AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, parti genel merkezinde gerçekleştirilen AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken, düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmesinin içeriğinin ne olduğuna ilişkin soruya, "Cumhurbaşkanımız ile Sayın Bahçeli arasındaki görüşme, Cumhur İttifakı'na verilen önemin altını çiziyor. Cumhur İttifakı, bugüne kadar milletimizin meselelerinin çözülmesi bakımından çok büyük işlev yerine getirmiştir." cevabını verdi.
Cumhur İttifakı konusunda beklentilerin devam ettiğini dile getiren Çelik, "Her iki parti de Cumhur İttifakı konusunda hassastır. Bu ittifakın ortaya koyduğu siyasal tutumun milletimize daha büyük hizmetler gerçekleştireceği konusunda kesin mutabakat vardır. Bu görüşme bunun bir kere daha altının çizildiği bir görüşmedir." dedi.
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli arasında gerçekleşen görüşmenin somut sonuçlarını hemen söylemenin mümkün olmayacağını belirterek, yerel seçimlere dönük ittifakın nasıl olacağı konusunda ilgili heyetlerin çalıştığını ifade etti.
İttifak çalışmalarında yer alan heyetlerin yeniden bir araya geleceklerini aktaran Çelik, belli bir formülün olgunlaşması ya da karara verilmesi durumunda Genel Başkanlara sunulduktan sonra bu kararın açıklanacağını bildirdi.
"İttifak konusu TBMM'nin gündemine gelecek"
AK Parti Sözcüsü Çelik, ittifak konusunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) de gündemine geleceğini belirterek, şöyle devam etti:
"Cumhur İttifakı'nın öneminin her zaman altını çiziyoruz. Her iki partinin farklı konularda farklı yaklaşımları olabilir. Farklı yaklaşımlar, Cumhur İttifakı'na halel getirecek, onu zayıflatacak, akamete uğratacak meseleler olarak ele alınmıyor. Ayrı düşünüldüğü konular da olabilir. Ortak hareket edilmesiyle ilgili konular da olabilir. Cumhur İttifakı'ndaki arayış, her zaman milletimizin meselelerinin çözümüne dönük olarak ortak siyasetlerin nasıl geliştirileceğine dönüktür."
"Kişisel haksızlığı affetme yetkisine sahip değiliz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasındaki görüşmede, MHP'nin af teklifinin de gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine Çelik, bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın devlete karşı işlenen suçlar haricindeki diğer suçlar konusunda adım atılmaması ve maşeri vicdana uygun bir yaklaşım geliştirilmesi gerektiği yönündeki açıklamalarını anımsattı.
Çelik, af meselesi konusunda vatandaşlardan çok sayıda mesaj aldıklarını dile getirerek, şunları söyledi:
"Maşeri vicdan, herhangi bir mağduriyet söz konusuysa, vatandaşlarımızın mağdur olduğu durumlar söz konusuysa, kimsenin kişisel olarak uğradığı haksızlığı affetme yetkisine biz sahip değiliz. Bu çerçevede bu yaklaşımı gözeterek bir çalışma yapılıyor. Sayın Genel Başkanımız bugün bir ifade kullandı. 'Etiketi af olur' bunun dışında hem hükümet tarafında hem parti tarafında biz nasıl bir yaklaşım üretebiliriz. Kendi teklifimizi hazırlayalım.
Şimdiye kadar Genel Başkanımızın açıkladığı bu ilkeler çerçevesinde olacaktır. Çıkan şey, af tartışmasının içine mi girer ceza indirimi tartışmasının içine mi girer? Hem Adalet Bakanlığında hem de partide hukukçularımız, Siyasi ve Hukuk İşler Başkanlığı çalışma yürütüyorlar. Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu ilkeler çerçevesinde, ortaya çıktığı zaman bizim de yaklaşımımız budur. Şu aşamada çalışmalar sürüyor. Çalışmalarla ilgili günlük olarak bilgi vermiyoruz. Son derece titiz bir çalışma yürüdüğünü söyleyebilirim."
"(Türkiye) Tarih boyunca güçlü bir Avrupa devleti olmuştur"
Ömer Çelik, bu tür tartışmaların AB'nin geleceğini tehdit eden işler olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"Herkes şunu bilsin, bunların söylemleriyle Türkiye'ye hiçbir şey olmaz. Türkiye yüzyıldır bir Avrupa demokrasisidir. Tarih boyunca da güçlü bir Avrupa devleti olmuştur. Bugüne nasıl gelindiyse, bundan sonrasına daha güçlü bir şekilde, aynı şekilde yolumuza devam ederiz. Eğer Avrupa Birliği üyesi olsaydık, bugünkü meydan okumalara baktığınızda bundan en çok Avrupa Birliği faydalanırdı.
