Anlaşmalı güreş

.

Çapar Eşe’nin Durdu, Emirli köyünden çok yakın arkadaşı olan Halil Yüce ile birlikte ev horantasının –  anne, baba, hanım, çocuklar –  ihtiyaçlarını karşılamak için üç eşekle Maraş’a gitmişlerdi. Maraş’ta Tuz Hanı’na vardıklarında akşam olmuştu. Tuz Hanı, Kıbrıs Meydanı’nın güney doğusundaydı. Doğudan bir ana giriş kapısı vardı. Hanın zemin katında ahırlar, birinci katta da odalar vardı. Bütün odaların kapıları tahta çardaklara açılırdı.

Eşekleri ahıra bağladılar, semerlerini çıkardılar, yemlediler, suladılar ve Han’daki odalarına çıktılar. Odada ahşaptan yapılmış iki kanepe vardı. Kanepelere uzandılar. İkisi de çok yorulmuştu. Güz mevsimiydi.  Dışarıda deli bir poyraz esiyordu. Rüzgârın şiddetinden çatılar ıslık çalıyor, çınar ağaçları devrilecek gibi sallanıyordu. Eskiler derler ki:

“ Kıyamet alametlerindendir, Maraş yelden Adana selden batal (yok) olacaktır. Çapar Eşe’nin Durdu, kendisini yenen üç pehlivandan biri olan Halil Yüce’yi çok severdi ve ona güvenirdi. Sırrını onunla paylaşır, derdini ona anlatırdı. Halil pehlivan da onu çok sever ve sayardı.

Ertesi gün sabah erkenden kalktılar. Maraş’a kadar gelip de Maraş paçası içmemek olmazdı. Kıbrıs Meydanı’ndaki paçacıya gittiler, birer ekmek ve birer tabak paçayla doymadılar, göz göze geldiler, birer tabak daha yediler ama yine de paçanın tadına doyamadılar.

Kapalı çarşıdan hanımlara renkli basmalardan entarilik kumaş, beyaz tülbent, naylon ayakkabılar, bakır tencere, tas, tabak vs. çocuklara defter, kalem, iç çamaşırı, balon ve sakız aldılar.

İkişer kilo sade Tarsus helvası ve ikisi de çok sevdikleri Antep külek pekmezinden üçer külek aldılar. Aldıkları eşyaları ve yiyecekleri Tuz Hanı’ndaki odaya çıkardılar. Eşekleri yemlediler, suladılar. Eşekler de dinlenmişti. Sabah erkenden kalktılar, sabah namazını kıldıktan sonra, eşeklerin sırtına semeri vurup aldıkları eşyaları ve yiyecekleri eşeklere yüklediler. Afşin’e gitmek için sabahın seher vaktinde yola düştüler.

Yorucu bir yolculuktan sonra akşama doğru Göksun’un Saraycık köyüne vardılar. Köyde davul ve zurna sesini duyunca çok sevindiler. Çünkü yorulmuş ve acıkmışlardı. Düğün evinde mutlaka velime yemeği olurdu. Bir köylüye sordular:

—Düğün kimin?

Köylü:

—Bizim Pehlivan Abdullah Böke’nin oğlunun sünnet düğünü var. Yarın da sünnet güreşi yapılacak.

Abdullah Böke’yi ikisi de çok iyi tanıyordu. Onunla güreş tutmuşlardı. Düğün evine vardıklarında Abdullah Böke tarafından karşılandılar. Abdullah Böke de çok sevindi. Hele hele Çapar Eşe’nin Durdu’yu bütün Çerkezler iyi biliyordu.

Maraş’ta düzenlenen Belediye Güreş Festivali’nde (1959) Çukurova ‘nın meşhur Başpehlivanlarından Hanifi  Zanapalı’yı yenmesi, ona büyük bir ün sağlamıştı. Geceyi düğün evinde geçirdiler. Çerkezler Çapar Eşe’nin Durdu’ya çok yakın ilgi gösterdiler. Onun güreşmesini canlı canlı izlemek istiyorlardı.

