Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu anki yetkileri ile çok rahatlıkla görevine devam edebileceğini belirterek, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini ilgilendiren konuyu dillendirmediğini, bu zamana kadar yaşanan sistem krizlerinin aşılmasında Erdoğan'ın gayretleri ve fedakarlıkları sayesinde olduğunu söyledi.
TGRT Haber televizyonunda Gündem Özel programında İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın sorularına cevap veren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, referandum ile oylanacak anayasa değişikliğine ilişkin algı operasyonlarına karşı açıklamalarda bulundu. Muhalefetin makul karşı argüman üretemediğini belirten Kalın, yanlış fikirler üzerinden milletin zihninin bulandırılmaya çalışıldığını ifade etti.
"BİRİLERİ CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ İLE İLGİLİ RASYONEL BİR ARGÜMAN ÜRETEMİYOR"
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin bilgiler veren ve Cumhurbaşkanı Erdoğan açılışlar için gittiği illerde gördüğü yoğun ilgiyi anlatan İbrahim Kalın, "Sayın Cumhurbaşkanımız siyasetin içinden gelen birisi olduğu için milletle bağı o kadar güçlü ki, gittiğimiz her yerde havaalanına indiğimiz andan itibaren miting meydanına gidene kadar yolda insanların ilgisi, balkonlarından, evlerinden, dükkanlarından el sallayanlar, selam verenler, bağıranlar, davet edenler, "reis çay hazır bekliyoruz" diyenler, milletimizin sevgisinin yansıması. Meydana indiği zaman o meydan bambaşka bir boyuta geçiyor. Bir enerji, samimiyet, coşku var. 14-15 yıldır Cumhurbaşkanımızın bu ülkeye ne kattığını hepsi biliyor. Tayyip Erdoğan milletin dediğine kulak kabartıyor. Birileri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili rasyonel bir argüman üretemiyor. Makul bir karşı argüman üretemedikleri zaman yalan yanlış fikirler üzerinden, iddialar üzerinde milletin zihnini bulandırmaya çalışıyorlar. "İstediği kadar başkan yardımcısı olacak" diyorlar. Referandum metinde böyle bir şey yok. Ne anayasa değişikliğinde ne de pratikte böyle bir şey olmayacağını herhalde insan biraz düşünse onu rahatlıkla çıkarabilir" dedi.
"MECLİSİN ELİNDE CUMHURBAŞKANINI DENETLEMEK İÇİN ÇOK GÜÇLÜ BİR YETKİ VAR"
Başkanın lokantaları bile kapatabileceği yönündeki eleştirilere de açıklık getiren Kalın, "Bu "hayır" kampanyası yürüten CHP sözcüleri bu maddeleri hakikaten okumamışlar. Şurada 10-11 gün kaldı, bari şu kalan 1 hafta 10 gün içerisinde okusunlar, öğrensinler. Millet neye "evet" dediğini biliyor. 18 maddenin tamamını en ince detayına kadar teknik olarak bilmeyebilir. Millet daha güvenli, daha huzurlu, daha güçlü, daha büyük bir Türkiye'ye "evet" dediğini biliyor. İşin özünde de bu var. Türkiye'yi daha güçlü, daha huzurlu kılmak için birer araçtır. Bu yeni sistemin en önemli kazanımı Türkiye" ye ne olacak, koalisyon hükümetleri dönemi sona erecek. Bu ülke koalisyon hükümetlerinden çok çekti. Ekonomiye bakın hep eksi büyüme olmuştur, gerileme olmuştur, siyasi istikrarsızlığa bakın koalisyon dönemlerinde olmuştur, toplumsal kırılmalar koalisyon dönemlerinde olmuştur. "Bazı ülkelerde koalisyon hükümetleri işe yarıyor" denilebilir, işte Almanya'yı örnek verebilirler. Bazı ülkelerde olmayabilir. Almanya, diyelim ki büyük koalisyon formülü işliyor olabilir ama İtalya'da işlemedi. Sonra bir yasa çıkarttılar, "yüzde 40 alan hükümeti kurabilir" dediler. Çünkü İtalya gibi bir ülke sürekli koalisyon hükümetleri ile yönetilmekten zemin kaybediyor. Bunun önüne geçmek için bir anayasa değişikliği yaptılar. Başka ülkelere baktığımızda da artık koalisyon hükümetleri dönemi kapanıyor. Hükümeti kuracak, yani icranın başında olacak cumhurbaşkanını halk doğrudan seçiyor ve ona hükümeti kurma yetkisi veriyor. Vatandaşımızın zihnini bulandırmaya çalıştıkları argümanlardan bir tanesi "tek adam olacak, istediğini yapacak, hiçbir denetim ve kontrol mekanizması yok, denge mekanizması yok." Kesinlikle yalan. Böyle bir şey yok. Şu anda cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında yargılanmıyor. Yeni sistemde parlamentonun cumhurbaşkanını görevdeyken işlediği bir suçtan dolayı yüce divana götürme yetkisi var. 3'te 2'lik çoğunluğu sağladığı zamandan ona da yargı yolu açılır. Demek ki Meclisin elinde cumhurbaşkanını denetlemek için çok güçlü bir yetki var. Şimdi bunu gören bir cumhurbaşkanı, böyle bir denetim mekanizmasını gören bir cumhurbaşkanı niye suç işlesin. En kötü senaryodan bahsediyorum, cumhurbaşkanı diyelim ki böyle bir şeyin içinde oldu, buna tevessül etti, hemen parlamentodan bunun karşılığı gelebilir. Şu anda böyle bir yetki bile yok zaten, vatana ihanet suçu dışında yargılanması söz konusu değil. Mesela Meclis dedi ki "ben bu cumhurbaşkanı ile çalışmak istemiyorum, getirdiği yasaları, bütçeyi, kararnameleri ben kabul etmiyorum." "Parlamentonun yetkisi yok" deniliyor ya tam tersine, Meclis gerekli çoğunluğu sağladığı andan itibaren ülkeyi seçime götürebilir. Cumhurbaşkanını seçim yoluyla indirme yoluna gidebilir. Ama bunu yaptığı andan itibaren kendisi de seçime gitmek zorunda. Niye böyle bir uygulama getirildi? Bu bir keyfi hale gelmesin diye. Yani eğer sen "cumhurbaşkanından memnun değilim, şu uygulamaları yanlış" parlamento bunu dedi diyelim ki, bunu dediğin andan itibaren bunun notunu verecek olan millettir. Tek taraflı değil, aynı şey cumhurbaşkanı için de geçerli. Cumhurbaşkanı dedi ki "bu parlamento yasama, yeterli verimliliği göstermiyor ve ben bununla anlaşamıyorum, bütçemi kabul etmedi." Bu gerekçe ile bir ihtilaf oldu diyelim ki, bu sefer cumhurbaşkanı diyor ki "ben seçime gidiyorum" diyor parlamentoyu fesih değil bu. Fesih dediğiniz zaman cumhurbaşkanı görevde kalıyor. Normal fesih uygulamasında parlamentoyu fesih ediyor ama kendisi görevde kalıyor. Yeni uygulamada ise cumhurbaşkanı kendisi de seçime gitmek zorunda. Bu ne demektir, nihai notu millet verecektir. Aslında bu sistem parlamentoya ve cumhurbaşkanına, yani yasama ile yürütmeye diyor ki "uzlaşı siyaseti izleyin, uzlaşın, aranızda bu sorunları çözün. Bu kararname olur, yasalar olur, bütçe olur, başka konularla ilgili uzlaşın. Uzlaşamadınız mı? O zaman bana gelin." Buradaki temel soru şu, millete gitmekten niye bu kadar korkuyor "hayır" diyenler. Bakın referanduma giderken de, referandum sürecinde de hatırlarsanız hep bu tartışıldı. Millete gitmekten çekindiler. Korktular ama AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi bir araya geldi, yeterli çoğunluğu sağladılar ve şimdi halka gidiyor" diye konuştu.
"YENİ SİSTEMDE DİYELİM Kİ BİR KRİZ OLDU, SİSTEM TIKANDI. BU ÜLKE YÖNETİMSİZ KALMAYACAK"
Halka giden bir oylama için olmadık argümanların kullanıldığını ifade eden Kalın, "Yok "denize dökeriz', yok "şunu yaparız, bunu yaparız" gibi sadece kendi kendilerini tatmin ediyorlar bu tür açıklamalarla. Millete gitmekten niye çekiniyor muhalefet eden Cumhuriyet Halk Partisi? Şimdi kendisi de "hayır'ı anlatıyorlar millete, kendi taraftarlarına. Gayet demokratik, medeni bir tartışma ortamı var. "Evet" diyenler "evet'i savunuyor, "hayır" diyenler "hayır'ı savunuyor. Bunlar niye çekiniyorlar? Şimdi yeni sistemde diyelim ki bir kriz oldu, sistem tıkandı, ne olacak? Bu ülke yönetimsiz kalmayacak. Bu durumda ne yapacaklar "millete gidelim" diyecekler ama şimdi siyasi açıdan baktığınızda bunun hem parlamento için hem cumhurbaşkanı için bir maliyeti var. Bu hafife alınacak bir yetki değil. Bunu sürekli "hadi seçime gidelim" demenin siyasi bir maliyeti vardır. Mesela bir yıl sonra seçime gittiniz, demeyecek mi vatandaş sana "ben sana bir yıl önce yetki verdim, şimdi niye bir daha geliyorsun bana." Siyasetçi bunu düşünmek zorunda. Bu sistem "uzlaşın" diyor. Yasamaya diyor ki "sen kendi yasama görevini yerine getir', yürütmeye de diyor ki "sende kendi yürütme görevini yerine getir." Bunları zaten birbirini karşılıklı olarak denetleyen bir yapıda zaten var. Bir de bunların üzerinde bir anayasa mahkemesi var. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile ilgili de çok zihinleri bulandırıcı, yalan yanlış şeyler ortaya attılar. İşte "cumhurbaşkanı kararnameleri keyfi olarak istediği alanda, istediği şeyi çıkartabilir." böyle bir şey yok. Adı üstünde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, anayasa maddesi değil. Yani anayasanın güvence altına aldığı temel hak ve hürriyetler alanına giremez. Yasalar alanına giremez. Yasayı Meclis yapar. Madde de çok açık bir şekilde yazıyor "yasayla kararnamenin çeliştiği noktada kararname geçersizdir." Parlamentonun çıkarttığı yasa esastır. Zaten şu anda diyelim ki önümüzdeki seçimlerden sonra biz yeni sisteme geçtik, cumhurbaşkanı bir kararname çıkarttı ve bu mevcut bir yasaya aykırı, o zaten o andan itibaren geçersiz hale gelir. Ya da daha ilerisini söyleyeyim, parlamentonun denetim yetkisi açısından cumhurbaşkanı bir kararname çıkarttı, parlamento bunu uygun bulmadı ne yapar? Bununla ilgili bir yasa çıkartır ve bunu iptal eder. Bu yetki yine parlamentoda var. Dolayısıyla bırakın parlamentonun saf dışı bırakılmasını, tam tersine burada parlamento daha da güçlendiriliyor. Aslında bütün güçlü demokrasilerde kuvvetler ayrılığı demokrasinin en temel ilkesidir. Burada da yasama, yürütme ve yargı birbirinden çok kesin bir şekilde ayrılıyor. Yasamanın alanı belli, yürütmenin alanı belli, yargının alanı belli. Yargı sadece bağımsız olmuyor, tarafsız da oluyor. Dün Cumhurbaşkanımız da açıkladı, diyorlar ki "üst yargı ve görevlerini atamada cumhurbaşkanının şöyle ekstra görevleri olacak." Hayır, tam tersine ilk defa parlamento HSYK" ya üye atayabilecek. Bunu da parlamento yapacak. Yine iş geliyor millete güveniyor musunuz, güvenmiyor musunuz meselesine. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bu değişiklik ile anayasal güvence altına alınıyor. Orada cumhurbaşkanının atayacağı üyeler bellidir, parlamentonun atayacakları bellidir" şeklinde konuştu.
"TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ AÇACAK YENİ BİR SİSTEMDEN BAHSEDİYORUZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sarıyer'de "hayır" çadırına girdiği zaman yaşanan sahneye benzer tabloların muhtemelen başka yerlerde de yaşandığını belirten Kalın, "Rasyonel argümanlarla niye "hayır" dediğini izah edemeyen vatandaşın zihnini bulandırmaya çalışıyor. Gerçek olmayan iddialarla. "Muhtarları kapatacak, lokantaları kapatacak" gibi. İşte geçen bir programda da onların bir temsilcisine soruldu, "hangi maddeye dayandırıyorsunuz" dendiğinde "maddeleri yanımda getirmemişim" diyor. Bence millet anladı. Ülkeyi yöneten kadro, Cumhurbaşkanımız ülkeyi nereden nereye getirdi. Bence vatandaş bunu çok iyi görüyor. Yeni sistemde de diyoruz ki daha etkin, daha hızlı karar verebilen, daha şeffaf, kuvvetler ayrılığının esas olduğu, yönetim modeli getirelim. Bunu niye yapıyor. Cumhurbaşkanımız şu anki yetkileri ile de çok rahatlıkla görevine devam edebilir. Böylede devam edebilir ama Cumhurbaşkanımız bunu çok dillendirmek istemiyor, çünkü direk şahsını ilgilendiren konu. Şu ana kadar bu tür sistemi krizlerin aşılmasını sağlayan Cumhurbaşkanımızın siyasi girişimleri, ön almaları, gayretleri, fedakarlıkları sayesinde oldu. Sezer döneminde atamalar meselesinde, Sayın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi. Bütün bunları alt alta koyduğunuzda bu bir şahısla ilgili mesele değil. Şuan ki mevcut yetkileri ile gayet devam edebilir ama burada Türkiye'nin önünü açacak yeni bir sistemden bahsediyoruz. Yarın bunun bir garantisi yok ki, yarın seçim oldu tekrar siyaset kilitlendi, bir koalisyon ihtimali çıktı. Ülke olarak bunun bedelini hepimiz öderiz. Bunu 7 Haziran'da gördük. Güvenlik boyutunda, ekonomi, turizm, yatırımlar konusunda, bütün bu alanlarda ciddi bir gerilemeyi yaşamak üzereydik ki Cumhurbaşkanımız orda ön aldı. Cumhurbaşkanımız diyor ki "ben ilelebet burada olmayacağım ama cumhuriyet sisteminin adı belli Cumhuriyettir, halkın iradesine dayanan yönetim şeklidir, bunu sağlam temeller üzerinden nasıl ileri nesillere taşıyabiliriz." Bu sistem bunu sağlıyor. Demokratik sisteminin temel unsurlarından bir tanesi öngörebilirliktir. Sizin yatırımlarınız için, uluslararası sermayeyi çekmek için, kendi planlarımız için, 5 yıllık 10 yıllık planları nasıl yapacaksınız? Öngörülebilirlik Cumhurbaşkanımız döneminde Türkiye'nin kazandığı en önemli vasıflardan birisidir. Bunun etkisi bütün alanlarda özel sektörden, kamu planlarına kadar, bir üniversitesinin kendi akademik hayatını planlamasına ve bütün alanlara kadar öngörülebilirlik mutlaka olması lazım. Şuana kadar bunu sağlayan Cumhurbaşkanımızın kişisel gayreti, siyasi dehası bunlardı. Şimdi diyor ki "ben ilelebet burada olmayacağım." Sistemi öyle bir kuralım ki bu öngörülebilirlik kim gelirse gelsin devam etsin, sistem olarak devam etsin" açıklamasında bulundu.