Arınç'tan Tutanak Yorumu

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İmralı görüşmeleriyle ilgili sızan tutanaklara ilişkin, “Öcalan her şeyi söylerse söyler, bazen büyük söyler, bazen küçük söyler. 12 yıldır cezaevinde olan bir insanın haleti ruhiyesi içerisinde neler söyleyeceğini biz bi

Almanya’da temaslarını sürdüren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye’nin Berlin Büyükelçiliği’nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında İmralı görüşmeleriyle ilgili basına sızan tutanaklar hakkında bir soru üzerine Arınç, “Silahların susması, eylemlerin olmaması, kanın dökülmemesi ve Türkiye’nin canının acıtan, gerçekten kronik bir hale gelen terör meselesinin bir şekilde bitmesi konusunda yeni bir girişim başladı. Bütün gönlümüzle istiyoruz ki hayırlı, güzel, verimli bir sonuca ulaşsın ve gerçekten silahlar bırakılsın, eylemler bitsin. Varsa Türkiye’de terörist gruplar, bunlar yurt dışına çıksınlar. Devam eden süreç içerisinde de Türkiye terör meselesinden kurtulmuş olsun, büyümesini, gelişmesini ve toplumsal barışını bir an evvel kurabilsin. Bu konuda henüz siyasetin devrede olmadığını söylemeliyim, bizim açımızdan en azından. Evet İmralı’da hüküm giymiş birisi var ve 12 yıldan beri bu hükümlülük devam ediyor. Onunla görüşmeye giden Barış ve Demokrasi Partisi’nden milletvekilleri var, onlar açısından belki siyasi bir görüşmedir. Kimin gideceğine Adalet Bakanlığı karar veriyor, bu da yasa gereği. Çünkü milletvekilleri ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum bir insanı ziyaret etmek isterse ve milletvekiliyse buna Adalet Bakanlığının ‘Evet’ veya ‘Hayır’ demesi lazım. Hiçbir olağanüstülük yok. Bu süreç devam ederken birinci görüşme 3 Ocak’ta yapıldı, ikinci görüşme de zannediyorum geçen haftaydı. Ama ikinci görüşmeden sonra bir şekilde bir gazetede ‘İşte şunlar görüşülmüş’ diyerek, adına da tutanak denmek suretiyle çok geniş bir konuşma yayınlandı. Şimdi orada görüşmeye gidenler BDP milletvekilleri, karşılarında da Öcalan duruyor. Eskiden, yeniden, biraz yukarıdan, biraz aşağıdan, biraz fazla, biraz eksik epey bir şey konuşulmuş. Biz bu konuşmanın şahidi değiliz, tarafı değiliz. ‘Şöyle konuş, böyle konuş’ noktasında bir talimat veren ya da yol gösteren konumda da değiliz. Dolayısıyla açıklanmaması gerekirken bir şekilde birileri tarafından servis edilmiş olmasını doğru bulmuyoruz. Çünkü bu süreç hassas bir süreç. Toplumun bu konuda çok duyarlı olduğunu biliyoruz haklı olarak. Öcalan her şeyi söylerse söyler, bazen büyük söyler, bazen küçük söyler. 12 yıldır cezaevinde olan bir insanın haleti ruhiyesi içerisinde neler söyleyeceğini biz bilemeyiz. Karşısındakilere mesaj vermek için veya bir yerlere bir haber ulaştırmak için kendi üslubunu kullanabilir. Yani bunu beğenirsiniz veya beğenmezsiniz. Biz bu noktada değiliz” dedi.

