Bu önemli günde, arazi restorasyon çalışmalarının, sadece çölleşme ile mücadele açısından değil, insanlığın maruz kaldığı en büyük sorunlar olan iklim değişikliğinin azaltılması ve biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi açısından önemi vurgulanıyor. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç da bozulan ekosistemleri sağlığına kavuşturmanın çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara borcumuz olduğunu belirtiyor ve bu durumu düzeltmek için herkese büyük sorumluluklar düştüğüne dikkat çekiyor.
Birleşmiş Milletler, bu yıl Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde bozulmuş arazileri restore etmenin, gıda güvenliğinin artmasına, biyololojik çeşitliliğin korunmasına, iklim değişikliğinin etkilerinin azalmasına katkı sağlayacağını vurguluyor. Konuyla ilgili görüşlerini paylaşan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, restorasyon çalışmaları olmaksızın 2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılamayacağını ve insanlığın daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade ediyor.
Çölleşme tehdidi ve yol açacağı sorunlara da değinilen bu önemli günde Deniz Ataç, çölleşmenin iklim değişikliği, erozyon, toprak bozulumu, biyolojik çeşitlilik kaybı ve tarım arazilerinin tahribatı gibi birçok konu ile doğrudan ilişkili olduğunu belirtiyor. Ataç; “Çölleşme, bugün dünya nüfusunun 3’te 1’inin yaşadığı, dünya karasal alanının %42’sini, tarım alanlarının %44’ünü ve dünya hayvancılık stoğunun %50’sini barındıran kurak bölgelerde, arazi tahribatı anlamına geliyor. Biyolojik çeşitlilik kaybına yol açan arazi tahribatı aynı şekilde iklim değişikliği, küresel ısınma gibi birçok büyük sorunun da en önemli nedenlerinden biridir. Dünyada her 1 dakikada 3.5 futbol sahası orman yok ediliyor, her yıl 12 milyon hektar tarım arazisi bozuluma uğruyor. Aynı şekilde tarım arazilerinin %23’ü ise verimliliğini kaybetmiş durumdadır. Bugünkü üretim ve tüketim anlayışıyla 2030 yılında Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmak mümkün görünmüyor. Bugün insanların tüketimini karşılamak için 1.6 büyüklüğünde bir dünyanın gerekmesi bunun en açık örneğidir. Yaşanan arazi tahribatı, deniz ve kara ekosistemleri dahil tüm ekosistemleri etkiliyor. Dünyamız küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik kaybı, gezegendeki azot ve fosfor döngüsünde sürdürülebilirlik eşiklerini çoktan geçmiş durumdadır. Gelecekte kuraklık, su sıkıntısı ve gıda krizi ile yüzyüze kalmamak için bugün vakit kaybetmeden arazi tahribatının önlenmesi ve ekosistem restorasyonu çalışmalarının başlatılmasının büyük önemi bulunuyor” dedi.
TÜRKİYE’DE 3.5 MİLYON HEKTAR TARIM TOPRAĞI YOK OLDU
Türkiye’nin yaklaşık %80’inin orta ve yüksek derecede çölleşme riski taşıdığını söyleyen Ataç; “Ülkemizde kentleşme, alt yapı yatırımları vb. nedenlerle 3.5 milyon hektar tarım toprağı yok olmuş durumda. Kalan tarım topraklarının %39’u ve mera alanlarının %54’ü ise erozyon tehlikesi altında. Ne yazık ki yasalarımızda, doğanın sağladığı ekosistem kayıpları dikkate alınmadan, tek yanlı verilen kamu yararı kararlarıyla, tarım topraklarının, ormanların ve meraların çeşitli amaçlar için tahsisine olanak sağlanıyor. Arazi tahribatının yasalarda karşılığının olmadığı gibi, tam tersine arazi bozulumunu kolaylaştıran düzenlemeler mevcut” diyerek acil olarak arazi tahribatını engellemek için yasal düzenlemelere ihtiyaç bulunduğunu belirtti.
Toprağa olan borcumuzu ödemek için her bir bireye, özel sektöre, kamuya ve STK’lara büyük sorumluluklar düştüğünü de ifade eden Deniz Ataç, restorasyon çalışmalarında harcanacak her bir yatırımın 30 kat getirisi olacağını söylerken, bozulan ekosistemleri sağlığına kavuşturmanın çocuklarımızın ve gelecek kuşakların hakkını korumak olduğunun da altını çiziyor.