Köprünün altından çok sular aktı

Şu Post-Kemalist CHP'yi tasvir etmede ve anlamakta zorlanıyorum. Hayır hayır, CHP'nin tek partili jakoben, seküler, dine ve dindarlara saldırdığı yılları kastetmiyorum.

Zaten şuan siyaset arenasında aktörlük yapan ve rolünü çok iyi oynayan CHP, o yılların CHP'si değil. Post-Kemalist, değisimden yana, dini argümanları kullanan bir CHP var karşımızda. CHP'nin yeni yüzünü ve paradigmasını tartışmaya açma niyetim yok. Hiçbir CHP'liyi samimiyet testine tabi tutacak da değilim.

Herkesin dini ve dünya görüşü kendisini bağlar. Dindar ve mütedeyyin insanların CHP'ye bakış açılarını değiştirmek isteyen CHP oligarşisinin bu tavırlarını da eleştirecek değilim. Türkiye, halkının kahir ekseriyeti dindar ve mütedeyyin bir kompozisyondan oluşan bir ülke. Böyle bir ülkenin dindar insanlarının oylarına da talipseniz, eliniz mahkum onların dünya görüşüne de saygı duymak zorundasınız.

Aradan 70 yıl geçtikten sonra CHP bunu anladı. Din ve dindarlarla cedelleşmekle bir yere varamayacağını anlayan CHP oligarşisi, nihayetinde kendisiyle yüzleşmeyi ve dindarlarla barışmayı tercih etti. Doğru olan da budur.

Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan değişim rüzgarı, şimdilerde Ramazan ayı boyunca CHP'nin mahallesinde kendisini hissettirdi. Buraya kadar grotesk bir çatışma ve ötekileştirici tehdit dili yok. Peki, partiler arası, din üzerinden birbirlerine saldırı yoksa, ben ne diye bu konuyu tercih ettim. İzah edeyim..

Yıl 1994. Refah Partili bir siyasetçi, Milli Görüşçü, şeriatçı, adına ne derseniz deyin, İstanbul gibi metropol bir kente Büyükşehir Belediye Başkanı seçiliyor. İsmi Recep Tayyip Erdoğan. Renkli bir kişiliği, karizması, edebi üslubu ve belagatinin güçlü olması yönüyle, başta o günün medyası olmak üzere, CHP ve diğer siyasi partilerin dikkatlerini üzerine çekiyor.

Erdoğan'ın başkan seçildikten sonra ilk icraatı, Fatiha okuyarak göreve başlamasıydı. Paçalarını laiklik korkusu saran CHP ve şürekası, daha henüz yeni göreve başlayan Erdoğan için, göreve gelir gelmez otobüslerde kadın ve erkekleri ayıracağını dillendirmeye bile başlamışlardı.

Erdoğan'ın göreve başlarken Fatiha okumasının arkasındaki gerekçe neydi? Belediye meclisini açarken, tarihteki Türk büyükleri ve şimdiye kadar görev yapan, hayatta olmayan İstanbul belediye başkanları için fatiha” okumaya davet etmişti meclis üyelerini, Erdoğan. Tek suçu bu ve bir süre sonra da İstanbul'un su sorununun çözümünde yağmur duasına çıkacak olmasıydı. Bugünün Türkiye'sinde çok normal gördüğümüz bu davranışları, o günün CHP ve diğer muhalefet partileri, olayı laiklik krizine dönüştürmüştü.

Medya dünyası, Erdoğan ve diğer Refah Partili belediyeleri kınarken, 76 ilin Cumhuriyet Başsavcısı, Refahlı belediye başkanlarını hedef alan bir laiklik uyarısı yayınlıyor. Uyarıda "laiklik karşıtı eylem ve akımlar en duyarlı bir şekilde değerlendirilerek, yasal gereği neyse yapılacak" denildi. Allah Allah, geçmişte görev yapmış belediye başkanları için Fatiha okumak ve İslam inancında var olan yağmur duasına çıkmak, o günün Cumhuriyet savcılarını harekete geçirmişti.

Olayı daha iyi anlamak için bir de bugüne bakalım. Bu sefer Ak Partililerden örnek vermeyeceğim. 1994 yılında, şeriatçı diyerek Erdoğan'a saldıran CHP'nin yeni versiyonu, 2024 yılının Ramazan'ında neler yaptı, gelin hep beraber bir bakalım. Ekrem İmamoğlu 2. kez seçildiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine başladığı ilk günden beyaz takkeli bir imam çağırarak dua ettirmiş ve bunu da kayda alarak, sosyal medya hesaplarından paylaştı. Balıkesir'in 70 yıl aradan sonra ilk kez seçilen CHP'li belediye başkanını da, Zağnos Paşa camisine sabah namazına gitti ve videosunu paylaştı. İzmir Konak'ın CHP'li kadın belediye başkanı da Kadir gecesi'nde iftar daveti verdi. Bitmedi daha, CHP, dine doğru hızla yaklaşıyor.

