Henüz bir yaşındayken anne ve babasını kaybeden ve 20'li yaşlarda da kas hastalığına yakalanan 73 yaşındaki "Melek abla" lakaplı Havva Arslan, sağlığına kavuşmasının ardından hastalıklarla mücadele eden insanlara umut saçıyor.
Anne ve babasını kaybetmesinin ardından kardeşleriyle farklı ailelere evlatlık olarak verilen Arslan, 28 yaşına geldiğinde en ağır kas hastalığı türlerinden biri olan "Myasthenia Gravis"e yakalandı.
Arslan, hastalığa yakalanmasının ardından yaklaşık 4 yıl boyunca konuşamadı. Bunun üzerine tedavi arayışlarına giren ve Prof. Dr. Reşat Etaner ile tanışan Arslan, daha sonra Etaner'in yönlendirmesiyle hayatının değişmesine vesile olan Prof. Dr. Coşkun Özdemir'in kapısını çaldı.
Yaklaşık 5 yıl süren tedavi sonucunda sağlığına kavuşarak hastalığı tamamen yenen Arslan, o günden sonra yardıma ihtiyaç duyan hasta ve hasta yakınlarının dertlerine çare olmaya başladı.
İlerlemiş yaşına rağmen hala hastaların tüm ihtiyaçları için yardımlarına koşan Arslan, yardımseverliği dolayısıyla "Melek Abla" lakabını aldı.
Hayatının film yapılması için destek bekliyor
Şimdilerde kas hastalarına umut olabilmek, tedavi sürecinde motivasyonlarını artırabilmek için hayatının film yapılmasını isteyen "Melek Abla", bu hayaline kavuşmak için de uzanacak destek elini umutla bekliyor.
Havva Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, anne ve babasını kaybettikten sonra 4 kardeşiyle farklı ailelere evlatlık verildiklerini söyledi.
Daha sonra hayatını bir astsubayla birleştirdiğini anlatan Arslan, 28 yaşındayken hastalığa yakalandığını, 4 yıl boyunca konuşamadığını, yemek yiyip, su içemediğini anlattı.
Arslan, Prof. Dr Özdemir ile tanışmasından sonra hayatının değiştiğini ve hastalığı tamamen yendiğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"O güne kadar benim ağırlığımda bir hasta görmemişler. Bazı arkadaşlarımız vasıta oldu ilaçları yurt dışından getirdiler. Ben ondan sonra bana yapılanı karşılıksız bırakmamak için 'Arkadaşların dertlerine deva olacağım' diye bu yola başvurdum. Eşim de bu yola razı oldu. 'Hasta konuk ev projesi' çıkardım. 'Acılar paylaştıkça azalır, sevgiler paylaştıkça çoğalır' dedim. O kadar çok acılar paylaştım ki ben ömrüm boyunca unutamayacağım şeyler gördüm. Tam 40 senedir beyaz önlükle bana 'yeşil kalpli, melek anne' diyorlardı. Bütün hastanelere girip, çıkabiliyordum. Hiçbir doktor da bana yanlış bir şey demedi. Her zaman gönlümü aldılar, götürdüğüm hastaya hiçbir şey demeden baktılar.
Hastalığı tanıttıktan sonra herkes gazete kupürleriyle bana geliyordu. Ben de düşündüm, Kas Hastalıkları Derneği'nin kurucusu oldum. Bilezik satarak hasta tedavi ettirmişimdir ama kendime hiçbir şey yapmadım. Ben 90'lı yıllardan bu yana tatil nedir bilmem. Ben asker eşiyim, imkanımız vardı ama hiçbir yere gitmedim."
"Sadece doktor değil 'Melek ablalar' da çoğalsın"
Hastalıkla ilgili toplumsal farkındalık konusuna değinen Arslan, "Yurt dışında kas hastaları için ödüllü filmler yapılıyor. Biz de böyle bir işe el atan bir yapımcı duymadım. Bu hayalim gerçek olursa bu filmden gelecek tüm geliri kas hastalarına vermek istiyorum. Türkiye'de bu hastalıktan ilk kurtulan benim. Ondan sonra böyle bir şey görmedik. Tembel değiliz de duygusuz insanlarımız var. Türkiye'de televizyonlar hiç durmuyor. Bir sürü dizi var, biri bitiyor diğeri başlıyor. Bir de bizim hastalarımıza duyarlı dizi yapsınlar. İşte hayatımı anlatan kitabım ellerinde, daha istiyorlarsa kitaba yazmadığım 500 sayfa yazım var. Bu hastalıkla tanışanlar doğru doktoru bulmak için çalışacak ve sabırla bekleyecek. Hiçbir zaman isyan etmeyecekler. Günden güne tıp ilerliyor." ifadelerini kullandı.