Siyaset yazmayı pek sevmem. Sevmememin temel nedeni ise “ben varsam her şey iyi, ben yoksam her şey kötü” mantığının siyasette ideoloji, fikir, düşünce, dava, inanç, akide.. Velhasıl hayat tarzı şekline dönüşmüş olmasındandır.
Uzun süredir AK Parti’den ayrılan ve farklı parti kuran siyasileri izliyorum, sessizce ve bir köşede…
Daha dün ‘ak’ dediğine, bugün ‘kara’ diyenler, bugün ‘ak’ dediklerine de, dün ‘kara’ diyorlardı. Belki çok daha farklı renklerde kullanıyorlardı. Nerden baksan tutarsızlık şarkısını mırıldanmanın burada tam zamanı ve yeridir diye düşünüyorum.
Bunlardan birisi genel başkanlık yapmış, dışişleri bakanlığı yapmış, başbakanlık yapmış ve 3 dönem milletvekili olmuş…
Bir diğeri 4 dönem milletvekilli yapmış, dışişleri bakanlığı yapmış, ekonomi bakanlığı yapmış…
Yani bir insana verilmesi gereken en büyük değer bunlara verilmiş.
En büyük makamlar bunlara sunulmuş.
En büyük imtiyazları elde eden de bunlar olmuş.
Her şey ellerindeyken, güç kendilerindeyken, her şeyi süt liman, her şeyi tozpembe görenler de bunlar olmuş…
Ne zaman ki görev verilmemiş, her şey tu kaka olmuş, her şey çok kötü bir hâle bürünmüş.
Karşı mahallenin takımına geçerek, “değer yargılarının” tamamını değiştirmiş.
Yeni fikirler edinmiş.
Yeni dostları olmuş.
Yeni bir dünya görüşüne sahip olmuş.
Çevresi değişince, görüş alanı da değişmiş, baktığı pencere değişmiş, gördüğü manzara değişmiş…
Hayatı değişmiş.
Bu ikisine bir şey demiyorum.
Bazı insanlar gerçekten haindir, bazıları vefalı, bazıları vefasız.
Kendisine değer verildiği, para, makam, şan ve şöhret sunulduğu müddetçe senden iyisini bulamadığını söylerler ama ibre azıcık yana kaydığında veya gerçek yüzünüzü gören olduğunda iş değişir.
Bütün bunlar normal, “Et tu, Brute?” yani “Sen de mi Brutus?” dendi mi bilmiyorum ama tarih bu iki Brutus’ten daha farklılarını da gördü.
Yazıma konu edineceğim bu iki Brutus değildi ama laf oraya geldi.
Yazıma konu etmek istediğim bu ikisinin dışında kalanlardır.
Kısaca bunlara “AK Parti’de yer bulamayanlar” olarak bakıyorum. Hatta tıpkı iki partide ‘lider’ konumunda olduğunu sanan Brutus gibi, partide yer alanların çoğu da daha önce AK Parti’de ‘etkin’ görev alanlardır.
Bir şekilde AK Parti’nin yeni yönetiminde yer bulamayan veya kendilerine hiç yer verilmeyenler, bu iki partinin ana omurgasını oluşturuyor.
Buraya kadar olan, bu iki partiyle alakalı.
Ama aslı AK Partiyle alakalı…
Bugüne kadar ‘öyle’ insanlara ‘görev’ vermişler ki, hepsi arkasını döndüğünde ilk hançeri saplayan olmuş. Bu açıdan AK Parti’nin ‘adam seçme sorunu’ olduğu muhakkak.
İkincisi gerçekten kendisinde bir cevher olduğu halde partide yer bulamayan ‘kıymetli’ siyasetçi veya siyasetçi adaylarıdır ki, bu iki partinin çoğunluğunu oluşturan da bunlar.
O nedenle bu iki partiye “AK Parti’de Yer Bulamayanlar Partisi” diyorum.
Ama bu sözüm, lider koltuğunda oturanlara veya daha önce AK Partide aktif görev alanlara değil.
Bu sözüm, gerçekten de onca uğraşmasına, onca didinmesine, onca çabasına rağmen hak ettiği makamlara bir türlü gelemeyen, kendisine bir türlü fırsat verilmeyen, önünde sürekli “dinozor” çıkan, ayak oyunlarıyla hak ettiğini bir türlü alamayan, çok kıymetli, gelecek vadeden siyasetçi veya siyasetçi adaylarıdır.
Yani gerçekten de istediği halde “AK Parti’de yer bulamayanlar”ın doluştuğu iki partidir, bu partiler…
Yoksa lider konumundakilerin ne gelecek vadetmesi, ne de bir derde deva olması mümkün değil.
Bir süre o partide, diğer partinin de tam karşısında olmaları gerekiyor; birileri onlara öyle bir görev vermiş. Onlar da görevini yerine getiriyor, hepsi bu…