Kahramanmaraş Türk Ocağı konferanslar serisi içinde yer alan aslen Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinden olan merhum Rahmi Eray’ı hayatını ve kişiliğini iki usta edebiyatçı Bahattin Karakoç ve Mustafa Kök tarafından 28 Ekim Çarşamba günü Öğretmenevindeki kıraathanede saat 19.30’da anlatacaklar.
Bir Rahmi Eray varmış; şansız-şöhretsiz, malsız-mülksüz, evlatsız-uşaksız, mirassız-mirasçısız; ki, bütün bunların çok öemli sayıldığı bu dünyadan taa 1958 yılının Ekim'nde "göçüp gitmiş"!... Ama dünyalık olan bütün bu "varlıklar"ın" ondaki "yokluğu"na" karşılık, ebediyet meş'alesi "gerçek varlıklarıyla", sözü-sohbeti, yol gösteren davranışı, bilgece kişiliği ile hatırlarda kalmış, tek kelimeyle "kalıcı olmuş"!... 1940'lı-50'li yılların Anadolu'sundan ilim-irfan dermek, ülkesine-milletine hizmet etmek için İstanbul'a koşup gelen gençlerine bir "örnek sîma", bir "gerçek ağabey" olmuş Rahmi Eray'ı, bu toprağın bilgesini 57 yıl sonra kendi ilinde anmak istiyoruz.
Böylesi bir gönül adamını siz de bir nebze olsun hatırlamak ya da tanımak isterseniz, buyurun beraber olalım.
RAHMİ ERAY KİMDİR?
Rahmi Eray, Anadolu´nun yangın yerine döndüğü yıllarda (1918) Elbistan´da doğar. Yetimliğin mektebinde büyür. İlköğremini Elbistan´da yüksek öğrenimini İ.Ü.Tıp Fakültesi´nde yapar. 1938 de geldiği İstanbul´da büyük-küçük geniş bir muhitin "ağabey"idir. Yakalandığı damar ve kan hastalığı, onu onsekiz sene yatağa ve durağan bir hayata mahkum eder. Etrafında bir halka oluşur. Kendi dert ve ıztırabına kimseyi ortak etmez. İnsanları doğrudan tenkit etmez, dolaylı ve genel hitaplarla karşısındakilere hakikati gösterir. Gelenlerin dertlerine çare bulan "doktor" gibidir. Kindarlara merhamet, şiddet ve hiddetlilere itidali, nefse karşı aklı, asilere hörmeti öğreten bir "muallim"dir. Namı yok, şöhreti yok, mesleği ve sıfatı yok, eseri yok, mülkü ve parası yok, adını devam ettirecek kimsesi yok. Ama örnek bir hayatı, sözleri ve davranışları var.
Yaşamı hizmet ve af dilemek olarak gördü Etrafındaki gençlere aklıselim, sabır ve karakter aşısı yapabilen bir insandır merhum Rahmi Eray..
Dergah ailesiyle tanışınca ruberu tanıdıklarım kadar kitapları vesilesiyle de bir çok insanla mülaki oldum. Nurettin Topçu bu güzel insanların başında gelir. Mademki insan bir yere gönül verir, o gönül verdiği mekanı/insanı bütünüyle kavramak diler. Ben de onu yapmaya çalıştım, el-an bu gayret devam ediyor. Dergah ailesini ruberu ya da kitabî/şifahi tanımak derdindeyim.
Kitabî olarak tanıştığım insanlardan biri de Elbistanlı merhum Rahmi Eray oldu. Yaşamayı hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlet gören adamın, mert, fazilet ve sabır diğer adı. Maraş Elbistanlı. 1918-1958 yılları arasına sığan, kısa gibi görünen ama dopdolu 40 yıl. Bazen insan olarak deriz bu insan doğuştan talihsiz diye. Sanki başka bir insanın yaşadıkları bizim vehmimizle sıkıntı görünür ama hakikatinde imtihanın cilveleridir. Rahmi Eray da kaderin cilveleri ile henüz bir yaşındayken babasını kaybetmesiyle tanışmış. Sonra anne ahiret yoluna revan olmuş. Teyze, dede ve nihayetinde babaannesi sahip çıkanları. Kader Ankara Hukuk’ta okumasına izin vermez ve kaderine İstanbul Tıp Fakültesi düşer ve dahi nasibine ölümüne kadar devam edecek, onu uzun süreler yatağa mahkum edecek damar hastalığı.
İnsanlara okumadan hüküm vermemeleri gerektiğini hatırlatan ağabey
Rahmi Eray’ın hafıza kuvveti dillerdedir, nerede ne zaman ne olmuşsa günü gününe, saati saatine hatırlayan bir hafıza. Üniversite hayatında kültür ve fikir hareketleri ile ilgilenmiş bir isim Eray. Milliyetçilerin ağabeyi. Türk Ocağı’ndaki milliyetçi cenah ile anlaşamayan Eray, oradan ayrıldıktan sonra Milliyetçiler Derneği’nde derneğin adsızlarından biri haline gelmiş. Kader onu da dostları gibi Abdulaziz Bekkine ile tesadüf ettirmiş.
