Ahh İstanbul İstanbul !

.

Adına ne şiirler, şarkılar, besteler yapılan, hani derler ya ne onunla, ne onsuz işte öyle bir şehir.

Bir, iki, üç, beş, on, yirmi, otuz katlı vs, binalar, evler olur da iki katlı metropol olamaz mı? Bence İstanbul’un üstüne bir kat daha çıkmak gerekiyor. Artık sığmıyoruz.

35 senedir İstanbul’da yaşıyorum. Bu süre içerisinde İstanbul’un o kadar değiştiğine şahit oldum ki! Ancak yine de bilmediğim, görmediğim ve giderken sorduğum bazı semtleri var. Oldukça kalabalık ve karışık bir şehir. İstanbul dışında gördüğüm İzmir, Ankara, Çanakkale,  Antalya, Bursa gibi birçok şehirleri de gezme fırsatı buldum. Ülkemizin her yeri çok güzel ama İstanbul kadar kalabalık olmadığı gibi bu yerlerde İstanbul kadar yaşaması zor da değil her bakımdan.

Malum İstanbul nüfus olarak bazı ülkelerden bile fazla. Hal bu iken işsizliğin artması, trafik, sıkışıklık, bunalma gibi durumları yaşıyoruz. Her şeyden önemlisi, bir yerden bir yere giderken yaşadığımız zorluk. Gerek toplu taşıma aracı ile olsun gerek özel bir araçla olsun, bir yere gideceğim zaman ufak çapta sinir krizi geçiriyorum. Ehliyetim olmasına rağmen araba kullanmaktan maalesef korkuyorum. Trafik yüzünden bir türlü cesaret edemiyorum.

Toplu taşıma araçları insan dolu. Özellikle işe gidiş geliş saatlerinde tek vücut halinde yolculuk ediyor insanlar. Ah bir de trafik olmasa adım adım daha işe gitmeden yoruluyor insanlar. Bunalıyorlar. Metro da olsa, metrobüs de olsa, Marmaray da olsa yetmiyor,  yetmiyor. Kara taşımacılığı, deniz taşımacılığı, tramvay, demiryolu taşımacılığı, özel durumlarda hava taşımacılığı vs. ne olursa olsun yetmiyor, yetmiyor.

Bu kadar zorluğa rağmen İstanbul'da yaşamak da keyifli. İstanbul hayat dolu, canlı bir şehir. İşlek caddelerde yürürken zaman nasıl geçiyor anlamıyorsun. Büyülü bir yanı var İstanbul'un. Her türlü, her dinden, ırktan, şehirden insanı tanıyabiliyorsun. Kimisi kötü, art niyetli, kimi iyimser, kimi çekingen hayatı mı umursamıyor yoksa hayat mı onu umursamıyor, anlamıyorsun. Yaşıyorsun işte İstanbul'da. Ah bir de şu trafik olmasa!

İki yakadaki saraylar, kasırlar, konaklama ve dünyanın hiçbir yerinde örneği olmayan bir konumdaki Boğaz’ımız, bizim incimiz. Gecesi ayrı güzel, gündüzü ayrı güzel…

Canın sıkıldığında deniz kıyısına inebilmek, hafta sonu Sarayburnu, Sultanahme'te kahve içebilmek, vapura atlayıp adalara, gidebilmek, Galata Kulesi’ ne çıkıp manzara seyredebilmek, her türlü kültürel aktiviteyi ve eğlenceyi bulabilmek. Mimari yapısıyla camileri, kısacası tarih kokan bir şehir. İstanbul bağımlılık yapan bir şehir, yaşamaya alıştığın zaman.

1999 depreminden sonra çok katlı binada oturan birçok kişi daha az katlı binalara yerleşmeye başlamıştı. O dönemlerde binaların çok katlı olması insanları korkutmasına rağmen, o yıllar çabuk unutuldu sanırım. Şimdi deprem öncesinden çok daha yüksek binalar, plazalar yapıldı, adeta İstanbul yeniden yapılandı. Ben bunu çok doğru bulmuyorum. Neredeyse gökyüzünü göremez hale geldik. Ayrıca deprem gerçeği de var. Her sene hunharca betonlaşmaya devam ediliyor ne yazık ki!

Gittikçe kalabalıklaşan, trafiği artan bu şehrin üstüne bir kat daha çıkma imkanımız olsa da bu şehri yaşanır hale getirebilsek dermişim!

İstanbul, anlatmakla, yazmakla bitmez. Yaşaması maddi manevi zor olmasına rağmen artan bir nüfusa sahip, bizden sonra geleceği nasıl olacak bilmiyorum ama. Şahsen, burada doğup, büyüyen, okuyan çocuklarımın geleceğini merak ediyorum.

Bana göre İstanbul’da yaşanmaz, gezilir, gezilir ama yine de gezmekle bitmeyen olağanüstü bir metropol. Herkesin en az bir kez bu şehri görmesini tavsiye ediyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri