Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Amerika Birleşik Devletleri'nin Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ofisini kapatma yoluna gitmesi Trump yönetiminin Filistin meselesinde tarafgir bir tutum içinde olduğunu bir kez daha teyit etmiş oluyor" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı ile ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Kalın, Kasım ayı içerisinde ikinci 100 günlük icraat programının açıklanacağını ve bununla ilgili hazırlıkların devam ettiğini ifade etti.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın ekonomiyle ilgili bir sunumunun olduğunu kaydeden Kalın, "Türkiye'deki pozitif yatırım ortamının devam ettiğini ifade etmek istiyorum. Türk ekonomisi özellikle uluslararası yatırımcılara güven veren bir ekonomi olarak yoluna devam etmektedir. Bilindiği gibi ikinci çeyrek büyümemizde 5,2 oranında geldi. Bu da Türk ekonomisin bütün bu zorluklara, olumsuz etkilere rağmen Türk ekonomisinin büyümeye devam ettiğini gösteriyor. Önümüzdeki günlerde bu konuyla ilgili alacağı tedbirler, temaslar da devam edecek. BM Genel Kurulu münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın bir New York Amerika ziyareti olacak. Orada da yatırımcılarla bir takım görüşmeleri olacak. Türk ekonomisiyle ilgili bir panik havası olmadığını ifade etmek istiyorum. Türbülans gibi görünen dönemin de kısa sürede aşılacağından biz eminiz" ifadelerini kullandı.
"60 BİN TEMİZLİK 20 BİNDE SİVİL GÜVENLİK GÖREVLİSİNİN GÖREVLENDİRİLMESİ İLE İLGİLİ BİR ÇALIŞMA BAŞLATILDI"
Hafta başında yeni eğitim yılının başlayacağını hatırlatan Kalın, "Milli eğitim bakanımızın sunumu oldu kabine üyelerine. Yeni dönemle ilgili alınan tedbirler takdim edildi. Güvenlik noktasında, bütün öğrencilerimizin huzur içinde yeni öğretim yılına başlaması için Milli Eğitim Bakanlığımız ile İçişleri Bakanlığımız arasında çalışma yapıldı. Güvenlik görevlilerinin görevlendirilmesi noktasında gerekli bütün tedbirler alındı. Pazartesinden itibaren bu uygulamaları da hep birlikte göreceğiz. Özellikle velilerin, ailelerin bu konuda müsterih olmalarını söyleyebiliriz. Bunun yanında Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız arasında 60 bin temizlik 20 binde sivil güvenlik görevlisinin görevlendirilmesi ile ilgili bir çalışma başlatıldı. Bunları özellikle güvenliğin yanı sıra okullarımızın temizliği okul çevrelerinin bahçelerinin temizliği konusunda önemli bir ihtiyaçtı aslında bu vesileyle bu çalışmada şu anda tamamlanma aşamasına girmiş durumda. Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında yapılan mutabakat çerçevesinde 60 bin temizlik 20 bin kadar da sivil güvenlik görevlisinin görevlendirilmesi konusunda mutabakata varılmış durumda. Bu vesile ile yeni öğretim yılına başlayacak bütün öğrencilerimize hayırlı bereketli feyizli bir öğretim yılı temenni ediyorum. Aynı şekilde öğretmenlerimize idarecilerimize ve bütün yöneticilerimize de gençlerimizin ufkunu daha da açacak onları parlak bir geleceğe hazırlayacak bir öğretim yılı olmasını temenni ediyorum" açıklamasında bulundu.
"AÇIKÇASI BİZİM DE BEKLEMEDİĞİMİZ BİR BİÇİMDE MÜZAKERE KISMI CANLI YAYINLANDI"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son dönemdeki yurtdışı temaslarıyla ilgili konuşan Kalın, şunları kaydetti:
"Geçen cuma günü Astana Üçlü Zirvesi'nin 3. toplantısını yapmak üzere Tahran'da idik. Orada yapılan görüşmeleri ve müzakereleri canlı yayından hepiniz izlediniz. Açıkçası bizim de beklemediğimiz bir biçimde müzakere kısmı canlı yayınlandı. Aslında bu da bir hayra vesile oldu. Bunu neden söylüyorum özellikle Cumhurbaşkanımızın insani duyarlılık noktasında ve İdlib'e yönelik muhtemel bir saldırının önlenmesi için nasıl bir gayret ve mücadele içerisinde olduğunu bütün dünyada görmüş oldu. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Zira Tahran zirvesinden sonra bile maalesef geçtiğimiz günler içerisinde dün bugün İdlib'in Güney uçlarından itibaren bir takım saldırıların hala devam etmekte olduğunu görüyoruz. Bu süreç içerisinde biz hem Tahran'daki zirvede muhataplarımıza yani Rusya Federasyonuna ve İran'a hem de dünya kamuoyuna Cumhurbaşkanımızın çok açık net çağrıları oldu. Bu İdlib'e yönelik bir saldırının sadece bir insani felaketle sonuçlanmayacağını bunun çok ciddi siyasi diplomatik sonuçları olacağını da ifade ettik etmeye de devam ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın bugün bir Amerikan gazetesinde yayınlanan yazısında da ifade ettiği gibi bu konuda sadece Türkiye'nin çaba göstermesi asla yeterli değildir. Dünya kamuoyunun da burada elini taşın altına koyması gerekiyor ama bunu hakikaten samimiyete ve ciddiyetle yapması gerekiyor. İdlib'e yönelik bir saldırı her şeyden önce şu ana kadar devam eden siyasi süreçleri dinamitleyecektir. Ciddi bir güven bunalımına yol açacaktır. Yüz binlerce insanın Türkiye'ye doğru tekrar hareket etmesine göç etmesine sebep olacaktı. Zaten milyonlarca mülteciyi Türkiye'de barındırdığımız bir dönemde yeni bir göç dalgasının on binler yüz binleri kapsayacak bir göç dalgasının Türkiye'ye dönük gerçekleşmesi başka komplikasyonları ortaya çıkaracaktır. Bunun etkileri sadece Türkiye ile sınırlı kalmayacaktır. Buradan Avrupa'ya başka ülkelere de sıçrayacaktır. Dolayısıyla burada bizim çağrımız bütün dünya kamuoyunun batılı ülkelerin Amerika Birleşik Devletleri'nin bölge ülkelerinin ve bu konuda eşgüdüm ve koordinasyon içerisinde hareket ederek İdlib'e yönelik muhtemel bir saldırıyı durdurmasıdır. Burada bir noktanın da altını çizmek istiyorum Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu Tahran'daki zirvede dile getirdiler. Zaman zaman batılı ülkelerin Esad rejimi idlib'de kimyasal silah kullanırsa müdahalede bulunuruz açıklamalarının son derece yetersiz ve tutarsız olduğunu ifade etmeliyiz. Çünkü şu ana kadar Suriye Savaşı'nda öldürülen yüz binlerce insanın yüzde 99'undan fazlası konvansiyonel silahlarla öldürüldü. Kimyasal silah kullanılırsa müdahale ederiz ama konvansiyonel silahlarla saldırmaya devam ederse hiçbir şey yapmayız anlamına gelen bu açıklamaların Suriye bağlamında oyun değiştirici bir unsur olmayacağı caydırıcı bir nitelik arz etmeyeceği çok açık ve net olsa gerektir. Ayrıca kimyasal silah kullanırsa müdahale ederiz demek konvansiyonel silahlarla saldırmaya yani şu andaki katliamları yapmaya devam edebilirsiniz demektir. Bunun hiçbir tutar tarafı olmadığını ifade etmeliyiz. Burada kimyasal ya da konvansiyonel bütün silahlarla ölümlerin tamamen durdurulmasına dönük bir çağrının yapılması ciddi bir diplomatik çalışmanın yapılması Esed rejimine ve onun destekçilerine yönelik birtakım başka girişimlerin devreye sokulması gerekiyor. Bütün bu süreçte hakikaten insani duyarlılık gösteren tarafın Türkiye olduğu açık ve net bir şekilde ortada. Ama biz duruşumuzu sergiledik yapacağımızı yaptık artık gerisine karışmıyoruz diyecek durumda da değiliz. Ortada insani siyasi bir kriz var. Bu büyüyerek herkesi içine çekecektir. Dolayısıyla burada bizim beklentimiz bütün tarafların bütün paydaşların mutlaka bu süreç içerisinde önümüzdeki günlerde yapıcı katkılar sunacak şekilde bir tutum içine girmeleri ve İdlib'e yönelik bütün bu mahzurları ortadan kaldıracak bir siyasi çözüm üzerinde mutabık kalmalarıdır. Biz Türkiye olarak bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Ama bunu sadece Türkiye'nin omuzlarına bırakmak bu yükü ne adildir ne de insaflı bir yaklaşımdır. Burada önümüzdeki günlerde müttefiklerimizden de ciddi katkılar beklediğimizi özellikle ifade etmek istiyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımız da bu konuları önümüzdeki günlerde yapacağı temaslarda ayrıca Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Kurulunda hem yapacağı konuşma da hem de temaslarında dile getirecek."
"BU ZİYARETE SON DERECE POZİTİF BİR GÜNDEMLE GİDECEĞİZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler ziyaretinin hemen ardından Almanya'ya bir devlet ziyareti gerçekleştireceğini söyleyen Kalın, New York'tan Berlin'e geçmek suretiyle 28 ve 29 Eylül tarihlerinde burada 2 günlük bir devlet ziyareti gerçekleşeceğini ifade etti. Almanya ile Türkiye'nin çok köklü kapsamlı ilişkilerinin olduğunu ve insani yönden ticari yönden siyasi diplomatik kültürel ve diğer alanlarda Almanya'nın Avrupa'daki önemli ortaklardan birisi olduğunu kaydeden Kalın, "Ciddi ekonomik ilişkilerimiz var. Binlerce 7 binin üzerinde Alman şirketi Türkiye'de iş yapıyor. Aynı şekilde 2 buçuk 3 milyona yakın Türk Almanya'da yaşıyor. Çok güçlü bağlarımızın olduğun bir ülke. Avrupa'nın da lider ülkelerinden birisi. Dolayısıyla bu ziyareti bir son derece önemsiyoruz ve bu ziyarete son derece pozitif bir gündemle gideceğiz. Anı şekilde Alman mevkidaşılarımızın da bu ziyaret için çok kapsamlı içerikli bir hazırlık yaptıklarını biliyoruz. Bununla ilgili ön görüşmelerimizi de geçtiğimiz hafta zaten yaptık. Bunun da iki ülke ilişkilerine o bağlamda da Türkiye ile Avrupa ilişkileri ne de olumlu katkı sağlayacağını ümit ediyoruz. Bu arada cumartesi günü Sayın Cumhurbaşkanımızın bir Azerbaycan seyahati olacak. Azerbaycan'ın kurtuluşunun yüzüncü yılı aslında.Orada önemli büyük törenler anma programları olacak. Sayın Cumhurbaşkanımız da programlara katılmak suretiyle orada bir konuşma yapacak ve bugünde de Azerbaycanlı kardeşlerimizin yanlarında olduğumuzu bir kez daha bu vesileyle ifade edeceğiz" dedi.
"FİLİSTİN KURTULUŞ ÖRGÜTÜ'NÜN OFİSİNİ KAPATMA YOLUNA GİTMESİ TRUMP YÖNETİMİNİN FİLİSTİN MESELESİNDE TARAFGİR BİR TUTUM İÇİNDE OLDUĞUNU BİR KEZ DAHA TEYİT ETMİŞ OLUYOR"
Filistin meselesine ilişkin Kalın, "Bir müddettir müzakerelerin durduğu Filistin halkının daha fazla baskılara maruz kaldığı ayrımcılığa ve izolasyona maruz bırakıldığı bir dönemden geçiyoruz. Biz Sayın Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı sıfatıyla bu konuda bildiğiniz gibi gerek İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinde gerek Kudüs meselesinde gerekse ikili ve bölgesel platformlarda bu konuyu mütemadiyen dile getiriyor gündeme getiriyor.Özellikle Amerika Birleşik Devletleri'nin Filistin Kurtuluş Örgütü'nün ofisini kapatma yoluna gitmesi Trump yönetiminin Filistin meselesinde tarafgir bir tutum içinde olduğunu bir kez daha teyit etmiş oluyor. Bu Amerikan yönetiminin Filistin meselesine Ortadoğu barış sürecine nasıl baktığı ile ilgili son derece kaygı verici endişe verici bir tutum içerisinde olduğunu göstermektedir. Filistin Kurtuluş Örgütü ve Filistin halkının özgürlük mücadelesinin önemli kurumlarından biridir. Siyasi meşruiyeti vardır. Ofisin kapatılması görevlilerinin ülke dışına çıkartılması veya gönderilmesi gidin denmesi açıkçası burada Amerika'nın iddia ettiği gibi tarafsız bir arabulucu olma vasfını yitirdiğini göstermektedir. Bu bağlamda yine Birleşmiş Milletler mülteciler komiserliği olarak bildiğimiz bütçe payının kesilmesi Amerika Birleşik Devletleri tarafından verilen bir başka endişe kaynağıdır. Bu hizmetlerden yarım milyondan fazla Filistinli bildiğiniz gibi istifade etmektedir. Bu hizmetlerden yarım milyondan fazla Filistinli bildiğiniz gibi istifade etmektedir. Bu hizmetlerinde büyük bölümü eğitim sağlık gibi temel ihtiyaçlarla ilgilidir. Siyasi bir tarafı da yoktur. Dolayısıyla burada gençlerin çocukların yaşlıların faydalandığı bir programdan bahsediyoruz. Adeta Filistinlileri cezalandırırcasına bu tür kararların alınmasını da biz asla kabul etmiyoruz. Bunları kınıyoruz. Bunları Filistin halkına yönelik bir haksızlık ve hakaret olarak değerlendiriyoruz. Biz tabii ki çaresiz değiliz. Elimiz kolumuz bağlı oturup bu süreci izlemeyeceğiz. Cumhurbaşkanımız İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olarak bununla ilgili bir kampanya zaten başlatmıştı. Hem İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler ile hem diğer dünya ülke liderleriyle de bu konuda görüşmelerini devam ettirecek. Avrupa Birliği başta olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri'nin kestiği fonların telafi edilmesi o katkı payının başka kaynaklardan sağlanması konusunda da bir dizi girişim oldu. Biz Türkiye olarak da bu sürecin içinde olmaya devam edeceğiz. Biz burada Filistin halkının meşru davasında yanlarında olmaya devam edeceğiz. Fakat özellikle iki devletli çözümün hayata geçirilmesi Kudüs'ün statüsünün korunması ve mültecilerin ülkelerine dönme haklarının kendilerine verilmesi yani Filistinli mültecilerin noktasında biz girişimlerimizi devam ettireceğiz. Filistin halkının bir bütün olarak iradesini dikkate almayan hiçbir çözümün çözüm olmayacağını herkesin bilmesi gerekiyor. Zaten işgal altında yaşayan Filistin halkının şu veya bu gerekçeyle tekrar bir yalnızlığa izolasyonu ambargolara maruz kalması asla ve asla kabul edilemez. Öz yurdunda adeta bir parya haline getirilmesi Filistin halkının ve bütün insanlığın vicdanını sızlatmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
"TERÖRLE MÜCADELENİN SON DÖNEMDE SON DERECE OLUMLU NETİCELER VERDİĞİNİ HEPİMİZ GÖRÜYORUZ."
Kalın, konuşmasına şöyle devam etti:
"Terörle mücadele konusunda İçişleri, Milli Savunma Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatımızın da sunumları oldu kabine toplantısında. Terörle mücadelenin son dönemde son derece olumlu neticeler verdiğini hepimiz görüyoruz. Son yıllarda terör örgütüne katılım noktasında çok ciddi düşüşlerin olduğunu terör örgütleri mensuplarını hem Türkiye topraklarında hem de sınır ötesinde Suriye Irak ve diğer bölgelerde etkisiz hale getirildiğini ve bu başarı oranın her gün biraz daha arttığını memnuniyetle görüyoruz. Bu Cumhurbaşkanımızın tarif ettiği şekliyle tehdidi ve terörü doğduğu yerde ortadan kaldırma stratejisinin bir tatbikidir ve ilgili kurumlarımız İçişleri Bakanlığımız, Milli Savunma Bakanlığımız, Silahlı Kuvvetlerimiz, Milli İstihbarat Teşkilatımız da son derece iyi bir eşgüdüm ve koordinasyon halinde işbirliği içerisinde bu stratejiyi hayata geçiriyorlar. Tabii terörle mücadele sadece teröristle mücadeleden ibaret değil güvenlik bahsi söz konusu olduğunda başka başlıklarda var.Uyuşturucu ile mücadele organize suçlarla mücadele düzensiz göç ile mücadele ve benzeri konularda da ilgili kurumlarımız çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürüyorlar."
"DÜN BUGÜN YARIN İTİBARIYLA CUMHURBAŞKANIMIZIN SAYIN BAHÇELİ'YE BİR DAVETİ SÖZ KONUSU OLMADI"
Basın mensuplarının sorularını da cevaplayan Kalın, AK Parti ile MHP arasında yerel seçimlerde bir ittifak olup olmayacağının merak edildiği hatırlatılarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan MHP Lideri Bahçeli'ye bir görüşme daveti olup olmadığı sorusu üzerine, "Cumhur ittifakının genel ruhunun muhafaza edilmesi hem yerel seçimlere giderken yaşayacağımız şu önümüzdeki aylarda hem de sonrasında önemsediğimiz bir yaklaşımdır. Bunun muhafaza edilmesi genel olarak kabul edilen tutumdur, yaklaşımdır.Spesifik olarak daha detaylı yani yerel seçimlerde bu ittifak nasıl uygulanır onun detaylarının çalışılması gerekiyor. Bunu tabii liderlerimiz oturacaklar görüşecekler ondan önce ilgili arkadaşlarımız komisyonlarda iki parti arasında bu konuları görüşecekler. Olgunlaştıktan sonra da liderlere arz edecekler. Onunla ilgili çalışmalar henüz başlamış değil ama önümüzdeki günlerde başlayabilir. Bu çerçevede de dün bugün yarın itibarıyla Cumhurbaşkanımızın Sayın Bahçeli'ye bir daveti söz konusu olmadı. Sayın Bahçeli'nin de böyle bir görüşme talebi şu an itibariyle söz konusu değil ama zaman zaman bildiğiniz gibi görüşmeleri oluyor. Önümüzdeki günlerde böyle bir talep söz konusu olursa bu görüşme gerçekleşebilir" diye konuştu.
Tahran Zirvesi'nin sonrasında 14 Eylül'de İstanbul'da bir zirve gerçekleşeceği belirtilerek, Erdoğan'ın Tahran'da Ateşkes çağrısının olduğu ve İstanbul'da da Türkiye'nin yeni çağrılarının olup olmayacağının sorulması üzerine Kalın, şöyle konuştu:
"Ayın 14'ünde İstanbul'da yapılacak toplantı bizim ev sahipliğimizde yapılacak. Burada Türkiye Rusya Almanya ve Fransa liderlerinin katılacağı zirvenin ön hazırlık toplantısı yapılacak bu cuma günü. Siyasi danışmanlar düzeyinde bu toplantıda biz liderlerin zirvede ele alacaklıları gündemi çalışacağız şu an itibariyle her şey taslak halinde. Orada bir mutabakata vardıktan sonra bunlar liderlerimize arz edilecek. Ondan sonra da nihai onay alındıktan sonra da bir takvim üzerinde de tabii ki çalışacağız. Şu anda bir şey diyemiyorum çünkü henüz toplantı yapmadık. Cuma günü mevkidaşlarımızla oturup bunları konuşacağız orada bir takvimde belirlemeye çalışacağız ana hatlarıyla. Amaç Suriye başta olmak üzere bölgesel konuları eşgüdüm içerisinde ele almak. Bu mekanizmanın biz faydalı olacağını düşünüyoruz. Zira bu ülkeler hem bölge konuları Ortadoğu konuları olsun güvenlik olsun terörle mücadele Suriye ve diğer konularda zaten ikili üçlü dörtlü formatlarda sürekli temas halinde olan ülkeler ve bunun somut neticeler çıkartacağına inanıyoruz. İdlib'te yaşanan sıcak gelişmeleri de dikkate aldığınızda bu toplantının ve zirvenin önemi biraz daha artmış olacak. Bu meselenin bütün yükünün ağırlığını Türkiye'nin omuzlarına bırakıp kenara çekilmek adil bir tutum olmaz çözüm de üretmez. Türkiye olarak biz elimizden geleni yaptık yapmaya da devam edeceğiz.Bu insani duyarlılık noktasında Cumhurbaşkanımızın tavrı zaten net bunu her platformda ifade ediyor. Meseleyi daha fazla büyütmeden nasıl çözebiliriz diye baktığımızda bütün paydaşların bu sürecin içinde yer alması gerekiyor. Bu toplantıda buna katkı sağlayacak toplantılardan birisi olacak. Bahsettiğim o dörtlü zirveden önce New York'ta da Sayın Cumhurbaşkanımızın dünya liderleri ile pek çok görüşmesi olacak Yani bu konuyu da gündeme getirmeyi orada da devam edecekler."