Tıp fakültesinde öğrenci iken öğrencilerin 2. Dünya Savaşında ne olduğunu anlamaları için hemen bir Gazete Kulübü kurduran isim. Etrafındaki gençlere şairler, yazarlar ya da eserler hakkında seminerler hazırlatan Rahmi Ağabey. Gençlere kitap tavsiye eden, insanlara okumadan hüküm vermemeleri gerektiğini hatırlatan ağabey. Bir şey hakkında hüküm vermek için önce o şey hakkında okuma yapan bir insan.
Orhan Okay, kendi metodunu kurarken Eray’ın Dostoyevski tahlillerindeki metottan yararlandığını söyler. Nurettin Topçu’ya göre de mütevazı ve insanın küçüklüğünü görebilen bir kimliktir. Evi, günde 10-15 gencin rahatça uğradığı bir ocakmış. Nurettin Topçu’ya göre etrafındaki gençlere aklıselim, sabır ve karakter aşısı yapabilen bir insandır Eray. Hatta bir seferinde evden çıkmak isteyince ev sahibine, “aman kirayı indireyim, ne olur çıkma” dedirten bir kiracı. Kendisine kim müracaat ederse müşkülünü çözmeye çalışan ismi muteber bir insan.
“Ya bu işin halli bize emredilmiş olsa” diyerek hayıflanan insan
Rahmi Eray, etrafındaki gençlerden Gökhan Evliyaoğlu’nun İstanbul’un Fethine Destan adlı eserini bastıracak kadar onlara sahip çıkan bir ağabeydir. 27 Mayıs’ın sıkıntılı günlerinde Nurettin Topçu’nun “Ah Rahmi olsaydı…” diye hayıflandığı insandır Eray. Fethi Gemuhluoğlu ile iki meselede ters düşmüşler. Gemuhoğlu sonrasında şöyle demiş: “Rahmi Eray’la iki defa tezada düştük. Ama ikisinde de o haklıydı.”
Arkadaşlarından bir tek isteği vardır: Evine teklifsiz gelmeleri. Darıldığı herkesi affeden, akrabalarına hizmet etmediği için üzülen insan.
Hastalığının ileri safhasında doktorların çaresiz kaldığı anlarda arkadaşlarına yardımcı olacak kadar bilincini yitirmemiş Rahmi Eray. Herhangi bir mazeret sebebiyle bir işe yetişmemiş olsa, “Ya bu işin halli bize emredilmiş olsa” diyerek hayıflanan insan. Bir gün terziden ihtiyaç sahibi bir genç için pijamalık kumaş kestirir. Terzi kumaşın metresi konusunda yanılır ve o metre kumaştan gence pijama çıkmaz. Bir daha bu sefer dört metrelik başka bir kumaş almak zorunda kalınca şöyle demiş: “İşte bu memlekette, herkes kendi ihtisasına ve mesleğine taalluk eden şeyi layıkıyla bilmediği için, filan yaştaki çocuğa kaç metreden bir pijama çıkacağını bilmemiz icap ediyor. Aksi halde zamanımız, zevkimiz ve emeğimiz israf ediliyor.”
Rahmi Eray’ın üç prensibe sahip olduğundan bahsedilir: Tasfiye, tek’e irca ve son fayda.
“Tasfiye”, kalpteki bütün masivanın terk edilmesidir. Hayatın her anını saflaştırma eylemi. “Tek’e irca”, meseleyi ya da eşyayı lüzumsuz şeylerden arındırmak demektir. “Son fayda” ise, fonksiyonunu tamamıyla kaybetmiş her varlıkta istifade edebilecek bir parçanın bulunabileceği kabulüdür. Her son parça insanın kendi işine yaramazsa başkasının işine yarar diye düşünürmüş.Rahmi Eray
Mesleği ağabeyliğinin önüne geçmemiş
Ölüm günü bütün dostlarını evine davet eden Eray, o gün onlara son konuşmasını beyaz örtünün altında hareketsiz yapmış.
Sevdiği ve örnek aldığı insanlardan biri Talaşçı Veysel adında bir hamaldı. Kendisi ayağına basıldığında değil, başkasının ayağına basıldığında feryad eden bu hamalı hamitperverliğinden severmiş. Çok konuşan bir insanı bir saat hiç gözünü kırpmadan sabırla dinleyerek sabır talimi yapacak kadar kendisinin farkında bir insan.
Namsız, şöhretsiz, mesleği ağabeyliğinin önüne geçmemiş, mülksüz ve parasız, ailesiz ve kimsesiz… Bu içinde bol olumsuzluk taşıyan ifadeleri etrafımızda kaç kişi için kullanabiliriz? Ya da bırakın etrafımızı, bizler bu sıfatlara sahip olmak ister miyiz? Kendi adıma bu soruya hemen evet demek o kadar zor ki. Belki bazılarına evet diyebilirim ama o da şerhli bir evet olabilir ancak. Böyle insanlar yok mu? Elbette var ama onları da görmek için izan ve basiret gerekli. İzana bir şey diyemem ama basiret konusunda kendi adıma epey sıkıntılarım var. Her şeyden evvel bu vasıfları olmayan insanların sözleri ve davranışları baki, dillerde ber-hayat. Yûnus Emre misal gönüller.
‘İsraf haramdır’ ilkesine sadık bir “insan”a selam olsun.(Çeşitli dergilerden derlenmiştir)