O gazeteciyle bir yolculuğunun olduğunu ve bunu bir haber olarak değerlendirdiğini söyleyen Arınç, “Haberin içerisine baktığınız zaman başlıkla biraz farklılık gösteriyor. Yani ben bu konuşmaların çok olumlu olduğunu, olumlu mesajlar verdiğini haberin içinde bahsetmiyorum, ama öyle bir anlam çıkarılmış olabilir. Öcalan konuşmuş, kime konuşmuş? Karşısındakilere. Bunun iyi veya kötü olduğunu söylemek bizim işimiz değil. Ama Öcalan’ın orada, ‘Artık silah devri bitti’, ‘Biz amacımıza ulaşamadık’, ‘Bundan sonra birlikte yaşanmalı’, ‘Silah bırakılmalı’, ‘Ellerinizdeki insanları teslim etmelisiniz’, kamu görevlisi veya bir başkası, böyle mesajları kendi sözünü dinleyecek kişilere göndermişse keşke daha kötü olsaydı diyecek halimiz yok. Bizim amacımız üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil. Üzüm yemek için yani iyi bir sonuca ulaşmak için çok sabırla hareket etmemiz lazım. Bırakalım bu mesajları, bu konuşmaların içeriğini istihbarat teşkilatı değerlendirsin. Sadece bunlar açıklandı diye süreç bitmeyecek gördüğüm kadarıyla. Çünkü BDP’liler bunu sızdırmıştır denildiğinde BDP’liler de, ‘Hayır biz böyle bir şey yapmadık, bunu açıklamak ahlaki değildir’ diyorlar. Dolayısıyla bir şekilde bunlar şu veya bu kişiler tarafından açıklanmış olabilir. Bunun üzerinde uzun uzun tartışacak değiliz. İşin sonuna bakmamız lazım. İşin sonunda amacımıza ulaşır da Türkiye’yi terör belasından kurtarmak mümkün olursa zannediyorum bugün yapılanlar çok hayırlı bir işmiş diye kabul edeceğiz” diye konuştu.

ARINÇ: “DİN ADAMI İHTİYACINI KARŞILAYACAK BİR OKUL AÇILMASINA KESİNLİKLE TARAFTARIZ”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Din adamı ihtiyacını karşılayacak bir okul açılmasına kesinlikle taraftarız” dedi.

Berlin’de Uluslararası ve Kültürlerarası Diyalog Enstitüsü tarafından düzenlenen toplantıya katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, burada yaptığı konuşmanın ardından kendisine yöneltilen soruları cevapladı. Arınç, “Din adamı ihtiyacını karşılayacak bir okul açılmasına kesinlikle taraftarız” dedi.

Gayrimenkullerin iadelerine dair vakıflar kanununa çok önemli hükümler koyulduğunu söyleyen Arınç, “Mesela yetimhane konusunu zannediyorum Sayın Augustina da çok iyi bilmektedir. Geçmişten bu yana metruk bir halde kalmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açtı patrikhane ve davayı kazandılar. Biz bunu icra etmeyebilir, bunun karşılığında tazminat veya cezai şart ödeyebilirdik. Ama bu onların hakkıdır, bu hak tamamen yerine getirilmelidir, aynen iade edilmelidir kararını aldık ve bunu uyguladık. Büyükada’da, hepiniz çok iyi biliyorsunuz, çok önemli patrikhaneye bağlı yetimhanenin aynen iadesi konusu gerçekleştirildi. Daha sonra da Sayın Vingas’ın katkılarıyla yapılan tüm müracaatları tek tek inceledik, doğru bulduklarımızı da kendilerine iade ettik” diye konuştu.

“Özellikle İzmir’deki Hahambaşılığın tüzel kişiliği yoktu. 5 veya 6 tane havraları vardı, dini cemaatleri vardı ama varlıkları kabul edilmiyordu” diyen Arınç sözlerine şöyle devam etti:

