"Semah"ın Alevi ve Bektaşi Cem'lerinde yaygın olarak ve müzik eşliğinde dönüldüğü doğrudur, fakat semah bir dans değildir. Semah Tanrı'ya yaklaşmaktır, semah insanın maneviyatıyla yüzleşmesi ve maddi dünyadan uzaklaşmasıdır.
Semahın kaynağı Kırklar meclisine dayanır. Bu meclise gelen Hz.Muhammed’eSalmân-ı Fârisî tarafından bir üzüm tanesi verilir ve Salmân-ı Fârisî kendisinden bunu paylaştırmasını ister. Hz.Muhammed, Cebrail’in getirdiği tabakta bu üzüm tanesini sıkar. Bunu içen Kırklar "Ya Allah" deyip Semah dönmeye başlarlar.
Semah yalnız Cemlerde dönülür. Bunun dışında günümüzde olduğu gibi asla düğünlerde ve benzer eğlencelerde dönülmez. Semahın dönüldüğü ortam mutlaka özel ve dinsel anlamı olan bir ortam olmalıdır.
SEMAH, SEMA ile karıştırılmamalıdır. Sema Mevlevilerin yapmakta olduğu âyindir. Ama sonuçta özellikleri (Allah'a yaklaşmak) aynıdır.
Alevi semahlarındaki en önemli çalgı bağlamadır.
TAHTACI TÜRKMENLERİ
Anadolu Türkmenlerinin bir parçası olan Tahtacı Türkmenleri, zengin kültürel özellikleri ve inanç ritüelleri ile dikkat çekmektedir. Bilindiği gibi Tahtacı Türkmenleri Anadolu’da İzmir, Manisa, Muğla, Aydın, Denizli, Burdur, Isparta, Antalya, İçel, Maraş, Gaziantep, Erzurum ve Toroslarda yaşamaktadırlar.(Kalafat, 1995.s 75) İçel’de Aydıncık, Çamlıyayla ve Gülpınar dışında bütün ilçelerde Tahtacı Türkmen köyü ya da mahallesi bulunmaktadır.
TAHTACILARIN KÖKENİ VE AĞAÇERİLER
Tahtacıların etnik köken olarak Türkmen/Türk, inanç olarakta Alevi oldukları tespit edilmiştir. Ancak Tahtacıların Türk olduğunun kabul edilmesinin ardından bu başka bir tartışma konusu ortaya çıkmış, hangi Türk boyundan geldikleri konusunda çeşitli tezler sürülmüştür.
İleri sürülen tezlerin çoğunlukla ortak noktası, Tahtacıların atalarının ”Ağaç-eriler” olduğu ve onların ”Türk” olduğudur. Tahtacıların atalarının ”Ağaç-eriler” olabileceği görüşü, her iki toplumunda Oğuz boyundan olmaları, ormanlık alanda yaşayıp ağaç işleriyle uğraşmaları, aynı inançtan olmaları ve Tahtacıların ortaya çıkışından itibaren yazılı kaynaklarda Ağaç-erilerinden bahsedilmemesi gibi sebeplere dayandırılmaktadır.
İsmail Engin’in aktardığına göre, Anadolu’da Tahtacı adına ilk kez 16.yy’da ”Cemaat-i Tahtacıyan” olarak rastlanmaktadır. Bundan önce Anadolu’da Ağaç-eri kavramı vardır ve bu kavram 16.yy’da ”Cemaat-i Tahtacıyan”a dönüşmüş bu yüzyıldan sonra Ağaç-erilere ”Tahtacı ” denmiştir.
Bununla birlikte Ağaç-erilerin dolasıyla Tahtacıların bir Oğuz boyu mu, Oğuzlardan ayrı bir Türk boyu mu olduğu, yoksa Oğuz-Türk boylarından bir kesim ile diğer Türk boylarından bazılarının bir araya gelerek oluşturdukları topluluk mu oldukları konusunda araştırmacıların görüş birliği içinde olmadıkları anlaşılmaktadır. Ancak şurası kesin ve nettir ki Tahtacılar, safkan bir Türkmen topluluğudur.
Bunların yanı sıra değişik yörelerde yaptığımız alan çalışmalarında kendileri ile görüştüğümüz Tahtacıların sözleşmişçecesine ” Biz Horasan’dan gelmişiz. Tahtacı diye bir millet yoktur. Tahtacılık bir zenaat, Anadolu’da çeşitli nedenlerle bu zenaatle uğraştığımız için böyle diyorlar. Biz Türkmeniz.” demeleri onların Türkmen/Türk olduklarını destekleyen başka bir husustur.
