KTKTP'den Nevruz Konferansı ve kutlaması yapıldı

Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformu, Nevruz Bayramı coşkusunu; konferans ve akabinde kutlama ile Kıraathane de gerçekleştirdi.

Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformu, Nevruz Bayramı coşkusunu; konferans ve akabinde kutlama ile Kıraathane de gerçekleştirdi.

Kahramanmaraş Tarih Kültür ve Turizm Platformunun Salı Konuşmaları büyük ilgi görmeye devam ediyor. SAlı Konuşmaları kapsamında Farklı konularda konferanslar düzenleyen platform, Neveruz Bayramı haftası münasebetiyle Yrd. Doç. Dr. Hikmet Demirci'nin konuşmacı olarak katıldığı ''KARDEŞLİĞİN VE BAHARIN BAYRAMI: NEVRUZ'' konferansı büyük ilgi gördü.

Yrd. Doç. Dr. Hikmet Demirci, ''böyle bir konferans için platform Başkanı Ahmet Kolutek Bey'e ve Platform üyelerine ayrıca teşekkür ediyorum.'' dedi.

Yrd. Doç. Dr. Hikmet Demirci konuşmasına şöyle devam etti.

''Bu akşam size bahsedeceğim konumuz, “Kardeşliğin ve Baharın Bayramı Nevruz”dur.

•  Türk toplumlarında bayram nedir?

•  Nevruz Nedir? Nevruz’a bayram özelliği katan nitelikler nelerdir? Nevruz’un inanç boyutu ve unsurları nelerdir? (Ergenekon’dan çıkış, bağımsızlık günü, demirin dövülmesi, ateş unsurları)

• Tarihi süreçte Türk toplumları tarafından Nevruz nasıl anlamlandırılmıştır?

Milletleri meydana getiren temel unsurlardan biri olan kültür, milletlerin maddi ve manevi değerlerinin bütünüdür. Bu bakımdan kültürel değerler, toplumları var eden,  ayakta tutan ve toplumların kalıcılığını sağlayan mihenk taslarıdır. Kültürel değerlerimizden biri olan bayram,  içinde barındırdığı gelenek ve görenekleriyle sosyal hayatın ayrılmaz bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki kültür nedir? Aslında yıllardır Ziya Gökalp tarafından tanımlanan maddi ve manevi değerlerin bütünüdür. Bu tanım tam olarak kültür kavramını açıklamamaktadır, maddi manevi değerlerin içerisini somut anlamda açıklamamız gerekmektedir. Bu sebepten, kültüre dair herhangi bir kavram analiz edilirken üç boyutlu analiz edilerek anlaşılması daha doğru bir anlayıştır. Peki bu üç boyutlu analiz nedir? İnsanların zihniyet dünyasını gösteren kognitif (zihniyet) boyuta; davranış boyutunu gösteren normatif boyuta ve maddi boyuta ilişkin anlamlandırdığımızsomut nesnelerin ifadesi olduğunu söyleyebiliriz. İşte bu açıklamayla,Türk Kültüründe “Bayram” kavramı, zihniyet dünyasında Kaşgarlı Mahmut’un tanımıyla, “ sevinç ve eğlence günü” dür. Türklerin bayram ifadesi, Arapça’da “âdet halini alan sevinç ve keder bir araya toplanma günü” anlamında “îd” olatakkullanılmıştır. Bayram, Farsçada ise, “bezm” ve “ram” kelimelerinin birleşmesi ve değişmesiyle “neşeyle konuşup eğlenilen, yiyip, içilen meclis” anlamına gelen, birleşik isimdir.

Bayramlar, dini, milli, geleneksel olarak, özel ve belli bir takvime bağlı, toplumun bütün fertleri tarafından benimsenen ve o günün bütün imkânlarıyla halkın katıldığı anlamlı günlerdir. Bu tanımlamaya göre ise, normatif boyutta ise toplumun bütün fertleri tarafından kabul edilip benimsenmesi sonucu bir araya geldiği günlerdir. Maddi boyutu ise, çeşitli ritüellerin gerçekleştiği somut olarak nesneler yardımıyla ortaya konduğu günlerdir. Bu anlamda kurban ritüeli, demir veya ateş gibi somut nesnelerle ifade edilmektedir.

İşte bu anlamda Türklerde bayram geleneği,  destanlar ve mevcut kaynakların verdiği bilgilere göre,  Hun ve Göktürk dönemlerine kadar uzanmaktadır. Türk tarihi içinde bayramlar, bir tarihi olayın yıl dönümü, bir hükümdarın tahta çıkısı veya  tabiat olaylarında ya da sosyal hayatın önemli dönemleri olan yaylaya çıkma ve yayladan inme zamanlarında yapılmıştır. Mesela; ilkbahar yağmurlarının başlaması, ilk tohumların toprağa atılması, ilk ürünlerin toplanması yada kazanılan zaferlerin gün dönümleri, hükümdar ailesinde meydana gelen evlenme, doğum gibi olaylar bayram (sevinç ve mutluluk günü)olarak kutlanmıştır. Bu bayramlarda kurbanlar  kesilmiş, at yarışı , güreş,  okçuluk, avcılık ve binicilik gibi spor faaliyetleri yapılmış ve toplu ziyafetler verilmiştir. Eski Türk bayramlarında uygulanan toplu ziyafetler “yağma geleneği“olarakadlandırılmıştır. Eski Türk Bayramları’n da “Yağma” geleneğine rastlamaktayız. Yağma kelimesi hakkında, Kaşgarlı Mahmud’un eserinde “Kençliyü” tabiri de kullanılmaktadır. Eserde bu tabir için, “Bayramlarda ve Hakanların düğünlerinde yağma edilmek üzere 30 arşın yüksekliğinde minare gibi yapılmış bir sofra” dır denilmektedir.   Prof.Dr. Abdulkadir İnan’a göre, “Kençliyütöreni” ilk kez Türklerin Yağma Boyunda görülmüştür.   Bu geleneğin amacı, halkı doyurmak, toplumda dayanışmayı sağlamak, yöneten ve yönetilen arasındaki farkı ortadan kaldırarak, devletle milletin bütünleşmesini temin etmektir. Bu yönüyle toplum birlikteliği sağlanmış, bayramların kutlanma amacı gerçekleştirilmiştir.

Nevruz’un ilk ne zaman ortaya çıktığı hususunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ancak çeşitli kaynakların verdiği bilgilerle M.Ö. IV. Ve III. yüzyıllardan itibaren Türklerde kutlanıldığı bilinmektedir. Nevruz kavramının isimlendirilmesi daha erken dönemlere gitmemekte, ortaçağdan itibaren “Nevruz” adının kullanıldığı bilinmektedir. Nevruz’un Türklerden başka Sümerliler, Babilliler, Kenaniler, İbraniler ve İranlılar gibi Ortadoğu halkları tarafından kutlandığı bilinmektedir. Çin kaynaklarında 21 Mart tarihinin Hunlar tarafından tabiatın tekrar uyanışı ve hayvanların doğumu gibi olaylarla kutlandığı mitolojik anlamdan ise, Ergenekon Türk Destanı ile de bağlantılı olduğu bilinmektedir. Nevruz Bayramı, Hun, Köktürk, Uygur, Selçuklu, Osmanlı gibi tarihi Türk devletlerinde kutlanan bir bayramdır. Ayrıca,  Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan,Özbekistan, Azerbaycan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve diğer Türk topluluklarının ortak olarak kutladığı bir bayram olarak günümüze kadar gelmiştir. Nevruz tarihî geçmişi ve gelenekleriyle, Türk kültüründe önemli bir yer edinmiştir. 

Günümüzde Türk Dünyasında ortak olarak kutladığımız geleneksel bayramımız Nevruz,  Türk Ergenekon Bayramı, hem baharın gelişi hem de Türklerin “esaretten kurtuluş günü” olarak bilinmektedir. Nevruz tarihî bakımdan köklü bir geçmişe sahiptir. Nevruz Bayramı, bütün Türk Dünyası’nda ortak bir hatıranın, gelenek ve duyguların, tabiat ve kainat esrarının, düşüncelerin, eşit heyecanların birbirinden az bir farkla ifade edildiği bayramdır. Ergenekon Destanında “düşmanları tarafından tamamen öldürülen ve tutsak edilen Türklerden Kıyan ve Negüş’ün eşleriyle birlikte kaçarak Ergenekon’a sığınırlar. 400 yıl sonra burada çoğalarak, güçlenerek bir demirci ustasının yardımıyla Demir Dağı eriterek çıkarlar. Bu sebepten Türkler “Demirci soylu Türkler” olarak anılmaktadır. Türkler için manası, "İstiklâlin kazanıldığı" yani Ergenekon'dan çıkarak eski atayurtlarına yeniden sahip olunduğu gündür. Bu yüzden bu güne "Ergenekon Bayramı" da denilmiştir.