“Yine Vakıflar Meclisi’nde İzmir Musevi Hahambaşılığı’nın tüzel kişiliğini de kabul ettik. Ermeni vakıflarına ait gayrimenkulleri verdik, Rumlara ait gayrimenkulleri verdik, Musevi dostlarımızın sahip oldukları ama ellerinden bir şekilde gitmiş olan vakıfları da kendilerine iade ettik, Süryani dostlarımızın da kendilerine ait vakıflardaki gayrimenkullerini iade ettik. Yüzde 100 karşılanmamış olabilir ama anlayış göstermek gerekir; özellikle 1936’daki beyannamede yeterli bilgi ve belgesi olanların hepsinin gayrimenkullerini iade ettik. Üçüncü, dördüncü ele geçmiş olan gayrimenkuller bulunabilir. Yani vakıflardayken satılmış… Şimdi bir bakıyoruz gayrimenkul bizim elimizde değil. Bunun karşılığını da bugünkü rayiç bedel üzerinden hazineden bizzat nakdi olarak ödedik. Böyle ödediğimiz vakıfların karşılıkları da var. Şunu söylemek istiyorum: Hak haklının en mukaddes malıdır. Bunu biz cebimizden bir bahşiş gibi vermiyoruz. Bunlar zaten sizindi ama bir şekilde elinizden çıkmıştı şimdi biz bunu insanlık hakkı olarak görüyoruz, sizin inancınızın mukaddes saydığı bir değer olarak görüyoruz ve sizlere veriyoruz. Geçmişte yaşananlar için de hepinizden özür dileriz. Bunu yerine getirdik bundan dolayı hepimiz büyük bir memnuniyet duyuyoruz.”

“RUHBAN SINIFINDA DİN ADAMLARININ YETİŞMESİ GEREKİR”

Ruhban Okulu’nun 1971’de konjonktürel bazı sebeplerle Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldığını dile getiren Arınç, “Heybeliada Ruhban Okulu’nda Rum Ortodoks Patrikhanesi veya Ortodoks Cemaati için din adamlarına ihtiyaç varsa, ki var, bunların yetişmesi için bir okula ihtiyaç varsa, ki var, bunu da kabul ediyoruz. O zaman bu okulun mutlaka açılması ve buradan yeniden ruhban sınıfında din adamlarının yetişmesi gerekir” dedi.

Arınç, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının önünde politik bazı sebeplerin bulunduğunu da belirterek, “Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığa karşı Yunan hükümetinin aynı sevecen davranışlarda bulunmadığını, vakıflara yasak getirildiğini, dini Müslüman grupların kendi müftülerini bile seçemediklerini, din adamlarının hükümet tarafından atandığını ama cemaat tarafından seçilemediğini, vakıfların mal varlığı edinemediğini, okullarda ayrımcılık yapıldığını iddia ediyorlar ki, veya camilerin belli yerlerde açılmasına izin verilmediğini söylüyorlar ki, bu da doğrudur. Biz yıllardan beri Yunan hükümetine, ‘Siz de Avrupa Birliği’ne üyesiniz, Avrupa Birliği hukuku içerisinde de bu hakları tanımanız gerekir’ diyoruz. Kaldı ki Türk azınlık da, Müslüman azınlık da esasen Lozan’dan bu yana çok önemli haklara sahiptir. Düşünün ki Türk kelimesinin bir derneğin tabelasında olmasına bile Yunan hükümeti müsaade etmemektedir. Derneği kapatma kararı almışlardır. Bunun üzerine Avrupa Birliği Adalet Divanı’na gidilmiştir, İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidilmiştir, o adalet divanları ve mahkemeler de bunu iptal etmişlerdir, yanlış bulmuşlardır. Ama Yunan hükümeti bu kararları bile uygulamamaktadır” ifadelerini kullandı.

“Batı Trakya’da olan bitenlere karşı hiçbirimiz bigane kalamayız” diyen Arınç, “O yüzden Yunan hükümetinin bizi rahatlatacak, Batı Trakya’dakileri rahatlatacak bir adım atması lazım. Ama atmıyorlar, ne zaman atarlar onu da bilmiyorum. Buna karşı biz yine de şunu söylüyoruz; bu mesele bir mütekabiliyet meselesi değildir. Yunanlı yapmazsa biz de yapmayacağız anlamı çıkarmayalım” şeklinde konuştu.

Arınç, “Biz din adamı ihtiyacını karşılayacak bir okul açılmasına kesinlikle taraftarız. Ve bu eğer sizin ifade ettiğiniz yerdeki okul olacaksa, bu konuda da ümitli olun. Önümüzde dağ gibi sorunları çözdük. Bu sorunu da umarım ki ikinci bir toplantıya geldiğimizde birbirimizi tebrik ederek kutlayacağız ve size bu müjdeyi vermiş olacağım.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Politika Haberleri