Türkiye'nin bu büyük kapasitesinden onlar faydalanırdı ama bunu yapmıyorlarsa da bunun Türkiye'ye vereceği bir zarar yoktur. Türkiye yüzyıldır güçlü bir Avrupa demokrasisi, tarih boyunca da güçlü bir Avrupa devleti oldu. Bundan sonra da yoluna böyle devam eder ama Avrupa Birliği bu şekilde yoluna devam eder mi? Bununla ilgili milyonlarca, binlerce soru var. O soruları üretenler bunlar."
"ODTÜ'lü öğrencilerle ilgili dava geri çekilecek"
Ömer Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ODTÜ mezuniyet töreninde açtıkları pankartın ardından gözaltına alınan öğrencileri kabulünde neler yaşandığının sorulmasına karşılık, "Bu gençler kesinlikle ahlaki olarak kabul etmeyeceğimiz, kendi adetlerimiz açısından doğru bulmayacağımız bir pankart taşıyıp hem kendilerinin büyüğü olan bir insana hem de Cumhurbaşkanlığı makamına, Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük olarak asla söz konusu edilmemesi gereken birtakım ifadeler kullandılar ve sonucunda bu dava ortaya çıktı." dedi.
Bu durumun ahlaken yanlış, hem de bir suç olduğunu dile getiren Çelik, bunun hiçbir boyutuyla kabul edilemeyeceğini vurguladı.
ODTÜ'lü gençlerin mezuniyet töreninde yaşananlar sonrasında yaptıklarının yanlış olduğunu anladıklarını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşme talebinde bulunduklarını anlatan Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Sayın Cumhurbaşkanımız, gençlere verdiği önem ve kıymet çerçevesinde bugün bu gençleri kabul etti. Kabul sırasında bu genç arkadaşlarımızın hangi bölümlerde okudukları, hangi projelerle uğraştıkları, beklentileri konusunda Sayın Cumhurbaşkanımızın onlarla güzel bir sohbeti oldu.
Arkadaşlarımızdan bir tanesinin ödül kazanmış bir projesi vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız onunla yakından ilgilendi. Diğer arkadaşlarımızın projelerini sordu. Kendilerine şunu söyledi, 'Bugün çalışıyoruz, koşturuyoruz, ülkemizi daha iyi yerlere getirmeye çalışıyoruz. Bu ülkeyi sizlere bırakmak için yapıyoruz. Büyük beklentilerimiz var. Ahlaken, kanunen doğru olmayan işlerin içine girmeyin. Hizmet edebileceğiniz güzel işlerle anılın.' Genç arkadaşımızın projesinden de bahsederek 'Hepinizin bu tip projelerle anılmasını istiyorum.' Genç arkadaşların çoğu endüstriyel tasarımcıydı. Bir tanesinin savunma sanayisi ile ilgili projesi ödül almış.
Sayın Cumhurbaşkanımız geçmişten beri bununla ilgili yaşadıklarını ve Türkiye'nin önüne çıkarılan engelleri, nasıl mücadele ettiğini ve genç arkadaşlarımızdan bundan sonra Türkiye'nin geçmişte muhtaç olduğu şeylere muhtaç olmaması için daha çok başarı beklediklerini ifade etti. Sayın Cumhurbaşkanımız adına açılan dava yarın itibarıyla geri çekilecektir. Eğitim öğretim yılı başlamıştır. Gençlerin yaptıklarından pişmanlık duymalarını ifade etmelerine karşılık da Cumhurbaşkanımız gençleri sevdiğini, yaptıklarının yanlış olduğunun altının çizilmesi bakımından bunu anlamaları gerektiğini söyledi. Çok güzel bir sohbet oldu. İyi bir karşılıklı diyalog oldu. ODTÜ'lü gençlerin kabulü bu şekilde gerçekleşmiş oldu."
"Ulaşılan bilgiler var"
Çelik, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın kaybolmasına ilişkin soruşturmayla ilgili soruya cevap verirken de bunun Türkiye tarafından son derece hassas bir şekilde takip edildiğini söyledi. Çelik, "Her gün açıklama yapmıyoruz, her gün detaylarla ilgili konuşmuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız, Kızılcahamam kampından çıkarken kapanış konuşmasını yaptıktan sonra 'Olayın takipçisi bizzat benim. Bütün kurumlardan bilgi alıyorum, sonuç ortaya çıktıktan sonra da bizzat kendim açıklayacağım.' demişti." ifadelerini kullandı.
