Cincinnati Üniversitesinden Bekir İlhan, ABD'nin seçilmiş başkanı Donald Trump'ın iç ve dış politika önceliklerini AA Analiz için kaleme aldı.
ABD'nin 47. Başkanı seçilen Donald Trump'ın hem iç hem dış politikada atacağı adımlar merak konusu haline geldi. Trump, her ne kadar kampanya döneminde yapacaklarına ilişkin çeşitli vaatlerde bulunsa da bu tip vaatlerin her zaman yerine getirilme garantisi yok. Bu anlamda söylemlerinden ziyade elini rahatlatacak veya sınırlayacak kurumsal ve politik faktörlere bakmak yararlı olacaktır. Bu noktada Trump'ın halk oylaması ve delege sayısı itibarıyla yüksek oy olması; Senato’nun Cumhuriyetçilerin eline geçmesi; Cumhuriyetçi Parti içinde kendisine karşı ciddi bir muhalefet odağının kalmaması gibi faktörler önümüzdeki dönemde Trump'a kendi ajandasını ilk dönemine göre daha rahat sürdürme şansı verecektir.
Aynı zamanda her ne kadar sistem için denge denetleme mekanizmalarına tabi olsa da Amerikan başkanının oldukça güçlü yürütme yetkileri var. Özellikle "Birleşik Yürütme Teorisi (Unitary Executive Theory)” olarak da bilinen bir anayasa yorumuna göre başkan gerek atamalarda gerekse de politika uygulamalarında yetkilerini daha geniş şekilde de kullanma özgürlüğüne sahip. Hatta Trump bu yürütme yetkisini ve gücünü beklenenden de etkili bir şekilde kullanırsa bir tür "emperyal başkanlık" (ımperial presidency) dönemi de ortaya çıkabilir. Bu yakıştırma Amerikan modern tarihinde daha çok Richard Nixon ve son dönemde de Barack Obama’ya atfedilirdi.
Öncelik iç politika olacak
Başlangıç itibarıyla Trump'ın önceliğinin iç politika olacağı söylenebilir. Çünkü geçtiğimiz 4 yıl Trump'a yönelik birçok yargı süreciyle geçti. Trump ve birçokları bunları siyasi hamleler olarak okudu. Bu nedenle göreve geldikten sonra Trump’ın bazı kurum ve aktörlerin üzerine gideceği söyleniyordu. Yine Demokratlar da Trump’ın intikam alacağını belirtmekten çekinmiyorlardı. Bu noktada özellikle Adalet Bakanlığı hem Trump'ın hem de yardımcısı James David Vance'in ifadesiyle en önemli bakanlık olacak. ABD'de Federal Soruşturma Bürosu (FBI) Adalet Bakanlığına bağlı. Trump'a yönelik operasyonların bazıları FBI kaynaklıydı. Bu nedenle Trump, Amerikan adalet sisteminin politize olduğunu sıklıkla ifade ediyordu.
Trump, seçildiği 5 Kasım’dan yemin edeceği 20 Ocak 2025 tarihine kadar bir geçiş yönetimi oluşturacak ve geçici atamalar yapacak. Bu atamaları yaparken de önceliğinin yine Adalet Bakanlığı olması bekleniyor. Bu geçiş hükümetinde Trump, mevcut Biden yönetimi bürokrasisinden görevlileri atayacak. Fakat seçilmiş ABD Başkanı'nın kendisiyle uyumlu olabilecek figürleri ataması bekleniyor.
Diğer taraftan Trump, resmi olarak göreve başlamasından sonra bakanlık atamalarını yapabilecek. Atamaları yasal olarak Senato onayına tabi olacak. Bazı bakanlıkların onay süreci daha kısa, bazılarınınki daha uzun olabilir. Bu noktada yeni Trump kabinesinin en geç mart sonu veya nisan başında şekilleneceğini söylemek yanlış olmayacak.
İç politikada hesaplaşma meselesi dışındaki vaatlerine bakılacak olursa, Trump’ın 2016 seçimlerinde Meksika sınırına duvar örmek gibi popülist vaatlerine benzer şekilde bu seçim döneminde de illegal göçmenleri toplu geri gönderme söylemini tam manasıyla uygulaması zor. Bu anlamda Trump, yine güney sınırına uzun bir duvar öremeyip kısmi bir duvar örerek ve daha az sayıda illegal göçmeni toplu şekilde göndermek suretiyle göstermelik hamlelerde bulunabilir.
Dış politikada ucuz zafer arayışı
Diğer taraftan Ukrayna’dan Gazze’ye dünya siyasetinin hali düşünüldüğünde Trump sorunlu bir dış politika alanıyla karşılaşacak. Bu noktada ABD'nin seçilmiş başkanı, Biden hükümetinden farkını göstermek için kendine özgü belirleyici hamleler yapabilir. Ancak Trump eğer beklendiği gibi ilk olarak Amerikan iç sistemiyle hesaplaşma yoluna giderse dış politikaya yoğunluk veremeyebilir. Bu nedenle ikinci Trump dönemi dış politikasının ciddi yansımaları daha uzun vadeye yayılabilir. Bu da Trump’ı ilk etapta dış politikada ucuz zaferler kazanma stratejisine itebilir. Trump, ilk görev döneminde benzer bir tavrı Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile polemiğe girerek göstermişti.
Bu bağlamda Trump, işe Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i masaya oturtmaya çalışmakla başlayabilir. Bu görüşmeden somut bir sonuç çıkmasa bile iki lideri aynı masaya oturtup sadece bir görüntü vermesi bile Trump’a yeterli gelecek bir durum. Diğer taraftan Gazze meselesinde Hamas’ın elindeki Amerikan vatandaşı rehineler de ayrı bir konu. Trump “Amerikalı rehineleri kurtardım” söylemini kullanmak isteyebilir. Bu noktada Gazze meselesine “barış getireceğim” söyleminin aksine başlangıçta sert bir giriş yapabilir. Bu da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun tercih edebileceği bir senaryo olur.
Olası atamalara gelince, dış politika ve güvenlik pozisyonları için birçok isim konuşulmasına rağmen bu aşamada isimlerden ziyade Trump’ın atama yapma mantığına bakılmalı. Bu anlamda Trump yeni dönemde kendisine sadık ve ajandasını yürütebilecek isimleri atayacağının sinyalini veriyor. Seçilmiş ABD Başkanı'nın yine bu tip isimler için kendi partisiyle de pazarlık yapma konusunda artık eli rahat. Trump’ın ilk dönemki güvenlik ve dış politika ekibinin neredeyse tamamıyla arasının bozulduğunu söylemekte fayda var. Eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, eski İç Güvenlik Bakanı John Kelly, eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, eski Savunma Bakanı Mark Esper ve James Mattis gibi isimler Trump’ı açıktan eleştirmişti. Bu isimlerin hepsi görev süreleri dolmadan ya istifa ettiler ya da görevden alındılar. Trump bu dönemde kendisine çok fazla sorun çıkarmayacak isim arayışında olacaktır.
Sonuç olarak ikinci görev döneminde Trump’ın elinde ciddi bir politik sermaye bulunuyor. Güçlü bir toplumsal rüzgarla başkan seçilmesi ve mevcut avantajlarının sınırlılıklarına göre daha fazla olmasından dolayı Trump biraz daha rahat hareket edecektir. Bu noktada Trump'ın, ajandasını yürütmek için kendisine daha yakın ve sistemle kavga edebileceğini düşündüğü isimleri ataması sürpriz olmayacaktır.