Saraycık küçük bir Çerkez köyüydü. Diğer Çerkez köyleri gibi yollar, sokaklar tertemizdi. Orman köyü olduğu için evlerin hepsi çatılıydı. İnsanları cana yakın ve güler yüzlüydü.

Mevsim sonbahardı, aylardan ekimdi, güneşli güzel bir güz günüydü. Vakit öğleydi. Köyün etrafı ormanlarla kaplıydı. Meşe ağaçlarının yaprakları sararmıştı. Tabiatta bir renk cümbüşü vardı. Hafif bir rüzgâr esiyor, köpek havlamaları duyuluyordu.

 Davetlilere yemek ikramı yapıldı. Öğleden sonra sünnet güreşi yapılacak, pehlivanlar iki yaşındaki bir düve için kapışacaklardı. Sünnet törenine komşu şehirlerden ve ilçelerden pehlivanlar da davet edilmişti.

Afşin’in Emirli köyünden bir grup pehlivan da güreşmek için gelmişti. İçlerinden Hacı Soyer, serbest sitilde ordular arası güreş şampiyonasında birinci olmuş, Türkiye şampiyonlukları olan bir pehlivandı. Serbest sitilde güreş milli takımına seçilmişti.

Emirli’den gelen pehlivanlar kendi aralarında konuştular ve şöyle bir plan yaptılar: Karşılarına çıkan rakiplerini güreşte yenecekler, eğer Hacı Soyer ile eşleşirlerse ya ona yenilecekler ya da onun lehine güreşten çekileceklerdi. Çünkü Hacı Soyer’in güreşte en iyi dönemiydi. Bundan dolayı Hacı Soyer’in rakiplerini zorlamadan yeneceğine inanıyorlardı. Böylece güreşin sonunda Hacı Soyer şampiyon olacak ve düveyi Emirli köyünde keserek hep birlikte yiyeceklerdi.

Hacı Soyer arkadaşlarının bu teklifini reddetti:

—Ben herkesle güreşirim. Şampiyon olacaksam hakkımla olmalıyım, dedi. Ama arkadaşları düşüncelerinden vazgeçmediler.

Hacı Soyer 1970 yılında Kanada’nın Edmonton şehrinde yapılan Dünya serbest Güreş Şampiyonas’ında 82 kg’da Türkiye’yi temsil etmişti. Çapar Eşe’nin Durdu’nun güreşecek olması Emirli güreşçilerin planını zora sokmuştu. Halil Yüce’yi yanlarına çağırdılar. Hem kendisinin hem de Çapar Eşe’nin Durdu’nun güreşmemesini rica etiller.

 Halil Yüce:

—Ben, sizin hatırınız için güreşmem ancak Çapar Eşe’nin Durdu’ya isteğinizi söylerim. Ne cevap verir, bilmem.

Halil Yüce durumu Çapar Eşe’nin Durdu’ya yansıttı. Kendisinin görüşmeyeceğini söyledi.

Durdu:

—Rakibim babam bile olsa güreşirim. Ben güreşten kaçmam. Ben rızkımı çoğu kez güreşten kazanıyorum. Üstelik çocuklarım beş aydır et yemiyor, dedi.

Düğün sahibi Abdullah Böke ve Çerkezler, Çapar Eşe’nin Durdu’nun güreşmesini heyecanla bekliyorlardı. Güreş meydanı çayırlıktı. Meydanın dağ tarafındaki iki söğüt ağacının arasına büyükçe bir Türk bayrağı asılmıştı. Güreş meydanının etrafı Antep işi tahta sandalyelerle çevrilmişti. Yaşlı hakem heyeti için masa hazırlanmıştı. Güreş meydanına davetliler ve seyircilerle hınca hınç dolmuştu. Kimi çocuklar, gençler ağaçlara çıkmıştı.

Maraş’tan gelen iki davulcu birbirleriyle güreşircesine neşeli bir şekilde davul çalıyor, seyircileri coşturuyorlardı.