Olayın duyulmasından itibaren gazetecinin başına ne geldiği konusunda son derece etkili bir çalışma yürütüldüğünü belirten Çelik, "Ulaşılan bilgiler vardır. Çeşitli aşamalara ulaşılıyor. Başsavcılık tarafından bu soruşturma yürütüldüğü için bildiğimiz ya da bilmediğimiz şeyleri paylaşabilecek durumda değiliz. Hukuki bir süreç yürütülmektedir. Dünyadan da bu konuda büyük bir hassasiyet vardır. Mesele dünyanın meselesi haline gelmiştir." dedi.
"Türkiye bağımsız soruşturmasını yürütüyor"
Çelik, Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosu Muhammed el Uteybi'nin soruşturma devam ederken Türkiye'den ayrıldığının hatırlatılması üzerine de şunları kaydetti:
"Bahsedilen konsolosun dokunulmazlığı var. Bugün bu dokunulmazlığın altını çizerek Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Sözcüsü, bu şahsın dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini söyledi. Dokunulmazlığı olan birisi var. Herhangi bir şekilde seyahatinin engellenmesi söz konusu olamaz. Büyükelçilerin, konsolosların faaliyetleri bunların bulundukları mekanların durumu Viyana Sözleşmesi ile garanti altına alınmıştır. Türkiye bir hukuk devletidir. Biz kendi soruşturmamızı yürütmek adına konsolosluk binası ve konsolosun evine yetkililerin girmesi için talepte bulunduk. Karşı tarafın cevabına göre anında buna olumlu karşılık verilmedi. Hukuka saygılı bir devlet olarak bu işleri yürütmek durumundayız."
Ömer Çelik, Türkiye'nin Suudi Arabistan ile ortak çalışma grubu kurmasına yönelik eleştirilere de değinerek, "Türkiye bağımsız soruşturmasını yürütüyor. Türkiye'nin bağımsız soruşturmasını yürütmemesi diye bir şey söz konusu değil. Bu egemenlik haklarımız içinde başkonsolosluk binası başka bir ülkenin toprağı sayılsa da Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içindedir. Ortaya çıkan iddialar çok vahim iddialardır. Araştırılması gerekir. Başsavcıvekili bizzat bu soruşturmanın başındadır. Yeterli bir kapasiteyle bunu yürütüyor. Suudi Arabistan makamları da 'biz iş birliği yapalım' dediği zaman buna da olumsuz bakmamız söz konusu olamaz. İş birliği çağrısı varsa buna olumlu bakmak da bir mahsur yok." diye konuştu.
Kaşıkçı meselesinin net bir şekilde açığa çıkarılacağını vurgulayan Çelik, şöyle dedi:
"Şundan herkesin emin olması gerekir, bu mesele net bir şekilde açığa çıkacaktır. Herhangi bir şekilde bu meselenin örtülmesi, kapatılması, zamana bırakılması gibi bir şey söz konusu değildir. Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği şekilde en yüksek hassasiyetle bu mesele takip edilmektedir. Bundan sonra da takip edilecektir. Bu araştırmalar sonucunda ilgili makamlar bazı sonuçlara varmıştır. Bunu Başsavcılık açıklayacaktır. Önceliğimiz şu aşamada ne olmuştur, nasıl olmuştur, kimler tarafından gerçekleştirilmiştir? Hem bizim basınımızda hem Amerikan basınında bazı isimler, şahıslar üzerinde yoğunlaşma var. Her şeye bakılıyor, atlanan herhangi bir konu yok. Tam olarak açığa çıkması için ne bir kelime fazla ne bir kelime eksik her şeyin yapılacağını ve dünya ile bu şekilde paylaşılacağını ifade edebilirim. "
CHP'nin İş Bankasındaki hisselerinin Hazineye devri
CHP'nin İş Bankasındaki hisselerinin Hazineye devriyle ilgili bir soru üzerine Çelik, şu yanıtı verdi:
"Hukuki açıdan bir problem yok. Parlamento yetkilidir bu konuda. Fakat, 'Biz bu hisselerden herhangi bir şekilde bir şey almıyoruz. Bunu Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna devrediyoruz.' diyorlar. CHP ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu geçmişe dayalı bir çatışma, mahkemelik olmuş süreçler var. Bunun esası da CHP'nin Atatürk'ün mirasına aykırı bir biçimde davranarak elde ettiği bu nemaları Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna ödememesi ya da ödemeyi safsaklaması şeklindedir."