Ayrıca Türklerin ilkbahar bayramları kutlama tarihi Çin yıllıklarında şöyle ifade edilmektedir. Senenin ilk “yıldırım” ve şimşeklerini”, yeni yılın bir işareti gibi görmüşler, yıldırım düştüğü zaman, atları koşturarak bağırmış ve göğe ok atmışlardır. Çin yıllıklarına göre, Hunlar, her yılın 5. ayında büyük bir bayram yapmışlardır.Hunlara bağlı reisler, senenin bu ayında Tanhu’nun sarayında bir araya gelmiş, Tanrıya kurbanlar sunmuşlardır.

Tarihî kayıtlara göre; V. yüzyıl Türk Dünyası’nda önemli bir yer tutan ve Çinliler tarafından “Kaoçı” yani “Yüksek Arabalılar” adı verilen kavimler birliğinin Doğu uçları Uygurların ataları idi. Bu Türk kavimleri M.S. 450 senesinden önce, Çin’in kuzeyinde toplanarak büyük bir bayram töreni yapmışlardı. Bunlardan beş grup birleşerek yaptıkları büyük bir törenle kurbanlar kesmiş, şarkılar söylemişlerdir.

Hunlar, İlkbaharda “Lung -Ceng” Bu yer Ongin ırmağı vadisinde Karakum şehridir. Kafesoğlu; Türk Milli Kültürü, s.246.) denilen yerde, topluca bir bayram yapmışlardır.

Göktürkler de ise; “Büyük Bayram” beşinci ayda yapılmış, bir yerel kültür sayılmıştır. Göktürkler de, bu bayram her yıl tekrarlamış ve “Ecdat Mağarası” nda atalarına kurban kesmişlerdir.   Göktürkler ise, Ötüken’de bayramlarını kutlamışlardır. Burada da anlaşılacağı üzere, bayramlar belli yerlerde resmi olarak yapılmıştır. Bu bayramlarda hem inançla ilgili gösteriler hem de bayrama ait yarışmalar düzenlenmiştir.

840 yılından sonra Tarım havzasına gelip, yarı yerleşik hayata geçen Uygurlar, din olarak Budizm’i kabul ettikleri halde eski geleneklerini terk etmemişlerdir.  Uygurlar 3. ayın dokuzunda, yani 9 Mart’ta bir bayram (soğuk yemek şenliği) düzenlemişler. Ayrıca, Bögü Kağan’ın Çin’den gelen rahiplerle görüştükten sonra halk toplanarak eğlenmiş, bayram yapmışlardır. Atlara binerek sabaha kadar bayramı sürdürmüşlerdir.  Çinli elçi Wang Yen-te, Uygurların bayramlarındaki ziyafetlerinden bahisle müzik, sahne oyunu şeklinde komedi, kayık gezintisi yapıldığını, Beş-Balık’ta Kağan’ın bir akşam şöleni yaptığını nakletmiştir.

Çin yıllıklarının bize bildirdiğine göre; Kırgızlar yeni yılın ilk ayına “mav-şı- ai” demişlerdir. Buradaki “mav-şı” kelimesi muhtemelen Türkçe “baş” kelimesinin, “aî ” de “ay” kelimesinin Çince’deki bir transkripsiyonudur. Bu duruma göre Türkler, yeni yılın ilk ayına “baş ay” adını vermişlerdir. O halde Kırgız Türklerinde bayramlar “baş ay” da yapılmaktaydı. “Baş ay” Mart ayı olmalıdır. Kaşgarlı Mahmud’un mevsimler hakkında verdiği bilgilerde bunu doğrulamaktadır.

Hun ve Göktürklerin bayramlarını Mayıs ayında, Uygurların ise Mart Ayında yaptıklarını söylemiştik. Bu iki ay, Mart ve Mayıs ayları arasında iki aya yakın bir zaman farkı bulunmaktadır. Bu fark, mevsimlerin erken ve geç gelmesi ile ilgilidir. Gerçekte Hunlar ve Göktürkler, Turfan Uygurlarına göre daha kuzeyde oturdukları için, bahar daha geç gelmektedir.

Türklerin ilk Anayurdu olan Orta Asya coğrafyasının tabiat ve iklimi, Kışlar dondurucu ve fırtınalı; yazlar ise çok sıcak ve kurak geçtiği için, baharın gelmesi ve tabiatın canlanması kurtuluş ve âdeta yeniden doğuş demekti. Bu yüzden bahar ayları bayram ayı olmuştur.