TAHTACILARIN TARIHİ VE YERLEŞİM YERLERİ
Tahtacılar, Batı Anadolu ve Güney Anadolu’nun dağlık bölgelerinde, ormanlık yerlerinde kereste işleriyle uğraştıklarından ötürü bu adı almıştır. Bir meslek adı olan Tahtacılık, zamanla bir mezhep zümresini temsil eder olmuştur. Osmanlı Devleti zamanında, Tahtacıların toprağa yerleştirilmeleri ile ilgili pek çok belge mevcuttur. Bunlardan sadece birini nakledelim. 1126 tarihli (1710’lar) bir fermanda, ”Yörükan taifesinden Çıbraklı ve Çaylaklü” oymaklarınınKıbrıs’a sürgün edildikleri, fakat bunların bir kısmının gemi kaptanlarını öldürerek, geri kaçtıkları ve Aydın, Menteşe, Teke dağlarına sığındıkları kaydedilmekte ve başka fermanda’da bu sürgünden vazgeçildiği anlatılmaktadır. Adı geçen oymaklar Tahtacı oymaklarıdır. Kayıtlarda ”Yörük” oldukları açıkça belirtilirken, Tahtacılar kendine ”Türkmen” derler. Tahtacılar kendi içlerinde yetişen bir araştırıcının verdiği bilgiye göre, ”belli başlı beş büyük kısımda toplanırlar: Çaylaklar, Enseliler, Cingözler, Aydınlılar, Üsküfler. Çaylaklar 6 koldur: Eseli, Elemeti, Danabaş, Yağdı Göğceli, Hay..
Tahtacıların bir oymağının, Yörüklerin keçe çadırlarının ağaç parçalarını yaparak geçindikleri anlaşılıyor.
”Bu çadırı bütün aşirete Evciler Oymağı adında bir oymak hazırlar. Muhitimizde Tahtacı diye anılan ALEVİ TÜRKLERİN eski oymak adlarının Evciler olduğunu yine kendilerinden işittim.”
Türkmen, Sıraç, Kızılbaş, Alevi, Nalcı vs adı verilen ve Türkiye’nin her yerine dağılmış olan Alevi-Bektaşi Türk köylerinin üç yüz kadarını tespit ettik. Tamamı hakkında kesin bir şey söylemeyeceğiz.
TAHTACI TÜRKMENLERİNİN SOSYO-EKONOMİK DURUMLARI
Tahtacıların, 17.yy’dan Cumhuriyetin kuruluşuna kadar genel olarak, ağaç kesimi ve kereste(tahta) işi ile geçimini sağladıkları bilinmektedir. Ancak Orman işletmerinin kurulması ve ardından çıkan ”orman kanunu” ile birlikte ormanda ağaç kesimi devlet eliyle yapılmaya başlayınca Rıza Yetişen’in deyimiyle, Tahtacılar ”suyu kesilmiş değirmenci gibi şaşaladılar.” Bu durum Tahtacıları, zorunlu olarak diğer iş kollarına yönlendirmiştir.
Narlıdere’de Ali Rıza Erdem ve Özer Yetişen’den aldığımız bilgilere göre kırsal alanda yerleşenlerle, kentsel alanlarda imkan bulabilenler daha çok ziraate ve tütüncülüğe yönelmişlerdir.
Bugün Tahtacılar, zeytincilik, narenciye üreticiliği, sebze ve meyve yetiştiriciliği, seracılık ve bağcılık gibi işlerle geçimini sağlamaktadırlar. Tarım ve hayvancılık ise daha çok kırsal kesimde yaşayanlar tarafından ve ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde yapılmaktadır.
Bunların yanı sıra günümüzde, kentlere yerleşenlerden ticaretle uğraşanlar, kamu kurum ve kuruluşlarında memur ve işçi olarak çalışanlar ve mevsimlik işçilerde bulunmakadır.
GELENEK VE GÖRENEKLER
Alevi olmalarına karşın Tahtacılar Orta ve Doğu Anadolu'daki Alevilere benzer yönleri çok azdır. İnançlarında ve yaşam biçimlerinde şamanlığa ilişkin kanıtlarla Alevi, Bektaşi, Sünni inanç ve töreleri iç içe geçmiştir.
Tahtacılar dinsel yönden iki kola ayrılırlar. Yanın Yatırlar, İzmir'in Narlıdere'deki dedeye, Şehepler de Aydın'ın Reşadiye bucağındaki dedeye bağlıdırlar.
