Son zamanlarda Ülke televizyon kanalında, açık oturumlara katılan Hatipoğlu, suret-i haktan görünüp, güya memleketin lehine konuşmalar yaptığını zan etmektedir. Yaptığı bütün konuşmalarda aziz milleti bölen sözler sarf eden bunun gibi birçok din kisveli bölücüleri aziz Türk milleti görmektedir.
Doğudaki birçok vilayetimizden seçilen AKP veya CHP’li milletvekili, gazeteci, siyasetçi v.s ile batıda yaşayan fakat memleketinden, milletinden habersiz konuşmacılar aynı mevzuda maalesef aynı hataları( aslında hata değil bilerek) işlemektedirler. Bunların bir kısmı özellikle doğudan gelen milletvekili ve konuşmacıların birçoğu PKK’nın söylediklerinin aynısını güya İslam kılıfı içinde Türk milletine yutturmaya çalışmaktadırlar. Bu iki fikirli insanlar yıllarca rahmetli Erbakan’ın etrafında dolanıp durdular, bir kısmı Mir Dengir Fırat gibiler, AKP’nin kuruluş gemisine binmeyi başardılar, aradan geçen zamanda maskeleri düştü ve HDP gibi partilerde arz-ı endam etmeye başladılar.
Mütedeyyin insanların seyrettiği birçok kanalda, hala kendisini Müslüman olarak gösteren, fakat bölücülük damarını hiç terk etmeyen bu zevatta elinden geldiği kadar, her fırsatta bunu tepe tepe kullanmaktan imtina etmemektedir. Bunlar güya 15 temmuzda omuz omuza aziz Türk milleti ile mücadele etmişler, fakat kendileri ve temsil ettikleri insanlar Kürt asıllıymış da, vatansever insanlarmış. Bunlar Türk milletinden ayrılmak istemediklerini, fakat kültürel haklarını da ısrarla talep ettiklerini ve bununda bir hak olduğunu, Müslüman bir insan olarak bu hakkı talep ettiklerini, bunun asla yanlış anlaşılmamasını, aslında vatanın bölünmesini arzulamadıklarını da söyleyerek anlatmaktadırlar. Bu kültürel hakların ilki de, ana dilde eğitimmiş. Adama sormazlar mı? Bir memlekette iki dilde eğitim verilirde, nasıl bölünme olmaz diye. Üstelik bu eğitimi de Kürt coğrafyasında isterlermiş. Memleketin bir kısmına Kürt coğrafyası diyeceksin, fakat bölünmeyi istemeyeceksin. Saflıktan öte bir hainlik.
Sürekli olarak İstanbul’da altı milyon Kürt olduğundan, Kürtlerin yurdun bir çok yerinde dağınık yaşadıklarından dem vuran Hatipoğlu ve benzeri bölücüler, güya bölücülük yapılamazmış, ülke bölünmezmiş, çünkü iki buçuk milyon Kürt ile Türk evlenmişmiş de, bunlar artık etle tırnak gibi imişler derken, tıpkı PKK gibi ana dilde eğitim dahil her türlü bölücülüğe zemin hazırlayacak, güya yarım kalan çözüm sürecinin de devamından yana oldukları seslendirmektedirler.
Türkler ile Kürtlerin birçok sahada işbirliği yaptığını, aralarında büyük bir kültür birlikteliği olduğunu, kuzey Irak’ta ve daha birçok yerde ortak şirketler kurulduğunu, buna rağmen, Araplar ile hiçbir kürdün şirket kurmadığını ve ortak iş yapmadığını ve bütün bunları üst üste koyduğunuzda bu iki milletin birbirinden ayrılmayacağını anlatmaya devam etmekte ve asıl meseleyi atlamakta ve neden bu iki milletin ayrı millet oldukları halde ortak yönlerinin bu kadar çok olduğunu anlatmamaktadır.
Eğer biz Anadolu’ya geldiğimiz ki binüçyüz yılın üstündeki zaman içerisinde bu insanlar ile kültür alışverişi yaparak bu benzerliği meydana getirdi isek, Araplar ile neden birbirimize benzemiyoruz demezler mi? adama. Araplar ile de aynı zaman içinde bir arada olduğumuza, Fars İran ile birlikteliğimizin kaç bin yıla çıktığını tarih bilimi bile bilmiyor ise neden bir İranlı fars veya Arap bağlama çalmaz. Cenaze ve düğünleri bize benzemez?
