Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Vahdettin Köşkü'nde Ahmet Hakan, Işıl Açıkkar ve Salih Nayman'ın moderatörlüğünde düzenlenen sosyal medya ve televizyon ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
31 Mart seçimine ilişkin soru üzerine Erdoğan, itirazlar neticesinde 29 binden 13 bine düşen bir neticenin söz konusu olduğunu, bu durumun ister istemez kendilerini itiraza sevk ettiğini, bu itirazlar neticesinde de YSK'nin seçimin yenilenmesi kararını aldığını hatırlattı.
Tüm sandıklara yönelik sayım talepleri yerine gelmiş olsaydı, bugün belki de bu seçimin olmayacağını ifade eden Erdoğan, itirazlar neticesinde 16 bin gibi bir farkın ortaya çıktığını, burada ciddi bir suistimalin olduğunu söyledi.
YSK'nin kararını vermesinin ardından 23 Haziran'da seçime gidileceğini belirten Erdoğan, geriye kalan iki günde pazar gününe hazırlıkları yapacaklarını ifade ederek, bu hazırlıkların İstanbul seçimi için hayırlara vesile olmasını dile getirdi.
Burada "Acaba Batı, bununla niye bu kadar ilgileniyor?" konusunun düşündürücü olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bugün, yabancı basınla bir toplantım oldu. Bazı basın mensupları İstanbul seçimlerini sordu. İlgilenmeleri tabii manidar. 31 Mart seçimlerinde çok çok ciddi saldırılar da oldu. Hele hele Yunan basını bu işin üzerine çok farklı gitti." diye konuştu.
YSK'nin kararını verdiğini, ona da en büyük saldırıyı ana muhalefetin yaptığını anlatan Erdoğan, "YSK üyelerine önce çok güveniyorlardı. Daha sonra çete olarak nitelemeye başladılar. Pazar günü seçime gidiyoruz. Netice ne çıkarsa ona hep birlikte başımız, gözümüz üstüne diyeceğiz ve geleceğe yöneleceğiz." değerlendirmesinde bulundu.
"Valimiz bu işi yargıya taşıma kararlılığında"
Ordu Havalimanı'nda yaşanan olayın hatırlatılmasının ardından yöneltilen "Sandık ve milli iradeyle var olmuş bir siyasi lidersiniz. Burada sanki seçilse bile başkanlık verilmeyecek gibi bir algıdan söz ediliyor. Bu algı doğru bir algı mıdır? Bu konuda yaklaşımınız nedir?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"Burada hukuki durum ne ise bu küfrün karşılığı ne ise bununla ilgili olarak Sayın Valimiz kendisine yapılan küfürle ilgili olarak, bu işi savcılığa, yargıya taşıma kararlılığında. Sağ olsun burada seçimin ardından bu savcılık müracaatını yapma ferasetini de gösterdi. Burada kararı kim verecek? Yargı verecek. Yargı bu konuyla ilgili olarak, yani bu ülkenin valisine 'it' demenin ne olduğunun yasal olarak kararını verecek merci odur. Burada zaten yasalarımızda bir ilin valisine, yöneticisine bu tür küfürlerin karşılığı oralarda belli. Kaç yıldan kaç yıla, bu belli.
Ben burada büyük bir ispat yapacağım. Ben İstanbul'un büyükşehir belediye başkanıydım değil mi? Bu daha belediye başkanı seçilmeden böyle bir şey yaptı. Ben İstanbul'un büyükşehir belediye başkanıyken okuduğum bir şiir sebebiyle mahkum oldum. Bu mahkumiyetimle benim elimden belediye başkanlığımı aldılar mı? Aldılar. Bu ise henüz belediye başkanı olmadan, bir ilin valisine küfrediyor. Ben küfretmedim. Devletin resmi yayın organlarında yer alan bir şiiri okudum ve bundan mahkumiyet aldım 10 ay. 4 ay 10 gün yattım. Ama elimden neyi aldılar? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldılar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, cezaevine girmeden bir süre önce Ahmet Hakan ile Feshane'de bir program yaptığını ve Hakan'ın kendisine "Sizin yerinize gelecek olana kefil misiniz?" sorusunu yönelttiğini anlattı. Erdoğan, bu soruya "Siyasette babam bile olsa, kefil olmam. Ama ekonomik olarak gücüm neye yeterse o kadarına kefil olurum." dediğini aktardı.
"Belli süreyi aşan bir cezayı alması halinde düşecektir"
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Vali demek ne demek? Cumhurbaşkanının o ildeki vekili demektir. Siz, bir valiye 'it' derseniz, kusura bakmayın bunu kimse yemez. Ben de bir Cumhurbaşkanı olarak valime sahip çıkmak durumundayım. Onu yedirtmem. Polislerimize aynen orada yanındaki bir başkası 'şerefsizler' diye hitap ediyor. Bu polisler kim? Yarın eğer sen buranın başına geçecek olursan bunlar senin koruman olacak. Sen bu korumalarına 'şerefsiz' dedirtiyorsun.
Bunların en iyi bildiği iki şey var. Algı operasyonu yapmak ve mağduriyet maskesi giymektir. Devletin valisine hakaret edeceksin, polisin üzerine yürüyüp küfür edeceksin. Sonra mağdur edebiyatı yapacaksın, böyle bir şey olmaz. Bu, hukuk içinde olacak olan bir şey. Benim orada zaten yapamaz dediğim bir şey yok. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi halinde zaten bu düşer. Hele hele bir konu var ki o da şudur, özellikle bu tür yargı süreci içinde belli bir süreyi aşan bir cezayı alması halinde bu düşecektir. O süreyi aşmazsa zaten görevine devam eder."
"Benim nasıl düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer"
Bu sürecin, seçildikten sonra valinin savcılığa müracaatı ile başlayacak olan bir süreç olduğunu aktaran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu da görevi ihmal değil, görevi kötüye kullanmaktır. Göreve gelmeden bu işi yapması suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa bu benim kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse, belediye başkanlığım benim nasıl düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer. Ben yaşadım çünkü. Ben yaşadığımı söylüyorum. Bana bu cezayı verdiler. Şiir okuduğum için verdiler. Belediye başkanlığım 4 yıl 6 ay gibi bir süre geçmişti, düştü. Benden sonra seçim yapıldı mecliste, bir başka arkadaşımız başkan seçildi. Onunla süre tamamlandı."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ordu Havalimanı'nda valiye yapılanların görsel ve yazılı kayıtlarını gördüklerini anlatarak, "Halk şunu da söylüyor; 'Bir Cumhurbaşkanı olarak siz, valinizin izzetini korumayacak mısınız, valinize sahip çıkmayacak mısınız, valinizi böyle ortada bırakacak mısınız?' Bırakamayız. Ona da sahip çıkmak bizim öncelikli görevlerimiz arasındadır." dedi.
"'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak' dediler"
"Sisi mi Binali Yıldırım mı? dediniz. Ne demek istiyorsunuz Sisi mi Binali Yıldırım mı derken?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları söyledi:
"Mursi, içeri alındıktan kısa bir süre sonra CHP'nin trolleri benimle ilgili şu başlıkları atmaya başladılar; 'Erdoğan'ın akıbeti de Mursi gibi olacak' dediler. Bu sürekli olarak devam etti. Şimdi de yine aynı şekilde Mursi, adeta orada 20-25 dakika çırpınırken en ufak bir müdahale olmadığı halde, yine bu troller devreye girdiler, 'Erdoğan'ın akıbeti de aynen Mursi gibi olacak' dediler.
Şu anda benim pazar günü ile alakalı şeyim, bir zihniyet çatışmasında bir tarafta Sisi taraftarları var zihniyet olarak ki bunlar Erdoğan'ı oraya oturtuyorlar. Bir tarafta Binali Bey'in durumu var. Binali Bey'in durumu da benim bir belediye başkanı adayım olarak bizler de Mursi zihniyetini bunların anlayışına göre temsil etmiş oluyoruz."
Böyle bir anlayışla pazar günü seçime gidildiğini ifade eden Erdoğan, "31 Mart seçiminde nasıl bir benzetme yapıldı, Yunan gazeteleri nasıl devreye girdiler? Tüm bunlar zihniyet çatışmasının ortaya çıkışıdır. Yoksa bir kişinin, bir kişi olarak benzemesi değil, zihniyet olarak benzemesidir. Bu zihniyet benzetmelerini yapmak suretiyle, siyaseti veya siyasi düşüncelerimizi güçlendirmek durumundayız. Bu incelikleri ciddi manada ayrıştıralım ki işi bir yere vardıralım. Çünkü işin neticesi buraya gelecektir." dedi.
Bugün Batı basınının, kendisine saldırdığını ifade eden Erdoğan, "Bir zihniyet meselesinden dolayı saldırıyor. Hele hele Alman medyasının sürekli olarak saldırılarının arkasında bakıyorsunuz FETÖ, PKK, DHKP/C var. Bütün bunlar ciddi manada neyin nereye oturduğunu göstermesi bakımından çok manidardır."
'Ciddi bir tarafgirlik söz konusuydu'
Erdoğan, AK Parti Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım ile CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun katıldığı ortak canlı yayını nasıl bulduğuna yönelik soru üzerine, söz konusu yayını beğenmediğini söyledi.
Yayında objektif bir yönetim anlayışının olmadığını söyleyen Erdoğan, "Dakikalardan, soru soruş şekillerine varıncaya kadar, ciddi bir tarafgirlik söz konusuydu ve bu tarafgirlikle kalmayıp bir de tabii sonradan o soru soruş şekillerinde bile bazı tarafgirlikler çok somut ortaya çıkıyordu." dedi.
Erdoğan, söz konusu yayında moderatörün CHP adayına "Başkan", Binali Yıldırım'a ise "başkan adayı" diye hitap ettiğini ifade ederek, "Bu çok çok önemliydi. Canlı yayın boyunca iki adayın konuşma süresinde eşitsizlik göze çarptı. O da çok önemliydi. İki adayın konuşma süresine baktığımız zaman güya çok dikkatli takip edilmesine veya 'buna ben çok dikkat edeceğim ve her iki adaya da bu noktada dikkatli süreleri kontrol edeceğim' demesine rağmen bunlara dikkat edilmemiştir. Eşit süre verilmedi. Mesela Sayın Yıldırım'a bütün bu süre içinde 4 dakikada az süre tanımıştır. Bunların hepsini dakika dakika bizler masaya yatırdık. Çok daha ilginç bir şey, Sayın Yıldırım'ın sözleri zaman zaman kesilmiş ama rakibinin ise böyle bir sıkıntısı olmamıştır. Burada da yaptığımız tespitler de şu, burada rakamları göstererek özellikle 10 kez CHP adayının müdahaleye uğradığını görüyoruz ama Yıldırım'ın 26 kez sözü kesildi. Halbuki bir moderatör olduğunda konuşmacılar, konuşması ne kadar fazla kesilirse o da oradaki iradesini veya sunumunu o değerini kaybeder ve o akış ortadan kalkar. Burada da bunu maalesef yaşadık ve gördük." değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programdan 3 gün önce bir otelde moderatörün CHP adayıyla görüştüğünü anlatarak, şöyle devam etti:
"Birisi diyor ki, '5 dakika, 10 dakika görüştük', öbürü '15 dakika filan' sonunda iş ortaya çıktı, 45 dakika bunların orada görüşmesi var. 45 dakika orada görüşürken de bütün doneler, ne tür sorular sorulacak ki bu tamamen bir soru çalma sanatıdır. Bu, tamamen FETÖ'cülerin işidir. Çok ilginçtir, moderatör soruyu soruyor, sorduktan sonra da oradan, o başlıklara göre o karton çıkarılıyor o gösteriliyor. Bu denli bir hırsızlık olur mu? Böyle de 'çok doğru, çok adil bir moderatörlük yaptım' nasıl diyeceksin? Bunlar dersi 45 dakika çalıştılar, soruları vesaire hepsi. O kutucukların da hepsinin biz resimlerini aldık ve orada bu resimler nasıl çekildi, nasıl bunlar önceden hazırlandı... Çünkü soru soruluyor ve soru sorulduğu anda hemen bu çıkıyor ve cevabını da ona göre veriyor. Şimdi bu adil bir tartışma olamaz. Nitekim adil olmaktan çıktı. Tabii bu hem siyasi, hem ahlaki değerlere ters bir tartışma halini aldı. Ben mesela Sayın Dündar'la Baykal döneminde bizim bir tartışmamız olmuştu ve biz o tartışmamız da CHP adına Sayın Tan'la görüşmüştü, Uğur Dündar'la benim adıma Ömer Çelik Bey görüşme yaptı. Ve her ikisiyle de görüşmeler yaptı, konuştular vesaire... Ondan sonra biz programa çıktık ve hakikaten çok da güzel bir tartışma oldu. Daha sonra değerlendirmeler noktasında da gayet güzel değerlendirmeler yapıldı. Ama hiç buna benzer olumsuz şey de o zaman olmadı."
"Bir moderatörün ne soracağı belli olabilir mi? Sürpriz bir soruyla moderatör karşınıza çıkabilir. Sürpriz soruyla karşımıza çıkınca ne yapacaksınız?" diyen Erdoğan, "Şimdi nedir? Bu, bir moderatör olarak kendini bitirmiştir. Bundan sonra kalkıp da bu tür şeyler de... Mesela bana da soruldu 'Ne yapalım' diye ben farklı isimler vermiştim ama bu isimler adaylar tarafından herhalde makul karşılanmadı ve iş bu noktaya geldi. Şimdi tabii öyle veya böyle o akşamki tartışmanın da hasılasını pazar günü sandıklarda göreceğiz. İster buralarda hırsızlıklar, şunlar bunlar olsun. Öyle veya böyle bu netice kendini çok açık net zaten gösterecek." diye konuştu.
"Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler"
Gazeteci Uğur Dündar'la yaptıkları görüşmeden bu yana böyle bir şeye hiçbir zaman girmediğini anlatan Erdoğan, "Neden girmediniz?" sorusu üzerine şöyle devam etti:
"Girmeyişimin sebebi bu tür endişeler. Çünkü her şeyde maalesef bir sıkıntı, bir bozukluk var. Artık ideolojik yaklaşımlar bu tür tartışmaları bozuyor. İdeolojik tartışmalardan arındırılmış acaba bir tartışma olabilecek mi? Yoksa ben o zaman ki daha yeni bu sürecin içerisindeydim. Sayın Baykal benden çok çok deneyimli, tecrübeli bir lider olmasına rağmen biz onunla o tartışmayı yaptık ve herhangi bir sıkıntı şu, bu yaşanmadan böyle bir tartışma yaptık. Bugün de, yarın da artık belli bir deneyime sahip bir lider olarak ben herkesle bu tür müzakerelere, tartışmalara girerim. Bütün mesele, işte şimdi burada da gördüğümüz gibi bir moderatör olayındaki neticedir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ortak yayında Binali Bey'in performansını yeterli bulup bulmadığı sorusunu şöyle yanıtladı:
"Binali Bey'in duruşunda bir olgunluk, derinlik var. Kalkacaksın İDO genel müdürü olarak yola çıkacaksın, ondan sonra milletvekili olacaksın ve 10-11 yıl Ulaştırma Bakanlığı yapacaksın, öbür taraftan Başbakanlık ardından Meclis Başkanlığı... Şu anda bu ülkenin 81 vilayetinin her yerinde, yollarından, altyapısına, üst yapısına varıncaya kadar kadar, havalimanına varıncaya kadar Binali Bey'in Başbakanlığım döneminde elinin değmediği yer yok."
Ekrem İmamoğlu'nun, "25 senede İstanbul'da ne yaptınız?" dediğini aktaran Erdoğan, "İnsanın gözü arsa artık bunu görecek. Ama gözü var da görmüyorsa artık buna benim diyeceğim bir şey yok. Sen kalkıp da İstanbul'da Avrasya Tünelini görmeyecek misin? Marmaray'ı görmeyecek misin? 29 Ekim 2013'ten bu yana 350 milyon insan geçti. Öbür tarafta Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü. Bütün bunlar şu anda İstanbul için bitirilmiş olan yatırımlar. Kadıköy Söğütlüçeşme'den kalkan şu andaki metrobüsler Beylikdüzü'nü geçiyor, oraya kadar ulaşıyor. Bunları yapan yine aynı şekilde AK Parti belediyeciliğidir. Hepsinden öte şu anda dünyanın neredeyse ilk üçü içerisinde yer alan bir İstanbul Havalimanı'nı yine Binali Bey'in Ulaştırma Bakanlığı döneminde biz başlattık. Almanya'da Berlin Havalimanı 17 yıl oldu, hala bitirilemedi. Ama bizimki 5 yılda bitti ve şu anda bazı eksikler var, bu eksikler de bittiği andan itibaren bizim havalimanımız belki de dünyanın bir numaralı Havalimanı haline gelecek." diye konuştu.
Binali Yıldırım'ın vaatlerine hiç girmeyeceğini anlatan Erdoğan, "Çünkü yaptıkları zaten yapacaklarının şu anda teminatı durumunda" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP adayının İstanbul'da ücretsiz ve indirimli su vaadinin olduğunu anlatarak, "İstanbul'u suya kavuşturan bu fakir. Benim döneminde Istranca Dağları'nı deldik İstanbul'a suyu getirdik. Öbür taraftan Melen'den Ömerli'ye suyu getirdik bu da yetmez dedik, boğazın altından boru oraya yerleştirildi ve Anadolu Yakası'nda sıkıntı olursa Avrupa Yakası'ndan oraya suyu pompaladık. Avrupa Yakası'ndan olursa Anadolu Yakası'ndan bu tarafa suyu pompaladık. Bunu da hallettik." ifadelerini kullandı.
"Şimdi çıkmış israftan bahsediyor"
Haliç'i temizlediklerini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Haliç'ten çıkardığımız çamuru Alibeyköy'de bir taş ocağına pompaladık ve o çamur orada 650 bin metrekarelik bir alanı orada oluşturduk. Şimdi orada oyun parkı var. Bunları biz o belediye başkanlığımız döneminde yaptık. Şimdi çıkmış israftan bahsediyor. Bütün bu yatırımlar öyle durup dururken olmadı ki ve ben 2,5 milyar dolarlık borçla devraldım. 1 milyar 250 milyon dolar borçla devrettim. Bütün bu dediğim yatırımları da yapmak suretiyle."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanlığı görevinden sonra Başbakanlığı döneminde de sürekli İstanbul'daki AK Parti belediyesini de hiçbir zaman ihmal etmediğini anlatarak, "Ama arkadaşlarımın hepsi de zaten başarılı bir belediyecilik sergilediler. Bunları görmek lazım. Ama tabii buraları bilmiyor, görmediği için 'bir şey yok' diyor. Bizim hemen hemen her ilçemizde muhakkak kültür, kongre merkezleri var. Bunlarda her türlü yarışın içindeyiz."
"Sayıştay, Ekrem İmamoğlu'nun belirttiği şekilde bir raporları olmadığını açıkladı. Sizden sonraki dönemde bir israf var mı?" şeklindeki soru üzerine, kendi döneminde 8,5 milyon olan İstanbul'un nüfusunun şu anda 15 milyonu aştığını söyledi.
1994-1999 arasında maliyetlerle şu an şehrin alt ve üst yapısı için harcamaların aynı bedelle olamayacağını ifade eden Erdoğan, yatırımın bedel ve maliyetlerinin, altyapı konusunda yapılacakların da arttığını kaydetti.
Erdoğan, belediye başkanlığını aldığında kentte kavşak, alt geçit olmadığını, sonrasında bunların yapılmaya başlandığını, kendisi 19-20 tane yaptıysa, arkasından gelenlerin bu tür düzenlemeleri artırarak devam ettirdiklerini vurguladı.
Kendi dönemindeki İkarus adlı Macar otobüslerinin çok kötü olduğunu, millet için daha modern otobüsler alındığını, kendisinden sonra da metrobüs sisteminin kurulduğunu belirten Erdoğan, hafif metronun kolay olduğunu, diğer metronun ise hem zaman aldığını hem de maliyetlerinin çok yüksek olduğunu söyledi.
Erdoğan, İstanbul'da her tür metro yatırımının gerçekleştiğini, Üsküdar- Çekmeköy arasındaki metronun uzaktan kumandayla gittiğini, bunun da Marmaray'la bütünleştiğini dile getirerek, yine Kadıköy'den Kartal'a metro sisteminin kurulduğunu, Mecidiyeköy'den havalimanına kadar yapımının devam ettiğini anlattı.
"Beni en çok etkileyen çöp, çukur ve çamurdu"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunlar, bunların israf dediği kalemlerle yapılan yatırımlar... Sayıştay böyle bir tespit yapmadık, dedi. Ama Beylikdüzü'nde böyle bir tespiti yaptıklarını da yine Sayıştay kendisi açıkladı. Yani yalan üzerine bu işler bina edilmez. Hele hele belediyecilikte bu tür yalanlara başvurmanın çok da faydası yok." diye konuştu.
Erdoğan, anlattıklarından İstanbul'a olan aşkının anlaşılması gerektiğini söyledi.
"6,5 milyon eve doğal gaz girdi"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini en çok etkileyen şeyin çöp, çukur ve çamur olduğunu, İstanbul gibi bir şehre bunun asla yakışmadığını belirterek, şehirde çöp dağlarının yükseldiğini, göreve gelmeden önce Ümraniye'deki çöplüğün patlamasıyla 39 kişinin öldüğünü anımsattı.
Bunun kendisini çok duygulandırdığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çöpten İstanbul'u temizlemek benim en önemli idealimdi. O arada İstanbul'da Habitat 2 toplantısı vardı. Toplantının sonuç bildirgesinin içerisine dünyanın en temiz şehirlerinden bir tanesi olarak İstanbul girdi. En kirli şehir, çöp dağlarıyla olan böyle bir şehri en temiz şehir haline çok kısa süre içerisinde getirdik. Bununla kalmadık. En önemli sorun suydu. Su konusunda da Veysel Eroğlu İSKİ'nin başında çok başarılı bir performans ortaya koydu. Su konusunda İstanbul'un sorununu 1-1,5 yıl içerisinde çözmeye başladık. Küvetlerin içerisinde sular, benzin istasyonu gibi su istasyonlarının kurulduğu bir şehirdi İstanbul. İstanbul'da hava kirliliği korkunçtu. Hava kirliliğini aşmak için Sözen döneminde İstanbul'da 50 bin eve doğal gaz gitmişti. Ben görevden ayrıldığımda İstanbul'da 1 milyon 250 bin eve doğal gazı götürdük. Maske takıyordu İstanbul halkı, gazeteler maske dağıtıyordu. Şu anda 6,5 milyon eve İstanbul'da doğal gaz girmiş durumda 1994'ten bu yana. İstanbul'da hava kirliliği diye bir şey artık kalmadı."
"Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aradan çok uzun bir zaman geçtiği için insanların bu anlattıklarını hatırlamadığına, birçok kişinin bunları hayal edemediğine, artık insanların beklentilerinin yükseldiğine ilişkin soru üzerine, ailelerin İstanbul'un eski hallerini çocuklarına ne kadar anlattıklarını bilemediğini söyledi.
Gençler için de bunların bir ütopya olduğunu ifade eden Erdoğan, üniversitelerdeki harcı kaldırdıklarını ancak üniversite gençliğine bunları söylediğinde önemsemeyeceğini anlattı.
Erdoğan, şu anda üniversite gençliğinin 1994 ve şu anda ülkenin ne durumda olduğunun değerlendirmesini yapmadığını dile getirerek, "O bir kırılma noktasıydı aslında. Siyasi hayatta bir dönüm noktası. Ülkemizde sağlam bir belediyecilik anlayışını kazandırdık ve ondan sonra tırmanış, yarış, rekabet başladı yerel yönetimlerde." dedi.
Binali Yıldırım ve Ekrem İmamoğlu'nun vaatleri olduğunu belirten Erdoğan, "Düşünüyorum, acaba bu vaatler doğru mu? Bunları vadetmekle mi biz gençliği yanımıza çekeceğiz? Bakıyorsunuz, otobüslerin ücretsiz olması, ücretsiz internet falan, acaba bunlarla mı belediyeciliği tanımlayacağız? Ben belediyeciliği bununla tanımlamayı çok çok gerçekçi bulmuyorum." diye konuştu.
Erdoğan, belediyecilik denildiği zaman gençliğin yaşam koşullarının da düzeltilmesi için çalışmalar yapılabileceğini ifade ederek, Binali Yıldırım'ın özellikle "yarı istihdam" diye söz ettiği projenin Çin'de de farklı uygulamaları olduğunu söyledi.
Buna örnek veren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Mesela, yarım gün okuldasınız, yarım günden sonra Samsung firmasına gidersiniz, çalışırsınız. Size firma karşılığında belli bir bedel öder. Bu hem stajdır hem de ücreti öyle alırsınız. Türkiye'de teknoparklar oluşturduk, Teknoparklarla devlet olarak biz bu işi yapmalıyız, yapıyoruz ama belediyeler de bunu aynı şekilde, diyelim ki İstanbul bu işe müsaittir, her büyükşehir için konuşamayız. İstanbul için sanayi kuruluşlarında buna benzer yarım gün istihdamla bunun adımlarını atmakta fayda var. Çalışmadan belli bir parayı ödemek zaten şu anda yasal değil. Bunlar da gençliğimiz çok farklı bir yere doğru kaydırır diye düşünüyorum."
Erdoğan, belediyeciliği bütüncül bir şekilde ele alıp, kentsel dönüşüm, değişim, çevre dostu şehircilik gibi alanlarda bazı adımlar atılmasının önemini vurguladı.
Otellerdeki doluluk oranının yüzde 100'e ulaştığını, artık İstanbul'a gelenlerin kentte turizm yatırımı yapmak için yer istediğini belirten Erdoğan, "Belediyeciliği buralara özellikle kaydırmamız lazım. Belediyecilikte mimaride çok farklı bir süreci yakalamamız, kentsel dönüşümle beraber yapılaşmayı nasıl yapacağımızın üzerinde durmamız gerekiyor." diye konuştu.
Erdoğan, anaokulundan itibaren üniversiteye kadar halka dokunacak somut uygulamaların esas alınması gerektiğini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "1994 Türkiye'de sadece belediyecilikte değil siyasette de bir kırılma noktasıdır. Onu başardığımız için bizim 1994 ruhunu yeniden yakalamamız gerekiyor. O dönemde kurduğumuz gönül köprülerini sağlamlaştırmamız lazım." ifadesini kullandı.
O yıllarda birlikte yola çıktıkları, birlikte mücadele ettikleri gibi aynı beraberlik ruhunda yeni bir anlayış ve yeni bir rotayla 2023'ü çizdiklerini anlatan Erdoğan, "2023'e yeni dönem belediyecilik anlayışımızla yürümemiz lazım." şeklinde konuştu.
Erdoğan, şehir planlamacılığı, mahalle temelli kentsel dönüşüm, çevre dostu şehircilik gibi kritik alanlarda mimarinin korunduğu, şehir ruhunun yaşatıldığı, eski mahalle kültürünün oluşturulduğu anlayışa gidilmesi gerektiğini kaydetti.
'Yasa ne müsaade ediyorsa sen de onu yapacaksın'
"Bir belediye özgürlük konusunda ne yapabilir?" diyen Erdoğan, bunun merkezi yönetimin görev sahasında bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Merkezi yönetimler bu işin önünü açarsa burada özgürlük mücadelesi kazanılır. Bir belediyenin kalkıp da özgürlükle ilgili bir yasal düzenleme yapma hakkı var mı? Yok ama şu anda Türkiye'de biz, gerek anayasal gerek yasal olarak özgürlükler konusunda her türlü yasal düzenlemeleri yapmış bir iktidarız. Şunu söylemeleri lazım, ne var ki orada özgürlük yok? Hangi alanda? Biz göreve geldik, Türkiye'de benim Kürt kardeşlerim, acaba semtlerinde radyo, televizyon şu ya da bu, bu tür şeyler kullanabiliyor muydu? Kullanamıyordu. Propagandalarında böyle bir şey yapabiliyor muydu? Yapamıyordu. Cezaevinde oğlunu ziyarete giden bir Kürt anne evladıyla Kürtçe konuşamıyordu. Sokaklara vesaire bu tür isimleri veremiyorlardı. Bizim gelişimizle bütün bunları yapar hale geldiler mi? Geldiler. Parlamentoda temsilcileri var mıydı? Partilerini kurarak Parlamentoya da girdiler mi? Girdiler. Parlamentoda ilk üç sırada yerlerini aldılar. Böyle bir konuma geldiler. Tabii bütün bunlarla beraber, bu özgürlüğü bunlar yasalar içerisinde gerekli şekilde maalesef kullanmadılar, kullanmıyorlar. Yasa ne müsaade ediyorsa sen de onu yapacaksın."
"Batı'da ne varsa orada da o olacak"
İmamoğlu'nun özgürlükler noktasında, "Şu özgürlük yok, bunu getireceğiz" demesi gerektiğini dile getiren Erdoğan, "Bunların böyle bir şey söylediği yok. Sen belediyesin, belediyenin bu işlerle ne ilgisi olabilir, ne alakası olabilir? Kürt kardeşlerimiz şu anda her türlü hakka sahip. Bunun yanında her kim bir Kürt kardeşimin herhangi bir hakkını gasbetmeye kalkarsa karşısında Hükümetimizi bulur. Bunun garantisini defalarca verdim. Hala veriyoruz. Şu anda Güneydoğu'ya bizim vermiş olduğumuz hizmeti on yıllarca, hatta Cumhuriyet tarihi boyunca vermiş olan bir iktidar yoktur. Bu kadar açık konuşuyorum. Yok. Gidin şimdi Diyarbakır'a, Diyarbakır'ı tanıyamazsınız. Diyarbakır değişmiştir ve üç gidiş, üç geliş yollar, gece ışıl ışıl bir Diyarbakır şehri. Mesela Suriçi'ni mahvetmişlerdi. Her tarafı delik deşik etmişlerdi hendek olaylarında. Kurşunlu Camisi'ni duman etmişlerdi. Bütün bu hendekler bizim tarafımızdan kapatıldı ve şu anda Mehmet Özhaseki, o zaman Çevre ve Şehircilik Bakanımdı, buralar tamamen kapatıldı, Kurşunlu Camii tamamen halledildi ve şehir içi, Suriçi denilen bölge tamamen elden geçirildi ve bir diğer taraftan da oralarda özellikle piknik alanları en geniş anlamda yapıldı ve şu anda Diyarbakırlı oralarda kendine geldi." ifadelerini kullandı.
Erdoğan, "Batı'da ne varsa orada da o olacak" diyerek bölgeyi hizmetler götürdüklerini anlattı.
Özellikle bölgede yaşayan vatandaşların bunu çok daha iyi değerlendireceğine inandığını belirten Erdoğan, "Mesela bir Şırnak, bir Hakkari'nin bazı ilçeleri aynı şekilde... Düşünün şimdi Hakkari'ye 20 yıl önce havalimanı yapılacak dense kim inanırdı? Biz Hakkari'ye Selahaddin Eyyubi Havalimanı'nı yaptık. Ağrı'ya yaptık, Kars'a yaptık, Iğdır'a yaptık. Bütün buralar şu anda benim Kürt kardeşlerimin yoğun olduğu yerler değil mi? Bütün buralarda şu anda bu havalimanları var. Burada Kürtler var, burada HDP ağırlıklı bir parti, dolayısıyla buralara buraya bu tür yatırımları niye yapayım? Biz böyle bir şey demedik ki? Burası bizim vatan topraklarımız dedik, Batı'da ne varsa buralarda onlar da olacak dedik ve bu yatırımların hepsini yaptık." diye konuştu.
"Bizde etnik milliyetçilik yok"
Türkiye'de kendilerinden önce 6 bin kilometre bölünmüş yol bulunduğunu kaydeden Erdoğan, şu anda bu rakamı 24 bin kilometreye çıkardıklarını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu bir şeyi gösteriyor, özgürlük noktasında bir defa bizde etnik milliyetçilik yok. Düşünce özgürlüğü noktasında sıkıntımız yok. İnanç özgürlüğünde bir sıkıntımız yok. Biz Alevi'si Sünni'si hepsi kendi inancını, inandığı gibi yaşasın. Kimse etnik bir dayatmanın içerisine girmesin. Kürt'üyle, Türk'üyle, Laz'ıyla, Çerkez'iyle, Gürcü'süyle, Abaza'sıyla hepsi... Nitekim Şırnak'ta işte bu seçimlerde orada seçimi kazandık ve inanıyorum ki bu arkadaşımız da Şırnak'ta çok çok başarılı olacak. Aynı şekilde Şanlıurfa'nın bakın bütün ilçeleri neredeyse bir tanesi hariç hepsi AK Parti dedi. Bunlar bir sinyal veriyor.
Bir de tabii şu var, neydi o dediğiniz zaman veya Kürt vatandaşlarımın, kardeşlerimin yaşadığı yerler dediğiniz zaman hemen 'Diyarbakır' diyorlar. Şu anda Gaziantep, Güneydoğu değil mi? Şanlıurfa Güneydoğu değil mi? Buraların açık ara birinci partisi AK Parti. Doğu'ya baktığınız zaman Kahramanmaraş'tı, Erzurum'du, Malatya'ydı bütün buralara baktığınız zaman buralarda da AK Parti'nin açık ara önde olduğunu görürsünüz. Böyle bir durum var. Niye? Kucaklıyoruz. Özgürlük noktasında bizim bir sıkıntımız yok. Çünkü yaratılanı Yaradandan ötürü sevmeye mecburuz. İnanç özgürlüğü noktasında bir derdimiz yok. Batı konuşuyor. Gitsin Akdamar Adasına baksın. Oradaki kiliseyi biz yaptık. Sözde Ermeni soykırımını devamlı bize dayatıyorlar ama orayı biz yaptık. Aynı şekilde Fener'de Bulgar Kilisesi vardı, Demir Kilise denilir, o Demir Kilise'yi aynı şekilde biz yaptık. Sayın Merkel benden rica etti, Tarsus'ta yine onların bir kilise vardı, biz yaptık. Antalya'da turistler için orada yine sembolik üç farklı mezhebe ait yine biz orada kiliseydi, sinagogdu filan onları bir arada yaptık. Bu bir mesaj olsun diye bunları yapıyoruz. Buralarda bizim bir sıkıntımız yok."
"Ekrem İmamoğlu'nun, HDP'nin eski eş genel başkanlarından Selahattin Demirtaş'ın açıklamaları sorulduğunda bunu olumlu karşıladığını, bazı terör örgütü üyelerinin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise bu açıklamaları umursamadığını belirttiğinin" söylenmesi üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Zaten umursamak umursamamak ayrı bir konu ama şu anda dağdakilerin nasıl açıklamalar yaptığını herhalde biliyoruz. Çok açık ve net Millet İttifakı'nın adayına destek çağrılarını dağdakilerden zaten 31 Mart seçimlerinde de izlemiştik, duymuştuk. Bunda da özellikle Demirtaş'ın yaptığı tweet açıklamalarını, 7 ayrı açıklaması var, bu 7 ayrı açıklamayı zaten aynı şekilde bizler de öğrendik. Nereye yapıyor? Çok açık ve net, şu anda CHP'nin adayına bu desteği açıklıyor. Tabii çok ilginç olan nedir? Burada da Apo'nun yaptığı açıklamadır."
Teröristbaşı Öcalan'dan HDP'ye tarafsızlık çağrısı
Ahmet Hakan'ın, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın bugün basına yansıyan HDP'nin bu seçimde tarafsız kalması gerektiği yönündeki ifadelerini hatırlatarak, "Bunun organizasyonunda, İmralı'dan böyle bir açıklama yapılmasında iktidarın bir katkısı oldu mu?" şeklindeki sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Olaya ben şöyle bakıyorum, bizim derdimiz o değil, çünkü oralardan bize ne gelir gelmez bunları az çok kestiriyoruz. Burada aslında bir iktidar mücadelesi var. Bu iktidar savaşında HDP, PKK kanadında yaşanan bu savaş, tabii Öcalan ve Demirtaş noktasında da ciddi bir iktidar mücadelesine doğru bir kayma gösteriyor. Hatta daha da ileri, dağ da bu işin içerisinde. Ben bunu biraz daha ileri taşıyorum, Avrupa da. Bu süreç içerisinde Öcalan, kendi iktidarını bunların hiçbirine kaçırmak istemiyor. Bununla ilgili de çok sert açıklamaları var. Yani Demirtaş'a hesap sormaktan tutun da dağa hesap sormaya varıncaya kadar. Onların kendisine ihanet ettiği inancında ve bu ihaneti sebebiyle de onlara yönelik kesin tavırları var. Bu süreç içerisindeki yaptığı açıklamada tabii 'Eğer siz beni destekliyorsanız, eğer benim arkamda olan bir partiyseniz, ben sizin ne oraya ne şuraya değil, siz kendi gücünüzü ortaya koymalısınız ve burada bunların herhangi birinden yana değil kendi tarafsızlığınızı ortaya koymalısınız gibi bir havanın içerisinde."
Terör örgütü elebaşı Öcalan'ın "Ne Millet İttifakı'na ne Cumhur İttifakı'na destek verin. Bu ittifaklarla işiniz yok" dediğinin belirtilmesi üzerine Erdoğan, "Böyle bir durum söz konusu. Tabii PKK'nın bir kanadı CHP adayına destek veriyor. Bir kanadı ne diyor? Üçüncü yol diyor. Şimdi bir de ortaya çıktı, bu da ilginç. Tabii hamdolsun Cumhur İttifakı'nın, Binali Bey'in bunların hiçbiriyle ne ilgisi ne alakası yok. Böyle bir zaten şu ana kadar da verilmiş olan bir mesaj söz konusu değil. Biz sadece Milliyetçi Hareket Partisiyle kurmuş olduğumuz Cumhur İttifakı ile bu süreci götürüyoruz. Bu konuyla ilgili olarak da zaten böyle bir desteğin gelemeyeceğini herkes biliyor."
"Oyuna gelmeyin"
"Öcalan'ın mesajıyla da mı ilgilenmiyorsunuz?" şeklinde araya girilmesi üzerine Erdoğan, şöyle dedi:
"Ben onun ancak bilgiyi alınca değerlendirmeme onu konu ederim, derim ki burada bir liderlik mücadelesi var. Bu liderlik mücadelesinde Öcalan, Demirtaş'a ve dağa mesajlarını veriyor. Bir siyasetçi olarak zaten ister istemez bu konuların hepsiyle belli bir ilgimiz olur. Ancak burada bir şeyin üzerinde durmamız lazım o da ben Kürt kardeşlerimin istismarına özellikle üzülürüm. Çünkü Kürt kardeşlerime soruyorum, bölücü terör örgütünün listelerini dağın başında yapıp Meclis'e gönderdiği milletvekilleri sizin bugüne kadar hangi yaranıza merhem oldu? Böyle bir şey yok ama gidip orada bunlarla beraber iş tutanları biliyoruz ve bunlar bütün görsel, yazılı medyada hep yer aldı. Yine diyorum ki özellikle Kürt kardeşlerime yönelik bir mesaj olarak tabii bu daha çok Diyarbakır Belediyesinin önünde günlerce, haftalarca ağlayan anneler bunlar bana geldiler, bunlarla dertleştim o zamandan itibaren biliyorum, bu oyuna gelmeyin. PKK'nın desteğindeki terörden beslenen bu siyasi partilere onların yandaşlarına oylarınızı vererek zayi etmeyin. İşte eğer hizmetse Güneydoğu'ya da Doğu'ya da bu hizmetleri getiren hep biz olduk. Onlar ne belediyeleri ne partileriyle, sadece çukur açtılar, hendek açtılar, binaları deldiler ve sizi orada maalesef bu ilkelliğe mahkum ettiler. Bunu Cudi'de, Gabar'da, Tendürek'te bütün o terör örgütlerinin çocuklarınızı kaçırıp o mağaralarda ne hale düşürdüğünü bilin diyoruz."
'Ben ona kapımı nasıl kapatırım'
Erdoğan, Salih Nayman'ın "MHP ile bir ittifakın içindeyiz dediniz ama o ittifakın dışında kalan partilere üye olan ya da gönül vermiş ya da bu güne kadar oy vermiş herhangi bir kitleye de herhalde sırtınızı dönmüyorsunuz?." şeklinde sorduğu soruya, "Bizim işimiz liderlerle. Onlara gönül veren partililer bize oyunu verebilir. Ben ona kapımı nasıl kapatırım." ifadesini kullandı.
Bugün katıldığı açılış töreninde de bunu söylediğini ifade eden Erdoğan, "Yani CHP'ye gönül veren vatandaşlarıma da sesleniyorum, İYİ Parti'ye gönül veren vatandaşlarıma da sesleniyorum, Saadet Partisine gönül veren vatandaşlarıma da sesleniyorum, HDP'ye gönül veren vatandaşlarıma da. Çünkü onların bu noktadaki konumuyla, onlara yön verenlerin konumu aynı değil. Bizim işimiz yönetici kadrolarıyla." şeklinde konuştu.
Erdoğan, çünkü bu yönetici kadrolarının onlara gönül verenleri yanlış istikamete sürüklediğini belirterek, "Yaptıkları iş bu ve hiçbir hizmet bunlara vermemişlerdir. En basitinden İzmir Körfezi aynen bizim Haliç gibi kokuyor. Ama bak biz Haliç'i ne hale getirdik. İzmir Körfezi he halde." diye konuştu.
"İzmir'e şu andaki suyu da biz getirdik"
Bu sırada araya giren Işıl Açıkkar, "O konuya iyi ki girdiniz. Ben bir İzmirli olarak ailemde orada yaşıyor ve sıklıkla gidiyorum. Birkaç hafta önce gittiğimde sabah İzmir'e indiğimde, inanılmaz bir çöp, lağım kokusu var. Bir süre durmuştu. Yoktu öyle bir sorun. İşleyen bir sitem vardı. Ama sonrasında hele yaz aylarında hiçbir şekilde çekilmiyor. Balkonlarda da oturulmuyor." dedi.
"Peki İzmir'in suyu var mıydı? diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"İzmir'e şu andaki suyu da biz getirdik. Gördes Barajını kurduk ve biz İzmir'e su getirdik. Bakın bu çöpü, hele bir de mevsimsellik olduğu zaman yaz mevsiminde bu koku daha ağır basacaktır. Bu işler öyle oturarak, bol bol konuşarak olmuyor. Biz sadece şu Haliç'te yaptığımız o kolektörlerle vesaire, temizliğini yaptığımız gibi oranın bütün çamurunu bizim oradan oraya taşımamız sıradan bir olay değil. Dünyada aslında literatürde yer alacak olan bir temizlik hareketidir. Bir de tabii bu tür temizliklerde özellikle atık su konuları, ciddi kolektör döşemeleriyle yapılır. Yani siz şehrin bütün atık sularını o kolektörlerde toplayacaksınız, ondan sonra dev arıtma tesislerinize göndereceksiniz ki, o arıtma tesislerinde bunlar arıtılsın ve ondan sonra da adeta kullanılır su haline getirilip deşarj edilsin."
Erdoğan, ama İzmir'in öyle bir derdi olmadığını ifade ederek, "Biz İstanbul'da buna yönelik birçok arıtma tesisleri yaptık. Onun için İstanbul bu sıkıntıları aştı. Veysel Beyin bu konularda çok büyük emeği var. Ondan sonra gelen İSKİ'deki arkadaşlarımızın emekleri var. Böylece bu işi başarılı bir şekilde hep sürdürdük. Ama İzmir bu işi hala sürdüremedi ve sürdüremeyecek. Çünkü bu biraz aşk işi. Hele hele şimdi gelen kişinin, böyle bir derdi olan bir kişi olduğunu zannetmiyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Işıl Açıkkar'ın "Bir ocaktan yetişen siyasetçilersiniz, rahmetli Erbakan Hocanın da en zor günlerinde hep yanındaydınız. AK Parti'nin kuruluşuyla iki ayrı partiye dönüştünüz. 31 Mart seçimleri öncesinde kullanılan siyaset diliyle iki parti arasındaki o mesafe de epey açıldı." şeklinde konuşurken araya giren Cumhurbaşkanı Erdoğan "Üç" dedi.
Bunun üzerin Işıl Açıkkar "Üç derken çok mu sordum efendim." şeklindeki sorusuna Erdoğan, "Yok Hocamızın oğlu da parti kurdu." şeklinde konuştu.
Binali Yıldırım'ın da Milli Gazeteyi ziyaretiyle başlayan yakınlaşma sürecini nasıl yorumladığı sorulan Erdoğan, şunları söyledi:
"Şu anda Binali Yıldırım Bey üzerine düşeni bana göre yaptı ve ziyaret etmesi gereken, şu anda Saadet Partisi'nin üst yönetimindeki temsilcilerini ziyaret etti. Bu Binali Beyin şu anda göstermiş olduğu bir nezakettir. Bununla da kalmadı, kalmadık. Biz başka ortak dostlarımızı da burada devreye sokmak suretiyle, yani 'Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Gelin şu işi yoluna koyalım. Bakın şu anda bu duruşunuz kimlere hizmet ediyor. Bu duruşunuz terör örgütünün desteklemiş olduğu partilere gidiyor. Dolayısıyla bunu bir yoluna koymak suretiyle geleceğimize yönelik bir ortak oluşumun adımlarını atalım'. Şu ana kadar tabii henüz burada beklenen olumlu gelişme yok gibi."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Milli Görüş Platformu Başkanı 'Sayın Binali Yıldırım'a verilen oy düşmana atılmış füze gibi kıymetlidir' dedi. Böyle bir açıklama geldi." denilmesi üzerine "Yerinde bir tespit olarak bunu değerlendiriyorum. Neticesi itibariyle, yani geldiği yer itibariyle kimlerin CHP zihniyetini desteklediği zaten ortada.Yani burası çok çok önemli. Yani terör örgütüne düşman demeyeceksin de kime diyeceksin." şeklinde konuştu.
"Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok ki"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Az önce bakıyorsunuz Kandil'den adam açıklama yapıyor. Diyor ki böyle böyle... 'Filancayı destekleyin' diyor. Onların desteklemiş olduğu bazı siyasiler bakıyorsunuz ülkeyi bölme adımları atıyor ve diyor ki 'Kürdistan'da oylar filancaya'. Ama işte 'Batı'da oylar filancaya'. Ülkeyi bir defa Kürdistan olarak bir bölme adımı atıyorlar. Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok ki. Böyle bir şeyi nasıl söylersin. Buna yetkin yok ve bu adam aynı zamanda bu partinin en üst düzeyde yöneticisi. Şimdi sıkıntı biraz da buralardan geliyor. Ondan sonra 'Acaba neden bu böyle, şu şöyle oldu deniliyor'. Şimdi bu ülke eğer bir hukuk devletiyse bu hukuk devletinin içinde de tabii ki bütün bu bölücü hareketlere karşı biz tedbirimizi almazsak, yani bundan 10 yıl önce düştüğümüz yere yine düşeriz."
Şu anda terörle mücadele ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Bu arada şehitler veriyoruz. Ben o şehit anneleriyle, babalarıyla görüşüyorum. Onlara baş sağlığı telefonunu açtığım zaman onların o vakur duruşu her türlü takdirin üzerinde ama ancak ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu tür şeyler acaba başımıza geldiği zaman acaba bizim tavrımız ne olacak. Olaya bir de buradan bakmak lazım. Onun için eğer ben bir Cumhurbaşkanıysam üzerime düşeni sonuna kadar, bütün hukuk kurallarını işletmek suretiyle yapmak zorundayım ve terörle mücadeleyi sonuna kadar vermek zorundayım. Sağ olsun bu konuda askerimiz, polisimiz, güvenlik korucularımız hiçbir dönemde olmadığı kadar şu anda terörle mücadeleyi sürdürmektedir. Bu mücadelede de hiçbir dönemde olmadığı kadar büyük başarıyı özellikle şu son bir iki yılda almış vaziyetteyiz. Her geçen gün bu daha da başarılı bir şekilde sürüyor. Temennim odur ki bu başarı devam etsin." ifadelerini kullandı.
"Bizim bu bayrağımızdan başka asla bir bayrağı bize kimse dayatamaz"
Bu süreç içerisinde Saadet Partili kardeşleriyle geçmişte müstesna günleri olduğunun altını çizen Erdoğan, "Çok farklı günlerimiz olmuştur. Yani özellikle bu günlerin içerisinden bize kalan o güzellikleri biz bu güne, bundan sonraki günlere de taşıyalım. Böylece hem ülkemize, hem davamıza da faydamız olsun." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım'ın Diyarbakır'da "Kürdistan" kelimesini kullandığının hatırlatılması üzerine şunları söyledi:
"Biraz bu işi okudum, inceledim. Hatırlayın bir defa Osmanlı'da eyaletler sistemi vardı. Bu eyaletler sistemi içerisinde de o zaman Lazistan, Kürdistan gibi bu tür yerler vardı. Zaten biz bir coğrafi referanstan bahsetmiyoruz. Böyle bir referans söz konusu değil. Bu kavramı siyasi bir ünite olarak şimdi bunlar kullanıyorlar. Bunu birbirine karıştırmamak lazım. Eğer bunu birbirine karıştıracak olursak biz ülkemizin birliğine, beraberliğine, bütünlüğüne saygısızlık yapmış oluruz. Bakın ben Rabia diyorum. Partimde bunu lider olarak ilk defa kullandım ve burayı da içeriğini şununla doldurdum. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Şimdi buna bu ülkenin milli ve yerli veya ülkenin birliğine, bütünlüğüne saygı duyan kimse karşı çıkabilir mi? Çıkar, kim çıkar? İşte HDP çıkar. Çünkü onlar tek millet kavramını bile kabul etmiyor. Ama bizim için tek millet kavramı önemli. Bu sadece şu anda bizim 82 milyon millet anlayışımızla bağlantılı değil. Daha da gerilere kadar giden İbrahimi bir kavramdır. Ama bunlar onu tabii anlamaktan da çok çok uzaktır."
İkincisinin de 'Tek bayrak' olduğunu dile getiren Erdoğan, "Bizim bu bayrağımızdan başka asla bir bayrağı bize kimse dayatamaz. Bayrağımız üzerinde de bir tartışmaya asla müsaade etmeyiz. Ama şu anda ülkemizde Parlamentomuz içerisinde olanların bizim bayrağımızla sorunu var. Bunlar kongrelerinde bile bayrağımızı asmayaçak kadar bayrağımıza saygısız. Öbür tarafta 'tek vatan' diyoruz. 780 bin kilometre kare. Ama bunların vatan noktasında da dertleri var. İşte Kürdistan dendiği zaman iş buraya doğru kayıyor. Bu tabii benim gerçekten millilik, yerlilik, vatanseverlik aşkıyla kıvranan vatandaşlarımı ne yapıyor? Ciddi manada rahatsız ediyor. Arkasından da 'tek devlet.' Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka bizim devletimiz yok." değerlendirmesinde bulundu.
'Bizi ayrımcılık üzerinden vurmak istiyorlar'
Erdoğan, "Pontus" tartışmalarının sorulması üzerine, "Böyle bir tartışmayı bir defa kabullenmek mümkün değil. Bunu özellikle bir defa şu anda CHP'nin adayının bunu düşünmesi lazım. Niye? Çünkü bu yakıştırmayı aslında yapan Yunan gazeteleri. İşin aslı buraya dayanıyor. Bu iddia üzerinden oynanmak istenen bir oyun var. Bizi ayrımcılık üzerinden vurmak istiyorlar. Onun için bize ne yaptılar? 'Pontus dediler' yaygarasını kopararak, buradan puan toplamak istiyor." değerlendirmesinde bulundu.
"Ne yapması gerekir peki?" şeklindeki soru üzerine de Erdoğan, "Bunu söylemeye ne gerek var? Bir AK Partili böyle bir şeye girer mi, böyle bir tartışmanın içerisinde yer alır mı? Bunun bir defa bir numarası bensem benim ağzımdan bugüne kadar böyle bir şey sadır olmuş mu? Olmamış, bitti. O zaman benim hiçbir ne il başkanım ne belediye başkanım böyle bir şeyi asla söyleyemez. Çünkü bunların hepsi toplumsal bir dalga yakalama gayretidir. Böyle bir toplumsal dalgayı da biz kimseye kaptırmayız. Kusura bakmasınlar. Ben her zaman söylüyorum, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız. Burada Pontus var mı? Yok." yanıtını verdi.
"Kucaklayıcılık lafta olmaz, uygulamada olur"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millet İttifakı adayı İstanbul özelinde hükümetinizin pek çok politikasını eleştiriyor. İnsanlara umut aşılıyor, kucaklayıcılık vaatlerinde bulunuyor. Haliyle kamuoyu da bundan etkileniyor. Siz bu ülkenin Cumhurbaşkanısınız sizin diliniz keskin mi, sert mizaçlı biri misiniz? Sizi babacan, oldukça duygusal, insan odaklı biri olarak tanıdık. Halk sizi böyle sevdi. İşte bu noktadan sonra biraz daha kucaklayıcı, daha yumuşak bir dile mi ihtiyaç var?" şeklindeki soruyu da şöyle cevapladı:
"Şimdi tabii ben bu soruyu bana niye sorduğunu anlamakta zorlandım. Yani siz eğer benim Ordu Valime 'it' diyenle beni mukayese etmeye kalkıyorsan ben buna üzülürüm. Benim Valime 'it' diyen bir adam, bu ülkede kucaklayıcı olabilir mi? Oradaki benim polislerime 'şerefsizler' diyenler benim ülkemde kucaklayıcı olabilir mi? Dikkat edin biz 25 yıldır bu ülkede aralıksız iktidar olduk. Niye? Kucaklayıcı olduğumuz için. Biz bu ülkenin 81 vilayetinde her zaman prim yaptık ve buralardan milletvekilleri çıkardık, belediye başkanlıklarını aldık. Niye? Kucaklayıcı olduğumuz için. Kucaklayıcılık lafta olmaz, uygulamada olur. Bu hizmetinizle, insanlara yaklaşımınızla olur, sadece kuru kuru bu lafla olmaz. CHP'nin adayı ve beraberindekiler benim anmaktan bile imtina ettiğim ifadelerle devletin valisine yönelik bu ifadelerin çirkin olduğunu söylememe gerek var mı? Biz bu adamı nasıl kucaklama anlayışının adeta bir modeli olarak görüyoruz? Bu hiç şık olmaz."
"Bu tür kaçış aslında bir FETÖ adetidir"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu'nun artık televizyon yayınlarına katılmama kararı aldığı hatırlatılarak, "Kamuoyu ikiye bölündü. Bir bölüm 'yapacağını yaptı', kimi de 'Son iki haftadır yaşananlardan sonra konuştukça prim kaybediyor, o yüzden daha fazla yayına katılmak istemiyor.' şeklinde yorumluyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki soruya yönelik de "Şu anda CHP adayı zaten tüm söylemini yalan ve takiye üzerine kurmuş. Yalanları ortaya çıkmasın diye artık son iki gün kritik televizyonlara çıkmama kararını arkasındaki yöneticiler aldılar ki bu tür kaçış aslında bir FETÖ adetidir. Bunu yaparak şu anda onu ekrandan çektiler." dedi.
Erdoğan, TRT yayınının ardından olmasının da manidar bulunduğu şeklindeki yorum üzerine yayını izlemediğini dile getirerek, "Nasıl bir yayındı bilemiyorum ama CHP adayının açıkça bu tabii bir yerde sıkıntı verdiğinin de herhalde bir alameti. Bundan dolayı da televizyon ekranına çıkmamasının uygun olacağını düşündüler ve bir yerde de ekran yasağı getirdiler diyebilirim." ifadelerini kullandı.
"Ben artık bu anketlere kesinlikle inanmıyorum"
"Siz seçimle ilgili mesajlarınızı son bir hafta kala vermeye başladınız. İstanbul'da dolaşıyorsunuz, yoğun bir programınız var. Neden son bir hafta böyle bir çıkış yapma gereği duydunuz? Anketlere bakıyor musunuz?" şeklindeki soruya da Erdoğan, 31 Mart öncesinde de söylediğini hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Ben artık bu anketlere kesinlikle inanmıyorum. Anketlerde artık çok ciddi bir rant dönüyor. Eğer birileri beklediğini beklediği bir partiden alamıyorsa, ondan sonra bir başka partiye giderek onlarla ilgili, onun lehine anketler yapmaya başlıyor. Hele hele çok çok ünlü gibi görünen bazı anket firmaları var ki, bakıyoruz şu anda çok garip, bir önceki seçimde tespitlerinin hiç tutmadığı bu firmalar, allanıyor, pullanıyor tekrar şu anda mesela CHP adına anket yapıyor. Bir başkaları farklı şekilde yapıyor. Ben bir genel başkan olarak eğer üzerime düşen görevi yapmazsam doğabilecek herhangi bir sıkıntıda da 'Acaba ben de bir şeyler yapsaydım son anda daha iyi olmaz mıydı?' düşüncesinden kaynaklanan ve arkadaşlarımla yaptığımız istişarelerde yani son hafta da mesela 31 Mart öncesi çok yoğundu benim programlarım. Ama şu anda sadece üç tane açılış toplantısı yapmanın dışında, bazı STK'ların toplantılarına katıldım. O toplantılarda konuşmalarım oldu. Miting yok. Bunlar açılış ama adeta miting havasında oldu. Bugün de en son Bahçelievler'de yaptık. Örneğin yarın benim mitingim falan yok. Yarın özel bir misafirim olacak. Neçirvan (Barzani) uzun zamandır gelmedi. Şimdi başkanlık görevine geldikten sonra bizden bir randevu talebi olmuştu. Yarın ona bir randevu verdik. Onun bir ziyareti olacak. Son olarak akşam da iş adamlarına bir hitabım olacak. Onlarla Haliç Kongre Merkezinde 1000-1500 kişilik herhalde yemekli bir toplantı olacak. Orada bir hitabım olacak. Bunun dışında artık programları böylece noktalamış olacağız."
Erdoğan, partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'ın gerek yarın, gerek cumartesi günü yoğun bir programının olduğunu aktardı.
"Batı hiç durmuyor ki"
Moody's'in, Türkiye'nin kredi notunu düşürmesi hatırlatılarak, ekonomideki durumun sorulması üzerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu noktada Batı herhalde şunu düşünecektir 'Biz görevimizi yaptık, kredi notunu da düşürdük. Bunun yanında kurlarla da oynadığımız kadar oynadık ama netice yine böyle oldu' gibi bir yere işi getirecekler diye ben doğrusu düşünüyorum. Çünkü Batı hiç durmuyor ki. Şu anda yatıyorlar kalkıyorlar S-400. Yatıyorlar kalkıyorlar F-35. Biz şimdi ay sonu G-20'ye gidiyoruz. Orada da bizim Sayın Trump ile yapacağımız görüşme var. Sayın Putin ile görüşmemiz var. Yine bunları görüşeceğiz. İkili ilişkilerimizi bunun yanında görüşeceğiz. Oradan da ben Çin'e geçeceğim." şeklinde cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin'de de Çin-Türkiye ilişkilerini ele alacaklarını dile getirerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Tabii bunlar artık dünya gündeminden öte, herhalde ülkemin gündemine olumlu pozitif bir sinyal vermesi lazım. Yani Türkiye Çin ile Rusya ile Amerika ile bu ikili ilişkilerini bu denli geliştirirken ekonomideki zaten bu sıkıntılar da aşılıyor ve yatırımlar noktasında artık yatırımcıların da Türkiye'ye girişim adımlarını attığı bir dönemi yaşıyoruz. İnanıyorum ki bu seçimlerden sonra önümüzde 4 yıllık bir süreç var. Bu sürecin içerisinde ciddi bir yatırım çekme sürecinin içerisine gireceğiz. Bu yatırım çekme de tabii Türkiye'de hakikaten kendi girişimcilerimizin, yatırımcılarımızın da önünü açacaktır. Buna yönelik olarak Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bazı müjdeleri var. KOBİ'ler, KOSGEB'ler, diğer yatırımcılarımız için atacakları adımlarla da istihdamda kıpırdanma başladı. Onlarda da ciddi bir inşallah yükseliş olacaktır. İşsizlik aşağıya doğru inşallah inecektir. Bunlar tabii yatırımla bağlı olan işler. Bu noktada olumlu sinyalleri de alıyoruz."
"Bazı parasal kaynakların bulunması gerekiyor"
"Önümüzdeki dönemde Suriyeli misafirlerimizin evlerine dönüşüyle ilgili ekstra adımlar atmayı düşünüyor musunuz devlet olarak?" sorusu üzerine Erdoğan, bu adımları attıklarını ve devam ettiklerini söyledi.
Afrin'e dönecek olan Suriyeliler'in olduğunu, terör koridoru olarak belirlenen bölgeyi, terör koridoru olmaktan çıkardıklarını anlatan Erdoğan, Münbiç de temizlendikten sonra buranın da iskan bölgesi haline geleceğini, oralardan çıkanların da kendi yerlerine döneceğini aktardı.
İdlib'te de ciddi sayıda insanın yaşadığını, onların 200-300 bininin göçe zorlandığını belirten Erdoğan, "Sayın Putin ile yaptığımız görüşmeler neticesinde, malum 12 gözlem kulesi var. Bu kulelere bazı taciz atışları yapıldı. Bu taciz atışlarıyla birlikte Putin ile yaptığımız görüşmeler neticesinde oralarda da ateşkes ilan edildi. Bu ateşkese sadık kalınmaya başlandı. Derdimiz burayı artık bir savaş bölgesi olmaktan kurtarıp, en azından buranın halkını 'Ben artık evimde daha rahat kalabileceğim' durumuna kavuşturmak." diye konuştu.
Suriyelileri çadırlardan ve konteynerlerden kurtarmak için bazı parasal kaynakların bulunması gerektiğini ifade eden Erdoğan, "Bunlara bizim TOKİ eliyle olabilir bazı uygun konutlar yapmak suretiyle bunlar bu konutlara yerleştirelim istiyoruz. Sınırımıza yakın bölgelerde uygun olan yerleri tespit ederek, oralara yerleştirelim ve bu çadırlardan, konteyner kentlerden oralara aktaralım." dedi.
Erdoğan, güvenli bölge diye hep ifade ettikleri bir şeyin olduğunu aktararak, "Ben bunu ta Obama döneminde de söyledim. Obama buna çok iyi baktı ama adım atmadı. Sayın Trump, o da güvenli bölgeye olumlu baktı maalesef bu türlü adımı atmadı. Şimdi bu konuyla ilgili aklına yatıyor, böyle bir şeyin yapılmasının faydasına inanıyor. Biz bu terör koridoru denilen bölgeyi, güvenli bölge haline getirirsek, koalisyon güçleri olarak güvenliğini sağlarsak, o zaman bizler de bu işin inşaatı noktasında onların da vereceği desteklerle buna gireriz. Böylece 330 bin sayısını 1 milyona çıkartırız." değerlendirmesinde bulundu.
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in bir ara böyle bir vaatte de bulunduğunu aktaran Erdoğan, "(Ben de ülkemde bu kadar insanı beslemektense bu mali desteği veririm) dedi. Ama bunu ilerletemedik. Şimdi bu işi kovalama noktasına gelebiliriz." dedi.
"Bu insanların hepsi sersefil değil"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin diğer şehirlerinde önemli bir kalabalık var. Burada bulunan, iyi koşullarda yaşayamayanların tekrar o bölgeye gönderilmesi sonucu doğar mı?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Bu insanların hepsi sersefil değil. Bu insanların içinde durumu gayet iyi konumda olanlar var. Hatta vatandaşlık müracaatı olanlar var. Bunların içinde mühendisi, avukatı, ebesi, doktoru var. Bunlar, vatandaşlığa müracaat edenleri oldu. Çünkü ekonomik durumu güçlü. Suriye'de yaşarken bunlar imkanları olan Suriyelilerdi. Buraya geldiler bir kısmı ticari hayata başladı. Dolayısıyla çadırlarda yaşayanların durumu gibi bir durumları yok.
Bazı yerlerde sıkıntılı olanlar var ki bunlarla da bizim şu anda İçişleri Bakanlığımız kontrollerini yapıyor. Ama benim güvenli bölge olayı dediğim konu yürürlüğe girdiği andan itibaren bu insanlara diyeceğiz ki; Buyurun evinize dönebilirsiniz. Sizlere artık bu tür yerler de yapılmış durumda. Sizlere artık kendi topraklarınıza gitmenizi tavsiye ediyoruz."
"AK Parti, büyük bir dava hareketi olduğunu göstermiştir"
"AK Partili küskünlerin seçimde protesto etmek için oy kullanmadıkları söyleniyor. Sizin partinizde küskünler oluştu mu? Varsa nasıl bir yol haritası çizeceksiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:
"AK Parti, 17 yıllık iktidarı boyunca izlediği siyasetle büyük bir dava hareketi olduğunu göstermiştir. AK Parti'nin davasında millete hizmet, birinci önceliği olmuştur. Bu davada yol arkadaşlarımız, koyduğumuz hedeflere ulaşmak ve milletin gönlünü kazanmak için gece gündüz çalışmışlardır.
Son günlerde bu ifadeler ciddi manada önümüze geliyor. Ama partimizde görev almış bazı isimlerin bu dava hareketinden kopma veya kendilerine göre yeni bir yol çizme haberleri gündeme geliyor. Bir partide, partiye kırgınlık veya partiden bu tür vesilelerle kopmak gibi bir şey olmamalı. Eğer siz bir davaya inanmışsanız, bu davadan kopulmaz. Bu davanın eri olunur ve o yolda yürümeye devam edersiniz."
Bunun benzeri adımların geçmişte de görüldüğünü aktaran Erdoğan, fakat hiçbirinin günümüz siyasetinde yer bulamadığını söyledi.
"Soralım, kimse o insanların adını dahi hatırlamaz"
Geçmişte partilerinden grup kuracak sayıda milletvekiliyle ayrılıp gidenlerin olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Şu anda onlardan acaba bir tane var mı? Bunu soralım kimse o insanların adını dahi hatırlamaz. Ayrıca partimizde en üst kademelere kadar gelmiş, bakanlık yapmış, ayrıldı. Nereye gidiyorsun, ayrılma dememize rağmen 'yok ben akademisyen olacağım, üniversiteye döneceğim' diyerek ayrılmıştır. Parti kurmuştur o da yok olmuştur. AK Parti'den ayrılıp, partisini kuracak, şimdi de CHP'de milletvekili olarak yoluna devam edecek. Bunlar da var. Bunun dışında benzer yine bazıları oldu. Hatta bir tanesi hatta benim okul arkadaşımdır, bu seçimlerde gitti Ordu'dan belediye başkan adayı oldu. Bakanlık yaptı, parti kurmaya teşebbüs etti, son seçimlerde belediye başkan adayı oldu. Karşılığı çıktı ortaya. Biz de Hilmi Bey ile Ordu'da girdik. Hilmi Bey açık ara seçimi kazandı." dedi.
"Davaya küsülmez"
AK Parti'nin bir millet hareketi olduğunu, milletin gönlünü kazanmış büyük bir parti olduğunu anlatan Erdoğan, Milletin desteğini ve gücünü arkasına alan AK Parti'nin kendisini 2023 vizyonuna kilitlediğini söyledi.
Erdoğan, buradan, bu yolda kendileriyle beraber yürüyenlerin ve kopanların da olacağını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Yani bu siyasi hareketlerin hepsinde de Milliyetçi Hareket Partisi'nde de ne oldu? Birileri koptu gittiler, kendilerine göre bir parti kurdular. Şu anda o partiyle bakalım nereye kadar yürüyecekler. Bunlar ana gövde değil. Bunlar parça ve bunların istikbali falan da çok fazla olmaz ve bunun dışında benzer şeyler CHP'de oldu, kopanlar oldu, gidenler oldu ama onların da esamesi okunmuyor. Şimdi bizimle ilgili olarak bir partiye kırgınlık olursa kaybedenler olur ama davaya kırgınlık asla olmaz."
Erdoğan, "Siz o isimlere kızgın mısınız ya da kırgın mısınız?" sorusu üzerine "Bu davadan kopup ayrılana nereye kadar benim kalkıp da ben sana kırgın değilim, dargın değilim... Nereden nereye kadar diyeceğim ki? Kopup gittiyse 'selamünaleyküm, aleykümselam' bir yere kadar deriz. Ondan sonra eğer partimize karşı bir ihanet halkası oluşturuyorsa kusura bakmasınlar yani onlara karşı da herhalde el bebek gül bebek davranacak halimiz yok çünkü dava başka bir şeydir. Hiçbir şeyle mukayese edilmez." yanıtını verdi.
"Küskün seçmen" iddiasına ilişkin soru üzerine de Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Küskün seçmen noktasında kim küskünler, kim değildir onu bilemeyiz ama biz bütün bunları nazarı itibara alarak şu anda en geniş örgüt ağına, teşkilat ağına sahip bir parti olarak diyoruz ki 'Nerede bir küskün, dargın filan varsa bunlara yönelik ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları olarak bunlara yönelik değerli arkadaşlar yoğun çalışmaların içerisinde olacaksanız." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, gazeteci Ahmet Hakan Coşkun'un "Yani küskünlüğü gerektirecek bir durum yok mu diyorsunuz?" ifadesini kullanması üzerine şunları kaydetti:
"Öyle diyorum tabii. Öyle bir adım atmış değiliz çünkü hizmet aşkıyla zaten koşmuşuz, koşturmuşuz. Onun için de biz hep şunu söyledik, arkadaşlar davaya küsülmez. Onun için bunu bütün bu tür kırgın, küskün olan varsa onlara anlatmalısınız. Davaya küsülmez. Yanlış mı yaptık, yanlışlarımızı sizler de söyleyin anlatın. Biz de bu yanlışlarımızı düzeltme yoluna gideriz ama bakıyorsunuz bir kısmı belli yerlerde, onlara belli imkanlar tanınıyor. Tanımadığı zaman bundan dolayı 'küstüm' diyor. E kardeşim yani böyle bir şeyden dolayı eğer buna küsüyorsan bu yanlıştır."
"Bu tamamıyla abartıdan müteşekkil bir yaklaşım tarzıdır"
Erdoğan, Ahmet Hakan Coşkun'un "3 kelime söyleyeceğim israf, şatafat, kibir. Bu 3 kelime üzerine eleştiriler yapılıyor. Siz öz eleştiri yapabilen bir siyasetçisiniz. Bu 3 kavram üzerine sizce bir öz eleştiri ihtiyaç var mı, yoksa bu abartılı bir yaklaşım mı?" demesi üzerine şöyle devam etti:
"Bu bana göre tamamıyla abartıdan müteşekkil bir yaklaşım tarzıdır. Örneğin millette yaptığımız hizmeti israf telaki edenler var. Şimdi burası Vahdettin Köşkü. Birilerine göre bu Vahdettin Köşkü'nü o yıkık, harabe halden bu hale getirmek birilerine göre israftır. Ana muhalefet buraya israf diyor. Ana muhalefet, külliyeye de israf diyor. Ben burayı şu anda kullanmıyorum. Zaman zaman buraya gelişlerim olur. Misafirlerim ile beraber buraya gelişlerim olur. Bunun dışında burada benim kaldığım çok çok istisnadır. Şu anda ben kendi evimde kalıyorum. İstanbul'a geldiğin zaman Kısıklı'da kendi evimde kalıyorum. Çünkü aile olarak, geniş aile hep aynı yerdeyiz, orada kalırız. Burada kaldığımız çok çok istisnadır. Burası da Huber de çok çok istisnadır. Ama bunun kampanyasını da yine malum ana muhalefet yapmıştır, yapmaya da devam etmektedir. Ama biz şimdi buraya diyelim ki İstanbul zirvesini bizim burada toplamamız, burada o toplantıyı yapmamız, bunlar bir büyüyen veya büyük devlet olmanın emaresidir. Aynı şeyi mesela Ankara'dan külliyede yaptığımız toplantılarda o tür yaklaşımlar, o gelenler hangisi olursa olsun bakış açıları Türkiye'ye karşı değişiyor. Bu Tayyip Erdoğan'ın kendi şahsi ortaya koyduğu bir yatırım değil ki. Bu dünyaya karşı ülkeme bakışı değiştiren bir yaklaşımdır. Bununla da Sayın Putin'in bir ifadesi var. Çok manidardır 'Aslında büyük devletler bu tür yerlerden anlaşılır' demiştir. Bana ilk geldiğinde ve ilk resmi ağırlama yaptığımızda. Dikkat edilirse
Kimse etnik bir dayatmanın içerisine girmesin
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kimse etnik bir dayatmanın içerisine girmesin." dedi