NEVRUZ TARTIŞMALI ALANLARI

İlk tartışma alanlarından birisi Nevruz’un kavram olarak kullanılmasıdır. Nevruz, Farsça yeni (nev) ile gün (ruz) sözcüklerinden oluşmuş bileşik bir isimdir. Yılbaşının ilk gününe, yeni gün anlamında Nevroz veya Nevruz denmiştir. Eski Ön Asya kavimlerinde yılbaşı ve bahar bayramının adıdır. Rumi takvimde Mart’ın 9’u, Miladi takvimde 21 Mart, Nevruz günüdür. Nevruz’un takvime bağlı bir bayram olduğu muhakkaktır. 21 Mart tarihinin Türkler tarafından kullanılan çeşitli takvimlerin başlangıcı Yılbaşı olarak kabul edilmektedir. Bu kullanımın Ortaçağlardan itibaren Türkler içerisinde kullanılmaya başladığını biliyoruz. New- bütün dillerde yeni kelimesinin de karşılığıdır. Türkler için “Ergenekon- Bahar Bayramıdır, Nevruz. Nitekim güneşe göre düzenlenen On İki Hayvanlı Türk takvimi gerekse Celali takviminin başlangıcı 21 Marttır.

Yazılı kaynaklarda ilk defa Kasgarlı Mahmud’un “Divanı Lügat’it Türk eserinde Yengi Kün” olarak geçen ve “Bedhrem” (Bayram) olarak nitelenen bu kültür mirasımız Türk Halkları tarafından şu adlarla anılmaktadır:

Türkiye’de “Nevruz”, “Nevruz-i Sultani”, “Sultan Nevruz”, “Mart Dokuzu”, “Mart Bozumu”,

Azerbeycan’da “Bahar Bayramı”, “Navruz”

Özbekistan’da “Navröz”, “Yeni Kün”, “Nevbahar”

Türkmenistan’da “Nevruz”

Kazakistan’da “Navrız”, “Naurız”.

Ayrıca Kazak Türkçesinde “Nevruz Ayı”, “Nevruz Bayramı” “Nevruz Köce” gibi kelime grupları var. Fakat “Nevruz günü” diye bir kelime yoktur. “Nevruz” kelimesi Kazak Türklerinde bayramın ve o bayramın kutlandığı günün adı “Ulusun Ulu Günü”, “Ulus Günü” gibi kelime grupları Eski Türklerin güneş ile ayın İlkbahar’daki birleştiği gün, belki de tam o günün adıdır.

Nogay’da, “Navruz”, “Sabantoy”

Karaçay-Malkarda “Gollu”, Saban Toy”, “Navruz”

Tataristan’da, “Nevruz”

BaskurtTürkleriistan’da “Nardugan”, İrte yaz”, “Nawruz”, “Kargatuy” “Kukiskin Çay” “Saban Toy” “Yıgın”

Çuvas Türklerinde, “Nartukan”, “Nurıs”

Altay Türklerinde, “Cılgayak”

Hakas Türklerinde, “Çılpaz”

Yakut-saha Türklerinde, “Isıakh”

Gagauz Türklerinde, “Beba Marta”, “İlk yaz Bayramsu”

Batı Trakya Türklerinde, “Nevris”

Yugoslavya Türklerinde,“Sultan-ı Navrız”

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde, “Mart Dokuzu”

Uygur Türklerinde,“Noruz, Yeni Gün”

Kırım Türklerinde,“Navrez”, “Gündönümü”

Nevruz senliklerinde kullanılan diğer isimler ,“Ergenekon”, “Boz-kurt”, “Çagan”, “Babu Marta”, “Kürklü Marta”, “Altay Ködürgeni”, “Yörük Bayramı”dır.

Nevruz, sözcüğünün İran kaynaklı olduğu ve tarihte ilk kez İran’da Ahamenidler zamanında (M.Ö 558–531), kutlandığı söylense de eski Türkler aracılığıyla Avrasya’ya yayıldığı ve Eski Doğu geleneklerinin devamı olarak kutlanıldığı düşünülmektedir. Çin kaynaklarında“Hun Türkleri, 21 Martta bahar şenlikleri yapmışlardır.” İfadelerine rastlanmaktadır. Aynı gelenekler, Hunlardan sonra Uygurlarda da görülmüştür. Nevruz ile ilgili inanışlar ateş ve su kültüne dayanmaktadır. Nevruz Günü, “Nevruz Ateşi” yakılır ve üzerinden atlanır. Aynı gün sabahın erken vakitlerinde suyun üzerinden atlama geleneği vardır. Türk kültüründe “ateş”, arıtma, temizleme, aydınlatma, bolluk-bereket; “su” ise arıtma, temizlik, bolluk-bereket, canlılık, dirilik sembolüdür.

