1984-1989' lu yıllar, Orta Anadolu'nun şirin bir ilçesindeyim. Çalışan teknik, sağlık personeli, çiftçi ve köylüyle fevkalade bir uyumumuz var.
İdealistiz her darda kalan vatandaşın,
iş talebinde ki köylünün hemen her zaman yanı başındayız. Çalıştığımız yerleri, görev alanlarımız dâhilin de, top yekün bir gömlek daha büyütebilmek için adeta and içmişiz. Hep bunun derdi, tasası, heyecanı içindeydik.
Bu çalışkan arkadaşlarım sayesinde, İlçe; süt inekçiliği, koyunculuk, tarla ziraatı, meyvecilik de heyecan veren bir hamle yaptığı gibi, kiraz yetiştiriciliğinde de Türkiye de adını duyuran, ihracat da hep kirazı aranan bir İlçe haline geldi.
Yeri gelmişken, bize bu meşaleyi elimize tutuşturan, çok şey öğrendiğimiz idealist, çalışkan, vizyoner insanlar sonrasın da vali de olsalar, bizlerin gönül ve hafızalarında hep "kaymakam" olarak kalan;
Mustafa TAMER,
Rahmetli Ali Haydar ÖNER,
Mehmet SOLGUN' ları burada minnetle anmayı da bir borç bilmekteyim.
Evet çalışıyorduk! Doğusu batısı görev yaptığımız her yer bizim için bir Misakı Milliydi. Öyle öğretilmiştik... Vatandaş şu veya bu düşünce de olabilirdi, ama her şeyden önce bizim vatandaşımızdı. Hele o devlet kapısına geldiğinde, onun siyasi kimliği hep kapı dışarıydı...
Hiç unutmam, durum değerlendirme toplantılarının birinde; bir teknisyen;
"abi vatandaş önünde bir takla atmadığımız kaldı" deyince;
"onların vergileriyle maaş alıyoruz gerekirse takla da atın" sözüm "peki abi" denilerek cevaplanmıştı...
Çalıştığım yılların başın da henüz
12 Eylül'ün izleri tam olarak silinmiş değildi. 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu'ndan meslekten atılmış lise müdürleri, öğretmenler ve diğer meslek mensuplarını hemen her köşede, çaycı, kuruyemişçi, büfeci olarak görmek mümkündü...
İyi yetiştirmiş saha tecrübesini beğendiğim bir ziraat teknisyenimiz ki; çiftçilerin takdiri üzerin de, kanunu yönetmeliği bilen, vatandaş ilişkileri güçlü, dürüst, şahsi menfaat gözetmeyen başarılı bir teknisyen den söz ediyorum. 12 Eylül 1980 darbe döneminde de ufak tefek badireler atlatmış sol tandanslı biri..
Teknisyenimizin sendika bağları da oldukça güçlü. Genel de cumartesi yapılan, il ve ilçede ki hak arama miting ve gösterilerin de pankartlarıyla o hep en önde...
İlgili kademelerden "bu adama dikkat et !" diye uyarılar da eksik olmuyor.
Bazen sert bazen arkadaşça uyarılarım olsa da bizim adamı vazgeçirmek ne mümkün.
Hatta birin de "Coşkun bey, elimi kolumu bağlasanız ben yine duramam, bu benim iliklerime işlemiş kendimi orada olmayınca, yok gibi sayıyorum.
İsterseniz işlem yapın ama asla hak arama mücadelemden vazgeçmem " sözü içim de takdir toplamıyor da değildi...
Öyle yâ! Yaptığı suç da değil, Anayasal bir hakkı kullanmadan ibaret, hem de kırmadan dökmeden...
Derken, o yıllar da, Devlet Memurları Sicil Yönetmeliğin de bir değişiklik yapılarak, üst üste 5 yıl 90 ve üzerinde olumlu sicil alan memurlara bir derece verilmesi imkânı doğdu. İlaveten kademe de varmaydı yok muydu onu şimdi hatırlayamıyorum.
Teknisyenimiz benden hakkı olan hep
90 ve 100 notu 5 yıl boyunca aldı. Verdim diyemiyorum O aldı.
Sicil dolduranlar iyi bilir orada bir sütun vardı " tarafsız davranma, siyasi eğilimi ve bunu görevine karıştırıp karıştırmadığı" gibi. Sicilin de siyasi eğilimini yazar, görevine karıştırmadığını da beyan eder üst makama teslim ederdim.
Sonunda, O büyük bir İl’e, bende memleketime tayin oldum. 5. yılın sonunda teknisyenimize bir derece ödülü geldiğin de "doğru mu acaba" diye önce bir şaşırır. Doğruluğunu teyitten sonra, hemen eski görev yerinde ki bir meslektaşını arayarak ; "bir sürpriz yaşadım müdürün bana beş yıl iyi sicil vereceğini hiç düşünmemiştim " deyince ötekinin,
"niye olum?" 'a cevabı unutulur gibi değil;
"solcuyuz yâ!"
O sicillerden şimdi de var mıdır bilmem,
Bir iki çürük çıksa da eskiden siciller,
şucu bucu olmasına göre değil, yönetmeliğin istediği liyakat ve görevi yerine getirirken, tarafsızlıklarına göre verilirdi de...