16 Ekim Dünya Gıda Günü nedeniyle sağlıklı beslenmeye dikkat çeken TEMA Kahramanmaraş İl Temsilcisi Abdurrahman Akbolat, “Sağlıklı beslenmemiz için gerekli olan tarım alanlarını hızla sanayi tesislerine terk ederek ve kirleterek daraltıyoruz. Oysa önümüzdeki beş yılda sadece ülkemizdeki tarım alanı ihtiyacı 535.000 futbol sahası büyüklüğünde artacak.” dedi.
Akbolat; TEMA Genel Merkezi tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamanın her satırının dikkatle okunmaya değer olduğunu belirtti.
Türkiye'nin tarım alanı ihtiyacı beş yılda 535.000 futbol sahası kadar artacak
TEMA Vakfı 16 Ekim Dünya Gıda Günü'nde tarım arazileri ve gıda güvenliği konusuna dikkat çekti. Dünyada yetersiz ve sağlıksız beslenen 795 milyon insan olduğuna vurgu yapan TEMA Vakfı Genel Müdürü Doç. Dr. Barış Karapınar, "Türkiye'de 2020 yılına kadar nüfus 5 milyon artacak. Bu durumda üretimin 1 milyon ton yükselmesi ile birlikte yaklaşık 535.000 futbol sahası kadar (400.000 hektar) daha tarım alanına ihtiyaç duyulacak" dedi.
13 yılda 2,4 milyon hektar tarım arazisi kaybedildi
"Yeterli ve sağlıklı gıda üretimi için gereken verimli tarım alanları büyüme odaklı ekonomik politikalara feda ediliyor" diyen Karapınar, Türkiye’de 13 yılda kaybedilen tarım arazisinin 2,4 milyon hektar (tarım arazilerimizin %9’u) olduğunu belirtti. 1920’lerin başında arazilerin %56’sını oluşturan meraların oranının bugün %19’a gerilediğinin altını çizen Karapınar, mevcut meraların %70’inde de bitki örtüsünün zayıf ve verimsiz olduğunu söyledi. "Toprağı koruyan, erozyonu engelleyen, su üretimini sağlayan orman alanları son yıllarda hızlı bir şekilde yok oluyor" diyen Karapınar, şimdiye kadar 2/B uygulaması ile 473.420 hektar alanın orman rejimi dışına çıkarıldığını ifade etti. Karapınar, "Orman Kanunu kapsamında madencilik, ulaşım, enerji ve benzeri amaçlı tesisler için verilen izinlerle 2013 sonuna kadar 414.222 hektar ormanlık alan yok oldu" dedi.
Kırsaldaki yoksulların geçim kaynakları geliştirilmeli
Ekonomik büyümenin, yoksullukla ve açlıkla mücadele için yetersiz olduğuna değinerek sözlerini sürdüren Karapınar, özellikle kırsaldaki yoksulların geçim kaynaklarının geliştirilmesi ve gelirlerinin iyileştirilmesinde en temel prensibin kapsayıcılık olduğunu belirtti. Bu yaklaşımın açlıkla mücadelede ve gıda güvenliğinin sağlanmasında en etkin araçlardan biri olduğuna değinen Karapınar, gıda güvenliğini sağlamanın en kolay yolunun, önce gıda egemenliğini sağlamaktan geçtiğini aktardı. Karapınar, bunu başarmak için küçük çiftçilerin, küçük ölçekli balıkçıların ve orman köylülerinin araziye, suya, yatırım desteklerine, eğitim ve sağlık olanaklarına erişiminin sağlanması gerektiğini ifade etti. Bu erişim ne ölçüde sağlanırsa yoksullukla ve açlıkla mücadelede o oranda başarılı olunacağının altını çizdi.
Türkiye'de gıda ihtiyacı artacak
Gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun içinde yetersiz beslenen insanların payı 1990’lardan beri %23.3’ten %12.9’a indi. Türkiye için resmi sayılar olmamakla birlikte Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre aç ya da yetersiz beslenen nüfus toplam nüfusun %5’inden az. Bununla beraber Türkiye’de 2020 yılında 5 milyon nüfus artışı olacağı tahmin ediliyor. Eklenen nüfus için beslenmede en önemli kısmı tutan tahıl üretimi dikkate alındığında, üretimin 1 milyon ton artması gerekiyor. Bu durum, eğer verimlilik artışı sağlanamazsa, yaklaşık 400.000 hektar tarım alanına daha ihtiyaç duyulacağı anlamına geliyor.
Kömür tarımı tehdit ediyor
Türkiye’nin en önemli tarım havzaları kömür tehdidiyle karşı karşıya; Mersin-Adana-İskenderun hattında 16 yeni kömürlü termik santral, Çanakkale’de 12 yeni kömürlü termik santral yatırımı planlanıyor. Afyon Dinar, Eskişehir Alpu, Trakya Ergene, Konya Havzası gibi önemli tarımsal bölgelerde linyitin çıkarılması için kömür madenleri açılacak. Türkiye’nin buğday ambarı Konya Havzası’nda 20.000 hektarlık alanın kömür havzasına dönüştürülmesi, kömürün çıkarılması için havzadaki yer altı sularının çekilmesi planlanıyor. Bu çalışmalar binlerce insanın elinden arazilerinin, geçim kaynaklarının alınmasının ötesinde ülkenin toprak, su kaynaklarının tahrip olmasına, gıda egemenliğine dolayısıyla gıda güvenliğine yönelik ciddi bir tehdidin oluşmasına neden olacak. Bu bakımdan kömür politikalarını yalnızca bir enerji meselesi değil aynı zamanda bir gıda hakkı ve su hakkı meselesi olarak da ele almak gerekir.