Karakucak güreş kuralları cazgır tarafından yüksek sesle açıklandı. Güreşlerde puanlama olmayacaktı. Ya yeneceksin ya da yenileceksin. Güreşecek pehlivanların kurası çekildi. Eşleşmeler belli oldu. Cazgır, pehlivanları salavatladı. Davulcular eşliğinde meydana yolladı. Alkışlarla güreşler başladı çok çetin güreşler yapıldı. Sakatlanıp güreşi bırakan pehlivanlar oldu.

Hacı Soyer ile Çapar Eşe’nin Durdu rakiplerini teker teker yendiler ve final güreşi yapmaya hak kazandılar. Zenci cazgır, davula işaret etti ve davullar sustu. Meydanı büyük bir heyecan kaplamıştı, meydandan çıt çıkmıyordu. Herkesi merak sarmıştı. Acaba kim şampiyon olacaktı?  Bir tarafta Türk Serbest Güreş Milli Takımının genç, kuvvetli, atletik vücutlu Hacı Soyer; diğer tarafta yaşça rakibinden büyük, güreşçiliğinin son demlerini yaşayan Çukurova’nın Başpehlivanı Hanifi Zanapalı ’yı Maraş Belediye Güreş Festivali’nde yenen Çapar Eşe’nin Durdu…

Zenci Cazgır takdime başladı. Her iki pehlivanı geçmiş başarılarıyla takdim etti.

—Allah, Allah, illallah!

Muhammedün Resulallah!

Ya Muhammet Ya Ali!

Pehlivanların Piri Hz. Hamza Veli

Bu yiğitlere alkışlarla diyelim Maşallah!

Meydandaki ahaliden (seyircilerden) büyük bir alkış koptu. Davulcular Köroğlu’nu çalmaya başladılar. İki pehlivan peşrev yaparak ahaliyi sevgi ile selamladılar. Her iki pehlivanda Afşinliydi. Birbirlerini iyi tanıyorlardı. İkisi de güreşe temkinli başladı. Hacı Soyer, genç olduğundan güreşi uzatarak Çapar Eşe’nin Durdu’yu yorgun düşürerek yenmek istiyordu. Çapar Eşe’nin Durdu da bunu bildiği için güreşi uzatmak istemiyordu.

Çapar Eşe’nin Durdu, Hacı Soyer’in beklemediği bir anda tek daldı, Hacı Soyer bu hamleyi savuşturmak isterken güreş meydanındaki çayırın ıslaklığından dolayı ayağı kaydı, sol omzunun yarısı değecek şekilde yere düşmesiyle kalkması çok hızlı oldu. Çapar Eşe’nin Durdu elini dizine vurarak havaya kaldırdı. Orta hâkim cılız bir düdük çaldı. Davullar ve zurna sustu. Seyircilerden çıt çıkmıyordu. Seyircilerden bir kısmı manzarayı hiç görmemişlerdi. Bir fısıltı koptu. Masa hakemleri orta hakemi çağırdılar. Hakemler arasında bir tartışma başladı. Bir kısmı yendi, diğer kısmı yenilmedi, diyordu. Seyirciler de iki gruba ayrılmıştı. Kendisi de eski bir pehlivan olan Abdullah Böke Hacı Soyer’in yenildiğini söylüyordu. Emirli köyünden gelen pehlivanlar da tartışmaya dâhil oldular.

Tartışmaların sonunda hakem heyetinden şöyle bir karar çıktı:

—Pehlivanlar bir daha güreşsinler.

   Herkes Çapar Eşe’nin Durdu’nun bu kararı kabul edip etmeyeceğini merak ediyordu. Çünkü ben yendim, kabul etmiyorum, diyebilirdi ama demedi:

—Peki, dediğiniz gibi olsun. Bir daha güreşelim.

Davulcular heyecanla çalmaya başladı. Ahali (seyirci) pür dikkat pehlivanları izliyorlardı. Hacı Soyer’in suratı asıktı, morali bozulmuştu, belli ki canı çok sıkılıyordu.

