27 Nisan tarihi belki bir çok insan için bir şey ifade etmiyor olabilir. Ama 27 Nisan Türk tarihi açısından bana göre bir dönüm noktasıdır.
27 Nisan tarihi yakın zamanda e.muhtıra ile gündeme geldi. E.muhtıra verildiğinde farklı mana ve anlam çıkartanlar oldu.
Doğrusunu ifade etmek gerekirse ben öyle fazla “senaryo” yazamam. Ancak içimden geldiği gibi vicdanımın sesini dinleyerek dücüncelerimi yazıya aktarma uğraşı veririm.
Bilindiği gibi 27 Nisan 1909 tarihinde Ulu Hakan Abdulhamit Han tahtan indirildi.
Bu azledilme tebliğini Hakana “bir Ermeni, bir Rum ve birde Yahudi” olan üç insan bildirmişti.
Ulu Hakanın tahtan indirilmesinden üç yıl sonra ise Balkanlar tamamen elimizden çıktı. Osmanlı Devleti Ulu Hakanın döneminde “1 m2 bile toprak” kaybetmemişti. 33 Yıl devletin başında kalan Abdulhamit Han ülkesi üzerinde oynanan oyunları iyi bildiği için direnmişti.
Ülkeyi bölünmekten kurtaran bu şanlı hükümdar için birileri “Kızıl Sultan” dedi.
Ve bize bu bellettirildi.
Oysa bu gün tahtan indirilişinin 100. Yılında ne büyük bir hakan olduğunu anlayabiliyoruz.
Bu gün için Orta doğu, Kafkaslar ve Balkan ülkelerinde ki istikrarsızlığın sebeplerini araştırırken eğer geçmişe yolculuk yapamıyorsanız, geçmişle yüzleşme yürekliliğini taşıyamıyorsanız çözüm bulamazsınız.
Abdulhamit han tahtan indirilmemiş olsaydı, ne 1. Dünya savaşı çıkardı, ne de Ermeni tehciri yaşanırdı.
Abdulhamid Hanı tahtan indiren anlayış 10 yılda Osmanlıyı tarih sahnesinden sildiği gibi bu coğrafya üzerinde asırlarca devam edecek kin ve nefret tohumlarını da atmayı başardılar.
Ulu Hakanın tahtan indirilişinin 100. Yılında yani bu gün Türkiye’ye baktığımızda hala bu millete “demokrasiyi ve özgürlükleri” dün olduğu gibi bu günde çok gören baskın ve hakim bir anlayış vardır. Bu anlayış gücünü toplumun göz yaşlarından alıyor.
Sürekli gerilim, kan ve göz yaşından beslenen bu baskın anlayışın ele geçirdiği egemenlik hakkının yeniden millete teslim edilmesi vaktinin geldiğini düşünüyorum.
Akıl, mantık, kavgadan uzak, kardeşçe bir dünyanın kurulması fırsatı elimizdedir.
Bunun için korkulardan arınmış, korkulardan nemalanmayan yeni bir özgürlükçü, demokrasinin şartlarına uygun, çağa uygun yeni bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Şu günlerde TBMM’de yeni anayasa hazırlıkları yapıldığı yazılıp çiziliyor. Pansuman tedbirlerle bu işin olacağı yok.
Her alanıyla yeni, özgür, bireyi öne çıkartan, birey hak ve hukukunu öne çıkartan özgürlükçü sivil bir anayasaya ihtiyaç vardır.
Eğer böylesi yeni bir anayasa hazırlanarak milletin önüne konulmazsa, pansuman tedbirlerle bir yere varmamız mümkün değildir.
Köhnemiş, çağın gerisinde kalan, hukukta çifte standartların hakim olduğu mevcut yapı ile bu milletin kalkınması mümkün değildir.
Mehter marşında olduğu gibi “iki ileri bir geri” daha ne kadar bu böyle devam edecek?
Ulu Hakan Abdulhamit hanı rahmetle yad ederken, bu milletin her şeye layık olduğuna inanıyor, demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşması için her insanın yapacağı bir şeylerin olduğunu düşünüyorum.
Korkulardan arındırılmış yeni bir anayasa için herkes bir adım atmalıdır!...