Büyük şair, fikir ve gönül adamı Abdurrahim Karakoç’u kaybettik. Aramızdan bir yıldız daha kaydı gitti.
O, bütün hayatını çok sevdiği milletine adayan, yaşamı süresince inandıklarından hiç taviz vermeyen ve inandıklarını söylemekten ve yazmaktan asla çekinmeyen bir fikir adamı olarak milleti’nin gönlünde taht kurdu.
O, sevenleri tarafından vatanseverliği, Hakk’ın ve haklının yanında saf tutuşu; eğilmeyen bükülmeyen, inandığını yazan ve yazdığı gibi yaşayan birisi olarak bilindi ve sonsuza kadar öyle bilinecek.
O, yazdıkları ve konuştuklarıyla bir nesle yön gösterdi. Milli kültürümüzün emektarı ve ülkü adamı oldu. Bu özellikleriyle inanıyorum ki ebediyete kadar Türk Milleti’nin kalbinde kazandığı yerini koruyacaktır.
Başta merhumun ailesi olmak üzere milletimize başsağlığı temenni ediyorum. Üstat Karakoç’un inandıklarının ve eserlerinin sonsuza kadar Türk Milletinin yolunu aydınlatan bir ışık olarak kalmasını niyaz ediyoruz. Ruhu Şad, mekânı cennet olsun.
KENDİ DİLİNDEN KARAKOÇ’UN HAYATI
“Ebedî kudretin tek sahibinden alınan emir üzerine 1932 yılında dünyaya gelmişim. Çocukluğum şöyle-böyle geçti. Kıt imkânlara, kıtlık yıllarına rağmen hâlâ o günleri özlerim. Birçok kimseye o yılları anlatsam, ‘Özlenecek neresi var? ‘ diyebilirler, amma ben hep çocukluk yıllarımı sevdim. Şiir yazmaya küçük yaşlarda başladım. Zaten bizim oralarda her genç şiir yazar. Bu tutku başka bir meşgalenin veya işin olmayışından kaynaklanıyor gibime geliyor. Ben de avareydim, boşluğumu şiirle doldurmaya çalıştım.
Benimle şiire başlayanlar yalnızlıktan, yardımsızlıktan dökülüp gittiler. Bana gelince: Sağ olsunlar, iktidarların ve muhalefetin irikıyım politikacıları, ihtilal cuntacıları, ‘bilimsel’ cüppeliler, entelektüel züppeler, millî soyguncular, sosyete parazitleri, sermaye sülükleri, zulüm-işkence makineleri, adalet katleden hukukçular, dalkavuklar, üçkâğıtçılar v.s. hep bana yardımcı oldular. Şiir malzememi veren onlar, öfkemi bileyen onlar oldular. Yardımlarını inkâr etmiyorum, fakat teşekkür de etmiyorum.
Dinsizlerin değil, din düşmanlarının, yani İslâm düşmanlarının da az yardımı olmadı. Bir bakıma dinî duygularımın kuvvetlenmesine vesile oldular.
En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum. Yardımcılarım(!) var oldukları sürece yazmaya devam edeceğim. Allah (cc) kısmet ederse” diyordu.
ARTIK YAZAMAYACAK AMA BİNLERCE GENÇE İLHAM KAYNAĞI OLACAK
1958 Yılına kadar yazdıklarını beğenmediği için kimini yırtıp kimini yakıp attı.
1958’den günümüze unutulmaz sözler söyledi. Bu sözler bizlere; “1965’de Hasan’a Mektuplar, 1965’de Akıl Karaya Vurdu, 1969’da Eli Kulakta, 1973’de Vur Emri, 1978’de Kan Yazısı, 1983’de Suları Islatamadım, 1985’de Beşinci Mevsim, 1994’de Dosta Doğru ve Akıl Karaya Vurdu, 2000’de Yasaklı Rüyalar, Gökçekimi ve Gerdanlık – I, 2002’de Gerdanlık – II, Parmak İzi ve Yağmur Yerden Yağar, 2007’de Anadolu’da Bahar, 2009’da Barış Çağrısı-Dünya Barışına Çağrı Grubu” isimli kitaplarıyla ulaştı. O artık yazmayacak ama inanıyorum geride bıraktığı kitapları ve binlerce makalesi tekrar okunur ve okutulur. Çünkü bu eserler yüz binlerce Müslüman Türk evladının yazmasına yardımcı olacak.
Cenabı Hak kederli ailesine ve Yüce Türk Milletine sabırlar ihsan eylesin. Biz kendisinden razıyız, Cenabı Hak’ta razı olsun inşallah…