Yarın 10 Ağustos 2014 Pazar. Türkiye’de yaşayan vatandaşlar ilk defa doğrudan aracısız bir şekilde “Cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidecekler”
Bu seçimlerden sonra Türkiye’nin siyasi tarihi yazılırken 10 Ağustos 2014 tarihinden önce ve sonra diye bir başlangıç yapılması zaruri olacaktır.
Çünkü 1923 yılında Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne kadar geçen süre içinde var olan sistem kendini yenileme süreci içinde bulacaktır. Bir ülkede, ülke konuşulurken rejim ile sistemi aynı anlam yükleyerek birbirleriyle eşitlemeye çalışmak, bilgisizlikten başka bir şey değildir. Türkiye’de rejimin falanda değiştiği yok. Türkiye’de ki rejimin adı Cumhuriyet rejimidir. Bunun açılımı ise; halkın temsilciler eliyle kendi kendini yönetmesidir. Bu rejim uygulanırken parlamento eliyle Cumhurbaşkanı seçilmesine de olanak sağlamıştır. Şimdi Cumhurbaşkanı seçilirken, parlamentoya verdiği yetkiyi vatandaş tekrar almış ve doğrudan seçme iradesini sandığa aracısız yansıtacaktır.
**
Türkiye gibi coğrafi ve siyasi olarak önemli bir stratejik konumda olan ülkelerde, iki başlı yönetimler o ülkenin kalkınmasında büyük bir engel olarak karşımıza çıkmıştır.
2001 Anayasa kitapçığı krizi hafızalarımızda hala tazeliğini koruyor. Dönemin Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in başbakan merhum Bülent Ecevit’e anayasa kitapçığını fırlatmasının bu ülkeye ekonomik kaybının 200 milyar dolar olduğu yazılıp çizildi.
Son 12 yıllık iktidarın oluşturduğu güven, istikrar bu ülkeye duble yol, hava alanı, hızlı tren, üçüncü köprü olarak dönmüş, kişi başı milli hasıla artmış, refah düzeyi yükselmiştir.
**
10 Ağustos 2014 Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Türkiye’deki hantal kamu bürokrasisi, erkler arasındaki kavgalar, parlamenter sistem ve Başbakanlık ile ilgili yeni anayasa arayışları ortaya çıkacaktır.
ABD gibi tam Başkanlık olmasa bile Fransa gibi yarı başkanlık sistemi, sistem içindeki tıkanıklıkları azaltacak belki de sone erdirecektir.
“Tek adamlık!” “Diktatörlük” gibi tanım ve ifade içinde olanlar, korku imparatorluğu oluşturanlar, ülkenin güçlenmesini istemeyen en hafif ifade ile kendi oturdukları koltuk ve makamları bırakmak istemeyenlerin uydurdukları paranoyalardan başka bir şey değildir. 5 yıl göz açıp kapanıncaya kadar geçen bir süreye denk düşmektedir. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kalkınma planlarının bile 5 yıllık yapılıyor olması sistemin sorunlarını anlatmada sonuç noktasında yeter de artarda.
**
Halkın tercihlerinden korkanlar, halkın seçtiklerinin önüne set çeken anlayışlar bu ülkeye çok şey kaybettirdi.
“Dağdaki çobanın oyu ile benim oyum nasıl aynı olacak?” diye soran ve kendini üstünler olarak gören bir çevre sadece kendi için yaşamış, Anadolu insanı onlar için bir değer ifade etmemiştir.
Bu gün gelinen noktaya bakıldığında, Ak Parti’nin her yapılan seçimlerde oylarını biraz daha artırdığını sosyolojik olarak incelediğimizde, bu oylar makarna ile değil de gönül ile alınan oylar olduğunu anlarız. Ama bu “beyaz Türkler” için geçerli değildir.
“Çözüm sürecine” çözülme süreci diyerek karşı çıkanlar, Türkiye bölünüyor diye konuşanlar bu gün Orta doğu coğrafyasında çok yakın bir zamanda nelerin olacağını fark edememektedirler.
Belki de en fazla on yıl içinde o bölgede kartlar yeniden karılacak, haritalar yeniden çizilecektir.
İşte bu süreçte güçlü Devlet Başkanına ihtiyaç duyulacaktır. Hatırlanacağı üzere merhum Özal 1991 yılında Kuzey Irak’a girilmesi noktasında ciddi caba harcamış ancak iç kamuoyunu ikna edememiş, hatta Genel Kurmay Başkanı değişimi yaşanmıştı.
2004 yılındaki Tezkere olayını hatırlayalım. Yine tarihi bir hata yaşanmıştı. Eğer bir ülke büyümek ve büyük devlet olmak istiyorsa, yeri ve zamanı geldiğinde risk alabilecek yürekli liderlere ihtiyaç duymaktadır.
Nitekim tarihte yaşadığımız bir 12 Adalar olayı vardır. Korkak liderler sayesinde Ege ve Akdeniz’de birçok ada elimizden çıkmıştır. Şimdi Yunanistan ile fır hattı kavgası sürekli yaşanmaktadır.
“Bedel ödemekten” korkan lider ve partiler çağa ayak uyduramaz ve tarihin çöplüğünde yerini alır.
Risk alan çağı okuyan liderler ise böyle uzun süreli iktidarlarda kalır ve ülkesine büyük hizmetler eder.
**
10 Ağustos 2014 Pazar günü yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve bu seçimin sonuçları Türkiye için Türk milleti için hayırlı olacaktır. 21 Asrın Türk asrı olacağını yıllar önce söyleyen tarihçiler, siyasetçiler bu günü görebilmişlerdir.
TSK içinde yeni kurulan karargahlar, yerli top, yerli uçak, yerli tank, yerli silah sanayi ve yeni teknolojiler alanında yapılan çalışmalardan bi haber olanlar “yeni Türkiye’yi” okuyamazlar, göremezler.
Ve Yeni Türkiye kuruluyor….