Türk dilini ve Orta Asya'daki geleneklerini korumaya önem verirler. Orta Asya'da kullanılan Türkçeye en yakın dili kullanan Kavimdir. Asırlardır Türk Bayramı olan "Nevruz" bayramını 21 Martta "Sultan Nevruz" adı ile kutladıkları halde egemen güçler tarafından bu bayram, Tahtacılar kutluyor diye görmezden gelinmiştir. Ancak başkaları bunu sahiplenmeye başlayınca ve Sovyetlerin dağılmasını takiben Tüm Türk dünyasında özellikle Azerbaycan'da da çok önem verilerek kutlandığını görülünce Tahtacılar'ın Öz Türk olduğu ve Nevruz'un Türk Bayramı olduğu daha iyi anlaşılmıştır.
Orta Asya Türklerinin Dili Örf Ve Geleneklerini bozulmadan sürdürebilen sayılı Oymaklardandır. Tahtacılar oymak damgasını kutsal sayar; bu damganın kendilerini her türlü kötülükten koruyacağına inanırlar. Ağaç işçiliğinde kadın erkek birlikte çalışırlar. Kadına çok değer verirler. Cumhuriyetin ilanından sonra baskılar azalınca ağaç işçiliğinden vaz geçerek ziraat, küçük esnaflık, memuriyet vb. işlere de başlamışlardır. Cumhuriyet, Atatürk ve laikliğe bağlı ve son derecede saygılıdırlar.
TAHTACI TÜRKMENLERİNİN EĞİTİM DURUMU
Tahtacılar, yerleşik hayata geçme ile beraber eğitim ve öğretime önem vermeye başlamışlardır.
Buna göre, Tahtacıların yaşadıkları bölgelerde okur-yazar oranının nüfusa oranı bugün %95’i üzerindedir.
TAHTACI SEMAHI:
Engini dağlardan bir yol arzettim
Acap Şah’a giden yollar bu mudur, yollar bu mudur
Sarardım soldum da ayvaya döndüm
Acap Şah’a giden yollar bu mudur, yollar bu mudur
Merdanesin deli gönül merdane
Ölüp gidiyorum Şah’ın derdine, aman derdine.
Aladağdan Şah’a kazın yurduna
Acap Şah’a giden yollar bu mudur, yollar bu mudur
Pir Sultan Abdal’ım coşup giderim
Kaynamış kazan gibi taşıp giderim, taşıp giderim.
Taşıp giderim Allah AllahAllah , Gerçeğin demine Hu!
Ay ile yıldızın da yar yar ooof,
Hayaline düşerim
Acap Şah’a giden yollar bu mudur
Hünkarım, Beyim aman, Sultanım canım, aman
Dönüver Fidan boylum, Şah Alim Şah, Şah Alim Şah
Sürülerimiz vardı da yar yar off!.... Dolar eksilir
Ala tekelerimiz de dalda asılır
Gırcı boran tuttu yollar kesilir
Hünkarım Beyim aman aman, Sultanım canım,
Dönüver fidan boylum, Şah Alim Şah Şah, Şah Şah Alim
Pir Sultan Abdal’ım coşup giderim
Kaynamış kazan gibi taşıp giderim
Ay ile yıldızın hayaline de düşerim
Acap Şah’a giden yollar bu mudur
Yar medet medet, Medet imanım Şah, Şah Alim Şah!
Şah seven Şah desin
Alim Şaah Şah, Şaah Şah ey!..
ALAMUT SEMAHI:
Ağlar da gezerim dağlar başında
Beni boş yerlere ağlatma Ali
Değirmenler döner de gözüm yaşından
Kuru çaylarından çağlatma Ali, Hünkarım Ali, Ecdadım Ali
Cevrin bana mıydı yoksa yare mi
Hançer vurup sızılatmayaremi, azgın yaremi
Şah Hüseyin için sar bu yaremi
Yaremi ellere bağlatma Ali
Bunca derdim var benim var bin beter
Bahçamda Hüseyin gülleri biter
Gel ağlama canım Veli'yi yeter
Yarem açıklarda çağlatma Ali
Şah Alim Şah, dost dost, Ali dost...
HAYIRLI DUASI:
Semahlardan sonra dedenin okuduğu duadır:
Allah AllahAllah!
Samahlar saf ola,
Günahlar af ola,
Tuttuğunuz ileri gide,
Oynadığınız samahlar Kırklar Samahı,
Oniki İmamlar şefahatçınız,
Allah yardımcınız ola,
Gerçeğin demine Hü!