eden Zehir, damar sertliğinin "aterom" veya "plak" olarak adlandırılan sarkanın değişik oranlarda damarı tıkayan içi yağ asitleri, kolesterol ve iltihabi hücrelerden oluşan damar iç yüzeyindeki lezyonların oluşmasına neden olduğunu anlattı.
Zehir, bu duruma koroner arter hastalığı dendiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Damarda oluşturdukları daralmanın derecesinden bağımsız olarak, bu plakların artmış stres veya risk faktörleri ile ilişkili başka bir nedenle yırtılması, damarın pıhtı ve yağdan oluşan bir tıkaç ile tıkanmasına sebep olur. Bu durum kalp krizidir. Kalbi besleyen kan damarı tıkandığı için kalp kası yeterince oksijen alamaz ve sonuçta kalp dokusu hasara uğrar. Koroner arter hastalığı ve neden olduğu kalp krizi ülkemizdeki yaygın sağlık sorunlarından biridir. Yaşlanmayla birlikte görülme sıklığı artmakla beraber toplumun her kesiminde görülebilir. Kalp krizi için en yüksek riskli grup, kanıtlanmış kardiyovasküler sistem hastalığı, geçirilmiş miyokart enfarktüsü, akut koroner olay, koroner damarlara revaskülarizasyon (stent, balon, ameliyat) ve diğer arteriyel revaskülarizasyon işlemleri, damar tıkanıklığına bağlı felç, periferik (kol, bacak) damar hastalığı, ileri evre böbrek yetmezliği, şeker hastalığına bağlı organ fonksiyonlarında bozulma (bunlardan herhangi birinin olması yeterli) olan kişilerdir. Günümüzde her 7 kişiden 1'i kalp krizi riskiyle karşı karşıya. Sağlıksız beslenme ve sigara tüketiminin artması nedeniyle gençlerde de kalp krizi sıklığı artmaktadır. Herkes kalp krizi geçirmeye aday olsa da bazıları daha fazla risk altındadır."
KALP KRİZİ RİSKİNİ ARTIRAN BU FAKTÖRLERE DİKKAT
Kalp krizi riskini artıran faktörlere ilişkin de bilgi veren Doç. Dr. Zehir, bunları şöyle sıraladı:
"- Yaş: 45 yaş ve üstü erkeklerin ve 55 yaş ve üstü kadınların kalp krizi geçirme olasılığı, genç erkek ve kadınlara göre daha yüksektir.
- Cinsiyet: Kalp krizi riski açısından kadınların yaklaşık 10 yıllık bir avantajı söz konusu. Yani 50 yaşında bir erkeğin riski yaklaşık 60 yaşında bir kadınınki kadar. Bu avantaj kadınlardaki östrojen hormonunun koruyucu etkisinden kaynaklanır.
- Tütün: Sigara veya tütün mamulleri kullanımı veya uzun süre maruziyeti damar hasarını tetikler ve hızlandırır.
- Yüksek tansiyon: Zamanla yüksek tansiyon, kalbinize giden arterlere zarar verebilir. Obezite, yüksek kolesterol veya diyabet gibi diğer durumlarda ortaya çıkan yüksek tansiyon riskinizi daha da artırır.
- Yüksek kan kolesterolü veya trigliserit seviyeleri: Yüksek düzeyde düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol (kötü kolesterol), büyük olasılıkla arterleri daraltacaktır. Diyetinizle ilgili bir tür kan yağı olan yüksek trigliserit seviyesi de kalp krizi riskinizi artırır. Bununla birlikte, yüksek düzeyde yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL) kolesterol (iyi kolesterol) riskinizi azaltabilir.
- Obezite: Obezite, yüksek kan kolesterol seviyeleri, yüksek trigliserit seviyeleri, yüksek tansiyon ve diyabet ile bağlantılıdır. Vücut ağırlığınızın sadece yüzde 10'u kadar kilo vermek bile bu riski azaltabilir.
- Diyabet: Pankreasınız tarafından salgılanan hormonu (insülin) yeterince üretememek veya insüline uygun şekilde yanıt verememek vücudunuzun kan şekeri seviyelerinin yükselmesine neden olarak kalp krizi riskinizi artırır.
- Metabolik sendrom: Bu sendrom, obezite, yüksek tansiyon ve yüksek kan şekeriniz olduğunda ortaya çıkar. Metabolik sendroma sahip olmak, kalp hastalığı geliştirme olasılığınızın, sahip olmadığınız duruma göre iki kat daha fazla olmasını neden olur.
- Ailede kalp krizi öyküsü: Kardeşleriniz, ebeveynleriniz veya büyükanne ve büyükbabanız erken kalp krizi geçirdiyse (erkekler için 55 yaşına ve kadınlarda 65 yaşına kadar) yüksek risk altında olabilirsiniz.
- Fiziksel aktivite eksikliği: Hareketsiz olmak yüksek kan kolesterol seviyelerine ve obeziteye neden olur. Düzenli egzersiz yapan kişiler, düşük tansiyon dahil olmak üzere daha iyi kalp sağlığına sahiptir.
- Stres: Strese kalp krizi geçirme riskinizi artıracak şekillerde yanıt veriyor olabilirsiniz. Çalışma veya aile içi stres, sosyal izolasyon, depresyon, anksiyete, aşırı sinirlilik hali, bir travma sonrası gelişen stres bozuklukları kalp krizleri için risk oluşturur.
- Yasa dışı madde kullanımı: Kokain veya amfetamin gibi uyarıcı ilaçların kullanılması, koroner arterlerinizde kalp krizine neden olabilecek bir spazm tetikleyebilir.
- Preeklampsi öyküsü: Hamilelikte yüksek tansiyona neden olan bu durum, yaşam boyu kalp hastalığı riskini artırır.
- Otoimmün hastalıklar: Romatoid artrit, gut veya lupus (kelebek hastalığı) gibi bir duruma sahip olmak kalp krizi riskinizi artırabilir.
- Alkol: Bir anda fazla veya uzun süre aşırı alkol tüketimi kalp krizine neden olabilir.
- Periodontal hastalık: Kötü ağız hijyeni nedeniyle ağızda üreyen bakteriler koroner arterlerde damar sertliğine neden olabilir. Kalp krizi riskinin bu hastalarda arttığı gösterilmiştir.
- Kandan ölçülebilen biyobelirteçler: İltihap belirteci olan C-reaktif protein, bir enzim olan lipoproteinle-ilişkili fosfolipaz 2, bir kan yağı-proteini olan lipoprotein (a), bir amino asit olan homosistein, bir pıhtılaşma faktörü olan fibrinojen düzeyleri kalp krizi riski ile ilişkili olabilir. Kalp krizi sırasında kalp dokusunun yıkılması ile açığa çıkan troponin denilen yapı taşlarının kanda belli oranın üzerinde tespit edilmesi kalp krizi risk göstergesi değil, kalp krizi göstergesidir.
- Genler: Bu konuda açıkça suçlanan bir gen tespit edilmiş değil. Fakat ailesel kolesterolemiler denen genetik hastalıkların kalp krizi riskini arttırdığı bilinmektedir. Hatta kolesterol düşürücü tedavilerin etkinlikleri ilk olarak bu hasta grubunda kanıtlanmıştır."