Kahramanmaraş – Direkli Mağarası’nda, şimdiye kadar bilinen en eski anatanrıça figürü bulundu M.Ö.16000-12000’lere tarihlenen ve pişmiş topraktan yapılmış heykelcik, Anadolu’da ki anaerkil yaşam geleneğini 5000 yıl daha geriye taşıdı.
Kahramanmaraş, “Kahraman” olmadan önce Maraş’tı. Peki, Maraş olmadan önce neydi? En eski sakinleri kimlerdi? 1947’den bu yana bölgede gerçekleştirilen araştırmalar, bu sorulara cevap arıyor. Kesintilerle süren bu araştırmalara, 2007’de Kahramanmaraş Arkeoloji Müzesi’nin yönetimin de ve Gazi Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’nün bilimsel danışmanlığında yürütülen bir çalışma eklendi. Türkiye’nin üçüncü mağara kazısı, Kahramanmaraş’a 72 km uzaklıkta yer alan Döngel Mahallesi’nin Yukarı Döngel bölgesinde bulunan Direkli Mağarası’nda sürdürüldü. Sonraları Direkli Mağarası’nda Arkeoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Cevdet Merih Erek'in girişimiyle 2007'de başlayan kazılar, aralıklarla halen devam ediyor. Erek başkanlığında yürütülen çalışmalara, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra üniversite öğrencileri de katılıyor.
Direkli Mağarası, 2009 sezonu kazılarında “son avcı- toplayıcılara” ait yerleşim tabakalarında bulunan stilize kadın heykelciği, toprağın ateşle ısıtılarak sertleştirilmesi sürecinin tarihsel geçmişini M.Ö. 16000 - 12000 yıllarını taşıdı.
Bu tarihlerde ve öncesinde, Yontmataş Çağı insanının taş, kemik ve boynuzdan hayvan ve kadın heykelcikleri yaptığı biliniyordu. Orta ve Batı Avrupa’da bulunan kadın heykelcikleri “Venüs” olarak adlandırılmış; ama bunların Anadolu ve Yakın Doğu’da örneklerine rastlanılmamıştı.
Anadolu’da anaerkil bir sosyal yaşamın varlığını,, yansıtan heykel ve heykelcilik sanatının, Direkli Mağarası’ndaki heykelciliğin bulunuşuna dek Yenitaş Çağı’nda (Neolitik Çağ) başlandığı düşünülüyordu.
Kazı başkanı Dr. Öğr. Üyesi Cevdet Merih Erek, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Direkli Mağarası’nda yürütülen kazılarda, her yıl yeni bulguların ortaya çıktığını, bunun da Anadolu arkeolojisine önemli katkılar sağladığını söyledi. Direkli Mağarası’nın Epipaleolitik (MÖ 16000-12000) dönem içerisinde yılda iki defa iskana tabi tutulmuş bir yer olduğunu belirlediklerini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Cevdet Merih Erek, Doğu Akdeniz’den kuzeye doğru giden dönemin insanlarının, Kafkaslara ve Orta Anadolu’ya doğru giden rota üzerinde bulunan mağarayı mola noktası olarak kullandıklarını aktardı.
Erek, mola noktasını mağarada ortaya çıkan bulgulara göre tespit ettiklerini dile getirerek “Çünkü Orta Anadolu’ya ait opsidyenden (not: Değerli taşlar arasında yer alan obsidyen, volkan lavlarının ani soğuması sonucu oluşmaktadır. Çok bilinmemesine rağmen oldukça değerli bir doğal taş olan obsidyenin bilinen birçok yararı bulunmaktadır. Günümüzde alternatif tıp, kozmetik, mücevher ve spa alanlarında kullanılmaktadır. Kristal bir özelliğe sahip olmaması sebebiyle şekilsiz ve camsı bir yapıdadır. İçeriğinin yaklaşık % 70’lik kısmını silisyum oluşturan obsidyen madeni yüzyıllar boyu şifa amacıyla kullanılmıştır. Obsidyen taşı tarih öncesi dönemlerde de çıkarılmış ve insanlar tarafından çeşitli alanlarda kullanılmıştır.) yapılmış dilgilerin Direkli Mağarası’ndan çıkıyor olması, ayrıca Doğu Akdeniz kökenli olan deniz kabuklularının boncuk olarak burada bulunması, insanların Orta Anadolu ve Doğu Akdeniz arasında gidiş gelişleri sırasında Direkli Mağarası’nı kullandığının en önemli kanıtıdır” dedi. Erek, Doğu Akdeniz’den Orta Anadolu’ya giden insanların bu bölgeyi mola noktası olarak kullandığı belirlendi.
Ayrıca bu stilize kadın heykelciliği, Anadolu ve çevresinde ki anaerkil yaşam modelinin, bilinenden çok daha eskiye gittiğini gösterdi. Yaklaşık 3 cm boyunda ki heykelcik, elle şekillendirildikten sonra ısıtılarak sertleştirilmiştir. Sivri bir baş kısmı ve yuvarlak dip kısmı bulunuyor. Gözler çizilerek hafifçe belirtilmiş ve memeler sonradan gövde üzerine ilave edilmiş iki çıkıntı olarak şekillendirilmiş. Kol ve bacaklar ise hiç belirtilmemiş. Orta Anadolu Yenitaş Çağı höyüklerinde sıklıkla rastlanan sivri serpuşlu, şişkin kalçalı, çekik gözlü ana tanrıça heykelcikleriyle de benzerlik taşıyor.
ve çevresinde arkeolojik çalışmaların geçmişi çok köklü değil; ama son buluntular bölgenin yüksek potansiyelini gösteriyor.
Bu kadar önemli olan tarihi buluntuları yeterince kamuoyuna taşıyamadık. Bölgenin kayıtlara düşmüş 18000 yıllık tarihi, sanki göz ardı ediyoruz gibime geldi. Kahramanmaraş coğrafyasının tarihi şimdiye kadar bilinen den çok daha eski olduğu gün ışığı gibi ortada.