Yazımın en başında ismi Adalet ve Kalkınma partisi olan iktidar partisinin ülkemize adalet getirmediği düşüncemi yazarak başlamak istiyorum. Lafı eğip bükecek halimiz yok. Ülkemizin içinde bulunduğu kötü adalet sistemini değiştirmek, geliştirmek ve düzeltmek uğruna hiçbir çaba sarf etmeyen AK partinin, avrupa birliği uyum yasaları adı altında meclisten geçirdiği onlarca torba yasa ve nasıl geçtiğini kendi milletvekillerinin dahi bilmediği yüzlerce yasa geçirmiş. Aziz Türk milletinin devletine olan güvenini sarsacak ve yerle bir edecek ve kişinin güvensiz ortamlarda bulunmasına sebeb olacak yanlış kanunların sayesinde namuslu vatandaşlar evinden çıkamaz hale gelmiştir.
Namussuz, sorumsuz, ahlaksız , cani ve hırsızlar bu yasaları ne kadar suistimal ederek suç işlerler ise işlesinler, masumların ahları göğe ulaşmış olur ise olsun, Ak parti tarafından bir ses gelmemektedir. Televizyon haberlerinde işlenen cinayetleri, büyük hırsızlıkları, adi suçlardaki artışları , bu suçluların ellerini kollarını sallayarak mahkeme ve savcılıklar tarafından salıverilmesini yaşlı gözler ile seyreden mazlumları görmeyen iktidar, birde Osmanlıdan dem vurmaya kalkmaktadır. Büyük sultan Fatih Hanın evlatlarına misal olarak söylediği şu sözlerin Ak parti kurucularının vicdanında yer bulmadığı kanaatindeyim. Büyük sultan ,oğullarım, devlet cihad ile kurulur, adalet ile yönetilir diyerek, kolunu cellada uzatmış ve kısas uygulanmasını beklemiştir. Bu günkü halimize gelir isek devleti yönetenlerde bu hassasiyeti görmemekteyiz.
15 temmuz ile yatıp kalkan hükümet, bizzat 15 temmuzda kendi çağrıları üzerine, minarelerde sala ve ezan okuyan onlarca müezzinin dövülmesine, linç edilmesine ve hakarete uğramasına sebeb olmuş ve bu insanların devletine ve hükümetine olan bağlılıkları, vazifelerini hakkı ile yapmış olmanın verdiği vazifeşinaslıklarının karşılığı olmaması gereken bunca eziyete uğramış olmalarına rağmen, bu insanlara bu hakareti reva görenler, bizzat Ak partinin çıkarmış olduğu çok fena bir yasa olan denetimli serbestlik denen yasa ile serbest kalmışlar ve bu insanlar, devletleri yaşasın diye canla başla vazifelerini yapar iken dayak yemişler ve yedikleri dayak ve hakaret ile ortada kalmışlardır. Nerede ise on yıldır bu uğursuz yasa ile binlerce insan mağdur olmuş ve haberlerde bu mazlum insanların isyanına tanık olmuş olmamıza rağmen hiçbir siyasinin bu yasayı ağzına aldığını, bu yasanın insanların adalet duygusunu körelttiğini söylediğine şahit olmadım. Hiçbir siyasiden bu yasanın değiştirilmesi ve kaldırılması gerektiğini duymadım.
Komşularının ödediği bütün masrafları ödemeyen, onlar tarafından bu paranın ödenmesi istendiğinde , komşularına zarar vermeye çalışan, onlarca yıl hiçbir komşusuna rahat vermeyen, elektrik ve su parası ödemeyen, komşularının arabalarına ve evlerine zarar veren, arabalarını , evlerini ve iş yerlerini yakan , defalarca suç işleyen ve her defasında iki yıldan az ceza aldığı için salıverilen, zarar verdiği insanların gözleri önünde elini kolunu sallayarak dolaşan bu suçlularıgören herkesin devletine neden vergi verdiğini sorgulamasına sebeb olan kişilerin pişkinliği insanlarda artık devletin varlığı için hiçbir şey yapmama gibi bir netice vermeğe başlamış, insanlar kendi verdiği vergiler ile kendisine güven vermesi gereken kurumları sorgulamaya başlamıştır.
Bizzat benim başıma gelen ve devletin şuursuzca verdiği adaletsiz kararlar ile kendi devletime küsmeme sebeb olan çok hazin günler yaşadım. Hakimin duygusuz bir şekilde verdiği adaletsiz karar neticesinde, koskoca adalet sarayı diye yazan binanın önünde, bu saray çöksün ve altında adaletsizliğiniz ile kalın diyecek sözler sarfetmeme sebeb olanları Hz. Allaha havale ediyorum. Şahsi meselem olduğu için yıllarca yazmadığım bu konunun hergün televizyon haberlerinde karşıma çıkması yüzünden, sinirlerim allak bullak oldu ve benim yaşadığım travmaya aziz Türk milletinin hergün bir yerlede şahit olması üzerine yazmaya karar verdim. Üç tane adi insan gündüz gözü ile büyük bir kasayı işyerinden kameralara el sallayarak alıp gidiyorlar. Polisimiz kendisine devletin verdiği görevi hakkı ile yapıp bu suçluları yakalayıp, güya adalet sarayına götürüp teslim ediyorlar. Tıpkı benim başıma gelen hadisede, polislerin ağabey kusura bakma ama daha biz evrakları gezdirir iken bu kişi salıverilir, en iyisimi sen belaya bulaşma,evini sat ve bu apartmandan git dediği gibi, bu hırsızlar daha işyeri sahibi adalet sarayı denen lüzumsuz binada bulunur iken savcı denen neden maaş aldığını bilmediğim kişi tarafından bırakılıyor. Bir tanesi bütün suçu üzerine alıp pişkin bir şekilde, siz işinizi yapın. Altı üstü üç ay yatıp çıkarım . Ben iş adamıyım ve çaldığım para bana lazım diyerek söyleniyor. Şimdi soruyorum, bu kadar vergiyi neden veriyoruz. Çalınan kasa bulunuyor içindeki paraları aldığını söyleyen kişi cezamı verin, paraları vermem bana lazım diyor ve vermiyor. Üç ay içeride bizzat parasını çaldığı şahsın verdiği vergiler ile beslenip, palazlanıp, dinlenip ve dahada bilenip çıkıyor ve çaldığı paralar ile kendisine iş kuruyor veya harcıyor. Bu şahıs neden devlete vergi versin, neden soruyorum. Paralarını alıp vermeyen devlete, dayak yiyip, dayak atanlar elini kolunu sallayıp evine gider iken kendisi hastahanede onlarca gün yatan insan neden devletine vergi versin. Evladı hunnarca öldürülen bir ana baba, bu cinayeti işleyen caninin mahkemede kıravat taktı diye ceza indirimi almasına ve on sene geçmeden salıverilmesine nasıl razı olsun. Bir düşünün bu kötü işler sizinde başınıza da gelebilir. Devlet denen kurum ne için vardır.
Her gün gözü yaşlı insanları televizyonlarda seyrediyoruz. Bu insanların devlet nerede diye inlediğine şahit oluyoruz. Biz şahit oluyoruzda, devleti yönetenler hiç duymuyor ve üzülmüyor olmalılar ki bu kötü gidişi düzeltecek bir yasa değişikliği yapıp, bu alçak denetimli serbestlik denen yasayı değiştirmek için kıllarını dahi kıpırdatmıyorlar. Muhalefet te bu vurdumduymazlık ta hükümetin suç ortağıdır. Kendi maaşlarının artmasında hiçbir tartışma yaşamayan bu insanlar, hergün saçma meseleler konuşup tartışıp dururlar iken, haberlerde devletini ve adaletini arayanları görmemezlikten gelmeye devam etmektedirler. Üst üste defalarca suç işleyen ve devletin çıkardığı alçak yasalar ile şımaran ve budurumu çok güzel bir şekilde suiistimal eden caniler ve kötü insanların işlediği bütün suçlarda tek vebal bu köitü yasaları değiştirmeyen siyasilerdedir.
Adaletsiz devlet yıkılmak zorundadır. Doğuda şehit olan mehmetçiklerin gözü yaşlı akrabaları, 15 temmuzda şehit edilen yüzlerce insanların yakınları idam istemekte ve bizzat sayın cumhurbaşkanımız bu insanların bu haklı isteğini futbol tabiri ile taca atmakta ve meseleyi sulandırıp zaman aşımına uğratarak unutturma çabası içindedir. Yok efendim birileri meclise getirir ise, meclisten geçer ise kendiside onaylarmış. Bir günde Davutoğlundan mühürü alan sayın cumhurbaşkınımız üç tane vekile bu yasayı meclise getirin diyemiyormu. Hani yetkili cumhurbaşkanı idi. Bu numaraları aziz Türk milleti görüyor. Size verilen bu lütuflarda bir gün biter. Bu hükümetin yaptığı yanlışları defalarca yazdım. Yaptığı onlarca büyük hizmetide defalarca yazdım. Bu hükümetin seçilmesinde bütün akrabalarım ile beraber oy verdim. Bu hükümeti adaleti sağlamaya davet ediyorum. Avrupa birliği kabul etmiyor diyerek, idam meselesini sulandırmaktan, suç işleyen alçakları salıveren kanunları ortadan kaldırmayarak vurdumduymazlık yapmaktan ve suçluların kayrıldığını gördüğü halde kılını dahi kıpırdatmamaktan dolayı Rabbime şikayet ediyorum. Rabia işareti yaparak aziz Türk milleti ile alay etmekten men ediyorum. O işaret adaletsiz bir devletin kendi vatandaşına silah çektiği meydandaki kızımızın ismini ifade ediyor. Peki burada evlatlarımızı şehit edenler, adi cinayetler ile öldürenler, sarhoş olup araba ile ezenler, silah ile yaralayıp aynı dakikada serbest bırakılanlar, saatlerce dövülüp hastahanelerde yatar iken kendisini darp edenlerin bırakıldığı haberini alanlar sizlerin vicdanlarını etkilemiyor ise sizin rabia işaretiniz hiçbir mana ifade etmiyor demektir. Şehit cenazelerinde Kuran okumak ve yetim başı okşamak sizi kurtarmaz.
Her suç işleyeni hapise atmak gibi tek çeşit ceza yüzünden hapishaneler dolmuş ve içeri atacak yer kalmadığından, iki yıldan yukarı ceza almayanlar, denetimli serbestlik denen yasadan faydalanarak ellerini kollarını sallayarak mağdurların gözleri önünde aynı suçu defalarca işlemeye devam etmektedirler. Af çıkarmayacağız sözüne rağmen bu doluluğu azaltmak için uyduruk bir yasa ile binlerce suçlu serbest bırakılmıştır. Bize karşı suç işleyenleri afv etmek sizin haddiniz değlidir. Allah bile kul hakkınına karışmaz iken sizin kul hakkını ihlal etmenizden sonra, kendi sonunuzu düşünmenizi rica ediyorum. Bir gün katlettiğiniz bu adalet sizede lazım olacaktır. Kocaman kocaman adalet sarayları yapmak marif değildir. Marifet küçük mekanlarda dahi olsa adaleti uygulamaktır. Ben kendimi güvende hissetmiyorum. Evlatlarımı güvende hissetmiyorum. Herhangi bir haksızlığa uğradığında karakola gitmek, dava açmak istemiyorum. Biliyorumki boşuna zaman ve para harcayacağım ve sonunda suçlular ceza almayacak ve ben yaptığım masraf, emek ve hayalkırıklığım ile kalacağım.
Böyle devlet olmaz. Böyle devlet için ölünmez. Böyle vatan olmaz. Böyle millet olmaz. Böyle devam edemez. Öldüren öldürülür prensibi Allahın emridir. Allahın emrine karşı gelinerek müslüman olunamaz. Eyyy siyasiler, kısas var. Had var. Sadece hapis yok. Her suçluyu hapis etmek zorunda değilsiniz. Dayak var, teşhir var, utandırma var. Adam gibi para cezası var. Sürgün var, bir yerde sabit yaşamaya mahkum etme var. Var oğlu var. Bu milletin azdırabını duyunuz. Adaletsiz saraylar adaleti sağlamayan kanunlar, adaleti sağlayacak kanun var iken onu uygulamayan hakimler ile bu devlet daha ne kadar yaşar. Aziz Türk milleti sizden köprü ve yoldan önce adalet beklemektedir. Vesselam.