Bu sorularımızın cevabını bunlar veremezler. Rabbim bunların yüreğine ayrılık ve fitne ateşini düşürmüştür. Bunlar Müslüman kılıklı bölücülerdir. En kısa zamanda da tıpkı mir dengir ve benzerleri gibi AKP ve onun temsilcilerinden ümitlerini kestikleri zamanda veya artık buralarda onlara ekmek kalmadığını anladıkları anda terk edeceklerdir. Çünkü gemiyi ilk fareler terk eder.
Adamlar oturmuş istatistik yapmışlar, şu kadar Kürt kızı, şu kadar Türk kızı karşılıklı evlenmiş, bunları birbirinden ayırmak mümkün mü diye soruyor. Eğer gerçekten ayrı milletler isek, ayrılmakta gayet mümkündür. Bosna’da Sırp’lar ile evlenen ve üstelik aynı millet olmalarına rağmen ortak evlilikleri ilk çatışmada nasıl yıkıldı ve Sırp kocalar kendi karılarını nasıl kestiler bir baksınlar, çok uzak değil 1994 yıllarında ortak evlilikler nasıl bitmiş bir baksınlar.
Coğrafyamıza bir bakalım. Nerede bizim atalarımız yurt tutmuşlar ise bu gün bize ayrı millet diye yutturulmak istenen Kürtlerle de aynı coğrafyada yan yana yaşamaktayız. Macaristan’ı meydana getiren on boydan, Türklüğü tartışılmayan boydan ilki Kürt boyudur. Anadolu’da, horasanda, Afganistan’da ve Türkistan’da Kürtler var ve her şeyleri ile bizden ayrılmaz haldeler ise o zaman neden ayrı millet olsunlar. Dil meselesi ayrı gibi görünüyor ise en büyük aldatmacada zaten burada yatmaktadır.
Kürtçe Osmanlıcanın Anadolu ağzıdır. Osmanlıca denen dile biz Osmanlı Türkçesi dediğimiz için Türkçe sayılmaktadır. Oysa son derece farsça ve Arapçanın etkisinde karma bir dildir. Kuralları dahi Türkçe değildir. Kürtçe de işte rakamları tamamen farsça olan bir karma konuşma dilidir. Bu dil bize horasanda çok ağır ve bilinçli olarak dayatılan Farsçanın ikramıdır. Bu gün hala Afganistan’daki bir çok Türk boyu, eğitimlerini farsça yapmakta ve maalesef bir zaman sonra dillerini konuşamaz hale gelmekte, zaman içinde de yeni dillerinin milli vasıflarını kazanarak Türklükten çıkmaktadırlar. Dil kendi kültürünü de zaman içinde getirmektedir. Özbek Türkçesi dediğimiz dil dahi ağır bir Farsçanın etkisindedir. Bu gün Kürtçe bilen birisini hiç Türkçe bilmemek şartı ile Özbekistan’da Türkçe bilen birisinden daha rahat anlaşabilir. Nan kelimesini bilmeyen birisi doğu Türkistan’da ekmek bulamaz.
Bir dilin müstakil bir dil olabilmesi için rakamlarının da aynı dilden olması gerekir. Şaredareya amede diye Diyarbakır’ın belediye binasına asılan uyduruk dil, bize Kürtçe diye yutturulmak istenmektedir. Oraya buraya astıkları Ermenice ve Süryanice tabelalar bunların asıl derdini ortaya koymaktadır. Şare kelimesi şehir demektir. Türkmenler şehir kelimesini telaffuz edemediklerinden şar demişlerdir. Aliyar, yenişar, uluşar, Şarkışla (kışlık şehir) gibi. Dare kelimesi ise farsçadır, oda ve mekan demektir. Kelimelerin sonlarındaki e harfi ise Arapçadır ve birleştirir. Yani bir Arapça ve bir farsça kelimeyi yan yana getirerek konuşulan bu dil tamamen üç dilin karma olarak kullanıldığı ve rakamlarının da tamamen farsça olduğu bir yöre konuşma dilidir. Sebebi ise kurulan bir çok Türk Devletinin resmi dilinin farsça olması, güya alimlerin eserlerini Arapça vermeleri, ve şehirli olanların farsça konuşmaları gerekir diyen zavallı Devlet büyüklerimizdir.