Büyük Selçuklu devleti veziri Nizamü’l-Mülk ise Ömer Hayyam’ın (1048–1122) başkanlığında astronomlara hazırlattığı Sultan Melikşah’a ithaf ettiği ve takvimde Nevruz gününü eski geleneklere bağlı olarak Celali takviminin ilk günü olarak tespit ettirmiştir. Vergi tahsilâtını ise tarım ürünlerinde alınan vergileri hasat mevsimi sonuna öteki vergileri de yine Nevruz tarihine bağlayarak iki takside ayırdı. Bu sistem Büyük Selçuklulardan sonra aynı bölgede kurulan bütün devletlerce uygulandı.

Nevruzun bayram olarak uygulanması gelenek halinde sürdürülmüştür. Sasaniler Abbasiler, Büyük Selçuklular, Moğollar, Safeviler ve Osmanlılarda İran’dan Mısır’a kadar bütün Asya halkları bu günü ve onu izleyen haftayı bayram olarak kutlamışlardır.

Nevruz, Osmanlılar döneminde sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin koç burcuna girdiği anda ”Nevruziye” denilen bir macun veya tatlı yemek âdet olmustur. Osmanlıların son zamanına kadar Nevruz an’anesinin devam ettiği ve saray eczanesinde tertip olunan Nevruziyelerin mevki sahiplerine gönderildiği, halkın da bu âdeta uyarak Nevruzda hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Zamanın müneccim başları tarafından padişaha verilmek üzere Nevruziye isimli kasidelerin yazıldığı bilinmektedir. Bu kasidelerde, ağaçların yetişmesi, çiçeklerin açması, Adem (a.s.)ın yaratılış günü, Nuh’un gemisi ve Hz. Ali’nin doğumu ile ilgili konular içermiştir.  Tanrı’ya secde edildiği ve dileklerin kabul olduğu gün olarak da ifade edilmiştir.

Dinler tarihi açısından bakılınca Nevruz, kimi zaman Hz. Nuh’a, Hz. Yunus’a, Hz.Muhammed’e ve kimilerince Hz. Ali’ye bağlı yorumlara sığınılarak açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak, törenler açısından bakılınca Nevruzdaki törenler eski Türk gelenekleri ve inançları etkisinde kalmıştır. Nevruz geleneği ne Sünnilikle ne Alevilikle ne de Bektaşilikle doğrudan ilişkilidir. Çünkü Nevruz, İslamiyetten çok öncelere giden bir gelenektir. Bilindiği gibi Gagauzlar (Gök Oguzlar) Hristiyan-Ortadoks Türklerdir. Gelenek ve göreneklerinde dinî etki var ise de, Türk Dünya’sı coğrafyası, Oğuz kültürünün derin izlerini bugün de yaşatırlar. Gagauzlarda Nevruz bayramını 20-22 Mart günlerinde kutlarlar. Bu durum, Nevruz’un Türk’lerin Hristiyanlığı ve İslamı kabul etmeden önceki bir döneme ait olduğunu gösterir. Sonuç olarak, Nevruz bir dinîn veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde mezhebe, bir dine bir etnik kökene ait değildir. Böyle bir şey yapılması, Nevruz’a ayrılık tohumlarının atılması demek olur. Ama herhangi bir din veya mezhep kendine uygun miti ve tarihi oluşturmak amaçlı bu tür kültürleri kendilerine mal ettirmeye çalışmışlardır.

NEVRUZ TÖRENLERİ ve ATEŞ KÜLTÜRÜ

Diğer önemli bir konu, eski Türk inanç sisteminde ateş kutsal sayılmış ve tüm Şaman gösterilerinde yer almıştır. Orhun Kitabelerinde bu da Göktürk çağında Türk topluluğunun “kutsal” (kitabelerde: idug) saydığı yeryüzünde ayrı birer “ruh”un varlığını kabul ederek onların yardımcı, iyiliksever kuvvetler olduğuna inanıldığını ispat eder. Bunlar arasında en mühimleri, dağ, orman ve ağaç, ateş ve ocak kültleridir.

1.Yüzyıl yazarı Menander, Türklerden bahsederken “her ne kadar toprağa, suya ve ateşe saygı gösterseler de, yine de evrenin yaratılışı tek Tanrıya inandılar” diye yazmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere, Türkler “ateş”e tapma noktasında yaklaşmamışlar, ateşin temizleyici doğasına inanmışlardır. Günümüzde bile ateş, bir temizleyicidir.

