Gürültüyle inen bombaların çıkardığı sesten ürken bebeğimi bağrıma bastım. Sığınak yaralı ve açlık içinde kıvranan insanların biriktiği bir yerdi. Çoğu iyiydi ama savaşın yarattığı korku gözlere öyle sinmişti ki. Gözlerimi açmaya korkuyorum her gürültü de her silah sesinde. Yeni bir felaketin kapıda olması koşullar gereği normal sayılıyor. Savaşın göbeğindeyiz, umutsuzluk ve suskun bir bekleyiş içindeyiz. iki günlük yiyeceğimiz var, çocuğumla. O henüz altı yaşında. Böyle bir kötü tecrübe yaşamasını istemezdim, üstelik neleri istemezdim. Ama bana sorulmuyor ki. Dilimizin bile Rusça olduğu doğrudur, ayrı bir devlet olmamıza rağmen .Daha düne kadar kardeş kardeş yaşarken şimdi birbirinin boğazını sıkan, bomba yağdıran ve kaçmak ve sığınmak zorunda kalmak. Savaşın kazananı olmaz. Ölenleri ve ölmeyenleri olur. Keşke herkes Tanrı’nın verdiği ömür kadar yaşayabilse.
Karşımda yaşlı bir çift var. Sürekli dua ediyorlar ve birbirlerinin elini tutmuşlar. Gözlerindeki umutsuz bakışlar beni derinden yaralasa da onlarla konuşma ihtiyacı duyuyorum. Ben umut elçisi gibi umut dağıtıyorum. Onlara da tüm bunların geçeceğini, önümüzün bahar olduğunu, yeniden evlerimize gidebileceğimizi ifade ediyorum aksanlı Rusçamla.
Yaşlı kadın çok korkmuş olmalı ki sürekli sızlama modunda. Eşinin yapabildiği sadece “tamam saşa, geçecek, sana söz veriyorum .En yakın zamanda balkonda kahvemizi yudumlayacağız.” Yaşlı kadın eşinin yüzüne bakıyor ve öyle mi diyorsun. Umudum savaşın bitmesi bir an önce bitmesi.
Büyük bir gürültüyle sarsılıyor sığınak. Yakınlarda düşen bir bomba olmalı. Ve oğlumun sarsıntıyla uyanışı ,onu sakinleştirmeye çalışmam oldukça zamanımı aldı. ”anne ölecek miyiz?” diyordu sürekli. Çocuğumun ve çocukların yaşam hakkı nerede?
Kadınlar mı çıkardı savaşı? Saklanan ve bedel ödeyen yavrusunun acısını yaşamak zorunda mı ?
Savaşı çıkaranların hiçbir haklı sebebi yok. Kimsenin diğerinin yaşam hakkını ihlal etmesi gibi bir hakkı olamaz.
Dünyada söz sahibi olan büyük devletlerin savaşı durdurmaları ve masum ölümleri engellemeleri dururken, sürekli gereksiz açıklamalarla ölümlerin çoğalmasını destekler gibi.
Pazartesi gıda alışverişine gidebileceğiz ama üç gün kalmak durumundayız sığınakta.
Havasız ve kasvetli, korku dolu bakışlar, her an her şey olabilir endişesi taşımak kolay değil bayım.
Savaşta ölen eşimde gidince sığınacak yerimiz olmadığı gibi beklediğim de yok. İki yaz öncesi Türkiye’ye gitmiştim. Memnun ayrılmıştım. Romanya üzerinden çocuğumla bir geçebilirsem, sanırım savaş ortamından iyice uzaklaşmış olacağım. Alex’imi orada büyütebilirim. Çocuklarımıza iyi niyet ve barışçıl yetiştiriyoruz ama bu savaşları çıkaran ülkelerin başkanlarının annesi savaş tohumları mı ekmiş çocuğunun yüreğine.