"CHP'nin Atatürk dönemindeki CHP olup olmadığına dönük kararı lazım"
CHP'nin İş Bankasındaki hisseleri konusunda ilk krizin 1966 yılında ortaya çıktığını hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:
"O zaman gelen meblağı 'sermaye artırımından oluşan kar' diyerekten ödememeye çalıştılar. Temettülerin tamamının ödenmesiyle ilgili karar verilmesi yine mahkeme kararıyla oldu. Mahkeme buna dört senede karar verebildi. Dolayısıyla CHP, Atatürk'ün vasiyetine direnerek Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bu nemaları ödemezken, mahkeme kararı dedi ki 'Bu vasiyete uy ve öde'. Bunun ilk ortaya çıkışı 1966 yılıdır. Bu dört sene içerisinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çok değer verdiği Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu büyük sıkıntılar içerisine girmiştir.
CHP, 1973 yılında yine aynı davrandı, ödemeyi savsakladı. 1977 yılında, 1978 yılında yine aynı şekilde davrandı. 93'te yine aynı şekilde davrandı ve uzun müddet bu ödemeleri geciktirdi. Hatta eski bir Türk Tarih Kurumu başkanının ifadesine göre 1973'te dava açarak bu ödemenin Atatürk'ün vasiyetine uygun olup olmadığını mahkemeye götürdü. Söylemek istediği şey de şu; Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun Atatürk'ün kurduğu kurumlar olmaktan çıktığı şeklinde iddiayla götürdü. Niçin? Sırf bu meblağları ödememek için. Halbuki mahkemeye neyi götürmeleri lazımdı; asıl CHP'nin Atatürk dönemindeki CHP olup olmadığına dönük bir mahkeme kararı lazım."
"Tüm davalar CHP aleyhine sonuçlanmıştır"
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun İş Bankasındaki gelirleri CHP'den ancak mahkeme yoluyla alabildiğine dikkati çeken Çelik, şöyle devam etti:
"CHP, temettüleri ödemeyi 'Bunlar Atatürk'ün kurduğu kurumlar değildir' diyerek durdurdu ve tekrar mahkemelik oldu. 2004'te Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2000 yılındaki temettüyle ilgili 1 trilyon 190 milyar lira olan bunun belli bir kısmının ödenmesine karar verdi. 2006 yılında aynı şekilde bu tablo ortaya çıktı. Yani CHP ile Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu arasındaki tüm davalar CHP aleyhine sonuçlanmıştır. Basın mensubu arkadaşlarımız baksın, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ile CHP arasında İş Bankası hisselerinden doğan temettülerinin ödenip ödenmemesi konusunda ne tür tartışmalar olmuştur ve bunlar hangi sebeple mahkemelik olmuştur.
Son zamanlarda, 'İş Bankası bu polemiklerden uzak tutulsun deniyor. Tabii ki İş Bankası bu polemiklerden uzak tutulsun ama CHP'nin 1966'dan itibaren bu ödemeleri yapmayıp, asıl İş Bankasını polemik içerisinde tuttuğu görülmektedir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımızın bahsettiği, Sayın Bahçeli'nin destek verdiği bu düzenlemeyle esas İş Bankası kendi itibarını korumak açısından bu tartışmaların dışına çıkarılacaktır. Bir de şunu unutmamak gerekir, Atatürk ülkemizin, milletimizin ortak değeridir. Onun mirası Türk milletine aittir. Temsil edilmesi gereken yegane yer, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. O zaman parti ile devlet özdeşliği olduğu için bu şekilde bir şey olmuştur. Amaç, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunun herhangi bir şekilde gelirsiz kalmasıydı."
"Atatürk'ün mirasına saygısızlık"
Ömer Çelik, CHP'nin Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumunu bazı dönemlerde İş Bankasından gelen gelirden mahrum bıraktığını belirterek, şunları söyledi:
"Bu kurumların faaliyetlerinin aksamasına yol açmıştır. Gelinen noktada bahsettikleri şeyin bir geçerliliği yok tam tersi CHP, gerçekten Atatürk'ün mirasına değer veriyorsa şunu söylemeliydi; çok partili hayata geçildikten sonra zaten bir partinin bankacılık yapması, ister temettü alsın ister almasın, hiçbir şekilde söz konusu olamaz. Atatürk'ün mirası herhangi bir zümrede, herhangi bir sınıfta, herhangi bir oligarşik grupta ya da herhangi bir partide temsil edilemez. Milletimizin ortak mirasıdır. Cumhuriyetin mirasıdır, 'bütün halkın mirasıdır' diye düşünüp, esasında onun bu düzenlemeye öncülük etmesi gerekirdi ama bu da olmamıştır.