Nevruz törenlerinde görülen ateşten atlama geleneği ve bu sırada “Ağırlım, uğurluğum sende kalsın”, “Kırmızılığım bana, sarılığım sana” gibi duaların edilmesidir. Bu törene çocuktan yaşlıya, özürlüden hastaya kadar herkes katılır. Nevruz ateşinden atlayanların hastalıklardan arınacağına ve yıl boyunca hastalanmayacağına inanır.

Ateş üzerinden atlamak, bir eski Türk inancı (kesiinlikle dini diyemeyiz) nın bir geleneğidir ve eski Türklerden itibaren yapılan ateş üzerinden atlama geleneği, günümüzde de Nevruz törenlerinde devam ettirilmektedir.

NEVRUZ RENKLERİ: KIRMIZI-SARI-YEŞİL

Dünya tarihinde yer alan milletlerin belli renklere karşı ilgi duymasına sebep olan, birtakım inançlar ve değerlendirmelerdir. Mesela Türkler, doğu tarafının sembol rengi yeşil (gök, bazen mavi), batı tarafı ak (beyaz), güneyindeki kızıl (al-kırmızı); kuzey tarafı ise kara ve merkezin rengi sarı idi ve aynı kozmolojik görüşler Moğol halkları tarafından da bilinmekte ve kullanılmaktadır.

Türkler, hiç şüphesiz bayramların ruhuna ve havasına uygun bir şekilde giyinmekteydiler. Özellikle onların kıyafetlerinde kırmızı, yeşil ve sarı renkler hâkimdi. Meselâ, Tüekta Kurganında (Altaylarda) ortaya çıkarılmış olan bir prens (tigin) cesedini üzerinde üst üste kırmızı, yeşil ve sarı renklerde üç çeşit elbise giydirilmiş durumdadır.

Nevruz Bayramında, sarı-kırmızı-yeşil renk üçlüsü birbirinden ayrı kültürel kimliklerin veya millî kimliklerin göstergeleri değil, bunun tam aksine aynı kültürel kimliğin, aynı millî kimliğin unsuru olmuştur.

KAWA EFSANESİ VE NEVRUZ  İLİŞKİSİ

Bugün hiçbir bilimsel temele dayanmayan ve ideolojik amaçlarla Nevruz’u Kürt topluluklarıyla irtibatlandırılıp, bu bayramın Kürtlere ait bir bayram olduğunu ileri sürenler, bu görüşlerini “Demirci Kawa” efsanesine dayandırmakta, bir mitolojiden yola çıkarak, Nevruz Bayramı, bayram havasından uzaklaştırıp, bir isyanın yıl dönümü olarak kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. İsyanın yıl dönümü olarak “Kawa Efsanesi”kullanılmak istenmektedir.  Dahhak-Kawa Efsanesi kısaca şöyledir: Kawa Efsanesinde önemli figür Dahhak veya Azdahak’tır. İslami kaynaklarda Dahhak olarak geçen kelime, Avesta’da (Zerdüst’ün öğretileri), Aziz Dahhak, Pars Edebiyatında Azdahag, Ermenice de ise yine Azdahak şeklindedir. Avesta’daAzi, yılan veya ejderha anlamına gelir. “Geleneksel ÖnasyafolklorundaDahhak, tarihi ya da mitolojik bir şahsiyet olarak ortaya çıkar. Fars edebiyatında ve folklorundaDahhak bir Arap Kralı veya Zoak adındaki Suriyeli bir prenstir. Thomson’agöre, bu ad Kaldeliler arasında insan başlı, at vücutlu bir yaratıktır. Avesta’ya göre Dahhak, üç ağızlı, üç başlı, altı gözlü, çirkin, çok güçlü şeytanımsı bir ejder-canavardır. Denkkard’a göre Dahhak, halkı putperestliğe davet eden batıl dinîn ve gayri meşruluğu yeryüzüne yaymaya çalışan, insanları fesada sürükleyen biridir. Ve dünyayı yok edecek biri olarak Araplardan gelmiştir.

Dahhak-Kawa Efsanesine referans olarak gösterdikleri kaynaklardan biri de Firdevsi’nin “Şehname”sidir. Fars metinlerinde Arap Kralı olarak gösterilen Dahhak, bu kez Firdevsi’nin “Şehname”sinde hükümdar Cemşitten sonra İran ve Turan tahtına oturan beşinci hükümdar olarak karşımıza çıkar. “Şehname” de Dahhak-Kawa Efsanesi ayrıntılı olarak anlatılır. Hatta Firdevsi, Kürtlerin Dahhak’ın zulmünden dağlara kaçan insanların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.  Dahhak’ın Türk veya Fars olma ihtimali güçlüdür; çünkü İsfahan, tarih boyunca daha çok bu iki milletin yönetimi altında bulunmuştur.