***
Bugün pazartesi kargaşaya mahal vermeden gidip alışverişimi yapacağım ama çocuğumu da yanıma almam lazım. Kime güvenebilirim ki. Savaşın yaptığı yıkımı görmesini istemiyorum. Patlamalar devam ederken ruhunda açılacak yarayı nasıl iyileştirebilirim ki. Konuştuğum bay ve bayan Vanko benim Alex’ime göz kulak olur düşüncesiyle yanlarına yaklaştım ve durumu anlattım. Ayrıca ihtiyaçları varsa onların da ihtiyaçlarını alabileceğimi söyledim. Bay Vanko buna memnun olmuş olacak ki gözleri ışıldadı. ”tabi ki bırakabilirsiniz” ve ihtiyaçları olan birkaç gıda maddesi söylediler .Bayan Saşa durgundu her zamanki gibi. Alex ’imi sıkı sıkı tembihledim. Döneceğim ve sana bisküvi ve çikolata alacağım tatlım, bay ve bayan Vanka seni seviyor, onlarla birlikte beni bekle. “
Gün ışığı gözlerimi kamaştırdı. Harabe olmuş her yer, yanan binalar ve toz duman bulutları yer yer karartı oluşturmuştu. Kendimi toparladım hemen bir görevim vardı ve en kısa zamanda dönebilmeliydim. Kalabalıkta ilerlemek zordu ama çeviktim. Market sırasına girebildim. İçerisi dışarıdan da kalabalıktı sanki ya da bana öyle geldi.
İhtiyaçlarımı tek tek topladım ve kasaya yöneldim .Önümde hep savaş taraftarı olmayan ve sürekli Putin’i ve Zelensky’iyi suçlayan sözler havada uçuyordu. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu, kimden yardım gelebileceği tahminleri ve inanılmaz umutsuzluk gözlerde.
Savaş kötüydü külliyen hem de.
Yokluk, sefalet, vicdansızlık, sevgisizlik, kavga, çıkar, sayılabilecek en kötü davranışlar demekti.
Arkamdan bir ses “Olga ! “ dedi. Döndüm bu bizim bahçe komşumuz olan Anna idi. Hemen arkamdaki sıranın ikinci sırasındaydı. Konuştuk ama daha çok suskunluktu bizimki. Çaresizlikti. Onaylamadığımız bir durumdu, barışçıl kadınlar olarak. Hangi sığınakta olduğumuzu konuştuk.Tesadüf aynı metro sığınağındaydık ama o bir yakada ben batı yakasındaydım.O kalabalıkta birbirimizi görememiştik.
Birlikte çıktık marketten. Sonra kendi yerine ben kendi sığınak bölümüme sığındık.
Yaşlı çift beni beklerken bayan Vanko uykuya dalmış bay Vanko Alex’ e oyun öğretiyordu. Mutlu oldum. Sonrası mı mutlu olduğuma utandım. Bu kadar zorlukların içinde mutluluk kaynağı bulunabiliyordu demek.
***
Tahliyeler başlamıştı ve biz ve sığınakta tanıştığım yaşlı çift birlikte otobüsle Romanya sınırına vardığımızda bitkin ve uykusuzduk. Bizi iyi karşıladılar. Ve ben Bir gece konaklayıp sonrası Türkiye’ye geçmeyi planlıyordum. Bizimle gelen bu çiftede açıklama yaptım , siz bilirsiniz dedim. Onlar Romanya’ da kalmayı yeğlediler. Geceyi onlarla birlikte geçirdik.
Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım oğlum uyuyordu. Gerekli eşyalarımı aldım ve daha fazla zaman kaybetmek istemiyordum. Şakalar ve oyunlar yaparak biricik oğlumu uyandırdım ve yola koyulduk.
Otobüste yerimizi aldık ve huzurlu gibiydim ama yine de kendimi suçlu hissediyordum. Sevdiğim insanı kaybetmiştim. Son kez görmemiştim üstelik.
Oğlumuza anlatacaktım babasının ülkemiz için canını feda ettiğini ve şimdi huzurlu uyuduğunu, bizi her zaman görebildiğini söyleyecektim. Resmine bakıp, mutlu günlerimizden bahsedecek, oğlumun, biricik Alex’imin iyi yetişmesi için, barışçıl olabilmesi için gayret içinde olacaktım.
***
Evet yanlış duymadınız Türkiye’deyim artık. Yeni bir başlangıç, yeni bir hayat. Dilerim savaş en kısa sürede biter ve dünya eski barışçıl haline döner.
Baharda barış ne güzel olur, ne yakışır dünyaya, insanlar ölmeden, umutlar sönmeden bayım, DURDURUN SAVAŞI !
Selam ve sevgiler…