Geçen yıllarda hayatımıza giren vegan beslenme, belli aralıklarla beslenme (intermitten fasting), ketojenik diyet, sezgisel beslenme, glütensiz beslenme gibi trendler yerini daha sıradan, dengeli ve doğal beslenmeye bıraktı. Sofra/Compass Group Türkiye Ülke Diyetisyeni Emel Terzioğlu Arslan, salgın süreciyle birlikte daha da artan sağlıklı beslenme kaygısının beslenme önceliklerimize nasıl etki ettiğinden bahsetti.
Koronavirüs hayatımıza girdiği andan itibaren daha önce deneyimlemediğimiz birçok şeyi deneyimlemek durumunda kaldık. Bu süreçte, evrilmeye başlayan şeylerden biri de beslenme alışkanlıklarımız oldu. Son yılların trend haline gelen birçok beslenme yönteminin yerini, bağışıklık güçlendirici ve antioksidan açısından zengin besinler, sebze ve meyveler, vitamin takviyeleri ve bitki temelli yiyecekler aldı.
Bu süreçte beslenme alışkanlarını değiştiren ve daha sağlıklı hale getirenlerin sayısında önemli bir artış olduğunu dile getiren Sofra/Compass Group Türkiye Ülke Diyetisyeni Emel Terzioğlu Arslan, “Temel gereksinimimiz olan beslenme ihtiyacı, yıllar içinde farklı tarzları da beraberinde getirdi. Son yıllarda hayatımıza daha fit bir görünüm ihtiyacından doğan diyet yöntemleri, öğün atlanarak yapılan aralıklı beslenme, doktor tavsiyesi alınmadan yapılan glütensiz beslenme, vejeteryan ya da vegan beslenme gibi birçok beslenme tarzı hayatımıza girdi. Ancak salgın süreciyle birlikte insanların birincil önceliği virüse yakalanmamak için bağışıklık sistemini güçlü tutmak, beslenme alışkanlıklarını yeterli ve dengeli hale getirmek oldu. Artık hayatımızda daha basit ama daha dengeli tarifler ve düzenli bir yaşam tarzı var” dedi.
ANTİOKSİDANLAR, MEYVE VE SEBZELER, VİTAMİN TAKVİYELERİ DAHA ÇOK HAYATIMIZIN İÇİNDE
Bu süreçte sebze ve meyve tüketimimizin arttığını belirten Arslan, “Kuşkusuz hepimizin önceliği bağışıklık sistemini güçlendirmek. Bu nedenle vitamin ve mineral içeriği oldukça yüksek olan ve bağışıklığımızı güçlendiren en önemli besin grupları olan sebze ve meyveler daha sık tüketilmeye başlandı. Meyve ve sebze tüketiminin artmasıyla birlikte lif alımımızı da desteklemiş olduk. Bu sayede kalp-damar hastalıklarına karşı da güçlü bir silahımız oldu. Bu nedenle günde 2-3 porsiyon sebze, 2-3 porsiyon meyve tüketimini devam etmeliyiz. Antioksidan kapasitesi yüksek olan besinlere olan ilgi arttı. Özellikle kivi, nar, kırmızı meyveler, mandalina, portakal gibi meyveler ile karnabahar, brokoli, ıspanak, roka, pazı, maydanoz, kereviz, soğan, sarımsak gibi sebzeler antioksidan kapasitesi yüksek besinler oldukları için daha sık tüketilmeye başlandı. Bu besinler her ne kadar bağışıklığı güçlendiren besinler olsa da güçlü bir bağışıklık için öncelikle yeterli ve dengeli beslenmemiz gerektiğini unutmayalım.” dedi.
Vitamin takviyelerine rağbet arttı. Hepimizin pandemi sürecinden dolayı endişe düzeyi arttıkça kendini koruma isteği de doğru orantılı olarak arttı. Bu nedenle düzenli beslenmenin yanı sıra ekstra destek arayışında olan kişiler vitamin takviyesi kullanmaya başladı. Özellikle D vitamini, C vitamini, omega-3 ve probiyotik takviyesi en çok tercih edilenler oldu. Bu süreçte eğer bir şekilde balık tüketmiyorsak mutlaka omega-3 desteği almalıyız. Bunun dışında probiyotik takviyeler bağırsak sağlığını olumlu etkilediği için bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. D vitamini takviyesi ise mutlaka bir kan testi yaptırarak düzeyine bakıldıktan sonra doktor kontrolünde tüketiliyor.
DİYET YİYECEKLERE İLGİ AZALDI
Çok düşük kalorili diyetler yerine vücudun ihtiyaçlarını karşılayan daha çok bitki temelli beslenme planı ön plana çıktı. Çünkü bağışıklık sistemini zayıflatan en önemli faktörlerden biri yetersiz ve dengesiz beslenme. Düşük kalorili diyetler de uzun süreli uygulandıkları takdirde vitamin ve mineral yetersizliklerine dolayısıyla da bağışıklığın düşmesine neden olur. Bununla birlikte diyet yiyeceklere olan ilgi de azaldı. Ayrıca alkol tüketiminde de oldukça önemli bir azalma gözlendi.
EVDE GEÇİRDİĞİMİZ SÜRECİ AVANTAJA ÇEVİRELİM
Arslan, “Pandemi sürecinde dışardan yemek yeme sıklığı azaldı. Bunda hem evde çok daha fazla vakit geçirmemiz hem de dışardan temasla virüsün bulaşmasını engelleme isteğimiz etkili oldu. Evde yemek pişirme alışkanlığı kesinlikle beslenmemiz üzerinde olumlu etkiler yaratıyor. Çünkü çok daha sağlıklı pişirme teknikleri ile çok daha kontrollü malzeme kullanarak sağlıklı ve nispeten kalorisi az yemekler yemeye başladık. Ama öte yandan evde geçirdiğimiz süre arttıkça ve mutfakla olan münasebet fazla olmaya başlayınca sürekli yemek yapma, yeni tarifler deneme ve bunları tüketme eğilimi içine girdik. Ayrıca pandemiden dolayı yaşadığımız endişe ve stres de bazılarımızı duygusal olarak gereğinden fazla yemeye itti. Ancak hepimiz için bu durumu avantaja çevirmek mümkün. Evde yemek yaptığımız sürece kızartma, kavurma gibi yüksek miktarda yağ gerektiren pişirme yöntemleri yerine fırın, haşlama, ızgara gibi yöntemleri kullanın ve gerçekten aç olup olmadığınızı farkedin. Eğer gerçekten aç değilseniz kendinizi oyalayacak başka aktiviteler bulmaya çalışın.” tavsiyelerinde bulundu.
Son olarak, beslenme bağışıklık sistemi için en önemli faktörlerden biri olsa da stres yönetimi de en az beslenme kadar önemli olduğunu belirten Arslan, endişe ve stres düzeyimizi kontrol altına alıp doğru adımları atarsak süreci çok daha rahat atlatabileceğimizi dile getirdi.