Bu tartışmada CHP'nin söylediği şeylerin her zamanki gibi hiçbir hukuki temeli yok, hiçbir siyasi temeli yok, tam tersi tarihte başımıza gelen bu olayla yaşanılan şeyler, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu ile CHP'nin Atatürk'ün mirasına saygısızlığını ortaya koyuyor. Her zamanki gibi temelsiz iddialarla ortaya çıkan tipik CHP söz konusudur. Atatürk, milletimizin ortak değeridir, onun mirası milletimiz adına Türkiye Cumhuriyeti Devletinde temsil edilmelidir. Atatürk'e saygının gerçek gereği de budur."
"Sorumlular dünyaya açıklanacak"
Bazı basın kuruluşlarında gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğünün kesinleştiği yönünde yayımlanan haberlerle ilgili Çelik, şu değerlendirmede bulundu:
"Vahim bir olayla karşı karşıyayız. Bunun detayları konusunda biz konuşma durumunda değiliz. Pek çok iddia var, bunların hepsinin araştırıldığını, hepsinin üzerine gidildiğini bilmenizi isterim. 'Vahim bir olayla karşı karşıyayız' diyorum. Durumu tüm vasıflarıyla, tüm ayrıntılarıyla açığa çıkaracağız. Kim yapmış, nasıl yapmış bunu ortaya koyacağız. Ama sorumlu makam başsavcılık makamıdır. Başsavcılık makamının yetkisine girecek bir şey söylemiz doğru olmaz. Şu bilinsin; Cumhurbaşkanımızın sözüdür, bu olayla ilgili her şey açığa çıkartılacaktır, hiçbir şey örtülmeyecektir ve sorumlular dünyaya açıklanacaktır. Kimseyi peşinen suçlamıyoruz ama hiçbir kelimenin de karanlıkta kalmasına müsaade etmeyeceğiz."
"Kılıçdaroğlu'nun söylediği iddiaların altı boş"
Sağlıkta tasarruf iddiasına yönelik tartışmaları da değerlendiren Çelik, söz konusu hastanelerin bütçesinin ayrı olduğunu ve birtakım tasarrufların ortaya konulmuş olabileceğini söyledi.
Çelik, Sağlık Bakanlığının hastanelere her türlü desteği verebilecek iradesi olduğuna işaret ederek, "CHP'nin ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği bu iddiaların altı boştur. Herhangi bir hastanemizde bu şekilde bir boşluk söz konusu olmaması için bizzat bu konu Sağlık Bakanlığı tarafından takip edilmektedir." dedi.
Sağlık Bakanlığının aylar öncesinden bu iradeyi ortaya koyduğuna dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
"Vatandaşlarımızın herhangi bir şekilde tedirgin olmasına gerek yoktur. Sağlık hizmeti en dinamik şekilde şimdiye kadar olduğu gibi AK Parti dönemlerinde Cumhuriyet tarihinde olmayacak kadar parlak bir dönemine kavuşmuştur. Dolayısıyla herhangi bir aksama, gerileme, zayıflama söz konusu olmayacaktır."
"CHP karşı tarafın yanında yer alıyor"
Kemal Kılıçdaroğlu'nun rahip Brunson davasına yönelik sözlerine de değinen Çelik, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Cumhurbaşkanı ve Hükümeti ile bir başka devlet arasında tartışma olduğu zaman CHP'nin karşı tarafın yanında yer aldığının altını çizdi.
Çelik, bu konuda CHP'nin bu zamana kadar kendi tarihine olumlu anlamda herhangi bir katkı sağlayan açıklama yapmadığını belirterek, "Bu sefer de tutuyor Trump'ın söylediklerini esas alıp haddini aşarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı'nı yargılamaya kalkıyor. Buradaki zihin çatlağının giderilmesi lazım. Buradaki düşünce anlayışında maalesef giderek derinleşen bir fay kırığı var. Bu fay kırığı her olayda Cumhuriyet Halk Partisi siyasetinin yeni bir tsunaminin altında kalmasına yol açıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Brunson davasıyla ilgili Türkiye'ye yönelik tehditlerin ciddiye alınmadığını kaydeden Çelik, "Onlara şunu öğrenmeleri gerektiği söylendi, 'Dünyanın hiçbir yerinde bu dayatma dilini kullanmamalılar.' Ama bu dayatma dilinin bir yerlerde işe yarayacağını düşünüyorlarsa, şunu bilsinler ki yegane işe yaramayacağı yer Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti'dir." dedi.