Dahhak mitolojisi İslam geleneğinde de bir zulüm örneği olarak yer alır. Rivayete, Dahhak, Nuh tufanından sonra gelen ve bütün dünyaya hâkim olan hükümdarlara verilen addır. Nuh’un oğlu Yasef’in neslinden olup, tufandan sonra bin yıl yaşamış ve hüküm sürmüştür. Yine İslam kaynaklarında, Dahhak’ın Deccal, ilk firavun veya Nemrut oldugu da söylenir. Pehlevi metinlerinde, İranlı hükümdar, Feridun’la savaşır. Feridun tarafından yakalandıktan sonra öldürülmeyip, Demavend Dağı’nda zincire vurulur. Ancak o, zincirlerini kırarak kurtulur ve yeryüzünde kötülük yapmaya başlar. İnsanların, hayvanların ve bitkilerin üçte birini yer. Daha sonra “Kirsap” adlı bir kahraman onu öldürür.

İslami rivayete göre ise, saltanatın son 200 yılında Dahhak’ın omuzlarında şeytanın yaptığı bir hile, iki yılanbaşı belirir. İblis, Dahhak’ın rüyasına girerek, bu yılanların verdiği rahatsızlıktan kurtulması için yılanları her gün iki insan beyniyle beslemesini tavsiye eder. Sonunda İsfahan’da Gave (Kawa) adında demirci, iki oğlunun bu yüzden öldürülmesi üzerine Dahhak’abaş kaldırır. Bütün halk Gave’nin çevresinde toplanır ve Dahhak’ın öldürttüğü Cem’in oğullarından Feridun’u Şah ilan ederler. Feridun’la Dahhak arasında yapılan savastaDahhak ve ordusu yenilir. Dahhak kaçarsa da, Gave yetişir ve onu öldürür.

Özellikle son yıllarda, Doğu ve Güneydoğu Anadolulu bazı kimseler Ergenekon Destanında yansımaları olan Nevruz Bayramını vesile ederek bölücülüğe yeltenmektedirler. Türk milletinin dirilişinin ifadesi olan Nevruz’u, Kürt bayramı gibi tanıtmaktadırlar. Bu iddalarına delil olarak, “Demirci Kawa Mitosu” almaktadırlar. Onlara göre bu günde (21 Mart’ta) Demirci Kawa’nın önderi olduğu Kürtler, Dahhak’a karşı ayaklanarak bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Kawa Efsanesi Ergenekon destanı ile bazı yönleri paralellik gösterir. Kawa’nın demirci olması, Ergenekon Destanının en önemli motiflerinden biri, kuşkusuz “demircilik” geleneği ile benzerlik göstermektedir. Göktürk’lerin demirden dağ eritmeleri, bunu yapan kahramanlarını da “Demirci” sözüyle ebedileştirmeleri bu yüzden önemlidir. Destanda demirci motifinin işlenmesi ve  Nevruz’un bir ayaklanmanın yıldönümü kabul edilse bile, bunun XI. Yüzyılda Kawa’nın ayaklanmasıyla değil, V. Yüzyılda Avarlara karsı ayaklanan bir Türk boyuyla ilişkilendirilmesi daha kolaydır. Çinliler de, “Juan-JuanlarınCucenlerin (Avarlar) demircileri “demişlerdir. Göktürk Devleti’ni kuran Bumin ve İstemi Kağan ”Demirci” idi. Özbek Türklerinin Şahları arasında demirciler vardır. Kürtleri, Dahhak’ın zulüm ve esaretinden kurtaran Kawa’nında bir “demirci” olması bu bakımdan önemlidir.

Türk bilim insanın Prof. Dr. Abdulhaluk Çay tarafından ifade edilenlere göre,  “ Demirci Kava Efsanesi'ne dayalı bir başkaldırı gününe dönüştürmeye çalışıyorlar. Ancak Kawa olayının anlatıldığı Firdevsi'ninŞehname'sine baktığımız zaman bu ayaklanma hadisesinin 31 Ağustos'a tekabül ettiğini görüyoruz. Bunun 21 Mart Nevruz günüyle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı açıktır. Nevruz'u Demirci Kava'yla bağdaştırma çabası hem bilimsel hem de mantıksal açıdan doğru değildir.

