Cumhurbaşkanı Gül, Harp Akademileri Komutanlığı'nda verdiği konferansta, milletleri aziz, devletleri ise güçlü kılanın, şüphesiz onların köklü kurum ve gelenekleri olduğunu, 23 asırlık mazisi olan Silahlı Kuvvetleri'nin de milletin göz bebeği kurumlarından biri olduğunu söyledi.
Bu anlayışla yaklaşık 2 yıl aradan sonra Silahlı Kuvvetler'in değerli kurmay subaylarını yetiştiren Harp Akademileri'nde tekrar beraber olmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade eden Gül, aradan geçen dönem zarfında dünyada pek çok tarihi gelişmeye şahit olduklarını, uluslararası sistemin, siyasi, ekonomik ve askeri bakımdan yeniden şekillenmesine yol açacak bir sürece tanıklık edildiğini anlattı.
Taşların yerinden oynadığı, kıtalar ve ülkeler arasındaki güç dengelerinin değiştiği, tarihin akışının hızlandığı bir süreçten geçildiğini belirten Gül, böyle dönemlerin ciddi risklerin olduğu kadar, muazzam fırsatların da doğduğu dönemler olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, bu itibarla, bu seneki konferansta öncelikle küresel stratejik dengelerde meydana gelen büyük dönüşüm ve kaymalara değinmek istediğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Bu çerçevede 'Arap Baharı' ile küresel güç dengesinin Asya-Pasifik'e kaymasının stratejik yansımalarına dair görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Konuşmamda ikinci olarak yeni küresel stratejik iklimin güvenlik ve güç kavramlarını nasıl etkilediğine değineceğim. Son bölümünde ise Türkiye'nin bu gelişmelerin şekillendireceği yeni küresel dengelerde yerini almak için ne tür politikalar izlemesi gerektiği hakkındaki fikirlerimi anlatacağım.
Bu kapsamda, Türkiye'nin savunma stratejisinde gerçekleştirmesini gerekli gördüğüm reformlardan bahsederek, ülkemiz için yeni bir güç konsepti ortaya koyacağım.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, küreselleşmenin gerçekten tarihin akışını hızlandırdığını, toplumların siyasi, ekonomik, sosyolojik ve kültürel kimyalarını değiştirdiğini belirterek, ''Hiçbir rejimin halkını demir perdelerin arkasından yönetme lüksü kalmamıştır. Bu nedenle, Orta Doğu'daki hareketlerin ardında illa bir ideolojik saik ve yabancı parmağı aramak biraz zorlama bir tahlil olacaktır'' dedi.
Gül, Harp Akademileri Komutanlığı'nda verdiği konferansta, küresel stratejik denklemdeki değişim bakımından son dönemde yaşanan en önemli gelişmenin, şüphesiz Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da cereyan eden halk hareketleri olduğunu ifade ederek, ''Bölgede yaşanan bu dönüşümün önümüzdeki on yıllara damga vuracağı aşikardır'' dedi.
Avrupa'daki 1848 ve 1989 devrimlerine eşdeğer gördüğü Arap Baharı ile esasen bölgede gecikmiş, ancak çok kuvvetli ve geri döndürülemeyecek bir süreç başladığını belirten Gül, kapsamı ve muhtemel etkileri dikkate alındığında, modern tarihin üçüncü demokrasi dalgası olarak addedilebilecek tarihi bir dönüşüm yaşandığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, bu süreçte, Batı Avrupa ve Amerika'da cereyan eden birinci demokrasi dalgasının, 1989'dan sonra Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da yaşanan ikinci demokrasi dalgası gibi tarihteki yerini alacağını, ayrıca, başta İslam dünyası olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde hak ve adalet özlemi çeken pek çok halk için bir ilham kaynağı olacağını, önümüzdeki yıllarda dünyayı dönüştürmeye devam edeceğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Arap Baharı kapsamında kardeş halklar, Tunus'ta, Mısır'da, Libya'da ve Yemen'de diktatörleri yerlerinden etmişlerdir, Suriye'de ise hayatları pahasına özgürlük, adalet ve onur mücadelesi vermeye devam etmektedir. Artık korku duvarları tamamen yıkılmıştır. Bu halk hareketleri, İslam'ın demokrasiyle uyumlu olmadığını iddia eden 'siyasi oryantalistleri' de, 'biz başka bir kültüre aitiz' kisvesi altında halklarını insan haklarından, demokrasiden ve cinsiyet eşitliğinden mahrum bırakan 'kültürel rölativistleri' de hayal kırıklığına uğratmıştır. Burada söz konusu halk hareketlerinin nedenlerini ve zamanlamasını uzun uzadıya da tartışmak istemiyorum. Zaten bunun esasen geç kalmış bir süreç olduğunu defalarca ifade ettim.
Bununla birlikte, küreselleşmenin tüm toplumlar üzerindeki etkisine değinmeden de geçmek istemiyorum. Küreselleşme gerçekten tarihin akışını hızlandırmıştır, toplumların siyasi, ekonomik, sosyolojik ve kültürel kimyalarını değiştirmiştir. Hiçbir rejimin halkını demir perdelerin arkasından yönetme lüksü de kalmamıştır. Bu nedenle, Orta Doğu'daki hareketlerin ardında illa bir ideolojik saik ve yabancı parmağı aramak biraz zorlama bir tahlil olacaktır.
Esasen bu hareketlerin baskın bir ideolojiden ve belirgin bir dış manipülasyondan uzak olması ümit verici bir durumdur. Zira bölge halkları, gerek Soğuk Savaş sırasında, gerek sonrasında tüm ideolojik akımların dertlerine çare olmadığını acı tecrübelerle görmüşlerdir. Neticede, bu başarısızlıklar bölge halklarını umutsuzluğa ve karamsarlığa itmiş, adalet ve onur hislerini de zedelemiştir. Nitekim, bölge halkları, evrensel değerler ve haklı talepleri adına değil, aynı zamanda uzun süreden beri bastırılmış olan milli gurur ve saygınlıklarını yeniden elde etmek için de isyan etmişlerdir.''şeklinde konuştu.