Büyük Türk dilcisi diye tarihte geçen ve her dil bayramında kendisini andığımız Karamanlı Mehmet bey dahi Türkçe değil, şimdiki hali ile Kürtçe konuşmuştur diyebiliriz. Eğer kullandığı farsça kelimelerin çokluğuna bakar isek aslında farsça konuşmuşta diyebiliriz. Fakat asla söylediğini sözlerin hiç birisine Türkçe deme şansımız yoktur. Ne demiş atamız Mehmet bey. Bundan gayri, çarşıda, handa, tezgah da, hangahta, bazarda, hamamda,bargahda v.s Türkçe konuşulsun. Oysa kendisinin Türkçe konuşulsun dediği bütün yerlerin isimleri ağırlıklı olarak farsçadır. Kısacası uzun yıllar bizzat devlet elimiz ile ihmal ettiğimiz güzel Türkçemizi kaybettikten sonra, büyük bir ahhh çekmekten öte bir cümle kuramamış demektir.
Şimdi Ömer Vehbi Hatipoğlu ve benzeri insanlara demem odur ki. Ne şekil anlatırsanız anlatınız biz herkesin aslını sizden daha iyi biliyoruz. İslam kılıfı içindeki bölücülük yaptığınızı bu aziz millet biliyor. Eninde sonunda ayrılık ateşinin içinde Rabbim sizi yakacaktır. İster Anadolu’da ister ise ırakta veya Suriye’de yaşayan ve Kürtçe konuşan bütün aşiret ve oymakların nerede ise yüzde sekseninden fazlası oğuz ve Kıpçak boylu Türklerdir. Hala pırıl pırıl Türkçe aşiret isimlerini muhafaza etmektedirler. Geriye kalan nüfusun bir kısmı fars veya Arap aşiretlerinden Kürtleşen nüfus ve bu nüfus içinde aziz Türk milletinden kuyruk acısı olan haçlı artığı, gayri Müslim milletçiklerin evlatları ağırlıkta olup, İngiliz’in uşaklığını yapanlarda bu azınlık guruptur.
Nüfus kayıtlarını, tapu kayıtlarını ve özellikle mezar taşlarını yaktırdığınız, PKK, pyd ve deaş gibi örgütler bu milleti birbirinden ayırmaya yetmeyecektir. Bu millet taa kalubeladan beri aynıdır ve birdir. Bunu da şanlı Urfa’mızda kurduğumuz yedi adet Türkmen derneği ve Mardin’de kurduğumuz ve kuracağımız Türkmen dernekleri ve bu dernekleri kuran kardeşlerimizin bir çoğunun Türkçeyi konuşmakta zorlandıklarını sizin gözlerinize sokarak göstereceğiz. Bu kardeşlerimiz tarihin acı bir cilvesi olarak bu gün Kürtçe, zazaca ve Arapça konuşmaktadırlar, fakat asıllarını sizin gibi üç kuruşa satmadıklarından Türkmen dernekleri kurarak ve hayır biz aziz Türk milletinin bölünmez bir parçasıyız demektedirler.
Yok şu kadar evlilik var, yok bu kadar ortak şirket var sözlerinize karnımız tok. Biz biliyor ve iddia ediyoruz ki sizin Kürtçe yer isimleri dediğiniz büyük yalanında, yakında Türk milleti farkına varacaktır. Aslı farsça ve Arapçadan bozulma kelimeleri bize Kürtçe diye yutturmanız artık mümkün değildir. Doğuda toplanan ve bizim molla dediğimiz din alimlerine malle, male, mele demeniz, Mollabahaeddin köprüsüne (Türkmen bir bey yaptırmıştır) Malabadi köprüsü demeniz ve bunun Kürtçe olduğunu iddia etmeniz bizi sadece güldürüyor.
Demem o ki, geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye diyen atalarımız gibi. Artık çözüm süreci denen, alçak oyunun farkına en çok varan AKP yöneticileri olmuştur. Yapılan büyük, oyunun farkına varılmıştır. Yakında Kürtçe yer isim tabelalarının da nasıl bir oyun olduğunu anlayacaklardır. Bu gün hala bazı hassasiyetler gözetiliyormuş gibi o tabelalar indirilmiyor ise de bir gün onlarda bu tabelaların Kürtçe değil uyduruk bir dil olduğunu anlayacak ve yerine güzel Türkçemiz ile atalarımızın binlerce yıl kullandığı isimler asılacaktır. Kısacası sizin suya farsça ismi olan ab yerine av demeniz ile ab kelimesi Farsçadan Kürtçeye geçmiş olmayacak.
Türkmenler uyanmakta ve konuştukları karma dilin farkına varmakta ve ülkenin bölünmesine asla müsaade etmeyeceklerdir. Kandırdığınız dağda ölüme gönderdiğiniz gençlerde bir gün İngiliz’in uşaklığını yaptıklarını anlayacaklar ve tarih sizi afv etmeyecektir. Vesselam.