Pehlivanlar on beş dakika kıyasıya kapıştılar. Çapar Eşe’nin Durdu, hem yaşından hem de kilosundan dolayı yorulmuştu. Rakibine karşı hamleleri azalmıştı. Hacı Soyer hamleler yapmaya başladı. Durdu pehlivanın hiç kimsenin beklemediği bir anda rakibine çift daldı, Künde oyunu ile rakibini yendi. Elini dizine vurup havaya kaldırdı.

Orta hakem bu defa uzun bir düdük çaldı. Güreş bitmişti. Meydanı bir sessizlik kapladı. Seyircilerin gözü Hacı Soyer’in üzerindeydi. Herkes merak ediyordu, tepkisi ne olacaktı?  Hacı Soyer ayağa kalktı, Çapar Eşe‘nin Durdu’nun elini öptü. Çapar Eşe’nin Durdu da Hacı Soyer’in alnından öptü ve onun sağ elini havaya kaldırdı. Bu anlamlı ve güzel manzara karşısında seyirciler galeyana gelerek iki pehlivanı da uzunca alkışladılar.

Meydandaki yaşlı pehlivanlardan biri ayağa kalktı yüksek sesle konuşmaya başladı:

—Türk töresi, sporcu ahlakı, ustaya saygı işte budur. İkinize de ananızın sütü helal olsun, dedi.

Bu anlamlı konuşma üzerine meydandan tekrar alkışlar devam etti.

Çapar Eşe’nin Durdu ile Halil Yüce geceyi saraycık köyünde geçirdiler. Üç eşek ve iki yaşındaki düve ile sabahleyin yola düştüler. Afşin’in Esence köyüne dinlenmeden geldiler. Esence’den geçen Göksun çayının kenarında, söğüt ağaçlarının altında dinlenmek için mola verdiler.

  Eşekleri ve düveyi yularından söğüt ağaçlarına bağlayarak yemlediler. Maraş’tan aldıkları Antep pekmezi küleğinin birini açtılar. Çapar Eşe’nin Durdu işaret parmağı ile pekmezi yokladı, pekmez katıydı. Parmağındaki pekmezi iştahla yaladı. Bir külek pekmezin hepsini yufka ekmekle dürüm yaparak iştahla yediler. Antep pekmezi onlara enerji vermişti, yola devam, dediler.

Kitiz ‘in (Esence) kuzeyinden geçen Göksun Çayı’nın ağaç köprüsü yıkılmıştı. Önce eşekleri çayın derin olmayan ve zemini sert olan bölümünden geçirdiler. Düveyi çaydan geçirmek istediler ama hayvan bir şeyden ürkmüş olacak ki ayaklarını geriyor, bir adım bile atmıyordu. Biri Düvenin yularından çekti, diğeri Düveyi arkasından ittiyse de Düveyi çaydan geçiremediler.

Halil Yüce, Çapar Eşe’nin Durdu’ya baktı. Durdu’nun şalvarını çıkardığını don gömlek kaldığını gördü. Ne yapacağını anlamıştı:

—Durdu pehlivan, sakatlanırsın, sakın yapma!

Dediyse de Durdu pehlivan düvenin altına girdi. Sol eliyle düvenin ön ayaklarını, sağ eliyle arka ayaklarını sıkıca kavradı.

—Ya Allah, bismillah, diyerek düveyi omuzladı. Sırtındaki düveyi yavaş adımlarla çayın karşı tarafına geçirdi. Halil Yüce hayretler içinde kalmıştı. Pehlivana nazar değmemesi için:

—Maşallah, Sübhanallah, Tebarekeallah! Dedi.

İkisi de çok sevinçliydi. Atlas Tepesi uzaktan görünmüştü. Eşekleri ve düveyi Yarpuz’a (Afşin’e) doğru iştahla sürdüler…

Bekle bizi Afşin biz geliyoruz, dediler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri