Yutma, vücutta enerji sağlamaya aracılık eden en temel işlevlerden bir tanesi. Besin ve sıvıların vücuda geçişini sağlayan yutma eylemi, hayati önem taşıyor. Yutmanın da nefes almak gibi yaşam için elzem olduğunu vurgulayan uzmanlar, 1 saatlik yemekte yutma eyleminin 300 defa gerçekleştirildiğini belirterek, yutma bozukluğunda meydana gelebilecek tehlikelere dikkat çekti.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, yutma bozuklukları hakkında önemli bilgiler verdi.
“Bedenimizde olan bazı işlevler var ve bunların çoğunun farkında değiliz. Yutma da nefes almak gibi yaşam için elzem olan bir aktivitemiz” diyen Prof. Dr. Sultan Tarlacı,
“Yutma, dışarıdan bir aracı ola besinleri alıp, çiğneyip midemize, oradan da bağırsağımıza taşıyarak enerji sağlamaya aracılık eden en temel işlevlerden bir tanesi. Tabii bu besin ya da sıvı olabilir. Bir şekilde bunu bize sağlıyor ve çoğu eylemlerimizin nasıl farkında değilsek, yutmamızın da günlük yaşam içerisinde pek farkında değiliz; ta ki bozulana kadar” şeklinde konuştu.
Günde bin 500 kez yutkunuyoruz
Bir insanın 1 saatlik yemek sırasında 300 kere yuttuğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sultan Tarlacı,
“Ama insanlar 300 kere yuttuğunu hiç düşünmemiştir ya da oturup saymamıştır. ‘Can boğazdan geçer’ dedikleri şey aslında, beden bütünlüğünü korumak için besin almanın gerekliliğini ve bunun da yutma üzerinden olduğunu ifade ediyor. Bir şekilde besinleri çiğneyerek ve yutarak bedenimize alıyoruz. Günlük yaşam içerisinde, yemek sırasında neredeyse 300 kere yutuyoruz; ama onun dışında günde yaklaşık 1500’e kadar yutkunmamız oluşuyor, ki yutma o kadar elzem bir şey ki insanlarda bilinç hali olmadan da yutma gerçekleşebiliyor” dedi.
Yutma eyleminde ortalama 35 kas çalışıyor
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, yutarken; gırtlakta, çene altında ve ağız kasları da dâhil olmak üzere 35’e yakın kas çalıştığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yutma bir süpürme işi. Ağzımıza aldığımız besini ıslatıp yumuşatarak, geriye doğru pompalıyoruz. Yuttuktan sonra ağız içinde bir şey kalmaması gerekiyor. Ama pompalama işi zayıf olduğu zaman gırtlakta, dil kökünde, yanak içerisinde yiyecekler birikir. Yuttuktan sonra ağız yeterince temizlenmediği zaman da bu sefer geriye doğru sızarak soluk borusuna kaçar. Yutma öncesi, yutma esnası ve yutma sonrasında akciğere kaçışlar olabiliyor. Biz buna ‘aspirasyon’ diyoruz.
Yutma bozuklukları ağır enfeksiyonlara neden oluyor
Normalde akciğerin içerisine yiyeceklerin gitmemesi gerekiyor. Yiyecek ve tükürük kimyasal bir madde. Bu maddeler akciğerin içine kaçtığı zaman bizim zatürre ya da pnömoni dediğimiz ağır enfeksiyonlara neden olabiliyor. En önemli risk bu. Bu bozukluklar; ağır, iyileşmeyen, özellikle yaşlı hastalarda yaşamı tehdit edebilecek şekilde zatürreye neden olabiliyor.”
Heimlich manevrası, hayat kurtarıyor!
Besinlerin soluk borusuna kaçmasının bazı durumlarda boğulmaya neden olabilecek kadar şiddetli olabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarlacı, “Onun için ilkyardımda ‘Heimlich manevrası’ denilen bir şey var. Bu şekilde kişinin akciğerinden kaçan parçayı çıkarmaya çalışıyorsunuz” diye konuştu.
“Demans ya da Alzheimer hastalarının yüzde 50‘sinde beslenme bozukluğu var”
“Yutma bozuklukları, nörolojide çok sık gördüğümüz bir durum. Tabii bu, hastalıkların evresine göre değişiyor. Felç, sadece yutma bozukluğu ile başlayabiliyor. Neredeyse felç geçiren hastaların yarısında erken dönemde yutma bozukluğu oluyor” diyen Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı,
“Ama şanslıyız, yutmanın beynin sapındaki merkezi iki taraflı ve kolay kolay etkilenmiyor. Çünkü yaşamda kalmak için elzem bir şey olduğu için çok dirençli. Fakat uzun vadeli bakıldığı zaman hastalıkların ağırlıklarına göre bu durum değişebiliyor. Mesela MS hastalığında yutma bozukluğu zaman geçtikçe, hastalık ilerledikçe oluşabiliyor. Demans ya da Alzheimer hastalarının yüzde 50‘sinde beslenme bozukluğu vardır. Bu, kilo kaybı, kalitesiz beslenme şeklinde olabiliyor. Ama yıllar geçtikçe yutma fonksiyonu da bozulabiliyor. Beslenme planı ve içeriğini genellikle hasta yakınlarının kontrol etmesi gerekiyor. Ama çok ileri aşamalarda yutma bozuklukları sadece akciğere kaçıp zatürre yapmıyor. Beslenme bozukluğu olduğu zaman, bu durumlarda bağışıklık sistemi de zayıflıyor. Genel bir düşkünlük hali ortaya çıkıyor. Enfeksiyonlara eğilim artıyor. Yutma bozukluğu sadece akciğere yemek kaçması ile zatürre ile öldürmez ya da tehlike oluşturmaz. Dolaylı yollardan da çok ciddi zararları oluyor. Hatta hastanede yatış süresini bile uzatıyor” uyarısında bulundu.
“Yutma öğretilebilen ve öğrenilebilen bir şey”
“Normal şartlarda rehabilitasyon bizim için çok önemli. Yani felç sonrası, ağır hastalıklarda yutma bozulduğu zaman, diğer uzuvlarda problem olduğu zaman akla ilk gelen şey fizik tedavidir” diyen Tarlacı,
“Ama yutma bozukluğu olduğu zaman genelde, toplumda, hekimler arasında da öyle, nihilistik bir yaklaşım var. ‘Bunun için bir şey yapamayız artık, böyle kalacak, tüp takalım, öyle kalsın’ vb… Yutak kaslarının da kendine ait, teknoloji ile gelişen dil ve konuşma terapisi ve yutma bozuklukları uzmanları tarafından yapılan, süreci daha hızlı kontrol altına alabilen, yutmanın tekrar öğretilebildiği; nefese kaçma riskinin hangi pozisyonda ve hangi gıdalarda az olduğu öğretilebilir ve öğrenilebilir bir şey. Dolayısı ile o fırsatları değerlendirmek gerekiyor. Hastanın yutma bozukluğu varsa, hastalığı iyi bir şekilde kontrol altına almak gerekiyor” diye konuştu.
PEG, hasta yakınlarının konforunu artırıyor
Yutma bozukluğu olan hastayı, Kulak Burun Boğaz ve Nöroloji bölümlerinin kontrol etmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sultan Tarlacı sözlerini şöyle tamamladı:
“Parkinson, demans ve Alzheimer hastalıkları çok ilerlediğinde, hastaların yutma bozuklukları için rehabilitasyon olabilecek durumları pek olmuyor” diyerek, sözlerini şöyle tamamladı: “Genelde bu konuda hasta ve yakınlarını ikna etmede çok zorlanıyoruz. Bir hasta eğer beslenemiyor ve ilacını içemiyorsa, beslenme kalitesi de muhtemelen düşüktür. Bu durumlarda eğer hastanın durumu uygunsa, o zaman PEG takmak gerekiyor. PEG dediğimiz; karından bir delik açıp, mideye bir tüp takılıyor, hastanın beslenmesi dışarıdan yapılıyor. PEG akciğere kaçışı azaltmak, hem kaliteli beslenmek, hem de hasta yakının konforunu artırmak için birçok yarar sağlamaktadır.”