CHP’li Alaşehir ve Gemlik belediye başkanları Kuran’ı öpüp başlarına koyarak göreve başladılar. Alaşehir'in CHP'li başkanı, "Kutsal kitabın öngördüğü şekilde dinimizin tüm değerlerine sahip çıkacağım” diye söz bile verdi. Peki Bursa ne yaptı? CHP'li başkan orada da seçim kampanyası boyunca defalarca teravih ve sabah namazlarından video paylaştı. Ataşehir, Tuzla, Çerkezköy’deki CHP adayları ise promosyon olarak zikirmatik, seccade, tespih dağıtmışlardı. Bütün CHP'li başkanlar Kadir gecemizi tebrik eden mesajlar yayınladılar. Buraya kadar anormal bir durum yok. Gelişen ve dönüşen modern Türkiye'de artık bunlar rutin şeyler.

İyi de, ey pos modern CHP! 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde; sizin bu yaptıklarınızın dörtte birini yaptığında, adamı şeriatçı ilan etmiş ve laikçi krizine sebebiyet vermiştiniz. Demek ki neymiş, bu toprakların birleştirici çimentosu İslam'dır. Ona saldırarak veya yok sayarak siyaset yapılmaz.

Gelelim bugüne. 1994 tecrübesini yaşayan AK Parti'nin yeni kuşak versiyonuna ne oluyor peki? Muhalif İslamcı, Ak Parti taraftarlarının bir kısmı CHP’li başkanların, özellikle de İmamoğlu’nun yaptığına “din istismarı” diyerek, yapılanların laikliğe aykırı olduğunu tekrar ettiler. Vay babam vay, şu işe bakın hele. 1994'lerin CHP'si dine yönelip, retorik olarak İslami söylemleri kullanırken, yeni yetme modern AKP'liler laikliğe sarılmaya başladılar. 1994 yılında totaliter CHP'nin yaptıkları ne kadar yanlış ve absürt ise, Bugün AK Parti içerisine sinmiş AKP'lilerin CHP'lilere yönelik yaptıkları da bir o kadar yanlıştır.

Geçmişte, dinin kamusal alanındaki görünürlüğü pek zayıftı. Dindar siyasetçilerin aslında o gün yaptıkları çok normaldi. İnandıkları ve yaşadıkları dinin kurallarını siyasette bırakacak halleri yoktu. Ama gelin görün ki o günün CHP zihniyeti, bunu anlamaktan acizdi. Daha dün denilebilecek tarihte merhum Erbakan'a az mı çektirdiler..28 Şubat postmodern darbesini tetikleyen en büyük kriz, Erbakan’ın başbakanlık konutunda bazı tarikat liderlerine verdiği iftar değil miydi? Kemalist Cumhuriyet rejimi dini, camiler ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile sınırlandırmıştı. Daha ötesini de söyleyeyim, Diyanet İşleri Başkanlığına biçilen misyon, dini ve dindarları kontrol etme görevi yani gardiyanlıktı. İslam'a ait ne kadar müessese varsa, imha edildi. Devrim yasaları adı altında yasak getirildi. İstibdat dönemi böylece başladı. İstiklal Marşı'nın şairi Mehmet Akif Ersoy dahi, kendisine reva görülen muameleden rahatsız olarak Mısır'a hicret etmek zorunda kalmıştır.

Yani 2000'li yıllar ve öncesine uzandığımızda, dinin kamusal alandan uzak tutulduğunu görüyoruz. 28 Şubat sürecinde Refahyol iktidarı da, Başbakan Erbakan'ın İslamcı kimlik ve politikaları nedeniyle yıkılmıştır. Başörtüsü sorunu dahi o dönemde tam bir muammaydı. Bugün dindarların oyunu alabilmek için dine ve dindarlara şirin gözükmek zorunda olan CHP, o günlerde adeta irtica üzerinden dindarlara baskı yapıyordu.

Velhasıl Erdoğan öncesinde muhafazakar kesim, ya irticacılıkla suçlanırdı, ya da dini siyasete alet etmekle. Dini söylemleri kullananlar, şimdilerde normal karşılanıyor. Toplum bilinçlendikçe dine yönelme ve İslami yaşantı da normale döndü. Temel hak ve özgürlükler, Anayasa ile garanti altına alınmıştır. Nereden nereye geldik? Geçmişte anormal kabul edilen birçok şey bugün, "ne var canım bunda". delilerek normal karşılanıyor. Türkiye, Erdoğan ile çok şey kazandı. Statüko ve tehdit dilinin alıcısı kalmadı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri