Eğitimci Murat Çolak bu haftaki yazısında “aşk toplumundan günümüze” başlığı altında önemli bir konuyu gündeme getirdi.
İşte değerli eğitimcimizin bu haftaki yazısı;
Bu günün insanı geçmişi hakkında ne düşünüyor acaba? Bizim kadar kendi geçmişine küstürülmüş kendi geçmişi unutturulmuş bir toplum daha var mı bilmiyorum?
Geçen ay bir cenaze münasebetiyle memleketim olan Kahramanmaraş Elmalar köyüne gittim. Cenaze defnedildikten sonra kabristanda gözüme ilişen eskimez yazılı taşları okumaya çalışırken bir ihtiyar yanıma yanaştı bu mezardaki benim dedem dedi. Senin deden Zavrakoğlu Ali midir? Diye sordum. Yok dedi ben Körüzlerdenim. Koşarak gitti bir başkasını tuttu kolundan geldi. Ula dedi burada senin Ali deden yatıyormuş. Bana getirdiği adama sordum okuman yazman var mı? Yok dedi. Kuran biliyor musun? Dedim. Yok dedi. Bak dedim burada yatan Zavrakoğlu Ali. Ebubekir Oğlu şu tarihte vefat etmiş. Adamın gözlerinde bir gözyaşı yüzünde bir gülümseme.
Dedesinin mezar taşını okuyamayan bir millete kızamazsınız. Okutturmayanlara kızın ama bu hüzünlü millete cahil diyemezsiniz. Cahil bırakanlara kızın. Bu toplum aşkın ve sevginin bir araya getirdiği ettiği bir toplumdur. Şiirin medeniyet, medeniyetin şiir olduğu bir toplumdur.
İnceliği huy edinen bir medeniyetin çocukları nasıl bu hale geldi? Düşünmeliyiz. Mezar taşlarına bakmadan geçip gidiyoruz ama Osmanlı o kadar ince bir toplumdu ki sadece mezar taşları bile apayrı bir kültürdü.
Mezar taşının üstünde isim yazmıyor da sadece kırık bir gül dalı varsa bu evlenmeden vefat etmiş bekâr bir kız kabri olduğunu temsil ederdi. Her bir taşın ayrı bir hikâyesi vardı.
Gençler birbirlerine ne diye hitap ediyor. Gençler derken sevgililer veya eşler birbirlerine ne derler; Canım, gülüm, güzelim bunlar iyi olanları karı, avrat, hatun vs. Neden size bu soruları soruyorum biliyor musunuz? Çünkü size geçmişten bir hitap şiiri okutacağım 15. Yüzyılda yazılmış bir şiir.
Nesimi adlı ünlü divan şairi yazmış olduğu gazelinde bakın sevgiliye nasıl sesleniyor;
Nîgârım dilberim yârim nedîmim mûnisim cânım
Refîkim hem-demim ömrüm revânım derde dermânım
Sevgilim, dilberim, yârim,alışığım, canım;
Yoldaşım, ayrılmazım, ömrüm, ruhum, derde dermanım
Şehim mâhım dil-âram hayâtım dirliğim rûhum
Penâhım maksadım meylim medârım fikretim cânım
Padişahım, ayım, gönül rahatım, hayatım, dirliğim, ruhum;
Sığınağım, amacım,sevgim, nedenim, düşüncem, canım
Kamer-çehrem perî-rûyum zarîfim şuhûm ü şengim
Semen-bûyum gül-endâmım zehî serv-i gülistânım
Ay yüzlüm, peri suratlım, ince davranışlım, nazlım, neşelim;
Yasemin kokulum,ne de güzel güllük selvim,gül endamlım
Zarîfim nâzikim hûbum habîbim turfa mahbûbum
Hicâz’ım Kâbe vü Tûr’um behiştim hûr u Rıdvân’ım
İncem, güzel tavırlım, sevdalım, dostum, eşsiz sevilenim;
Hicaz’ım, Kâbe’m, Tur’um, cennetim, hurim, Rıdvan’ım
Çerâğım şem’im ü nûrum ziyâım yıldızım şemsim
Hezârım bülbülüm verdim Nesîmî-i hoş-elhânım
Kandilim, mumum, nurum, ışığım, yıldızım, güneşim;
Gül bahçem de bülbülüm gülüm, Nesîmî’m, hoş okuyanım