Ben Türk Ergenekon Bayramı Nevruz kitabını hazırlarken Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun her yerini gezdim. Birçok aşiret mensubuyla da görüştüm. Bu görüşmelerde karşımdakilere Nevruz'un onların bayramı olup olmadığını sormadım. Onlarda bir Nevruz geleneği sanki varmış gibi kabul ederek, bu Nevruz'u nasıl kutladıklarını sordum. Ancak bu sorunun cevabını alamadım. Hakkâri'ye varana kadar gezmiş olduğum ve kendisini Kürt olarak tanımlayan aşiretlerde bir cevapla karşılaşamadım.” Demiştir.

SONUÇ

Hayvancı toplumların hayvanları ehlileştirmesi geçim kaynağı olarak hayvancılığın görülmesi geleneklerin gelişmesini de sağlamıştır. 21 Mart hayvancı toplumlarda bir dönüm noktası, çoğalma, doğaya açılmanın da günüdür.

Aslında mitoloji tarih öncesi (pre-historia) dönemi anlatır ve bu dönem destanlarla ifade edilir. İşte Ergenekon Bayramı, Tarih öncesi dönem Türklerin düşmandan kurtuluşu, bağımsızlığı elde etmesi ve çoğalma günüdür. Bu bağımsızlık günü artık Ergenekon’a sığmayan Türklerin yeni bir çıkış yolu bulma günüdür. Hem doğa canlanmış hem de insan ve hayvan nüfusunun artmasıyla yeni yerlerin keşfi söz konusu olmuştur. Bu gün “kutlu gün” olarak görülmüş ve milli bayram olarak kutlanmıştır.

Nevruz, Osmanlı döneminde  Nevruz’un Mecusi inancına ve takvimine göre şekillendiği düşünülmüş o dönemde Şii-Sünni çatışmalarının yoğun olması sebebiyle tamamıyla dini ve siyasi amaçlı kaldırılmış, yerine Hıdırellez kutlanmaya başlanmıştır.

Atatürk, Türk Cumhuriyetinin temelinin Türk Kültürü olduğu ifade etmiştir. Atatürk dönemine kadar da kutlanmamıştır, ancak 1925 yılında Atatürk’ün bizzat katılımıyla kutlanmaya başlanmıştır, hatta Azerbaycan Cumhurbaşkanı Neriman Nerimanovla telgraflaşmaları da bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Nevruz görüldüğü üzere, yeni gün, birliktelik, kardeşlik  eğlence ve çeşitli ritüellerle tarihsel, geleneksel ve milli bir bayramdır. Yeni gün olarak bahar bayramı yeni yılın başlangıcı olmuştur. Belli ideolojiler tarafından benimsenerek milli kimlik verme üzerine şekillendiği görülmüştür. Türkler ve Kürtler bu bayramı birlikte kutlanması gerekir, adı üzerinde bayramdır, bir ayrışma ve mücadele bayramı değildir. 19. Yy.la kadar Nevruz’un kutlandığını görüyoruz, sonraki dönemler ise Atatürk dönemine kadar bu bayramın yerini Hıdırellez Bayramının aldığını görüyoruz. Nevruzda çeşitli unsurlar bulunmaktadır, ateşten atlama, demir dövme, yumurta tokuşturma gibi bu geleneklerin korunması ve geçmişle bağ kurulması gerekmektedir.

Nevruz görüldüğü üzere, sadece bir toplumun değil, çeşitli topluluklarla kutlanan bir bayram olmuştur. Bayramların kutlanabilmesi için ilk önce inanç ve gelenek boyutunun olması ve kitlelerce benimsenmesi gerekir. Günümüzde hayvancılık yavaş yavaş sonlandığı için bu bayram da kutlanmadığı takdirde unutulacak veya başka siyasi mercilerce sahiplenecektir.''

Düzenlenen konferans ve etkinliklere Kahramanmaraş Tarihi Kültür Platformu'na dernek başkanları ve üyerleri büyük ilgi gösterdi. Konferans sonrası ateş yakıldı, demirler dövüldü.

 Platform Başkanı Ahmet Kolutek ise, bu güzel konferans'tan dolayı öncelikle değerli hocamıza Hikmet Hanım'a ve platform üyelerimize canı gönülden teşekkür ediyorum. Nevruz, biz kültürümüzün has bayramıdır. Bizler Nevruz Bayramımıza sahip çıkacağız. Kimse Bu bayramı başka odaklara çekemeyecek.'' dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Spor Haberleri